Hidden Marriage in the Office - 74. Bölüm (Türkçe Novel)

Kısa bir mola sonrası iki takım tekrar sahaya döndü. A Bankası, savunmadan atağa geçerek baskıyı artırdı. Zhao Fangang, birkaç kez bacak arasından top sürerken topu kaptırdı. Nefes nefese kalmış, hafifçe eğilmiş bir şekilde A Bankası'nın kısa forvetini savunmaya başladı. İkili denk güçteydi, mücadele başa baş gidiyordu.
Tam o sırada oyun kurucu, Ji Yuheng’e pas verdi.
“Ji Bey!”
Ji Yuheng topu yakaladı ve üç sayı çizgisinin gerisinden şık bir üçlük attı.
Tüm salon tekrar çığlıklarla inledi.
Zhao Fangang sevinçle zıplayarak onunla çak yaptı ve terini silmek için formayı kaldırınca sixpack karın kasları göründü.
Tribünler bir kez daha coşkuyla doldu.
“DR nasıl böyle efsanevi adamları işe alıyor ya?!”
“Vay canına, bizim Zhao’nun vücudu meğer ne kadar fitmiş?” Rao Jing su içerken bile hayretle söylendi.
Tu Xiaoning ise hiçbirine dikkat etmedi, yalnızca Ji Yuheng’i izlemekle meşguldü.
Ren Tingting ise su şişesini yüzüne bastırıyordu. Rao Jing ona bakınca, kızın yüzünün bir domates gibi kızardığını fark etti. Başını sallayarak 'İşte genç kız kalbi, her zaman şiir gibi, hep şiir gibi.' diye içinden geçirdi.
Bunun ardından A Bankası, Ji Yuheng’e daha sıkı bir savunma uygulamaya başladı. Aradaki skor farkı kapanıyordu. Defalarca beraberlik yaşandı, rekabet çok sıkıydı. Özellikle ikinci yarıda maç daha da sertleşti. Tu Xiaoning heyecan içinde avuçlarını sıkarak izliyor, o da gergin hissediyordu.
Ji Yuheng, A Bankası oyuncularından birinin topunu çaldı ve şut atmak için hamle yaptığında, rakip oyuncu koluna dokundu. Hakem düdüğü çalarak A Bankası’na faul verdi.
A Bankası tribünlerinden büyük bir uğultu yükseldi.
Faul yapan oyuncu öfkeyle döndü ve terini silmek için elini kaldırdı. Tu Xiaoning gözlerini kısarak baktı, bu adam daha önce arkadaşının düğününde karşılaştığı Song Jiangliu değil miydi?
Ji Yuheng iki serbest atış hakkı kazandı. Uzun ve yakışıklı fiziğiyle serbest atış çizgisinde durdu, topu iki kez sektirdi ve bileğini kaldırarak şut attı.
“Pat!” Top sorunsuz bir şekilde potaya girdi.
Tribünlerden alkış ve tezahüratlar yükseldi.
İkinci serbest atış için DR tribünleri ritmik bir şekilde tezahürat yapmaya başladı.
“Ji Yuheng! Ji Yuheng!”
Sesler giderek yükseldi, dalga dalga yayıldı. Hatta A Bankası hariç diğer tüm bankaların tribünleri de bu tempoya eşlik etmeye başladı.
Bir anda tüm salon onun adını haykırıyordu.
“Ji Yuheng! Ji Yuheng! Ji Yuheng!”
Müthiş bir atmosfer oluşmuştu, popülaritesi zirvedeydi.
Son 10 saniyeye girildiğinde, Ji Yuheng topu sürerek sahayı geçti ve zamanlamayı ayarlayarak tekrar şut attı.
“Pat!”
Top filelerden geçti, hiçbir sürpriz olmadan tekrar isabet etti.
Düdük çaldı ve maç sona erdi. DR, Ji Yuheng’in son iki serbest atışıyla A Bankası’nı iki puan farkla geçti ve ilk maçı kazandı. DR takımındaki oyuncular sevinçle Ji Yuheng’e sarılmak için koştular.
A Bankası oyuncuları hayal kırıklığıyla sahayı terk ederken, Song Jiangliu ayrılmadan önce Ji Yuheng’e seslendi.
“Dostum, beni hatırlıyor musun?”
Ji Yuheng başını hafifçe eğerek gülümsedi.
“Bankaya mı döndün?”
Ji Yuheng, bir iş arkadaşının uzattığı suyu alırken sadece, “İşim var, gitmem gerek.” dedi.
Song Jiangliu, Ji Yuheng’in fazla konuşmak istemediğini fark etti ama yine de nezaketi elden bırakmadı. “Bir ara tekrar basketbol oynayalım.”
“Hmm.”
Ji Yuheng gittikten sonra A Bankası oyuncularından biri Song Jiangliu’ya yaklaştı ve “Sen onu tanıyor musun?” diye sordu.
“Üniversite arkadaşımın ortaokul arkadaşı.” Song Jiangliu eline bir şişe su aldı. Önceki gülümsemesi kaybolmuştu, alayla iç çekti. “Süper zeki, A Üniversitesi’nin dâhisi... Çok kibirli ve burnu havada biri sanıyordum ama sonuçta o da bankacılığa geçti.”
Diğer iş arkadaşı düzeltti.
“Kibirli değil, gerçekten üstün biri. DR genişleme departmanının en genç genel müdürü, yakında yeni şehir şubesinin müdürü olacak. DR’nin en parlak yıldızı. Yani kibirli olmaya da hakkı var. Bizim gibi küçük müşteri temsilcileri onun yanında hiçbir şeyiz. Sana selam vermesi bile büyük lütuf.”
Song Jiangliu şaşkınlık içinde duraksadı, elindeki maden su şişesinin kapağını açarken bir anlığına dondu.
“Ne?!”
***
DR maçı kazandığı için basketbol takımı hep birlikte kutlama yemeğine gitmeyi önerdi. Herkes hâlâ maçın etkisi altındaydı, heyecanla tartışıyordu. Ancak Ji Yuheng, üzerini değiştirirken, “Evde işim var, ben çıkıyorum.” dedi.
“Olmaz Ji Bey! Bugün en büyük kahramanımız sizsiniz, birlikte kutlamaya gitmeliyiz!” biri ısrar etti.
Diğerleri de destekledi.
“Evet, hadi gelin!”
O sırada Zhao Fanggang, formasını çıkarıp bir arkadaşının başına attı. Kaslı üst vücudu çıplaktı, umursamaz bir tavırla karşı çıktı.
“Bizim patronla yemek yemek için önceden randevu almak gerektiğini bilmiyor musunuz? Onun programı hep doludur!”
Sonra yüzüne muzip bir ifade takınıp Ji Yuheng’e döndü.
“Patron, işin varsa git sen. Kutlama yemeği için daha çok fırsatımız olacak.”
Bunu söyledikten sonra takım arkadaşlarıyla şakalaşmaya başladı.
Soyunma odası bir anda gürültüyle doldu. Adamlar üstleri çıplak bir şekilde kahkahalarla eğlenmeye başladılar. Ji Yuheng eşyalarını aldı, onlara başıyla selam verip sessizce odadan ayrıldı.
Ji Yuheng spor salonunun iç sahasından çıkarken, tribündeki seyirciler de yavaş yavaş salonu terk ediyordu. Üzerinde kendi spor kıyafetleri vardı ve yeni duş almıştı. Hafifçe dağınık saçları onu daha da yakışıklı ve etkileyici gösteriyordu. Çıkışta duran iş arkadaşları ona bakakalmıştı.
Onu ilk kez takım elbise dışında bir şeyle görüyorlardı ve yine de mükemmel görünüyordu.
“Yürüyen testosteron patlaması!” biri hayranlıkla fısıldadı.
“Sadece bakarak bile hamile kalacak gibi hissediyorum.”
Tu Xiaoning ve Rao Jing salonun dışına çıktıklarında, onu izleyen kalabalığı ve ışık saçan varlığını hemen fark ettiler.
Ancak Tang Yuhui onların aksine çekingen değildi, herkesin önünde doğrudan Ji Yuheng’in yanına yürüdü.
A Bankası’ndan çıkan bazı kızlar bunu görünce hemen dedikodu yapmaya başladılar.
“Bu bizim eski banka çiçeğimiz Tang Yuhui değil mi? O, Ji Yuheng’in kız arkadaşı mı?”
“Gerçekten mi? Yan yana durunca çok yakışıyorlar.”
“Tabii ki, yakışıklı erkekler hep güzel kadınlarla olur. Demek Tang Yuhui aşkının peşinden gitmek istediği için iş değiştirdi .”
Tu Xiaoning’in elindeki su şişesi, farkında olmadan ezilmişti.
Tang Yuhui'nin Ji Yuheng'in önünde durduğunu gören Rao Jing, onu da beraberinde çekiştirdi. Şaşkına dönen Tu Xiaoning "Rao abla, nereye gidiyoruz?" dedi
"Hadi Ji Bey'i tebrik etmeye gidelim." Ren Tingting'i de çağırmayı unutmadı. "Xiao Ren, beni takip et."
Tang Yuhui, Ji Yuheng’in önünde zarif bir şekilde durdu, rüzgârın dağıttığı uzun saçlarını kulağının arkasına attı ve tatlı bir sesle seslendi.
“Kıdemlim.”
Ji Yuheng, sırtında spor çantasını taşırken elleri ceplerindeydi. Onu görünce yürümeye devam etti, sadece hafifçe “Hmm.” diye cevap verdi.
Tang Yuhui ona yetişmeye çalışırken, “Az önce...” diye sormak istedi.
Ama sözleri tamamlanmadan Rao Jing yanlarına geldi.
“Ji Bey!”
Tang Yuhui kaşlarını çatıp memnuniyetsiz bir ifadeyle ona baktı.
Rao Jing hiç oralı olmadan doğrudan onun yanından geçti ve yüzünde büyük bir gülümsemeyle tebrik etti.
“Ji Bey, harikaydınız! Bugünkü galibiyet tamamen sizin sayenizde oldu!”
Ji Yuheng, hemen arkasında onu takip eden kişiyi fark edince adımlarını yavaşlattı.
"Sadece küçük bir farkla kazandık, bahsetmeye değmez."
Rao Jing onu övmeye devam etti.
"Patron, siz gerçekten mütevazısınız."
Ren Tingting, başta Zhao Fanggang'ın da onunla olduğunu sanmıştı. Ancak göremeyince biraz hayal kırıklığına uğradı ve doğrudan sordu.
"Genel Müdür Ji, hocam sizinle gelmedi mi?"
"Hâlâ soyunma odasında, birazdan etkinliğe katılacak."
"Patron, siz gitmeyecek misiniz?" diye sordu Rao Jing.
Ji Yuheng yürümeye devam etti.
"Yapmam gereken başka işler var."
Rao Jing kısa bir "Oh" çekti ve ardından, "O zaman biz de geri dönelim, size kolay gelsin." dedi.
"Hımm."
Onunla yalnız başına vakit geçirme fırsatı bozulduğu için sinirlenen Tang Yuhui, Rao Jing'e ters ters baktı ve sinirli bir şekilde arabasını almaya gitti. Giderken kimseye veda bile etmedi.
Ren Tingting ise, "Ben hocamıı bulmaya gidiyorum." dedi. Onu durdurmaya fırsat bulamadan bir anda kayboldu.
Rao Jing çantasından pudrasını çıkarıp makyajını tazeledi ve ardından, "Tamam, herkes evine, annesine dönsün." dedi.
Tu Xiaoning, onun bugün göz farı bile sürdüğünü fark etti. Normalden daha çekici görünüyordu. Bu yüzden "Rao abla, nereye gidiyorsun?" diye sordu.
Rao Jing pudra kutusunu kapattı ve saklamaya gerek duymadan, "Randevum var." diye yanıtladı.
Tu Xiaoning heyecanla "Sevgilin mi var?" dedi.
"Henüz netleşen bir şey yok."
Tu Xiaoning dedikodu yapma fırsatını kaçırmadı.
"Ne iş yapıyor?" Daha önce hiçbir erkeğin Rao Jing'in ilgisini çekebileceğini düşünmemişti.
"Avukat."
"Nasıl tanıştınız?"
Tu Xiaoning adeta bir soru makinesine dönüşmüştü. Rao Jing, hafifçe başına vurarak onu durdurdu ama yine de yanıtladı.
"Ulusal bayram tatilinde Guilin'e gittim. Ben plan yapmakla uğraşmayı sevmediğim için bir tura katıldım ve orada tanıştık."
Tu Xiaoning, böyle rastlantısal bir karşılaşmanın büyüsüne kapıldı ve iç çekti.
"Ne kadar romantik!"
Rao Jing ona göz attı. Yüzündeki hafif mahcubiyet çabucak kayboldu.
"Daha hiçbir şey anlatmadım ama sen şimdiden romantik buldun?"
Tu Xiaoning, küçük bir kız edasıyla ısrar etti.
"Evet, bence romantik."
Rao Jing pudrasını çantasına geri attı.
"Şimdilik bekârım, o yüzden biraz takılalım bakalım." dedi ve ardından ona döndü.
"Peki ya sen? O görücü usulü tanıştığın adamla nasıl gidiyor?"
"Fena değil."
Rao Jing hafifçe gülümsedi.
"Fena değil derken?"
Tu Xiaoning ne diyeceğini bilemedi. O sırada Rao Jing devam etti.
"Senin iş yerindeki hocan sayılırım, özel hayatına karışmam doğru olmaz ama sonuçta bana 'abla' diyorsun. Bu yüzden birkaç şey söylemek isterim."
Bakışları onun yüzüne odaklandı. Adeta içini görmeye çalışıyordu ve sesi giderek ciddileşti.
"Belki Zhao Fanggang ve diğer erkekler bunu fark etmiyordur ama ben görüyorum. Son zamanlarda Ji Yuheng'e bakışların biraz farklı. Kabul ediyorum, o gerçekten dikkat çekici biri. Yakışıklı, başarılı ve zaman zaman bir kahraman edasıyla yardıma koşuyor. Siz genç kızlar da doğal olarak böyle şeylere karşı koyamazsınız. Ama onun gibi bir adamı kaç kadın gözüne kestirmiştir, hiç düşündün mü? Kim onunla olmak istemez?"
Kollarını kavuşturup onu baştan aşağı süzdü.
"Üstelik bankacılık gibi bir sektörde çalışıyoruz. Buradaki erkekler gerçekten 'çiçeklerin arasından geçip de bir yaprağa bile dokunmayan' türden olabilir mi? Ji Yuheng, genç yaşında böyle yüksek bir konuma ulaştı. Sen de gördün, onu anlamak neredeyse imkânsız. O, kadınların peşinden koşmasa bile, kadınlar onun peşinden koşuyor. Bugün olanları gördün. Ama Tang Yuhui'nin arkası sağlam, ailesi güçlü. Peki ya sen? Senin neyin var? Böyle bir adamla gerçekten baş edebilir misin? Böyle adamlarla aşk yaşanmaz. Eğer yaşarsan, sonunda her şeyini kaybedersin, perişan olursun."
Rao Jing'in sözleri, Tu Xiaoning'in kalbine diken gibi saplandı. Son olarak şunu ekledi:
"Ji Yuheng seninle, hatta bizimle aynı dünyada değil. Sen en iyisi görücü usulü buluşmalarına devam et. Kendine düzgün, sadık bir adam bul; sakin bir hayat yaşa."
Bu sözler, ona soğuk bir duş etkisi yaptı ve bir anda tüm hayalleri yıkıldı.
Gerçekten de, Rao Jing onun hayatına dair her detayı bilmese de, bazı sözleri doğruydu. Ji Yuheng o kadar başarılıydı ki, adeta bir ışık gibi her ortamda parlıyordu. Bugünkü basketbol maçında bile, yalnızca serbest atış yaparken bile tüm salonun tezahürat yapmasına neden olmuştu. Gençken bile böyleydi, şimdi daha da dikkat çekiyordu. O olmasa bile, başka Tang Yuhui’ler, Zhang Yuhui’ler, Li Yuhui’ler mutlaka çıkardı. Üstelik bu, sadece onun bildikleriyle sınırlıydı. Görmediği yerde daha kaç kişi vardı?
Rao Jing’in tek kelime etmeden saatine bakmasıyla irkildi.
"Bu konuda ilk ve son kez yorum yapıyorum, sen kendin düşün. Ben gidiyorum. Kendine dikkat et."
"Tamam, Rao abla, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Tu Xiaoning uzun süre olduğu yerde kaldı, sonra perişan bir halde arabasına geri döndü.
Büyüdükçe insanlar hep ona ne yapması gerektiğini söylerdi. Eskiden buna tepki gösterirdi. "Benim hayatıma neden karışıyorlar?" diye düşünürdü. Ama sosyal hayata atıldığında fark etti ki, bazen başkalarının söylediklerini dinlemek gerekiyordu. Çünkü dışarıdan bakanlar, insanın kendisinden daha net görebiliyordu. Bugün Rao Jing’in söyledikleri ve daha önce Zhao Fanggang’ın söyledikleri...
İkisi de aynı şeyi söylüyordu: "Sen ve Ji Yuheng aynı dünyadan değilsiniz."
Annesi bile, "Eğer ailesinin durumu böyle olmasaydı, onun gibi biri sana asla düşmezdi." demişti. En yakın arkadaşı Ling Weiyi bile, "Siz uygun değilsiniz." diyordu.
Herkes böyle düşünüyordu.
Belki de Ji Yuheng, annesinin isteği olmasa onunla evlenmeyi düşünmezdi bile. O ve Ji Yuheng arasındaki evlilik, en başından beri bir engelle ayrılmıştı.
Tu Xiaoning, direksiyona başını yasladı ve boş boş ileriye baktı.
Ji Yuheng ona, "Ben senin kocanım, sana hak ettiğin güveni vereceğim." demişti. Kalbinin ona ait olduğunu bilmezken, ona nasıl güvenebilirdi?
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder