Eat Run Love - 27. Bölüm

XP Enerji Projesi resmen başlamıştı. Zaman çizelgesi son derece sıkışık olduğu için Ding Zhitong, Deborah’a verildi. Ekipte toplam iki analist vardı: Biri o, diğeri JV. En karmaşık ve temeli oluşturacak işler bu ikisine bırakıldı; JV onunla birlikte çalışarak projeyi yürütüyordu.
Devamındaki süreç, tam da onun tahmin ettiği gibiydi: Uzun, yıpratıcı bir savaş.
Ne petrol ve gaz sektörü, ne de hisse senedi arzı gibi konularla daha önce hiç çalışmamıştı. Pitching (tanıtım) aşamasında biraz otodidaktlıkla idare edebilmişti ama süreç ilerledikçe artık biri tarafından yönlendirilmesi şart hâle geldi. JV ise iyi bir kıdemli olma niyetinde değildi. Öğretmiyor değil, bilerek geç öğretiyordu. Ding Zhitong bir hata yapmadan sesini çıkarmıyor, sonra da tüm düzeltmeleri maille, siyah-beyaz yazılı olarak iletiyor, görev dağılımında yer alan Deborah’ı da her defasında CC’ye ekliyordu.
Çalışma saatleri de hâlâ aynıydı. JV, yorulmak nedir bilmiyordu; her an, sayfalarca not gönderip derhal düzeltme isteyebilirdi. Ding Zhitong da ayak uydurmak zorundaydı. Neredeyse tüm öğünlerini masa başında yiyordu—oran hesapları yaparken bir yandan hamburger, sandviç ya da burrito götürüyordu, işe gidip gelişleri ise “bugün gidip yarın dönmek” gibiydi.
Gan Yang’la olan iletişimi de doğal olarak eskisi gibi devam etti. Geç saatlere kadar çalıştığında, gece on bir gibi bir mesaj atıyordu: “Eve geldim, çok yorgunum, yatıyorum.” Sonra ertesi gün öğle vakti telefonda konuşuyorlardı.
Zorlanmak mesele değildi. Öğrenciyken, staj yaparken zaten alışmıştı. Ding Zhitong’un asıl korkusu, birinin onu tuzağa düşürmesi ya da suçu üstüne yıkmasıydı. JV’nin karakterine bakılırsa, diken üstünde olmak şarttı.
Bunu biriyle paylaşmak istedi ama Gan Yang uygun biri değildi. Ne yapıcı fikir verebilirdi ne de söylediklerini unutmayacağının garantisi vardı. Sokaktaki (finans çevresindeki) diğer iki arkadaşına da bir süredir rastlamamıştı. Feng Sheng artık resmen trader olmuştu, Song Mingmei de işe başlamıştı. Üstelik son dakikada bölüm değiştirip son derece prestijli “Özel Projeler Ekibi”ne geçmişti. Anlaşılan herkesin eli kolu bağlıydı.
Nihayet üçü de uygun bir zaman bulabildiklerinde, Madison Square’deki Shake Shack’te buluşup hamburger yediler ve biraz sohbet ettiler.
O sıralar, finans medyasında sektör içi çekişmeler ayyuka çıkmıştı. Bugün bir yerde sermaye yetersizliği ve kaldıraç oranının 30 kat olduğu haber olurken, ertesi gün başka biri 60 katla çıkıyor, böylece bir gün öncekini sıradan gösteriyordu.
Böyle bir dönemde, ikincil piyasalar en fazla darbeyi alıyordu, yeni trader’ların hikâyeleri de haliyle çoğalıyordu.
L Bankası’nın finansal teknoloji ekibi, sokaktaki en iyi ekiplerden biri olarak anılıyordu ama tüm kantitatif modeller rasyonel davranışlara dayanıyordu. İnsanlar kaçarken rasyonellik ne işe yarar ki? Üstelik artık yalnızca bireysel yatırımcılar değil, büyük hedge fonlar bile zararı göze alarak likidite sağlamak için pozisyon kapatıyorlardı. Zarar etmek can acıtsa da, bunu yapmazlarsa ertesi güne çıkamayacaklardı. Piyasa da bu nedenle çılgın gibi dalgalanıyordu. Temerrütler ardı ardına geliyor, modeller iflas ediyor, yılların kurt trader’ları bile olan biteni anlayamıyordu.
