When I Fly Towards You - 7. Bölüm

Ne zaman, nerede olursa olsun...

Hangi ruh halinde olursa olsun...

Onun ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmeden edemiyorum.

— Su Zai Zai'nin Günlüğü


Ertesi gün, Cuma'ydı.

Dersler bitince, Su Zai Zai ağır ağır eşyalarını topladı ve Jiang Jia ile birlikte okul kapısından çıktı.

Z Lisesi, Z Şehri’nin en iyi lisesi olmasına rağmen oldukça ücra bir yerdeydi. Yemyeşil bir doğanın ortasında; havası tertemiz, manzarası güzel, sakin ve huzurlu bir konumdaydı.

Ama bir dezavantajı vardı: Okul kapısından durağa yürümek yarım saat sürüyordu.

Bu yüzden genelde cuma günleri birçok öğrencinin velisi çocuklarını almaya gelirdi.

Su Zai Zai okul kapısının önündeki merdivenlerden inerken başını kaldırdı, tam o sırada Zhang Lurang’ın siyah bir özel araca bindiğini gördü. Kapının kapanmasıyla birlikte hafif bir ses duyuldu.

Ama araç hemen hareket etmedi.

Bulunduğu açıdan, Zhang Lurang’ın sırt çantasını yanına fırlatıp kendini koltuğa bıraktığını görebiliyordu.

Ardından gözlerini kapattı, tüm bedenini koltuğa bırakarak dinlenmeye çekildi.

Su Zai Zai bir süre olduğu yerde durdu.

Jiang Jia birkaç adım öne gitmişti ama bir şeylerin ters olduğunu fark etti. Geri dönüp baktığında Su Zai Zai’yi kalabalığın ortasında durmuş, belli bir yöne bakarken gördü.

Şaşkınlıkla seslendi:

“Zai Zai!”

Aynı anda araç yavaşça ilerlemeye başladı.

Araç hareket ettikçe, güneş ışığı ve gölgeler Zhang Lurang’ın yüzünde dans ediyordu. Bir aydınlanıyor, bir kararıyordu.

Ve sonra... görüş alanından kayboldu.

Su Zai Zai bir an donakaldı. Ama sonra hemen toparlandı, Jiang Jia’nın yanına doğru koştu ve ona sımsıkı sarıldı. Yüzündeki ifade, tıpkı bir aptalınki gibi keyifli ve coşkuluydu.

Jiang Jia ona bakıp biraz afalladı.

“Ne yapıyorsun sen ya?”

Su Zai Zai kocaman gülümsüyordu. Ne sevincini gizlemeye çalıştı ne de başka bir şey söyledi, sadece başını sallayıp sustu.

Bu hali Jiang Jia’yı daha da meraklandırdı.

“Ne yaptın, ne oldu sana? Böyle nedensizce gülmen tüylerimi diken diken ediyor, söyleyeyim yani!”

“Çekil.” dedi Su Zai Zai birdenbire.

“...Bu yol zaten dar, nereye çekileyim ben?”

“Çekil.”

“Yallah.”

Güneş o kadar yakıcıydı ki şemsiyesinin siyah kaplaması bile o sıcağı engelleyemiyordu. Etrafta insanlar gelip geçiyor, yerde gölgeler ışığın altında sürekli yer değiştiriyordu.

Ve o an.

Su Zai Zai görmüştü...

Onun kirpikleri titremiş, ardından gözlerini açmıştı.

Tam araç hareket ettiği anda.

Tam Jiang Jia “Zai Zai” diye seslendiği anda.

Birine âşık olduğunda, en küçük tesadüfler bile tarifsiz bir mutluluk verebilirdi. O tatmin duygusu aniden kabarır, bir anda kalbinin tamamını sarardı.

İçini bal gibi bir tatlılık kaplar, usulca yüreğine işlerdi.


***


Cumartesi öğle vaktiydi.

Su Zai Zai evde yalnızdı. Ağzındaki paket ssüü küçük yudumlarla içiyor, elindeki uzaktan kumandayla kanalları sıkılmış bir şekilde değiştirip duruyordu.

Koltuğun üstünde duran telefon titredi.

Su Zai Zai göz ucuyla bir bakıp telefonu aldı.

Jiang Jia’dan iki mesaj gelmişti:

— Sınıf arkadaşımdan Zhang Lurang’ın WeChat’ini aldım.

— 134**4329

Su Zai Zai’nin ağzındaki süt paketi bir anda düşüp üstünü başını batırdı. Bir inleme sesi çıkarıp hemen birkaç peçete kapıp temizlemeye çalıştı, sonra odasına gidip üzerini değiştirdi.

Birkaç dakika sonra tekrar salona dönüp telefonu eline aldı ve koltuğa bağdaş kurarak oturdu.

Bir süre tereddüt ettikten sonra parmakları hızla ekranın üstünde hareket etmeye başladı.

Su Zai Zai: Sence eklemeli miyim?

Jiang Jia: Ekle tabii, neden eklemeyesin?

Su Zai Zai: Sanki kabul etmezmiş gibi geliyor...

Su Zai Zai:

Bir de...keşke nnumarasını doğrudan kendim istemiş olsaydım.

Jiang Jia: Bir dene işte, ya kabul ederse? O zaman konuşma şansınız olur, belki aranızda bir şeyler gelişir! Yoksa senin bu hızınla kaç sene geçer belli değil.

Haklı gibiydi...

Su Zai Zai bir kez daha kararsızca durdu ve parmağını ısırarak içini kemiren heyecanla baş etmeye çalıştı.

Sonunda kendini toparlayıp numarayı kopyaladı, “Arkadaş Ekle”ye tıklayıp yapıştırdı. Ekranda onun kullanıcı bilgileri belirdi.

Profil fotoğrafında; dili dışarıda, kameraya mutlu mutlu bakan bir Samoyed köpeği vardı.

Tarzı... sanki biraz garipti.

Su Zai Zai’nin gerginliği bir anda yarıya düştü. Merakla fotoğrafı büyüttü. O sırada, sağ alt köşede –yani Samoyed’in boynunun olduğu yerde– iki parmağın kadraja girdiğini fark etti.

Daha doğrusu, yarım bir işaret ve orta parmak görünüyordu.

Su Zai Zai gözlerini kırpıştırıp içindeki şüpheyi hemen bir kenara attı.

Sadece iki parmağı bile bu kadar güzel, insanı ekrana yapışmaya teşvik ediyor... Bu Zhang Lurang değilse kim olabilir ki!

Su Zai Zai bir de kullanıcı adına baktı: zlr

Derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı, dişlerini sıktı ve cesaretini toplayıp “Kişilere Ekle”ye bastı. Doğrulama mesajı filan yazmadan doğrudan “Gönder”e tıkladı.

Tıklamasıyla birlikte, sanki kaynar suya dokunmuş gibi telaşla telefonu bir kenara fırlattı. Sonra bir yastık alıp yüzünü kapattı, birkaç kez içini döker gibi “ahh ahh” diye bağırdı.

Uzun bir süre sonra, yastığı yavaşça yüzünden indirdi.

Gözleri heyecandan buğulu bir parlaklıkla ışıldıyordu. Tüm yüzü kıpkırmızı olmuştu, alnında birkaç damla ter parlıyordu.

Yüz ifadesi hem gergin hem de heyecanlıydı.

Köşeye fırlatılmış telefona bakıyordu; almak istiyordu ama cesaret edemiyordu.

Su Zai Zai en sonunda vazgeçti, odasına gidip ödevlerini yapmaya karar verdi.

Ama birkaç kelime bile yazamadan canı sıkıldı, gergin bir şekilde ayağa fırladı, tekrar salona dönüp "olan oldu" der gibi telefonu kaptı. Ekrana baktı—

Tahmin ettiği gibi. Hiçbir mesaj yoktu.

Beklediği bir şeydi ama yine de... Az da olsa hayal kırıklığına uğramıştı.

Neyse ki morali çabuk yerine geldi.

Eğer o güzel çocuk herkesi bu kadar kolay arkadaş olarak ekleseydi, şimdiye kadar çoktan birileriyle yakınlaşmış olurdu.

Su Zai Zai onun profil fotoğrafına dil çıkarır gibi yüzünü buruşturup mırıldandı:

“İlerde sen yalvarıp beni ekleyeceksin, gör bak.”


---


Pazar öğleden sonra Su Zai Zai eşyalarını topararken dışarıdaki kavurucu sıcağa baktı, vücudunun terle kaplandığını hissetti. Simsiyah bir lastik toka kapıp saçlarını gelişigüzel topladı. Sonra da çantasını sırtlanıp çıkmaya hazırlandı.

Annesi salonda televizyon izliyordu, onun çıktığını görünce başını biraz kaldırıp üşengeç bir şekilde sordu.

“Eşyalarını hazırladın mı? Harçlığını babandan aldın mı?”

Az önce babasından iki yüz yuan koparmış olan Su Zai Zai hemen atıldı.

“Hazırladım, harçlık almadım.”

“Aldığını biliyorum.” dedi annesi, bir yudum su içerek.

“...”

“Babanı köpek sahiplenmeye ikna edersen, ben de sana iki yüz veririm.”

Köpek lafı geçince Su Zai Zai’nin aklına Zhang Lurang’ın profil fotoğrafı geldi. Hemen toparlandı, yüzünü buruşturarak cevapladı.

“Boş ver, iki yüz yuan için değmez.”

“Aferin, baya prensiplisin ha.”

Su Zai Zai antreye geçip ayakkabılarını giyerken homurdandı.

“Bu sizin aranızdaki savaş. Beni bulaştırmayın.”

“Bizim aramızdaki savaş da ne demek? Baban zaten oylamayla karar verelim dedi, evde üç kişiyiz!”

Annesi ona sert bir bakış attı.

“Seni bırakmamı ister misin?”

“Ne bırakması?”

Su Zai Zai, antredeki aynanın önünde saçını düzeltirken gülümseyerek “Haftada sadece bir gün izin yapıyorsun, bari dinlen sen.” dedi.

Annesi de ısrar etmedi.

“Tamam, o zaman dikkatli git. Okula varınca beni ara.”

“Tamamdır.”

Ekim sonuydu, ama güneş hâlâ yaz başındaki gibi yakıyordu. Asfalt neredeyse kavrulacak gibi sıcaktı, yol kenarındaki çimenler keskin bir koku yayıyordu.

Su Zai Zai sıcağa karşı hiç dayanamazdı. Hemen yakındaki markete gidip buz gibi bir şişe su aldı, yüzüne bastırarak serinlemeye çalıştı.

Otobüs durağına vardığında şemsiyesini kapatıp çantasına koydu. Sonra bankta oturup telefonunu çıkardı, 71 numaralı otobüsün nerede olduğunu kontrol etti.

Daha gelmesine ondan fazla durak vardı...

Su Zai Zai anında pişmanlık duymaya başladı.

'Bir insan ne kadar salak olabilir!'

'Otobüs beş durak uzaktayken çıksaydım ya!'

'Şimdi çoktan binmiş olurdum!'

'Ahhh, pişmanlıktan ölüyorum!'

Biraz oturduktan sonra aniden ayağa fırladı, durağın tabelasına doğru yürüdü.

'Yok yok, bu sıcakta daha fazla bekleyemem.'

'Belki başka bir otobüsle gider, yolda aktarma yaparım...'

Daha birkaç adım atmıştı ki birden durakladı.

İfadesi donuklaştı, bir anlığına afalladı.

Durakta, tabelanın hemen yanında bir çocuk duruyordu.

Gölgede duran çocuğun kulağında siyah kulaklıklar vardı, sırt çantası düzgünce takılıydı. İfadesi sakindi, gelip geçen araçlara dalgın dalgın bakıyordu.

Birkaç saniye sonra, sanki sıcaktan bunalmış gibi elindeki su şişesinden birkaç yudum aldı. Adem elması yutkunurken hafifçe hareket etti.

Sonra, kapağı tuttuğu elinin tersiyle dudaklarını sildi.

Su Zai Zai'nin bakışları onun hareketlerini izlerken sonunda dudaklarında takılı kaldı.

İstemeden yutkundu.

"Gulp" sesi... epey de yüksek çıktı.


Yorumlar