Eat Run Love - 26. Bölüm

Song Mingmei biliyordu ki, Bian Jieming gibi karakterler, doğası gereği kendisine benzeyen insanlara ilgi duyardı. O duygu... dışarıdan bir göz olarak kendine hayranlıkla bakmak gibiydi.
O anda yapmaya çalıştığı şey, aralarındaki yetenek ve deneyim ortaklığını genişletmekti. Ama aynı zamanda psikolojik mesafeyi de korumaya dikkat ediyordu. O, asla çağrıldığı an gelen biri olmadı. Kişisel duygularını da onun önünde asla fazla göstermedi. Bu, ne “naz yaparak ilgi çekme” taktiğiydi ne de bilinçli bir oyun. Sadece kendi deneyiminin sınırlı olduğunu bildiği için, onun tarafından hemen okunup anlaşılmaktan korkuyordu. Bu yüzden biraz mesafeli davranıyor, onun gözünde hâlâ çözülmemiş gizemli bir yanının kalmasını istiyordu.
Her ne kadar o, Pareto İyileştirmesi’ne ve kazan-kazan ilkelerine inansa da — ki bu onun insan ilişkilerinde her zaman tuttuğu bir yoldu ve çok da faydasını görmüştü — Bian Jieming bambaşkaydı. Aralarındaki güç farkı fazlasıyla büyüktü. Bu kadar güçlü bir adamın, üst düzey bir ahlaki anlayışla kendini sürekli dizginlemesini bekleyemezdi. Eğer aralarındaki ilişki bir şekilde devam edecekse — ister Bian Jieming’in istediği gibi, ister onun arzu ettiği şekilde — elinde mutlaka pazarlık edebileceği bir koz olması gerektiğine inanıyordu. Bu, blöf bile olsa.
Ama Bian Jieming, şu sıralar onun tek sorunu değildi.
2007’nin fırtınalı yazı atlatılmıştı ama 2008 daha da efsanevi bir baharı beraberinde getirmişti.
Ocak ayında Fransa’daki “borsa işlemcisi skandalı”nın ardından, Şubat ayında ise “subprime mortgage”ın kardeşi sayılan ARS (açık artırmalı faizli menkul kıymetler) patlak verdi. Önce medyada çıkan haberlerde, aracı kurumların nakit sıkıntısı yaşadığı, geri alım garantisinin sağlanamayabileceği söylendi. Yatırımcılar panikledi, likiditeye ulaşamayacaklarından korkarak topluca satışa geçtiler. Oysa bu tarz menkul kıymetleri ihraç edenler genellikle yerel yönetimler, hastaneler ya da öğrenci kredisi kuruluşlarıydı. Ani düşüş sonrası, fon akışı kesildi, bu da bir sürü öğrencinin harç parasız, yaşlı ve engellilerin de maaşsız kalmasına neden oldu. Televizyonlarda gözyaşları içinde Wall Street’e veryansın eden insanlar çıktı.
Sokakta herkes paniğe kapılmıştı, “önce güvenlik” diyerek piyasalar daralmaya başladı, gariplikler baş gösterdi. Sular çekilmiş, çirkin nehir yatağı yavaş yavaş ortaya çıkmıştı sanki.
Henüz eğitim sürecinde olan Song Mingmei de, G Bankası’nın risk kontrol bölümünden periyodik olarak yayımlanan “kara liste”yi aldı. Listede daha önce adı geçmesi akıl almaz olan kurumlar vardı. Örneğin Bear Stearns — sadece birkaç ay önce Fortune dergisi tarafından “Amerika’nın en saygın menkul kıymet şirketi” seçilmişti — artık turuncu uyarıdan kırmızı alarm seviyesine, yani “yasaklı” statüsüne geçmişti. Bu, iflasın eşiğinde olduğu anlamına geliyordu. Song Mingmei, Ding Zhitong’a sorunca, M Bankası’nın kara listesinde de aynı durumun geçerli olduğunu öğrendi. İkisi de bu duruma “Herhalde gerçekten tarih yazılıyor şu anda.” diye espri yaptılar.
Tam da o günlerde, Feng Sheng Facebook’ta yeterlilik sınavından aldığı puanı paylaştı: 95.
Altına herkes tebrik yorumları yazdı. Bazıları esprili bir şekilde “Şu piyasa koşullarında, yeni bir trader olarak üzerindeki baskı ne durumda?” diye sordu.
Aslında onların hepsi benzer durumdaydı. Yeni işe başlamışlardı, tam da büyük krizlerin ortasına düşmüşlerdi.
Song Mingmei de aynıydı. On haftalık eğitiminin sonuna gelmişti, artık G Bankası’nın IBD (Yatırım Bankacılığı Departmanı)’sinde işe başlayacaktı. Başına neler geleceğini Tanrı bilirdi.
Ve işin daha da absürt tarafı... Daha önce Ding Zhitong’la şaka yollu uydurdukları “takipçi yatırım portföyü” de ciddi zarar görmüştü.
Song Mingmei, çocukluğundan beri çevresindekilerin gözünde örnek alınan biriydi: Başarılı, güzel, “diğer çocuklardan farklı”. Kamera hangi sahneye dönerse dönsün, mutlaka ona özel bir kare ayırırdı. Büyüdükçe, peşinden koşanların sayısı da arttı.
Ama buna rağmen, sadece erkeklerin ilgisini çeken biri olmadı. Yardımseverliği ve içtenliği sayesinde kızlar da onu severdi.
Eğer ille de bir kusur aranacaksa, o da herhalde birine gerçekten âşık olmamış olmasıydı.
Pek çok takipçisi oldu. Eğer uygunsa bir ilişkiye başlardı. Ama o her zaman, tıpkı dersten sonra verilen bir ödevi tamamlar gibi, onları objektif olarak değerlendirebilirdi: Bu kişinin artıları, eksileri neler? Tıpkı bir şirkete değer biçmek gibi.
Son altı ay içinde, Pasadena’daki ikinci takipçi, onun mezuniyet sonrası San Francisco’da çalışması için ısrar etmişti. Song Mingmei’nin New York’ta işe başladığını öğrenince yarıştan çekilmiş, aynı okuldan bir başka kızla ilişki yaşamaya başlamıştı. İtiraf etmeye geldiğinde ise çoktan aynı evde yaşamaya başlamışlardı.
Bu haberi duyunca Song Mingmei sadece gülümsedi. Neden bunu ondan saklamışlardı ki? Coğrafi uzaklık ciddi bir konuydu. Yerinde olsa o da aynı kararı verirdi. Bu yüzden oldukça olgun bir şekilde tebrik edip “yatırım”dan çekildi.
Sonra da, Şanghay’daki takipçi 1: Deng Boting.
Deng Boting, onunla aynı üniversitedendi, iki sınıf üstteydi. Herkes ona “Lao Deng” (yaşlı Deng) derdi. Bu lakap kulağa yaşlı gibi gelse de, Deng Boting aslında beyaz tenli, zayıf bir gençti. Saçları yumuşacıktı, biraz doğal dalgalı, kafasına yapışmış gibiydi. Tipi biraz Tenten Maceraları’ndaki Tenten’e benziyordu.
İkisi, Song Mingmei birinci sınıfta askeri eğitim alırken tanışmıştı. Ya da daha doğrusu, Deng Boting onunla tanışmıştı.
O zamanlar, erkekler “Askeri üniforma, gerçek güzel kızların en iyi sınavıdır,” diyerek yeni gelen kız öğrencileri izlemek için spor sahasına giderlerdi. Deng Boting ve diğerleri, sıraya dizilmiş grubun içinde Song Mingmei’yi fark etmişti. Pembe dudaklar, simsiyah saçlar, zarif yüz hatları... Güzelliği karşısındakini sersemletecek cinstendi. Ama o kendi güzelliğini olağan bir şeymiş gibi taşıyordu, sanki özel bir şey değilmiş gibi.
O günden sonra Deng Boting ona tam üç buçuk yıl boyunca platonik bir şekilde âşık oldu. Onun ismini, bölümünü, sınıfını çoktan ezberlemişti. Kampüs ağı kimliğinden e-posta adresini bile tahmin etmişti. Ama ona mektup yazacak cesareti ancak yüksek lisansın ikinci yılında, kış tatilinde bulabildi.
İlk başta reddedileceğini ya da hiç cevap alamayacağını, belki doğrudan spam olarak silineceğini düşünmüştü. Ama beklenmedik bir şekilde, Song Mingmei mesajı gerçekten almış, hatta arkadaş canlısı bir tavırla, okulun açıldığı ilk günlerde onunla buluşmayı teklif etmiş, okul dışındaki atıştırmalık caddesinde ona yemek ısmarlamıştı.
Kadının ısmarlaması aslında Lao Deng’in niyeti değildi. Sadece o küçük restoranda oturmuş, sohbet ederken her şey bir rüya gibi gelmişti. Ancak yurda döndüğünde fark etmişti ki az önce hesabı Song Mingmei ödemişti.
Mahcup bir şekilde mesaj atıp durumu açıklamak istedi. Ancak Song Mingmei, yakın zamanda burs aldığını, onu yemeğe çağırırken zaten ısmarlamayı planladığını yazdı ve sonuna dört karakterlik şu ifadeyi ekledi: “Bir dahakine sen ısmarla.”
Lao Deng telefona bakarken yine bir an durakladı. Gerçekten bir “bir dahaki” mi vardı?
Ama ne yazık ki o zamanlar Song Mingmei mezun olmak üzereydi ve Cambridge’den kabul almıştı bile. İkisi bir süre “arkadaşlıktan biraz fazlası, sevgililikten biraz azı” bir ilişkide kalmışlardı. Song Mingmei yurtdışına okumaya gittikten sonra, Lao Deng de yüksek lisansını bitirdi, bir süre çalıştı ve ardından girişim fikrine kapıldı; birkaç arkadaşıyla birlikte bir sosyal ağ sitesi kurdular.
Sitenin adı “Moqi”ydi, ismi Song Mingmei koymuştu. Başta Lao Deng bunu sadece bir hobi olarak görüyordu ama Song Mingmei eskisi gibi heyecanlıydı, okul çevresindeki arkadaşları arasında siteyi tanıtmaya başladı. Lao Deng, kullanıcı sayısındaki artışı görünce bu kendisinden iki yaş küçük kızın ne kadar geniş bir sosyal çevresi olduğuna şaşırdı.
Ama ikisi arasındaki çatışmalar da o zaman başladı. Başlarda Lao Deng, Song Mingmei gibi bir kızın zaten kendi ulaşabileceği biri olmadığını düşünüyor, ama o kadar düzgün biri olduğu için ona karşı iyi hisler besliyordu. Ne var ki girişim meselesi konuşulunca, Song Mingmei’den gelen her yorum doğrudan, hatta acımasızca dürüsttü.
Song Mingmei G şirketinde staj yaparken arka arkaya iki TMT (teknoloji, medya, telekom) projesinde çalışmıştı. Şirketlerin finansal durumları hakkında pek çok analiz yapmış, bunlardan öğrendiklerini Lao Deng’e aktarmıştı.
Birincisi, Çin’de aynı zamanda bu alana giren birkaç girişim vardı. Bazıları oldukça gelişmişti, “Çin’in en büyüğü, ülke lideri” gibi iddialarla piyasadaydı. Lao Deng bunlarla nasıl rekabet edecekti?
İkincisi, “Moqi” tamamen Facebook’un mantığını kopyalıyordu. Ama sen kopyalıyorsan başkaları da kopyalayabilir. Diğerlerinden farklı ne sunuyorsun?
Üçüncüsü, hedef kitle çoğunlukla öğrencilerdi. Bu da sitenin büyüme potansiyelini sınırlıyordu. Peki yatırımcıları neyle etkileyeceksin?
Dördüncüsü, doğrudan Lao Deng’in kendisiyle ilgiliydi: Daha okuldan yeni çıkmıştı, hâlâ öğrenci zihniyetindeydi. Ürün geliştirme ve teknik kısımlar sorun değildi, ekip yönetimi de şimdilik birkaç kişiyle idare ediyordu. Ama satış, pazarlama, finans, hukuk ve yatırım alanlarında hiçbir deneyimi yoktu.
Başta Lao Deng bu sözleri pek ciddiye almamıştı ama Song Mingmei çok ciddiydi. Staj sırasında her hafta onlarca iş planı okuyor, analiz raporları yazıyor, finansal modeller oluşturuyordu. Bir şirketin mevcut durumu, konumlandırması, rekabet avantajı, gelir potansiyeli... Hangileri yatırımcının ilgisini çeker, hangileri öğrencilerin oynadığı küçük oyunlar olarak kalır, o çok iyi biliyordu.
Bu yüzden başından beri Lao Deng ve arkadaşlarına yeni bir satış stratejisi, daha güçlü bir satın alma teşvik planı ve hatta doğrudan alışveriş yapılabilen bir sistem kurmalarını önermişti.
Lao Deng onun ilk önerilerini kabul etmişti. Sitenin yapısını baştan düzenlemiş, hedef kitle olarak üniversite öğrencileriyle şehirli beyaz yakalıları seçmişti. Yani yakında iş hayatına atılacak ya da çoktan çalışmaya başlamış kesimi. Bu kitle bugün sınav veya iş arama tecrübelerini paylaşırken, yarın tüketim tavsiyelerini konuşacaklardı: küçük şeyler — yemek, eğlence, tatil — büyük şeyler — araba, ev...Sonrası zaten düğün, ev dekorasyonu, çocuk yetiştirme, finansal planlama... Bunların hepsi ticaret, hepsi satın alma davranışına yön veren fırsatlardı.
Başta “çocuk oyuncağı” gibi başlayan iş, yavaş yavaş ciddileşmeye başlamıştı. Şimdi, iki ay içinde bir web oyunu yayına sokmaya hazırlanıyorlardı. Yine Facebook’tan çakmaydı. Orijinalinin adı “Parking Wars”tu, onlar da doğrudan çevirmiş, “Araç Kapmaca” demişlerdi.
Song Mingmei, “Bari biraz değiştirseydiniz.” dedi. “Facebook’taki Parking Wars herkesin bildiği bir şey. Siz çakarsınız, başkası da çakar. Birkaç ay içinde tüm SNS siteleri aynısını yapacak. Arayüzler farklı olabilir ama mantık aynı.”
Lao Deng bir kez daha onun tavsiyesini dinledi. Yeni bir fikirle geldi: “Ev Kapmaca”. Ama oyun sistemi yine aynıydı.
Song Mingmei bir kez daha yoruldu. Eğitim sırasında dersi boşlayıp tüm oyun kurgusunu baştan yazdı ve Lao Deng’e yolladı. “Bunu aynen yaparsanız, çıktığı gün patlar.” dedi.
Lao Deng şaşkındı. “Nasıl bir şey bu?”
Song Mingmei cevapladı. “Başkasının evine el koymak değil, başkasını kendi evine davet etmek.”
“Ne farkı var ki?” Lao Deng anlamadı.
“Bu, sanal birlikte yaşamak.” dedi Song Mingmei. “Gerçek isimle girilen bir platformda herkes tanıdığı biriyle bağ kuruyor. Heyecanlı değil mi? ‘Sex sells’ — en temel pazarlama gerçeği.”
Bu konuşmadan sonra Lao Deng bir hafta boyunca ona mesaj bile atmadı. Eskiden her şeyi danışan, her gelişmeyi paylaşan Lao Deng birden sessizliğe gömülmüştü.
Song Mingmei bu duruma üzülmüştü ama Lao Deng için değil, “Moqi” için.
Tam da o sıralarda, işe başlamak üzereyken, Bian Jieming yeniden onunla yemek yemeyi teklif etti. Ama bu sefer yalnız değillerdi; masada bir de G şirketinin “özel projeler ekibi”nden bir genel müdür vardı.
Yemekte, Bian Jieming keyifli sohbetler ederken onu da MD’ye tanıttı. Cümlelerinde onu bir “kız arkadaş” gibi değil, oldukça takdir ettiği genç bir meslektaş gibi tanımlıyordu.
Song Mingmei biraz şaşırmıştı. “Özel projeler ekibi”nin adını duymuştu; kulağa biraz gizli ajanlar gibi gelse de, şirketin en yüksek prim alan takımı olduğu söylenirdi. Peki Bian Jieming’in amacı neydi? İçten içe bir tahmini vardı ama inanmak istemiyordu.
Yemekten sonra, MD ile vedalaşıp arabaya bindiklerinde, Bian Jieming sonunda konuştu. “Özel projeler ekibine katılmak ister misin?”
“Ne yapacağım orada?” diye sordu Song Mingmei.
Bian Jieming cevapladı. “Domuz besleyeceksin.”
Song Mingmei kahkahayı patlattı. Ama bunun sadece bir şaka olmadığını da biliyordu. Çünkü o yıl özel projeler ekibi Çin’de domuz çiftlikleri satın alıyordu.
Çin’le ilgili bir projeye gitmek, açıkça onunla daha fazla uyuşuyordu. Mevcut durumda Avrupa ve Amerika pazarlarıyla karşılaştırıldığında, muhtemelen primler de daha cömert olacaktı. Ama o ekibe birçok kişi girmek için yarışıyordu, sıra neden ona gelmişti? Olduğu yerde otururken zihni delicesine hesap yapmaya başladı.
Bian Jieming, onun ne düşündüğünü sezmiş gibi, lafı dolandırmadı ve doğrudan söyledi:
“Benim hakkımda ne düşündüğünü bilmiyorum. Belki sokakta hakkımda pek hoş olmayan dedikodular dönüyordur, böyle bir adamın özel hayatı şöyle böyle diye. Ama sen mantıklı düşünmeye çalış. Benim harcadığım her dakikanın bir bedeli var. Sırf bir kadın için uğraşacaksam, gider doğrudan eskort tutarım. Irkı, yaşı, boyu, yüzü, hatta eğitimi bile... Menüden yemek seçer gibi. Gerçekten buna mı tenezzül edeceğim sence?”
“Peki, sen beni nasıl görüyorsun?” Song Mingmei de açık açık sordu.
Bay Bian ona bakarak cevap verdi.
“Sen farklısın, Mingmei. Sana elli yedi dolar verip JFK Havalimanı’na bıraksam, on yedi yıl sonra sen de şu anki konumuma gelirsin.”
“Gerçekten mi?” Song Mingmei buna inanmakta zorlandı.
“Hayır.” Bay Bian bir an düşündü, sonra başını salladı.
“Sen benden daha iyi bir yere gelirsin.”
“Neden?” Song Mingmei onun iltifatını merakla bekledi.
Ama Bian Jieming sadece gülümseyerek dürüstçe söyledi.
“Senin İngilizcen, benim o zamanki hâlimden çok daha iyi.”
Song Mingmei de gülümsedi. İşte o an, belki de onun hakkındaki ilk izleniminin yanlış olduğunu düşündü.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder