When I Fly Towards You - 9. Bölüm

“İngilizce notlarımı sana veriyorum.

Yanında hediye olarak da ben de varım.

İster misin?”

— Su Zai Zai'nin Günlüğü


Bir gecede Su Zai Zai moralini toparlamıştı.

Zaten yapmacık karamsarlıklara pek alışık biri değildi.

'Ne olursa olsun, önce bir harekete geçeyim.' diye düşündü.

Bu düşünceyle birlikte, Zhang Lurang’ın etrafında kendini fark ettirmek için inanılmaz bir çaba göstermeye başladı.

Öğleden sonra yemeğini bitirdikten sonra Jiang Jia’yla vedalaştı ve sınıfa döndü.

Zamanı tam ayarlayarak on beş dakika kadar ders çalıştı, sonra elinde kalan ödevleri toplayıp doğruca kütüphaneye gitti.

Geçen sefer oturduğu yeri buldu. Daha uzaktan bile Zhang Lurang’ı hemen fark etti. Başını eğmiş, sessizce ödevini yapıyordu.

Karşısında yine biri oturuyordu ama Su Zai Zai tereddüt etmeden gidip onun yanına oturdu.

Zhang Lurang en ufak bir tepki göstermedi.

Yanına kimin oturduğuna dair en ufak bir merak ya da dikkat dağınıklığı yaşamadı.

Su Zai Zai göz ucuyla onun defterine baktı.

İngilizce paragraf tamamlama sorularıydı.

Gözlerini kırpıştırdı, sonra dikkatini kendi kimya defterine çevirdi ama... o anki içsel çöküşüyle baş edemedi.

İngilizcesi bu kadar iyiyken, neden bu harf kombinasyonlarını anlayamıyordu?

Üçüncü soru: Elektron sayısı eşit olan parçacıklar izoelektronik parçacıklar olarak adlandırılır. Aşağıdakilerden hangisi izoelektronik değildir...

Su Zai Zai şikâyet etmeyi bırakmaya karar verdi ve alıştırma defterinde on dakikadan fazla bir süre boyunca karalama yaptı.

İngilizceyle boğuşan Zhang Lurang'ın, farkında olmadan dikkati dağıldı. Yanında oturan kişinin parmaklarını sayarak ve neredeyse fısıltıyla tekrarladığını duydu: "Hidrojen, helyum, lityum; lityum, berilyum, bor; karbon, azot, oksijen, flor, neon; sodyum... sodyum... hayır, hayır, magnezyum, alüminyum, sodyum, silisyum, fosfor, sodyum, on üç."

Zhang Lurang: "..."

Sonunda cevabı bulduğunda, Su Zai Zai’nin ruhu adeta özgürlüğüne kavuşmuş gibi rahatladı.

Zor bir soruyu çözmek, müthiş bir başarı hissi veriyordu.

Zihni rahatlar rahatlamaz, Su Zai Zai hemen Zhang Lurang’ın bakışlarını fark etti.

Bakışları oldukça garipti, içinde anlam veremediği bir his saklıydı.

Su Zai Zai, onun bakışları karşısında biraz utanıp hızla gözlerini kaçırdı.

Ancak o bakışlar çekildiğinde derin bir nefes alabildi.

Sonra da dikkatlice Zhang Lurang’ın çalışma kitabına bir göz attı.

...Hâlâ o tamamlamalı İngilizce sorusundaydı.

Üstelik bu soruyu daha önce çözmüştü. Su Zai Zai merakla eğilerek birkaç saniye baktı, cevap üzerine biraz düşündü, ama çok geçmeden gözlerini ondan çekip kendi çalışmalarına döndü. 

On dakika daha geçtiğinde, Zhang Lurang’ın hâlâ o tamamlamalı soruda olduğunu görünce, Su Zai Zai neredeyse onun kitabını kapıp kendisi çözmek isteyecek kadar sabırsızlandı.

Bir on dakika daha geçti. Zhang Lurang’ın artık dil bilgisi doldurma kısmına geçtiğini fark eden Su Zai Zai'nin içi rahatladı.

Saat altı yirmi olduğunda, Zhang Lurang okuma anlama sorularından birinin son cevabını da yazıp eşyalarını toplamaya başladı.

Su Zai Zai de aceleyle kitaplarını çantasına tıkıştırıp peşine takıldı.

Okuma salonundan çıktıklarında, yanında yürürken dayanamayarak alçak bir sesle konuştu.

"Sen o tamamlamalıyı yaparken çok yavaş kaldın. Neredeyse yarım saat sürdü, çok vakit kaybettin."

İngilizceden bahsedince Zhang Lurang'ın da canı sıkılmıştı. Bir an sustu, sonra sesi biraz boğuk bir şekilde konuştu.

"Metni anlamadan devam etmek istemiyorum."

Su Zai Zai buna oldukça şaşırdı.

"Sen metni anladın mı?"

"..." Aslında anlamamıştı.

"Sen sadece üç soruyu doğru yapmışsın! Gerçekten anladın mı?!"

"..." 

Su Zai Zai'nin onu böyle yüzüne baka baka küçük düşürmesine gerek var mıydı?

Yanında yürüyen Su Zai Zai hâlâ durmadan gevezelik ediyordu. Zhang Lurang'ın sinirlendiği nadir anlardan biriydi, sesi kısık ama biraz da hiddetli bir tonda konuştu.

"Senin kimya çoktan seçmeli sorularında da sadece üç doğru var, ayrıca o kadar düşündüğün sorunun cevabını da yanlış yapmışsın."

Zhang Lurang'ın ilk kez bu kadar uzun bir cümle kurduğunu duyan Su Zai Zai biraz şaşırdı. Ardından hemen itiraz edip kendini savundu.

"Ben çünkü o konunun dersini hiç dinlememiştim."

Her İngilizce dersine dikkatle katılıp yine de sadece otuz puan alabilen Zhang Lurang sessizliğe büründü.

Su Zai Zai hemen durumu fark etti ve apar topar lafı değiştirdi.

"Öhö öhö, demek istediğim... Ben sadece o tarz soru tipiyle daha önce hiç karşılaşmamıştım. Bir kere çözünce bir dahaki sefere yaparım!"

Zhang Lurang hâlâ sessizdi.

Su Zai Zai başını kaşıdı, pes etmeden toparlamaya çalıştı.

"Ben her derste süper dikkatli dinliyorum ama yine de anlayamıyorum, ah, çok üzülüyorum gerçekten."

O kesinlikle ders dinlemeyen bir öğrenci değildi, çok motiveydi.

Zhang Lurang konuşmaya devam etmeye pek niyetli görünmeyince, Su Zai Zai de sessizliğe büründü.

Koridorda yalnızca rüzgârın uğultusu, ayak seslerinin sert yankısı, iki kişinin nefes alışverişleri ve Su Zai Zai'nin... hızla atan kalp sesi duyuluyordu.

İkisi kısa sürede üçüncü kata ulaştı.

Zhang Lurang sessizce sınıfın olduğu tarafa yöneldi.

"Zhang Lurang." Su Zai Zai merdiven sahanlığında durdu. Loş enerji tasarruflu lambanın ışığı üzerine düşmüş, onun beyaz tenini daha da parlak göstermişti.

Zhang Lurang başını çevirip baktı. İfadesi donuktu, sessizce onun konuşmasını bekledi.

Gittikçe koyulaşan gece, gökyüzünü puslu bir sis gibi sarıyordu.

Su Zai Zai artık şaka yapmıyordu, nazik bir sesle uyardı: "Sadece durmadan soru çözmeye çalışma, kelime ezberlemek daha faydalı olur."


***


"Ha? Yani şimdi de dâhi birine nasıl çalışması gerektiğini mi öğretiyorsun?!"

Su Zai Zai onun sözleri karşısında afalladı, zayıf bir sesle itiraz etti. "Onun İngilizcesi hiç de dâhi seviyesinde değil ki!"

"Ama geçen ayki sınavda İngilizce de dahil tüm derslerde okul sıralamasında ilk elliye girmişti."

"..." Su Zai Zai cevap veremedi. Bir süre düşündükten sonra ciddi bir şekilde ekledi. "Ama kesin kelime ezberlememiştir. O boşluk doldurma parçasında sadece birkaç yeni kelime vardı, hepsi birinci ünitenin kelimeleri, ama o hiçbirini anlayamamış."

"Demek ki dâhiler de zaman zaman zorluk yaşıyor." Jiang Jia iç çekti.

"Gerçi, onu uyarmamın biraz saçma olduğunun farkındayım." Su Zai Zai kimya defterindeki bir soruya bakarak söylendi. "Ama bence İngilizce yüzünden gerçekten canı sıkkın gibi görünüyor."

"Sonuçta, arkadaşlarının hepsi oradayken birinci sınıftan ayrılırsa yeni insanlarla tanışmak zorunda kalacak."

Ah, öyle miymiş...

Su Zai Zai fazla düşünmedi. Parmağıyla bir soruyu işaret etti: "Şuna baksana, nerede yanlış yapmışım?"

Jiang Jia kurşun kalemiyle boş bir kağıt çıkardı ve ona soruyu açıklamaya başladı. Anlattıktan sonra şaşırarak sordu. "Vay, sen kimya sorusu mu soruyorsun? Hani kimyayla tüm bağlarını koparmıştın?"

"Barıştık." Su Zai Zai yanağını eline dayayıp biraz üzgün bir şekilde mırıldandı. "Ah, sodyum, magnezyum, alüminyum... Hep karıştırıyorum!"

Acaba o duymuş mudur...

Çok utanç verici.


***


Akşam etüdünün son dersinin bitiminden sonra Zhang Lurang İngilizce cevap anahtarını çıkardı ve boşluk doldurma sorularının cevaplarını kontrol etti. Gerçekten de sadece üç doğru cevabı vardı. Dilbilgisi sorularında da yalnızca ikisi doğruydu. Ama okuma parçası beklenmedik şekilde tamamen doğru çıkmıştı.

Bu da anında moralini biraz düzeltti.

Yine de açıklamaları okumak istemedi, şöyle bir göz attıktan sonra cevap anahtarını doğrudan çekmeceye fırlattı.

Ye Zhenxin çantasını sırtına geçirirken onun defterinde kırmızı kalemle yapılmış hataları görünce dayanamadı. "Yine bu kadar çok yanlış yapmışsın?"

Zhang Lurang cevap vermedi.

Ye Zhenxin bir an düşündü, sonra tekrar oturup ona döndü. "İstersen sana yardımcı olabilirim."

"İstemem."

Bu kadar kesin bir reddediş, Ye Zhenxin'i biraz mahcup etti ama fazla bir şey söylemedi. Sadece, "Ah, o zaman moralini bozma, çalışmaya devam edersen mutlaka ilerlersin." dedi.

“Hıhı.”

Zhang Luran'ın çalışma kitabını kapatıp çekmeceye koyduğunu görünce, Ye Zhenxin de biraz sıkıldı, kısaca vedalaşıp sınıftan çıktı.

Zhang Luran matematik kitabını çıkarıp ders çalışmaya başladı. Ancak yatakhane kapanış saatine az bir süre kalınca eşyalarını toplamaya koyuldu.

Masanın üzerindeki ve çekmecedeki gerekli kitapları tek tek ayırdı.

En son, bakışları İngilizce 1. sınıf zorunlu kitabının üzerinde durdu. Kitabı eline aldı.

O anda aklına Su Zai Zai’nin biraz önce söyledikleri geldi.

—— “Sadece durmadan soru çözmeye çalışma, kelime ezberlemek daha faydalı olur.”

Zhang Luran bu sözleri pek umursarak kitabı gelişigüzel şekilde masa üzerindeki kitapların en üstüne bıraktı.

Sonra kapının yanına gidip ışıkları kapattı.

Ön kapıdan çıktı, kapıyı kapattı ve arka kapıya yöneldi.

Tam kapatmak üzereyken eli havada durdu. Birden, Su Zai Zai’nin bugün elementler periyodik cetvelini ezberlerkenki hali gözünde canlandı.

...Yoksa o da İngilizce testleri çözerken başkalarının gözünde böyle mi görünüyordu?

Olamaz ya.

Zhang Luran kafasını kaşıyarak bir süre olduğu yerde dikildi.

Sonunda dayanamayıp tekrar kendi sırasına döndü, koridordan sızan loş ışıkta masa üstündeki kitapların en üstünden o İngilizce kitabını aldı.

...Ezberlese iyi olacaktı.


Yorumlar