Eat Run Love - 66. Bölüm

Tıpkı bir tek kişilik gösterideki ‘Zhu Yuanzhang’ın inci, zümrüt ve beyaz jade çorbası’ gibi; zaman geçtikçe tekrar tadınca yalnızca hayal kırıklığı kalır geriye.
---
Birkaç gün sonra, Ding Zhitong Gan Yang’dan cevap aldı. Doktor Chen'le görüşmesi ayarlanmıştı ama randevu ekim sonuna verilmişti.
Ding Zhitong bu durumu Qin Chang’a bildirdi. Zaten başka projeler için de seyahate çıkması gerekiyordu—Pekin, Şanghay, Quanzhou... hepsi sırayla yol üzerindeydi.
Qin Chang planı gördü, bir sorun bulmadı ama çıkarken “Neredeyse kasım olacak. Bu sene yıllık izin için başvurmadın, Shang-Ma* kurası yine çıkmadı mı?” diye sordu.
Ding Zhitong güldü, başını çaresizce salladı. Bu artık aralarında bir espriye dönüşmüştü.
Yıllardır Çin’deki maratonlara katılıyordu: Hong Kong’la başlamış, ardından Shenzhen, Guangzhou, Suzhou’daki Jinji Gölü... Hatta en zor kuralı olan Wuhan Maratonunu bile tamamlamıştı. Ama yalnızca Shanghai Maratonu’na her yıl başvurduğu hâlde hiç kura çıkmamıştı.
Seyahat tarihi netleşince, Song Mingmei de gelişmeleri öğrenmek istedi. Dinledikten sonra şakayla karışık takıldı. “Seninki tam bir şirket bütçesiyle aşk macerası olmuş.”
Ding Zhitong hafifçe gülümsedi ama cevap vermedi. İçinden geçirdiği şey bunun tam tersi olduğuydu—belki bir aşkı feda ediyordu, sırf bir işi kurtarmak için.
Tıpkı Song Mingmei’nin bahsettiği CEO sendromu gibi—mide ülseri, uykusuzluk, kaygı, çevresi hep rekabet dolu, yıllardır kimse kalbine ulaşamamış, onu yalnızca hayatının aşkı iyileştirebilirmiş.
Ama sözde “hayatının aşkı” da onunla aynı oyunu oynuyordu. Bunu böyle düşündüğünde; o eski aşk, o romantik arayış—hepsi çoktan geçmişte kalmıştı.
Eğer gerçekten sayacak olursak, aralarındaki ilişki yirmili yaşlarının başında sadece birkaç ay süren bir birliktelikti. Sonradan unutulmaz kalmasının nedeni ise, çok ani bir şekilde bitmiş olmasıydı.
Özellikle de Gan Yang için, o yıl yaşanan değişim onun hayatında tam anlamıyla bir dönüm noktası olmuştu. Onun asıl unutamadığı şey, aralarındaki ilişki olmaktan çok, o zamanlar sahip olduğu kaygısız ve tasasız yaşam tarzıydı.
Tıpkı tek kişilik gösteride anlatılan Zhu Yuanzhang’ın “inci, zümrüt ve beyaz yeşim çorbası” gibiydi; zaman değişince, aynı şeyi bir kez daha tatsan bile geriye sadece hayal kırıklığı kalır.
Ama o birkaç gün içinde Gan Yang yine de onunla WeChat’ten konuşmaya devam etti.
İlk şoku atlattıktan sonra, onunla olan sohbetler artık WhatsApp’teki Wilson’la konuşmak gibiydi. Ne bir yük hissediyordu ne de eskiden olduğu gibi, biri onu bekliyormuş gibi tedirginlik yaşıyordu; kimsenin onu aceleye getirdiği ya da aklını karıştırdığı yoktu. İçinden, "Bu da belki yıllar süren iş hayatının kazandırdığı duygusal zekâdan kaynaklanıyordur." diye geçirdi. Ya da belki onun da eski sevgilileriyle yaşadığı bolca uzak mesafe tecrübesi vardı.
Tek fark, Wilson onunla hava durumu ve filmler hakkında konuşurken, Gan Yang yemekler hakkında konuşuyordu.
Örneğin sabah “Bir şey yedin mi?” diye soruyordu. Ding Zhitong da ona süt, çırpılmış yumurta ve kızarmış tosttan oluşan kahvaltısının fotoğrafını atıyordu.
Gan Yang da ona kendi yaptığı yumurtayı gösteriyordu, farkı ise içinde yeşil soğan olmasıydı. “Scrambled egg” bir anda “yeşil soğanlı yumurtaya” dönüşüyordu ve bu yerel, köylü işi hamle Ding Zhitong’un aniden yeşil soğanın tadını özlemesine neden oluyordu.
O gün iş çıkışı hemen CitySuper’a gitti ama bulamadı. Sonra pazara gitti ve sadece tezgâhını toplamamış son bir sebzeci kalmıştı, ondan bir demet almayı başardı. Ne yazık ki hemen ardından bir iş seyahatine çıkması gerekti, yeşil soğanlı yumurtayı sadece bir kez pişirebildi. Döndüğünde, buzdolabındaki yeşil soğanlar çoktan çürümüştü.
O da tek tek temizledi, bayat sebze-meyveyi attı, son kullanma tarihi geçmiş sütü döktü – tıpkı bir zamanlar Gan Yang’ın onun için yaptığı gibi. Ama artık kendisi de yapabiliyordu.
Yine o günlerde Song Mingmei’ye “Moqi”nin durumunu sordu.
Song Mingmei, faaliyetlerin sona erdiğinin resmi olarak açıklandığını, artık her şeyin kesinleştiğini söyledi.
İlk kurulduğunda “Moqi” yalnızca bir web sitesiydi, sonra mobil uygulaması da çıkmıştı. Ama uygulama mağazasında hâlâ indirilebilir olan son sürüm üç yıl öncesine aitti. Altındaki yorum sayısı üç yüzü bile bulmuyordu ve çoğu, hizmetin durdurulduğu açıklandıktan sonra yazılmıştı.
Bazıları şikâyet ediyordu: “Yeni aldığım telefonda uygulama sürekli çöküyor, bakım ekibi hâlâ var mı? Güncelleme yapamaz mısınız???”
Bazıları ise rica ediyordu: “Lütfen kaldırmayın, yılların anıları yok olsun istemiyorum!”
Kimi de durumu kabullenip yas tutuyordu: “On yıllık seyahat notlarım, film eleştirilerim, fotoğraflarım... Hepsi bir anda yok oldu. R.I.P.”
Birçok kişi de daha pratik bir çözüm öneriyordu: “Moqi”, MSN’den örnek alsın, bari hizmet veremeyeceklerse bile profesyonelce davranıp, kullanıcıya fotoğraflarını ve yazı kayıtlarını aktarması için bir yöntem sunsunlar.
Hatta finans haberlerinde bile konu olmuştu. Yazar alışılmış ifadeyle yorumluyordu: “Yükselişine tanık olduk, davetler verdiğini gördük, çöküşüne de şahit olduk. Bir sosyal ağın doğuşu ve çöküşü... Gerçekten her şey Taohua Shan (Şeftali Çiçeği Yelpazesi) olabilir.”
İnternette biri “zamanın gözyaşı” demişti, ama Song Mingmei sadece alay etti.
“Bu çağda gözyaşı çok fazla. Artık ağlamasına bile hissizleştim.”
Ding Zhitong bunun, Song Mingmei için öyle geçiştirilecek bir konu olmadığını düşünüyordu ama onun tepkisini görünce nasıl teselli edeceğini de bilemiyordu.
Yine de konuyu değiştiren Song Mingmei oldu, ona bu yıl sağlık kontrolünden geçip geçmediğini sordu.
“Hayır, gelecek ay değil miydi?” diye yanıtladı Ding Zhitong. Elbette hatırlıyordu, bu ikisinin arasındaki bir şakaydı. Onun Hong Kong’a taşındığı ikinci yıldan beri vardı.
Hong Kong’dayken genellikle Çin şirketlerinin yurtdışı halka arz projeleriyle ilgileniyordu: Singapur, Londra, New York... Ayın yarısından fazlası hep seyahatle geçiyordu. Uçaklarda, otellerde, döndüğünde hizmetli dairelerde kalıyordu – neredeyse hiç boşluk olmuyordu.
Bazen yatağında yarı uykulu haldeyken, gerçekten nerede olduğunu karıştırıyordu. Hiçbir yer “ev” sayılmıyordu ve bu yüzden hiçbir yere de yabancılık hissetmiyordu. Üstelik artık ses geçirmez camlar ve karartma perdeleri olmadan uyuyamıyordu.
Daha sadece yirmi altı yaşındayken ciddi uykuya dalma sorunları ve kronik uykusuzluk yaşamaya başlamıştı. Bir damla ışık bile uyumasını engelliyordu. Ayrıca düzensiz yemek yeme alışkanlığı yüzünden sürekli kilo veriyordu. New York’ta, sonbahar başlar başlamaz grip oluyordu. Neyse ki Hong Kong sıcak olduğu için biraz daha iyiydi, ama yine de biraz serin bir yere iş seyahatine çıktığında durumu kötüleşiyordu. Hastalığı bütün kış sürüyor, sanki hiç iyileşmeyecekmiş gibi hissediyordu.
O yıl, şirket sağlık taraması ayarlamıştı. Sonuçları eline aldığında, oklarla yukarı aşağı işaretlenmiş değerleri görünce, yirmili yaşlarında olmasına rağmen beden yaşı otuz beşin üstündeydi. Ayrıca bir memesinde küçük bir hiperplazi (dokusal büyüme) saptanmıştı.
Sonra bir uzmana gitti; doktor ona beslenmesine dikkat etmesini, düzenli egzersiz yapmasını ve her yıl kontrol yaptırmasını önerdi.
Song Mingmei bunu duyunca ona hemen sevgili bulmasını söyledi, bunun kesin hormon dengesizliğinden kaynaklandığını iddia etti.
Ama Yuqi sütten kesildikten sonra kendisi de hastaneye gitti ve aynı sorunu onda da buldular. Doktor, sütten kesme sürecinin tam atlatılamadığını söyledi ve ona da benzer tavsiyelerde bulundu: Beslenmeye dikkat, düzenli egzersiz, her yıl kontrol.
O gün, iki hasta telefonda aynı dertten mustarip olarak sohbet etti, sonunda birlikte kahkahalar attılar. Ne yapsan da bu dertten kaçış yoktu.
“Sen söyle, biz emekli olunca da böyle mi olacağız?” dedi Ding Zhitong, şakayla karışık. “Sen bana tansiyonunu soracaksın, ben sana bu yıl kolesterol çıktı mı diyeceğim.”
“Tövbe, bende üçlü yüksek tansiyon falan olmaz.” dedi Song Mingmei kararlılıkla.
Ama yine de birbirlerine söz verdiler: Beslenmeye dikkat, düzenli egzersiz, her yıl sağlık kontrolü.
Şimdi o günleri hatırladığında, Ding Zhitong bunun arkadaşlıklarının bir kez daha derinleştiği an olduğunu düşünüyordu.
İlk kez New York’ta yaşanmıştı böyle bir an. Gece yarısı onun kaldığı yere gidip, Song Mingmei’ye “Ondan korkma.” demişti. Song Mingmei ise ona, “Gerçekten evlenmeye hazır mısın?” diye sormuştu.
Derler ki insan yaşlandıkça kalbini açıp arkadaş edinmesi zorlaşır. Onlar tanıştığında yirmili yaşlarının sonlarındaydılar, böyle bir ilişki kurabilmeleri gerçekten nadirdi. Kendi içsel dönüşümü de o zaman başlamıştı, yoksa Gan Yang’a verdiği bir sözü tutmak için değil. O, artık kendine karşı sorumluluk taşıyordu. Arkadaşına verdiği sözü tutuyordu. Bütün bunların yanında, yirmili yaşlarının başında yaşadığı birkaç aylık bir ilişki ne olabilirdi ki?
Doktor Chen'i ziyaret günü hızla geldi, Ding Zhitong Quanzhou'ya uçak nileti aldı.
O sırada Li Jiaxin Şanghay'daydı. Ona, aynı gün ve yaklaşık aynı saatte Quanzhou Havalimanı’nda buluşmalarını söyledi. Görünürdeki sebep, karşı tarafın iki kez havalimanına gelmesini engellemekti ama aslında Li Jiaxin, havaalanında Gan Yang’la tek kalmak istemiyordu.
Uçuş akşam üzeri için ayarlanmıştı. Ding Zhitong Hong Kong’dan havalanıp Li Jiaxin’den biraz daha geç varmıştı. Uçak indiğinde telefonunu açtı ve hemen Li Jiaxin’in bir mesajını aldı. “Terminaldeki kafede seni bekliyorum.”
O yöne doğru yürürken uzaktan Gan Yang’ın da çoktan geldiğini ve Li Jiaxin’le sohbet ettiğini gördü. Gan Yang ona arkasını dönmüş şekilde oturuyordu. Li Jiaxin keyifle konuştuğu için onun geldiğini fark etmemişti.
Nedendir bilinmez, Ding Zhitong bir an yerinde durakladı.
Görüş açısı da mesafe de ideal değildi, sadece arkasını ve biraz yanağını görebiliyordu ama yine de onun değiştiğini düşündü. Eskiden sahip olduğu o çaylak hal gitmiş, yerini daha olgun ve sakin birine bırakmıştı. Bu kötü bir şey değildi ama artık eskisi gibi değildi.
Li Jiaxin onu fark edip ayağa kalkarak el salladı.... Ancak o zaman valizini çekerek yanlarına gitti.
Yorumlar
Yorum Gönder