When I Fly Towards You - 10. Bölüm

O aslında hiç de soğuk biri değil, sadece konuşkan değil.
—Su Zai Zai'nin Günlüğü
Salı öğleden sonra, Su Zai Zai her zamanki gibi kütüphaneye gitti.
Fakat beklediğinin aksine, Zhang Luran orada değildi. Bir anda paniğe kapıldı.
'Yoksa bana mı kızdı?'
'Ama ben ne dedim ki, sadece yüzüne yüzüne testte yalnızca üç soruyu doğru yaptığını söyledim...'
Belki de üstün başarılı öğrencilerin gururu çok fazlaydı...
Ona “aptal” demesinden hemen sonra onun da karşılık verip terslemesi de biraz alıalıngandir çocuk olduğunu gösteriyordu.
Ama şimdi ona gidip "neden kütüphaneye gelmedin" diye soramazdı! Yoksa niyeti çok açık olurdu!
Onu gönlünü almak istese de bahanesini bulamıyordu.
Her neyse.
...Önce biraz nabız yoklayayım bari.
Çarşamba sabah spor etkinliğinden sonra Su Zai Zai hemen sınıfa gitti, su şişesini kaptı ve üç kat yukarı koştu.
Artık Zhang Luran’ın günlük düzenini az çok çözmüştü.
O kadar düzenliydi ki, daha düzenlisi olamazdı.
Sabah birinci ve üçüncü derslerin tenefüsünde tuvalete gidiyor, ikinci dersin tenefüsünde ise su doldurmaya çıkıyordu; öğleden sonra birinci dersin tenefüsünde su alıyor, ikinci dersin tenefüsünde tuvalete gidiyordu; okul çıkışı ise önce yemekhaneye gidip yemek yiyor, sonra yurda dönüp duş alıyor, ardından tekrar sınıfa dönüp kitaplarını alıyor ve kütüphaneye geçiyordu; akşam etüdünde ise birinci dersten sonra su dolduruyor, ikinci dersten sonra tuvalete gidiyordu.
Nitekim Su Zai Zai)l üçüncü kata çıkar çıkmaz, Zhang Luran’ın elinde su şişesiyle sınıftan çıktığını gördü.
Hemen peşine takıldı, arkasında sıraya girdi.
İçten içe tereddüt ettikten sonra, dişlerini sıkarak ona seslendi.
"Zhang Luran."
Zhang Luran onu umursamadı, başını bile çevirmedi.
Su Zai Zai panikle kulaklarını kaşıyıp durdu, bir anda ne söyleyeceğini bilemedi.
Telaşı iyice artınca, düşünmeden ağzından sözler dökülmeye başladı.
"Şey... İngilizce kelimeleri ezberledin mi?"
Su Zai Zai önündeki kişinin daha da sessizleştiğini hemen fark etti.
Hayır! Aslında bunu söylemek istemiyordu!
Onu küçük düşürmek gibi bir niyeti kesinlikle yoktu...
Hayır, zaten hiçbir zaman Zhang Lurang'ı küçük düşürmek gibi bir düşüncesi olmamıştı ki!
O panikle ne yapacağını düşünürken, Zhang Luran suyunu doldurmuştu bile.
Başını çevirip ona kısaca baktı, ardından hafifçe mırıldandı
"...Hıhı."
İşte o an, Su Zai Zai’nın beynindeki gergin tel bir anda tutuştu, sanki kafasında havai fişekler patladı, gözlerinin önünde bin bir renk ışık saçıldı. Başının döndüğünü hissetti. Olduğu yerde afallayıp kaldı.
Arkasındaki birinin sabırsızca onu itmesiyle kendine geldi.
Apar topar özür diledi, su doldurmadan şaşkın bir şekilde geri döndü.
Biraz önce...
Yakışıklı çocuk İngilizce kelime ezberlediğini kabul etmişti, değil mi?
Onun lafını dinleyip kelime çalışmıştı...
Yoksa hayal mi görüyordu?
Aman Tanrım.
Su Zai Zai olduğu yerde durdu, elini duvara koyup derin derin nefes aldı.
O kadar heyecanlıydı ki neredeyse patlayacaktı.
***
Öğleden sonra okul çıkışı Su Zai Zai sevinç içinde kütüphaneye koştu ama yine Zhang Luran’ı göremedi.
Artık hiçbir şey anlayamaz olmuştu, ne yaparsa yapsın Zhang Lurang'ın ne düşündüğünü kestiremiyordu.
...Peki neden gelmiyordu ki!
Bugün ona karşı sıcak bir tavır sergilemişti ama!
Bu işin peşini bırakmayacaktı, yoksa gece uyuyamazdı.
Kafasında onu görebilmek için bir bahane uydurdu. Akşam etüdünün son dersi biter bitmez doğruca ileri düzey sınıfa yöneldi.
Bu sırada sınıfta hala on kadar öğrenci ders çalışıyordu, Su Zai Zai dışarıda beklemeye başladı.
On dakikadan fazla bir süre sonra, sınıfta sadece Zhang Luran kalmıştı.
Derin bir nefes alıp içeri girdi.
Bir an duduraksaktan sonra Zhang Lurang'ın önündeki sıraya oturdu, başını çevirip ona baktı.
Çıkardığı sesle Zhang Luran başını istemsizce kaldırdı.
Karşısında onu görünce hafifçe afalladı, şaşkın bakışlarıyla bir an ona baktı. Bu haliyle çok tatlı görünüyordu.
Fakat hemen ardından o her zamanki soğuk ve kayıtsız ifadesine geri döndü.
"Şey... Hava çok sıcak, bir gelip klimayla serinleyeyim dedim." dedi Su Zai Zai, yalan söylediği çok belli bir ifadeyle.
Zhang Lurang: “...”
Sınıf bir anda sessizliğe büründü.
Bir süre sonra, Su Zai Zai sanki az önceki soruyu sadece laf olsun diye sormuş gibi bir tavırla tekrar konuştu.
“Bu arada, bugün neden okuma salonuna gelmedin?”
“Program provası vardı.”
Zhang Lurang başını bile kaldırmadan, umursamaz bir şekilde cevap verdi.
Nedenini anlayınca Su Zai Zai derin bir nefes aldı, rahatladı.
Zhang Lurang'ın masasındaki alıştırma kitabına göz gezdirip gözlerini kırparak sordu.
“İngilizce mi çalışıyorsun? Sana öğretebilirim.”
“Gerek yok.”
Zhang Lurang kitabı kapattı ve kenara fırlattı.
Sanki onun böyle bir cevap vereceğini önceden tahmin etmiş gibi, Su Zai Zai hemen çantasından fizik alıştırma kitabını çıkardı, bir sayfa açıp soruyu işaret etti.
“O zaman bana şu soruyu anlatır mısın?”
Zhang Lurang başını kaldırdı, refleksle boynunu ovuşturdu ve alçak bir sesle, “Bilmiyorum.” dedi.
“Bilmiyor musun? Bilmiyorsan sormalısın, sormadan nasıl öğreneceksin ki!”
Su Zai Zai kaşlarını çatarak onu azarlar gibi söyledi, sonra bir anda sesi neşelendi.
“Dur, ben anlatayım sana!”
“...”
Gerçekten hayatında onun kadar utanmaz birini daha önce hiç görmemişti.
Su Zai Zai bir kalem ve bir karalama defteri çıkardı, kekeleye kekeleye anlatmaya başladı.
“Şey, bu soruda... çünkü düzgün hareket diyor... yani, şey, ortalama hız...”
Zhang Lurang bir süre dinledikten sonra dayanamayıp kalemi kaptı ve doğrudan onun karalama defterine basit bir çözüm süreci yazdı.
Su Zai Zai defteri alıp baktı.
Zhang Lurang kısaca yazmıştı ama açık ve netti, bir süre baktıktan sonra hemen anladı.
Su Zai Zai minnettar bir ifadeyle gülümsedi.
“Anladım! Teşekkür ederim!”
Zhang Lurang başını salladı, sessiz kaldı.
“İngilizceyi öğreteyim sana, hem sana borcumu ödemiş olurum!”
“...Gerek yok.”
“O zaman başka bir şekilde borcumu ödeyeyim?”
“...”
Zhang Lurang bir an sessiz kaldı, sonra pes etmiş gibi mırıldandı.
“Anlat bakalım.”
Su Zai Zai gözlerini mutlu mutlu kısıp onun az önce çalıştığı sayfayı çevirdi.
“Şu soru mu?”
“Hmm.”
Zhang Lurang umursamazca başını salladı.
Onun cevabını alınca Su Zai Zai soruya göz attı ve akıcı bir şekilde açıklamaya başladı.
“Bu soruda, 'not only' cümlenin başında olduğu için, cümlede kısmi devrik yapı yapılır, dolayısıyla A ve B şıklarını eleyebiliriz...”
Anlatımı bitirdikten sonra Zhang Lurang'ın hiç tepki vermediğini görünce şaşkınlıkla sordu.
“Heeey, bu soruyu anladın mı?”
“Hmm.”
Zhang Lurang yine umursamazca mırıldandı.
“O zaman bana bir de sen anlat bakalım.”
“...”
“Yoksa anlamadın mı?”
Su Zai Zai başını yana eğerek devam etti.
“O zaman bir daha anlatıyorum.”
“...”
“Çünkü 'not only' cümlenin başında yer aldığı için cümlede kısmi devrik yapı yapılır, devrik yapı, yani... blablabla... Bu sefer anladın mı?”
“...Hmm.”
“O zaman hadi bir de sen anlat.”
“...”
“Hâlâ anlamadın mı? O zaman bir daha anlatıyorum!”
Zhang Lurang en sonunda dayanamayıp pes etti ve konuştu.
“Çünkü 'not only' cümlenin başında olduğu için, cümlede kısmi devrik yapı yapılır, ayrıca sonrasında 'went' kullanıldığı için geçmiş zaman olduğu anlaşılır, bu yüzden D seçeneği doğru.”
Su Zai Zai heyecanla alkışladı ve kıkırdayarak konuştu.
“Ben anlatımı iyi yapıyorum değil mi? Basit ve anlaşılır, değil mi?”
“...”
Zhang Lurang gerçekten onunla konuşmak istemiyordu.
“Benim notlarımı kötü sanma.”
Onun ifadesini görünce Su Zai Zai hemen kendini savundu.
“Sadece fizik, kimya ve matematiğim kötü, ama politika, tarih ve coğrafyadan toplamda iki yüz elliden fazla aldım!”
Zhang Lurang onu tiye aldı.
“Benim sadece İngilizcem kötü.”
“...Oh.”
Su Zai Zai yine de pes etmedi ve sordu.
“Peki geçen ayki sınavda politika, tarih ve coğrafyada kaç aldın?”
Zhang Lurang cevap vermeyince Su Zai Zai gizlice ilan panosuna göz attı ve gidip notlara baktı.
Gözleri yıldızlar gibi ışıldadı.
“Rang Rang, sen harikasın! İngilizce hariç her derste çok iyisin!”
Zhang Lurang bir an duraksadıktan sonra sordu.
“Bana ne dedin?”
Su Zai Zai:
“...Ah, Zhang Lurang işte.”
Zhang Lurang bir süre ona baktı, sonra sessizce eşyalarını toplamaya başladı.
Su Zai Zai de fizik alıştırma kitabını çantasına koyarken rastgele sordu.
“Peki, ileride sözel mi yoksa sayısal bölüm mü seçeceksin?”
Zhang Lurang hiç tereddüt etmedi.
“Sayısal.”
Su Zai Zai: “...”
Sayısal ha...
Çok da düşünmeden başka bir soru sordu.
“Bu arada, yarın hangi yarışmaya katılıyorsun?”
“100 metre koşusu.”
“Sana su getireyim mi?”
Bu sözler Zhang Lurang'ın kaşlarını hafifçe kaldırmasına neden oldu, sanki biraz eğlenmiş gibi görünüyordu.
“Belki senin sınıfınla yarışabilirim.”
Su Zai Zai biraz düşündü ve bunun gerçekten garip olacağını fark etti.
“Doğru ya, o zaman getirmeyeyim.”
“Hmm.”
Zhang Lurang kitapları çantasına tıkarken başıyla onayladı.
“Yoksa gizlice mi getireyim?”
“Gerek yok.”
“O zaman açık açık getiririm!”
Su Zai Zai şakacı bir şekilde güldü.
“...”
Zhang Lurang ayağa kalktı ve sınıfta açık kalan pencereleri kapatmaya başladı.
“Gidiyor musun? Beraber çıkalım.”
“...”
Yolda, Zhang Lurang sessiz kalırken Su Zai Zai yanında cıvıl cıvıl konuşup duruyordu.
Zhang Lurang adımlarını gittikçe hızlandırdı.
Çok geçmeden kızlar yurdu bölgesine geldiler.
Zhang Lurang derin bir nefes aldı ve yürümeye devam etti, adımları belirgin şekilde yavaşladı.
Su Zai Zai olduğu yerde durdu ve ona seslendi.
“Zhang Lurang!”
Zhang Lurang durdu, arkasına döndü.
Gümüş ay ışığı üzerlerine dökülüyor, ağaç gölgeleri dans ediyordu.
Su Zai Zai'nın arkasında parlak bir lamba yanıyordu. O, ışığa sırtını dönmüştü ve yüzünün yarısı gölgelerin içinde kalmıştı.
Ama gözleri, bu kontrastla birlikte daha da parlak görünüyordu.
Su Zai Zai gülümsedi. Gözleri gökyüzündeki yeni doğmuş ay gibi kıvrılıp parladı; saf ve berraktı.
"Yarınki yarışta bol şans." dedi.
Zhang Lurang sanki bir şeyler düşünüyormuş gibi gözkapaklarını indirdi.
Bir süre sonra başını kaldırdı.
Bakışları berraktı ve boğazından soğukkanlı bir soru döküldü.
"Sen... beni seviyor musun?"
Yorumlar
Yorum Gönder