Feng Sheng bu durumu şöyle anlattı:
“Şimdi satış biriminden biri beni arayıp fiyat sorduğunda, içimden hep 'umarım teklifim biraz düşük olur da işlem gerçekleşmez' diyorum.”
“Niye ki?” dedi Song Mingmei, Ding Zhitong da anlamamıştı.
Feng Sheng kendini tiye aldı.
“İşlem az farkla gerçekleşmiyorsa, bu hâlâ rekabetçi fiyat verdiğim anlamına geliyor. Yeni bir trader olarak bu da bir prestij. Hem de işlem gerçekleşmediği için, ardından gelebilecek saçma sapan dalgalarla cebimden para çıkmamış oluyor.”
“Ne korkaksın ya!” dedi Song Mingmei ona takılarak.
Feng Sheng bunu önemsemedi, gülerek ekledi.
“Belki de fazla korkan var artık. Bu günlerde numara yapmanın anlamı kalmadı. Her yerde piyasa emriyle satışlar yapılıyor, satın alma fiyatı ne kadar düşük olursa olsun, insanlar zararı kabullenip hemen elden çıkarıyor. Ben ne fiyat versem kabul ediliyor.”
Ding Zhitong bunu duyunca içi bir garip oldu. İçinde hâlâ o zamanki “iki seçenek” baskısı vardı. Feng Sheng’in L Bankası’ndaki işinde başarı kazanmasını, bir şeyler öğrenmesini ve bolca para kazanmasını içtenlikle diliyor, kendini suçlu hissetmek istemiyordu.
Belki de bunu fark etmişti ki Feng Sheng tekrar söze girdi.
“Ama orada çalışmak gerçekten güzel, gittikçe daha fazla fark ediyorum ki ben aslında trading’e daha uygunum.”
“Gerçekten mi?” Song Mingmei ve Ding Zhitong ikisi de pek inanmadı. Trading katının şöhreti malumdu ve Feng Sheng de öyle kolayca risk alacak biri gibi görünmüyordu.
Feng Sheng ise doğrudan Ding Zhitong’a bakarak, “Elbette. Üstelik ekipteki ustalardan biri bana şanslı olduğumu söyledi.” dedi.
Ding Zhitong sordu.
“Nedenmiş?”
Feng Sheng gülerek cevapladı.
“Trader büyük zarar ederse iç soruşturmaya alınır. Ama şu anki piyasa ortamında, bunun kişisel hata mı yoksa piyasa koşulu mu olduğu belli olmuyor. Üstelik bu gibi sahneleri görmüş oldum, artık ne olursa olsun panik yapmam. Zarar edersek de, biraz okul harcı ödemiş oluruz. İşte bu, iş okulundan daha değerli.”
İster gerçekten olsun ister abartı, Ding Zhitong en azından biraz teselli bulmuştu ve sonunda kendi şikâyetlerine geçti—%99'u JV hakkındaydı.
Song Mingmei bu “Abi”yi daha önce de duymuştu. Artık sabretmenin ötesine geçildiğini düşünüyor, Ding Zhitong'a da bu ara çok dikkatli olmasını söylüyordu.
“Bu kadar ciddi mi?” Ding Zhitong bu uyarıya şaşırdı.
Song Mingmei durumu analiz etti: “Feng Sheng’in az önce söylediklerini sen de duydun. Dışarısı şu an nasıl bir hâlde? Abi gibiler terfi alamıyor, ama maaşı alt sınıf analiz uzmanlarından hâlâ yüksek. Bu yılın sonuna doğru ya da gelecek yılın başında bir işten çıkarma dalgası gelirse, ilk gidecek olan o olur. Böyle insanlar, ‘öğrenci ustayı aç bırakır’ diye korkar. Ama diyelim ki sen bir sorun yaşadın ve o son anda seni kurtardı—kendi değerini parlatır. O zaman sen kurbanlık koyun olursun.”
Ding Zhitong bu karanlık ama oldukça gerçekçi tahmin karşısında etkilenmişti.
Analist olarak farklı projelere atanıyordu ve her bir proje sonunda ilgili kişi tarafından puanlanıyordu. Deborah ise çok meşgul biriydi; yönetim tarzı gevşekti, sadece nihai çıktılara bakardı—JV ile aralarındaki anlaşmazlıkları umursamazdı. Yatırım bankacılığı işi temelde insanlarla iletişim üzerineydi, kendi ekibindeki sorunları çözemeyen birini kim ne yapsın?
Feng Sheng de fikrini söyledi. “Kendine fazla baskı yapma. Eğer o adam gerçekten haddini aşarsa, kanıt topla ve doğrudan şikâyet et.”
Ding Zhitong başını salladı. Niyetinin iyi olduğunu biliyordu, ama düşündükçe JV’nin davranışlarının henüz o raddeye gelmediğini fark etti.
Bir çözüm bulamayınca konuyu şimdilik kenara koydu ve Song Mingmei'ye sordu. “Özel Projeler Ekibi nasıl peki?”
İşin detaylarını söyleyemezdi ama Mingmei genel hatlarıyla sohbet havasında konuştu. “Bir sürü Harvard Business School doktorası var. IBD strateji grubundan gelenler de var, üniversite profesörlüğünden ayrılıp ekonomist olmuş olanlar da. Etrafıma baktığımda tek yeni mezun benim.”
“Bu harika bir şey!” Ding Zhitong onun adına sevindi—üç kişiden biri en azından yolunu bulmuştu.
Ama Mingmei devam etti. “Ama benim ne yaptığımı asla tahmin edemezsiniz.”
“Ne yapıyorsun?” Ding Zhitong meraklandı.
Mingmei tek tek saymaya başladı. “Son zamanlarda bir sürü veri okudum. Örneğin, canlı domuz stoku, kesim oranları, domuz eti tüketimi, bölgesel fiyatlar, soya küspesi ve mısır vadeli işlemleri... Mavi kulak hastalığı, yüksek ateş hastalığı, domuz streptokokları ve türlü türlü domuz vebaları... Biraz daha çalışırsam domuz çiftliği kurabilirim.”
Üçü birden kahkahalara boğuldu. Song Mingmei’nin bu işle uğraşması kulağa tuhaf gelse de, piyasa beklentileriyle gayet örtüşüyordu. Hatta Ding Zhitong’un çalıştığı enerji projeleriyle de alakalıydı.
Amerikan doları değer kaybediyor, petrol fiyatları tavan yapıyordu. Tarım ürünleri ve ham maddeler de peşinden yükseliyordu. Elinde “altın” tutan kuralları koyardı ama kıtlık yılı geldiğinde “altın”, artık para olan; petrol, madenler ve gıdaydı. Özellikle de sonuncusu. Belki de gerçekten kıtlık yılı kapıdaydı.
Arkadaşlarıyla bu şekilde rahatça sohbet etmek, Ding Zhitong’un zihnini biraz olsun boşalttı. Ama yemek bitince yine JV ile uğraşmak üzere ofise dönmesi gerekiyordu.
XP Energy için ilk değerleme raporu hazırlanmıştı. Ama Deborah, çarpanların hoşuna gitmediğini söyleyerek sektördeki benzer şirketlerin araştırılmasını istedi.
Deadline’a iki gün vardı, zaman dardı ama kritik değildi. Ayrıca karşılaştırmalı analiz dış kaynakla yapılıyordu. Ding Zhitong sadece gereksinimleri belirtip sonucu bekleyecekti. Rakamları kontrol edip uygunsa kullanacaktı.
Deborah’tan mail gelir gelmez Bloomberg’ten bazı benzer şirketleri seçip taleplerini net şekilde iletti. Karşı taraf ertesi gün teslim edeceklerini teyit etti. Ama ertesi gün gelen raporda on şirketten biri hatalıydı. Ekip 24 saat çalışıyordu, vardiya değişmişti. Telefona çıkan yeni görevli teslim sırasında karışıklık olduğunu söyledi ve acilen düzeltme sözü verdi. Bu da neredeyse bir gününü aldı.
Bu uğraşın sonunda hava kararmıştı. Dış kaynakların güvenilmezliğini gören Ding Zhitong, işi şansa bırakmadı. Bloomberg’ten bu şirketlerin mali verilerini indirip birkaç saat boyunca finansal raporlarla tek tek karşılaştırdı. Sonunda dosyayı JV’ye iletti.
JV sayıları tekrar kontrol etti ama yanlış bir şey bulamayınca sonuçları dosyaya geçirip Deborah’a yolladı.
Deborah, JV gibi değildi. Hemen not yazıp “gece yarısına kadar düzeltin” demezdi. Ding Zhitong e-postayı görünce içini çekti. Bugün sonunda erken çıkabilecekti. Elbette, bu “erken” tanımı gece yarısından önce anlamına geliyordu.
Tam eşyalarını toplayıp gitmeye hazırlanıyordu ki, masadaki telefonu titredi. Ekranda “A-Gan” yazıyordu. O an fark etti ki yarım saat önce yolladığı “ben geldim, uyuyorum, yarın ararım” mesajına henüz yanıt gelmemişti. Bu, alışılmışın dışındaydı.
Gece ofis sessizdi, JV hâlâ arkasında oturuyordu. Ding Zhitong telefonu alıp dinlenme odasına geçti. Daha ilk çalmada açıldı ve karşıdan bir ses geldi.
“Tongtong, neredesin şu an?”
Sesinde hem endişe hem şaşkınlık vardı.
“Ben...” Ding Zhitong bir an sustu. Gerçeği hemen anladı. A-Gan belli ki eski numarasını yapmış, habersiz New York’a gelmişti. Şu anda muhtemelen Upper West Side’daki dairesinde, boş ve dağınık bir evi görüyordu—günlerdir yıkanmamış çamaşırlar ve pizza kutuları...
“Ofisteyim, çıkarken acil bir şey çıktı...” diye açıklamaya çalıştı.
Karşı taraf bir süre sustu. Sanki iç geçiriyordu ama başka bir anlam daha vardı sanki. İki saniye sonra konuştu.
“Yarın sabah bir mülakatım var, o yüzden bu gece geldim... Ne zaman çıkarsın, seni alayım.”
Gerçekten foyası ortaya çıkmıştı.
Ding Zhitong’un içi buz gibi oldu. Hemen geri dönüp açıklama yapmayı düşündü ama tam o sırada yanında taşıdığı BlackBerry de titreşti. Ekrana baktı—felaketler zinciri. Deborah’tan gelen bir cevap daha. Ekran dolusu not. Aslında yanlış bir şey yapmamışlardı ama XP Energy, o değerleme çarpanını beğenmemişti. Üst düzey yönetim tüm çalışmanın baştan yapılmasına karar vermişti.
“Belki... biraz daha sürer. Sen uyu istersen, yarınki mülakatını etkilemesin.” dedi zorlukla.
Karşı tarafta sessizlik hâkimdi, sadece nefes sesleri geliyordu. Ama sonunda cevap geldi. “Peki, sen de erken dönmeye çalış.”
Telefonu kapattıktan sonra Ding Zhitong dinlenme odasında tek başına ayakta durdu; suçluluk, hayal kırıklığı, huzursuzluk... türlü türlü duygu birden üstüne çöktü. Ama sonunda, işini koruma isteği ağır bastı. Yüzünü sertçe ovalayıp hızla ofise döndü, kendi yerine oturdu ve JV’nin talimatlarını dinleyerek son birkaç günün işlerini baştan nasıl yapacaklarını öğrendi.
Eve döndüğünde saat sabahın dördüydü.
Kapıyı açtı, ev her zamanki gibi zifiri karanlık değildi. Salonun ışığı açık bırakılmıştı. Gan Yang yatakta derin bir uykudaydı; bir koluyla yastığı sarılmış, yorgan kenara itilmişti, birazı açıkta kalmıştı.
Ding Zhitong yorgunluktan sersem gibiydi ama yine de orada öylece durup hafifçe gülümsedi. Hızlıca yüzünü yıkayıp ışığı kapattı, uzanıp onun yanına sokuldu. Adam gözlerini açmamıştı ama sanki bir şeyleri hissetmiş gibi yastığı kenara itip onu kollarına aldı.
“Neden bana söylemedin?” diye sordu Gan Yang, yarı uykulu bir sesle mırıldanarak.
“Endişelenmeni istemedim.” dedi Ding Zhitong da aynı şekilde mırıldanarak.
“Kaç kere oldu bu böyle?” diye sordu Gan Yang yine.
“Oldukça çok...” diye dürüstçe yanıtladı Zhitong. Gözlerini kapatmıştı ama hemen uyuyamadı; sadece onun kollarında kıvrılmış, her şeyin yerli yerinde olduğunu hissediyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder