Eat Run Love - 44. Bölüm

Sonraları, Gan Yang o dönemi defalarca düşündü. Her şeyin yön değiştirdiği nokta, sanki tam olarak bugündü.
---
Ding Zhitong’la video görüşmesini bitirdikten sonra, Başkan Liu'yle yemek yemek üzere yola çıktı. Aslında ona artık New York’a dönme zamanının geldiğini söylemek istiyordu. Uygun bir seferde boş yer bulabilirse, bileti değiştirip birkaç gün erken dönmeyi planlıyordu.
Ama şirketin kapısına geldiğinde, babası Gan Kunliang ve iki amcasıyla karşılaştı. Konuşurlarken onu görünce sustular, büyükler gibi ciddi durup ona selam verdiler. Gan Yang da birkaç kelimeyle geçiştirdi, üçü birlikte asansöre binip gittiler. O da Başka Liu'nun ofisine döndü. İçeride biri daha vardı; Liu’yla birlikte bir şeyler konuşuyorlardı.
O anda tuhaf bir hisse kapıldı: Diğerleri de az önce aynı konuyu konuşmuş olmalıydı.
Baskan Liu cam duvarın ardından onu görünce rahatlayıp gülümsedi. Karşısında oturan kişi de başını çevirdi, ayağa kalkıp kapıyı açtı, gülümseyerek sordu.
“Yangyang, beni hatırlıyor musun?”
“Nasıl hatırlamam, Direktör Long” diyerek gülümsedi Gan Yang.
Tıpkı Guan’ın annesine “Başkan Liu” demesi gibi, Gan Yang Long Mei’ye de her zaman “Direktör Long” derdi.
Long Mei ilk başta fabrikada sıradan bir muhasebeciydi. 20’li yaşlarından itibaren Liu’nun peşinden gitmiş, 40’larının başında bugünkü konumuna yükselmişti. Liu işlerini büyüttükten sonra, daha yüksek okullardan mezun, yabancı şirket geçmişi olan bir mali işler direktörü görevlendirmişti. Long Mei’nin eğitimi yeterli değildi ama yine de finansman direktörü unvanını hep taşımış, yönetici kadrosunda yer almıştı. Yıl sonu kutlamalarında kadeh kaldırırken ya da yönetim kurulu toplu fotoğraflarında, o ve Liu, erkeklerin arasında kalan tek iki kadın savaşçı gibiydiler.
Üçü birlikte öğle yemeği yedi.
Yemek sırasında sohbet gayet keyifliydi. İki kadın onunla ilgilenen sıcak birer akraba gibiydi. Ta ki Gan Yang gayet masummuş gibi bir cümle kurana kadar.
“Az önce babamla karşılaştım kapıda.. ”
Liu hemen açıklama yaptı.
“Baban bugün geldi çünkü alt taban malzemesi fabrikasının çevre kirliliği yüzünden ceza yemiş. Öyle önemli bir şey değil.”
“Anladım.” diye başını salladı Gan Yang, konuyu daha fazla kurcalamadı.
Yan masadaki Long Mei Liu’ya, ardından ona baktı; bir şey söyleyecek gibiydi ama sonra sadece başını eğip çayını içti.
O garip his tekrar geldi. Gan Yang, yemek boyunca bileti erkene alma konusunu hiç açmadı. Dağıldıktan sonra Long Mei’yi aradı.
Telefondaki Direktör Long hâlâ yurtdışından dönen bir yeğeniyle konuşan teyzesi gibiydi. Ama sonunda “Yangyang, buluşup biraz konuşalım mı?” dedi.
Bu cümleyi duyduğu anda Gan Yang artık hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anladı. Dahası, Long Mei bunu Liu’dan gizli yapıyordu.
İkisi eski şehirdeki bir çayevinde buluştu. Teyze-yeğen muhabbeti sadece birkaç cümle sürdü, sonra konuya geçildi. Long Mei yanında getirdiği dizüstü bilgisayarı açtı; ona bazı sözleşmeleri, hazırlanmakta olan halka arz belgelerini ve şirketin son iki yıla ait finansal tablolarını gösterdi. Sonra da sordu.
“Yangyang, sen finans eğitimi aldın, bunları anlayabiliyorsundur, değil mi?”
Gan Yang bir an için afalladı. Evet, anlayabiliyordu ama bunları asla gerçek hayattaki durumlarla bağdaştırmamıştı.
O gün Long Mei onu birçok yere götürdü. En sonunda, onu yeni şehirdeki bir fabrikaya götürdü. Orada Şanghay’daki denetçi ve avukatlarla telefon görüşmesi yaptı ve Gan Yang’ı tüm görüşmelere şahit etti. Tüm geçmiş ve bugünü anladığında, hava kararmıştı bile.
Dışarıda fabrika bölgesinin ışıkları tek tek yanıyordu. Gan Yang camın ardından boş boş dışarıyı süzdükten sonra sordu.
“Ben ne yapabilirim?”
Long Mei elleriyle alnını destekleyerek derin bir iç çekti.
“Aslında... ben de bilmiyorum.”
İki yıl önce Liu, A-hisseleriyle halka arz sürecini başlatmıştı. Geçen yıl başında son bir yatırım turu yapılmıştı.
Anlaşmalarda şöyle yazıyordu: 2008 yılı 31 Aralık’a kadar uygun bir halka arz gerçekleşmezse, şirket, yatırımcılardan hisseleri %10 basit faizle geri alacaktı.
Bu, sektörde yaygın bir uygulamaydı ve o zamanlar büyük bir risk olarak görülmüyordu.
Şirketin büyümesi hızlıydı, kârı düzenli artıyordu. Halka arz planındaki zaman çizelgesi yeterince esnekti. Hatta halka arz başarısız olursa, geri alım da o kadar zor olmayacaktı.
Bu, bir kişinin verdiği düşüncesiz bir karar değildi. Ama kimse tüm öngörülebilir ve öngörülemez risklerin aynı anda gerçekleşeceğini tahmin edememişti. Uluslararası piyasa kötüye gitmişti, siparişler keskin biçimde azalmıştı, dolar-yuan kuru 2006’daki 7.80’den bu yana 6.89’a kadar düşmüştü. Üstelik ülkede kredi muslukları da kapanmıştı. Daha önce onaylanmış ama kullanılmamış kredi limitlerinin neredeyse tamamı dondurulmuştu. Halihazırda çekilmiş kredilerinse süresi uzatılamıyordu.
Birden fazla cepheden gelen baskıyla karşı karşıya kalmanın sonuçları tahmin edilebilirdi.
Halka arz başvuru dosyasındaki rakamlar hâlâ geçen yıla aitti. Eğer bu yılın birinci çeyrek verileriyle değiştirilirse, ortaya çıkacak değerleme ve kâr beklentisi hiç şüphesiz öncekinden bambaşka olurdu. İkinci çeyrek henüz hazırlanmasa da sonuçların daha da kötüye gittiği açıktı.
Gan Yang durumun ciddiyetini biliyordu ama tam olarak ne kadar ciddi olduğunu anlamamıştı. Long Mei ona detaylıca anlattı: Sürekli kârlılık konusundaki şüpheler IPO’nun başarısız olmasındaki en temel etkendi. Üstelik Gam Kunliang’ın hapisten çıkmış olması, şirketin gerçek kontrolöründe ve yönetiminde değişiklik olabileceği yönünde bir işaret olarak algılanabilirdi. Orta seviye malzeme fabrikasının yasa dışı atık boşaltımı da gerçekten yaşanmıştı, Kunliang birkaç ay çalıştıktan sonra hem idari ceza hem de yüklü bir para cezası almıştı. Bu da şirkete, faaliyet uygunluğu olmayan ve kuruluş yeterliliği eksik gibi iki ağır kusur daha yüyüklemişti.
Elbette her şeyin temelinde para vardı.
Dünyadaki çoğu sorun zaten paradan kaynaklanmıyor muydu? Tam o anda Gan Yang, Ding Zhitong’un sıkça tekrar ettiği o lafı hatırladı.
Aslında mantıken, halka arz sürecindeki bir şirketin performansı düşerse, sürecin yavaşlatılması ve işler yoluna girdikten sonra yeniden başlaması gerekir. Üstelik 2007 sonundan beri piyasa 2008’e karşı temkinliydi, denetimler daha da sıkılaşmıştı. Onların şu anki durumu ile onay alma ihtimali neredeyse sıfırdı.
Bunları anladığında Gan Yang tam anlamıyla afalladı. Uzun süre sadece bir soru sorabildi.
“Geri alım yaparsak, paramız yeter mi?”
“Çok zor.” dedi Long Mei başını sallayarak. “En kötü senaryoda iflas ve tasfiye söz konusu.”
Long Mei önceden Başkan Liu ile aynı ofisi paylaşırdı. Gan Yang çocukken orada ödev yapardı. Kadının telefonda bankalarla konuşmalarını dinlerdi; bugün ne kadar senet kırdırılacak, yarın ne kadar kredi vadesi doluyor... Her kuruşu, kendi evlerinin bütçesi gibi ezbere bilirdi. O “yetmez” diyorsa, gerçekten yetmiyordur.
Gan Yang birden annesinin o sözünü hatırladı: Sipariş çoksa çok üret, azsa az üret, ne olmuş yani?
O biliyordu ki annesi aslında çok da kariyer odaklı biri değildi. O zamanlar Gam Kunliang hapse girdiği için, annesi mecbur kalmıştı. Belki de, o lafı söylediği gün bu en kötü ihtimali de çoktan göze almıştı. Sakin karşılamış, fazla da büyütmemişti.
Bu yüzden Gan Yang da kendini hazırlamaya çalışıyordu. Muhtemelen zor günler geliyordu. Ama annesinin dediği gibi, iflas da etseler ne olmuştu ki? Şirket zaten sınırlı sorumlu yapıdaydı. Annesinin yaşı da artık emeklilik yaşına gelmişti. Eğer kendisi saçma sapan hayallerden vazgeçer, düzgünce çalışırsa hayatını sürdürebilirdi.
Ama Long'un sözleri bitmemişti. Ona baktı, başını bir kez daha salladı ve şöyle dedi:
“Bir şeyi yanlış söyledim az önce. İflas ve tasfiye en kötü ihtimal değilmiş.”
Ganyang bu sözle alay edildiğini düşündü. İçinden, 'Ben artık sıkı bir hayat kurmayı düşünürken, daha beteri mi var yani?' diye geçirdi.
Long Mei acı bir tebessüm etti ve sonunda gerçeği söyledi.
Her şeyi anlattıktan sonra Gan Yang hâlâ ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama yine de Long Mei’ye teşekkür etti.
“Bana teşekkür etme. Bu iş gerçekten bu noktaya giderse ben de yanarım. Orta yaşlı bir kadınım; ya işsiz kalacağım, ya da içeri gireceğim... Hangisini isterim sanıyorsun?”
Gan Yang başını sallayarak onun ne demek istediğini anladı. Ama öğrendiklerinden sonra bile ne yapabileceğini bilmiyordu.
Oradan ayrıldığında hava kararmıştı. Tek başına sokaklarda uzun süre yürüdü, sonunda her şeyi iyice düşündüğüne karar vererek Başka Liu'yu yemeğe davet etti, Gam Kunliang’ı da aldı.
Yine eski şehirdeki o otelde buluştular. Başkan Liu geç geldi. Odaya girip Kunliang’ı da görünce bir gariplik olduğunu hemen fark etti.
Ganyang ayağa kalktı, ona sandalyesini çekti ve “Önce bir yemek yiyelim. Sonra konuşuruz.” dedi.
Masadaki yemekleri o seçmişti ama hayatında ilk kez yemeklerin tadını alamıyordu. Sessizce yemeğini bitirdi, garsonu gönderdi, kapıyı kapattı ve annesine döndü.
“Anne, bugün öğleden sonra Direktör Long ile görüştüm. Şirketle ilgili her şeyi anlattı bana.”
Liu yanıt vermeden başını hafifçe eğdi, onunla göz göze gelmekten kaçındı.
Tam o sırada Gam Kunliang araya girip durumu hafifletmek istedi, hiç önemsemiyormuş gibi güldü.
“Bugün neden bu kadar ciddi olduğunu sanırım şimdi anladım. Sırf bu mu yani? Finansal tablolarla biraz teknik oynama yapılır. Satışları 1 milyardan 1.5 milyara çıkarırsın, kârı 50 milyondan 100 milyona... Bu kadar fabrika, bu kadar işçi var, idare edilir.”
Demek ki Long Mei haklıydı. Tasfiye en kötü ihtimal değildi, asıl en kötüsü buydu.
“Teknik oynama mı? Ne demek istiyorsun?” Gan Yang sesini bastırarak Kunliang’a sordu. “Şirketin yasal temsilcisi ve fiili yöneticisi şu anda annem. Sorun çıkarsa o sorumlu olacak. Sen onu göz göre göre içeri mi attırmak istiyorsun!?”
“Abartma.” dedi Kunliang, gülümsemesi daha da büyüyerek. Sanki karşısında hâlâ çocuksu biri varmış gibi konuşuyordu.
“Yüzlerce şirket sıraya girmiş, her yıl onlarcası halka arz oluyor. Sence bunların kaçı tamamen temiz, hatasız?”
Gan Yang soğukça gülerek karşılık verdi.
“Hapse girmeden önce sen de böyle mi düşünüyordun?”
“Yangyang!” Liu sonunda sesi yükselterek onu susturdu.
Aslında Gan Yang annesinin onu değil de Kunliang’ı susturmasını beklemişti.
Kunliang hâlâ konuşuyordu.
“Ben de annen de bu yaştan sonra kazandığımız parayı ne yapacağız? Bize kalır mı? Biz bunları senin için yapıyoruz. Biraz risk almadan olmaz ki.”
Gan Yang onu artık dinlemiyordu. Doğrudan Başkan Liu'ya dönüp, “Onu dinleme. Senin benim için böyle şeyler yapmana gerek yok!” dedi.
Başkan Liu ona bakıyordu ama bir şey söyleyemedi.
“Peki şimdi ne yapacağız?” dedi Kunliang omuzlarını silkip.
“Karşı tarafla imzalanan karşılıklı taahhüt sözleşmesine göre, eğer bu yılın sonunda halka arz gerçekleşmezse, annen tüm hisseleri geri almak zorunda. Üstelik faizini de ödeyerek. Long Mei sana bahsetti mi fon açığından? En az iki milyar. Sen mi ödeyeceksin?”
Ganyang’ın dili tutuldu. İki milyar... Harcaması gerekse zorlanmazdı. Ama onu nereden kazanacağı hakkında... hiçbir fikri yoktu.
Yirmili yaşların başındaki bir üniversite öğrencisi, düşünceleri sığ, kıskançlığı bir sirke tabağı kadar yüzeydeydi; Gan Kunliang bunu bir bakışta anlamıştı. Tam zamanında yumuşak bir ses tonuna geçerek onu ikna etmeye çalıştı.
“Yangyang, sen daha kaç yaşındasın ki? Okulda işe yarayan şeyler, dış dünyada geçmez. Şu avukatlara, mali denetçilere bir bak—senin gibi ünlü okullardan mezun olmuşlar, ama hepsi yabancı şirketlerin adını taşır. Onlar bu kuralların hepsini bilir. Bu işleri annenle ben halledeceğiz, sen karışma.”
Gan Yang bunu duyunca içi öfkeyle kabardı, hızla ayağa kalktı ama Başkan Liu onu durdurdu.
Başını kaldırıp ona baktı, ama konuşurken kocasına hitap ediyordu.
“Sen bir dışarı çık, kapıyı da kapat. Oğlumla konuşacaklarım var.”
Bu kez şaşırma sırası Gan Kunliang’daydı. Karısının böyle bir şey söyleyeceğini hiç beklememişti. Yine de oldukça anlayışlı bir tavır sergileyerek başını sallayıp odadan çıktı. On yıl hapis boşuna değildi, artık aralarındaki dengelerin tamamen değiştiğini o da anlamıştı.
Kapı arkasından kapanırken, Müdür Gan felç geçirmiş birinin adımlarına özgü yavaş tempoyla, dura dura uzaklaştı.
Gan Yang annesini ikna etmeye çalıştı.
“Direktör Long ile piyasaya yeni giren tüm örnek vakaları inceledik. Geçen yıl başvuru yapan bir şirket vardı, martta kurul onayından geçti, mayıs başında da halka arz iznini aldı. Parayı bile toplamışlardı. Ama bir sorun tespit edilince her şey iptal edildi, yatırımcılara anaparalarıyla birlikte faizi de geri ödendi. Lütfen böyle bir şey yapmayı aklından bile geçirme. Bu yılki ortamda, kesinlikle imkânsız...”
Ama Liu onu duymamış gibi davrandı, sadece gözlerini ona dikmiş konuşuyordu:
“Yangyang, Hong Kong’daki iki ev senin üzerine kayıtlı. Bir de senin için ayrıca yurtdışı bir tröst kurdum. Şanghay’da beğendiğini söylediğin o daireyi de git gör artık, hoşuna giderse al. Artık mezun oldun, bir de kız arkadaşın var. Eğer gerçekten bir şey olursa, siz kendi hayatınızı yaşarsınız. Tıpkı babanın dediği gibi, buradaki meseleler seni ilgilendirmez, ben hallederim.”
Gan Yang duydukları karşısında sarsılmıştı. Aniden annesinin daha önce söylediği bir cümle geldi aklına: “Korunması gereken şeyi, asla bırakmam.”
Demek ki, annesi onun için geri çekilme yolunu çoktan hazırlamıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder