This Marriage Is Bound To Sink Anyway 113. Bölüm (Türkçe Novel)

Carsel o döneme dair anılarını yokladı. O yıl, Ines ile arasındaki tüm temasların neredeyse tamamen kesildiği yıldı.
Bir zamanlar hafif korkutucu mektuplar gönderen, Escalante’yi boydan boya hediyelerle dolduran o kişi, artık ortada yoktu. Ines, bir süredir nezaketen bile olsa onun ziyaretlerini kabul etmiyor, formalite icabı birlikte katıldıkları asgari düzeydeki etkinliklerden bile tümüyle uzak duruyordu. Ancak Carsel’in halası olan imparatoriçe doğrudan müdahale ettiğinde istisna yapılıyordu.
Evet... Her şeyin aniden değişmeye başladığı zaman da işte o sıralardı.
Elbette öncesinden bazı işaretler olmuştu. Zaten onu candan sevdiğini söylediği o çocukça dönemden sonra, ergenliğe adım attığı andan itibaren yavaş yavaş değişmişti. Onunla yüz yüze geldiğinde gördüğü Ines hep aynıydı: katı, biraz buyurgan, soğuk, karanlık... Ama o zamanki farklıydı. Gerçekten değişmişti.
Hiçbir zaman yakın hissetmediğin birinin, bir gün aniden mesafe koyduğunu hissetmek kadar saçma bir yanılsama olabilir miydi?
O karşında olsa da sanki görünmezmiş gibi... Onunla konuşsa bile bir duvara çarpar gibi... Carsel, daha önce unutup gitmiş olduğu o küçük düş kırıklığını hatırladı. Belirsiz bir mesafeden doğan o korkuyu... Hafif ama garip bir ihanete uğramışlık hissiyle, Ballestena konağından çıkıp yürüdüğü on beş yaşındaki o günü...
Ines tam da ona hayatında hiç hissetmediği kadar yakın hissettiği anda birden uzaklaşmıştı. Belki de çok yakında, katedralde hayatlarını sonsuza dek belirleyecek o cevabı vermeye hazırlanırken...
'Senin beni sevdiğin kadar olmasa da, en azından şu korkunç ifadenin ardına sakladığın kalbini kabul edebilirim.' diye karar vermişti çocukça bir kibirle.
Yani belki de her şey o kadar da kötü olmayabilirdi, diye düşünmüştü. O lanet olası dünyanın söylediği kadar berbat gitmeyecekti belki. Belki bazen onu güldürebilirdi. En azından onun yanında Ines biraz olsun rahat hissediyordu. Belki biz gerçekten iyi bir evlilik yapabilirdik. İlgilenmiyormuş gibi davranarak kendini kandırdığı o gençlik günlerinin aksine...
Ama genç bir erkeğin kırılgan gururuna kazınmıştı onun yüz ifadesi: sanki karşısındaki erkek değil, sinir bozucu bir çocukmuş gibi... O daha önce hiç görmediği, duvar gibi boş ve katılaşmış bakışları Carsel hala hatırlıyordu. Onların çocukluğunu saran ufak bir şefkatin, küçük bir dikkatin bile tümüyle ortadan kaybolduğu o anı.
Sanki baştan hiç olmamış gibi unutmuştu, ama o günleri hatırlamaya başladığında ilk aklına gelen anı buydu. Aslında Ines tarafından ilk kez reddedildiği an; ilk geceleri değildi, evliliklerinden birkaç hafta önceki o soğuk konuşmalar da değildi. Onun sadakatine zerre ilgisi olmadığını söylediği o an bile değildi...
On beş, on altı yaşındayken evlilik fikrine kapılıp Ines’in ilgisini çekebilmek adına yaptığı tüm aptalca şeyleri hatırladı. Gururunu tek taraflı olarak kırdığı küçücük anlar, sadece yüzünü görmek için Perez civarında amaçsızca dolaştığı bazı günler, görüşme taleplerinin reddedildiği sayısız zamanlar, öfkesinden olsa bile bakışını kendisine çevirmesi için ilgi duymadığı kızlarla sırf sinirlendirmek adına flört ettiği o sefil gün...
İnat edip ilk kez bir kadınla yattığı günü hayatı boyunca pişmanlıkla hatırladı, ertesi sabah uyanınca ise sırf inattan o pişmanlığı inkar etti. İçini kemiren suçluluğu da reddetti. Reddetti ama titriyordu. Geri dönülemez bir hata yaptığını düşünüyordu.
'Eğer bunu öğrenirsen bana kızar mısın? Tokat atar mısın? Çok sinirlenirsen belki boğazıma yapışır mısın?' diye düşünüyordu.
'Ama ya hiçbir şey yapmazsan ne olacak? Ya ne tokat, ne öfke... hiçbir tepki vermezsen? Ya hâlâ yüzüme bakmazsan? Ya... hiç ama hiç rahatsız olmazsan?'
Korkusu tuhaf bir yerde kesildi. Kendi kendine bu denli paranoyaklaşmasından, saplantılı hale gelmesinden dolayı hem dehşet hem de utanç duydu.
'Bana seni sevdiğini söyleyen sendin. Ama hiçbir çaba göstermeyen de sensin. Yıllardır beni umursamayan da sensin. Artık yüzüme bile bakmayan da sensin. Aslında beni hiç sevmeyen de... yine sensin. Sadece ben seviyorum. Saçmalık bu. Senin gibi biri için bu hale mi düşeceğim?... Böyle bir eziğe mi?'
'Sevmek' kelimesini düşünmek bile tüylerini ürpertiyordu. Delirmiş bir köpek gibi kendi kendine öfkeleniyor, sonra da 'Hayır, ben hiç öyle hissetmedim.' diyerek tüm hatıraları değiştirmek istiyordu. Ines Ballestena ile evlenmeyi mi dört gözle bekliyordu?..
Ertesi yıl, yenilmiş bir köpek gibi Harp Okulu’na gitti. Subay olmak çocukluğundan beri hayaliydi, ama herkes onun Ines’ten kaçtığını düşündü. Yarısı doğruydu, yarısı yanlış. Ne fark ederdi ki? Harp Okulu’ndayken, bedenini zorlayarak yaptığı tüm salaklıkları unuttu. Mezun olduktan sonra geçirdiği bir yıllık cephe hayatıysa ruhunu nihayet dingin bir yere taşıdı.
İnsan hafızası aldatıcıdır. Bazen sahibini korumak adına her şeyi yapar. 'Ben sadece bir paçavrayım.' Henüz öyle biri olmadan bunu düşünmek insanı rahatlatır. 'Zaten beni sevmeyen bir nişanlının ne önemi olabilir ki?'
Zorla evlendirildikleri bir ilişkide, onun Carsel’i sevdiğini söylemesi de sırf laftı. Genç Carsel ne zaman acı çekse, Ines’in o acımasız ve alaycı bakışı gözlerinin önüne gelirdi. Belki de yazdığı mektuplar onu küçük düşürmek içindi. Gönderdiği hediyeler de öyle. Zaten veliaht prensten çok daha yakışıklı olduğuna göre, onu sadece yüzüne bakarak seçmiş olmalıydı. Ne de olsa gözü vardı. Ama kişiliği gereği saray gibi bir yere ayak uyduracak biri de değildi. Yani bu evlilikten başka çaresi kalmamıştı.
Zaman zaman mutsuz ama yine de birlikte olacakları beklentisi ve bir süredir ona beslediği tuhaf ilgi, sanki hiç yaşanmamış gibi uçup gitmiş ve işte o zaman Carsel özgürlüğünü yeniden kazanmıştı. Rahatlamıştı. Kuşkuları da çözülmeye başlamıştı. Tamam... belki o zamanlar onu azıcık sevmiş olabilir.di.. Ama bunun ne önemi vardı artık? Ne onun için, ne de kendi için. Zaten onlar en başından beri yalnızca takas masasına konmuş iki nesneydiler.
“Belirtiler aniden başladı. Sürekli nefes alamadığını söyledi. Nefes almak çok zordu... Rahatlayamıyordu. ‘Boğuluyorum’ diyordu... İnsan, nefes almayı düşünerek yapmaz, değil mi? Ama Bayan Ines öyle diyordu. ‘Ne kadar düşünsem de nasıl yapılacağını hatırlayamıyorum’ derdi.”
“...”
“Dük ne yapacağını bilemedi, yurtdışındaki doktorlara bile başvurdu. Perez’de cadı olarak anılan bir şifacı bile eve geldi. Düşes bunu utanç verici bulup hemen kovdu ama... ne yapılırsa yapılsın sadece geçici oldu. Nöbetler başladığında her defasında ölümden dönüyordu.”
Carsel’in ciğerlerine çektiği hava boğazında düğümlendi. Bir anlığına, gerçekten de nasıl nefes alınacağını bilmeyen biri haline gelmişti. Hava almak bile hayal gibi geliyordu. Elleri titredi, tüm gücü çekilmiş gibiydi.
'Sadece bir kez olsun dönüp bakmanı istemişti. Gittiğimde beni karşılamanı... yüzünü görebilmeyi. Bir yerin mi ağrıyor, ben neyi yanlış yaptım da birden böyle oldun, anlatmanı istedim. Böylece sadece senin peşinden durmadan koştururken, en sonunda korkuya kapılıp akla gelebilecek bütün aptalca şeyleri yapıp durdum... Ve sonunda, belki de büyük bir şans eseri, kendimi burada buldum. Ben senin kocan oldum, sen de benim karım oldun. Biz "biz" olduk...'
Cassel, solgun yüzünü yavaşça elleriyle sıvazladı.
“Günlerce neredeyse hiç uyuyamamış, düzgünce yemek bile yiyememişti. Daha önce verem geçirmişliği de yok, ama kalbinin doğuştan zayıf olduğu söyleniyor... Belki bir ilgisi vardır ama, esas mesele o değilmiş. Hala neden olduğu bilinmiyor. Yine de, Ferral'dan bir doktor birçok denemeden sonra en azından krizleri yatıştırabilecek bir sakinleştirici yapmayı başardı. Bu, Leydi Ines’i biraz olsun rahatlatabilen tek şey.”
'Ama sen hastaydın. Nefes bile alamadan, uyuyamadan, yemek yiyemeden o zamanını öylece geçirdin... Ben ise o sırada ne yapıyordum? Pis bir herif gibi takılıyor, kaçıp duruyordum.'
“Dört yıl böyle geçti. O dönemde, Leydi Ines Perez’de kaldığı sürece, bir gün bile yatağından kalkmadı.”
'Sen, işte bu kadar hastaydın...'
Hiç komik olmadığı halde, gülmek üzereydi.
Harp okulundayken ara sıra Mendoza’ya geldiğinde, Ines her seferinde gayet sağlıklı bir görüntüyle karşısına çıkardı. Biraz daha zayıf, biraz daha sinirli belki... Ve tamamen ifadesizleşmiş şekilde.
Ama biraz daha dikkatlice hatırlamaya çalıştığında, onun kolunu öyle sıkı kavramıştı ki elinin rengi bembeyaz olmuştu... Gözlerindeki o solgun, donuk bakışı da anımsayabiliyordu.
Sonunda Carsel, acı bir kahkaha attı.
'Ne kadar da zalim bir kadın... Ne kadar da lanet olası bir inat... Böylesine derinlemesine sakladığın bir şeyi ben nereden bilebilirdim ki? Nasıl bilebilirdim böyle bir şeyi... Sonunda yine sen kazandın. Ölsen de asla kaybetmeyeceksin, değil mi?'
Küskünlük, yanmış külden geriye kalan toz gibi dağılıp gitti. Aslında ona hiç kızgın değildi. Kızgın olduğu tek kişi, kendisiydi.
Artık hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyordu. Olan hiçbir şeyi geri alamazdı. Zaten o zamanlar, onun kapalı tuttuğu kapıyı zorla açabilecek biri de değildi. On altı yaşındaki o saf hayalperest haliyle onunla evlenemezdi de.
Ama belki...
Belki biraz olsun farklı olabilirdi her şey. Eğer bilseydi... onun acı çektiğini bilseydi. Onun neden uzaklaştığını anlayabilseydi... Belki o zaman onu bırakmazdı. Kaçmazdı. O berbat hataları en başından yapmazdı. O saçma gurur savaşını sürdürmezdi. Ve... Belki o zaman onu sevebilirdi...
Carsel, hala onu sevmiyormuş gibi davranan kendine acı bir tebessümle güldü. O zamanlar hiçbir şey bilmemenin o iç bayıltıcı cehaletiyle...tüyleri diken diken oluyordu. Bilmeseydi bile, bu şekilde yaşamaması gerekirdi. Kendini boğmak istiyordu. Sevmek mi? Birini sevmeye nasıl cüret edebilirdi ki... Dayanılmaz bir tiksinti dalgası kapladı içini.
Çünkü onu zaten seviyordu.
Onun bir daha asla gözlerini açamayacağını düşündüğü o anda... onun nefesini duyamadığı o anda... dünya kısa bir süreliğine durmuştu.
“...Carsel?”
Şafak vaktinde, uykusundan uyanan Ines rüya görür gibi ona tekrar seslendi. İlahi bir sesti bu. Aşk gibi şeyler pek de önemli değildi.
Carsel, ona duyduğu hayranlıkla öpmeye, 'Seni seviyorum' demeye cesaret edemedi. Gerçekten de aşk gibi şeylerin pek bir önemi yoktu.
'Yeter ki gözlerini açıp bana bak ve adımı söyle.'
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yazar kafaya koymuş hepimizi Carsel'e aşık edecek 😂 Düzenli gelen bölümler için çoook teşekkür ederim hikaye şimdi sarmaya başladı 💘
YanıtlaSilHikaye sarmaya başladıkça ben de çevirmeye sardım iyi oldu 😂
SilAşık olmayan kalmışmıydı carsel e 🥰
SilBende çok tesekkur ederim cevirilerin için