Hidden Marriage in the Office - 63. Bölüm (Türkçe Novel)

"Dar yolların kesiştiği yerde kazanan, en acımasız olandır. Ji Bey, DR'deki orta kademe yöneticiler arasında gerçekten göz korkutucu bir rakip."
Öğle yemeğinde yemek alırken Tu Xiaoning, yan masadan onun hakkında yapılan bu yorumu duydu.
Bugün yine onlarla birlikte yemek yiyordu. DR'de yazılı olmayan bir kural vardı: Orta kademe yöneticiler genellikle birlikte oturup yemek yerdi. Ancak onun gibi sık sık astlarıyla birlikte yemek yiyen pek bulunmazdı. Yine de bunu her zaman yapmaz, bazen kendi seviyesindeki ya da üst yöneticilerle oturmayı da tercih ederdi. Diğer departmanlardaki insanların gözünden, onun son derece yüksek bir duygusal zekâya sahip olduğu, stratejik hamleler yaparak üst yönetimde kendine sağlam bir yer edindiği ve aynı zamanda astlarıyla ilişkilerini koruyarak güçlü bir bağ kurduğu konuşuluyordu. Bu dengeyi kusursuz bir şekilde kurarak hem üst yönetimin güvenini kazanıyor hem de çalışanlar arasında sağlam bir destek ağı oluşturuyordu. Böylesine kusursuz bir insan ilişkileri yönetimi, kritik anlarda en büyük avantajı sağlıyordu ve onu kazanan tarafa taşıyordu.
Üstelik bu sabahki hesap transferi meselesi de hızla yayılmış, onun DR’de çalışanını en çok sahiplenen yönetici olduğu kanısını iyice pekiştirmişti.
Bugün masada olduğu için, Tang Yuhui de istemeye istemeye departmanı ile oturmuştu. Tu Xiaoning'in yanına oturmuştu ama yemek konusunda epey seçici davranıyordu, şunu yemem bunu yemem diye eleyip duruyordu.
"Kıdemlim, ay sonunda hocamızın doğum günü var, gidecek misin?" diye sordu Tang Yuhui, tüm dikkatiyle Ji Yuheng’e bakarak.
Tu Xiaoning yemeğine odaklanmışken, Ji Yuheng’in sakin sesi duyuldu. "Ay sonunda ailemle ilgili bir işim var."
Tang Yuhui hafifçe "Oh" diye karşılık verdi, hayal kırıklığını gizleyemiyordu. Sonra tekrar sordu. "Teyzenin işi mi? Şimdi nasıl?"
"İyi."
Tang Yuhui tekrar bir şeyler söylemek üzereyken, gözlem yeteneği güçlü olan Zhao Fangang hemen araya girdi.
"Patron, yakında C Şehri Bankalar Arası Basketbol Turnuvası düzenlenecek, DR’nin takımına katılmak ister misin? Bir gardımız eksik."
"Ne zaman?"
"Önümüzdeki ay elemeler başlıyor. İlk maçta A Bankası ile karşılaşacağız."
Ji Yuheng ona bakıp, "Basketbol takımı oluşturma işi ofisin sorumluluğunda değil mi?" diye sordu.
Zhao Fangang boğazını temizledi. "Efendim, mütevazı kişiliğimle söylemeliyim ki ben bu bankanın basketbol takım kaptanıyım. Oyuncuların seçimi bana ait."
Rao Jing gülmemek için kendini zor tuttu. "O zaman Ji Bey takıma katılırsa sana nasıl hitap etmesi gerekecek?"
"Vallahi, kesinlikle patronuma üstünlük taslamak gibi bir niyetim yok."
Ji Yuheng hafifçe çubuklarını masaya bıraktı. "Uzun zamandır oynamıyorum, biraz paslandım."
"Önemli olan yetenek değil, sahadaki duruş! Patron, sen bir adım atsan bile rakiplerin dizleri titrer!" Zhao Fangang çubuklarını pilavın içine batırarak, "Geçen yıl sadece bir sayı farkla kaybettik. A Bankası bir yıl boyunca bununla dalga geçti. Bu yıl bu hesabı kapatmalıyız!" diye ekledi.
"Kıdemlim, üniversite zamanında neredeyse tüm büyük kolej basketbol turnuvalarının MVP’siydi." dedi Tang Yuhui, onun mütevazı tavrını görünce.
"O zaman patron, kesinlikle takıma katılmalısın!" Zhao Fangang iyice heveslendi.
Ji Yuheng bir an düşündü ve sonunda kabul etti.
Zhao Fangang o kadar sevindi ki neredeyse ona sarılacaktı ama sonra onun müdürü olduğunu ve yemekhane ortamında olduklarını fark edip hızla yönünü değiştirerek Xu Fengsheng'e sarıldı. Xu Fengsheng ise yemeğini yerken bir anda kucaklanınca neredeyse ağzındaki lokmayı püskürtecekti.
Zhao Fangang heyecanını atınca, kızların yemek kaplarına tıklattı. "Maçlar hafta sonları olacak. Hepiniz gelip bizi desteklemelisiniz! Hem saha içinde hem saha dışında üstünlük sağlamalıyız!"
Rao Jing onu hafifçe süzdü. "Saha dışında nasıl üstünlük sağlayacağız?"
Zhao Fangang daha da coşkuyla konuştu. "Bu bankalar arası basketbol turnuvası sadece bir maç değil, büyük bir sektörel buluşma gibi! O gün tribünlerde finans sektöründen bir sürü güzel kız oturuyor olacak. Biz sahada oynarken, kızlar da tribünlerde yarış halinde olacak. Her yıl birkaç çift burada birbirini buluyor!"
Rao Jing alaycı bir şekilde gözlerini devirdi. "Sen hani meslektaşın biriyle birlikte olmazdın?"
"Olmam tabii! Ama size fırsat tanıyorum, değil mi?" Zhao Fangang bir an duraksadı, sonra gözlerini Tu Xiaoning’e çevirdi. "Xiao Tu, maç günü hoşuna giden biri olursa bana söyle. Bankacı biriyle olmanı önermem ama dürüst olmak gerekirse, bankada yakışıklı adamdan bol bir şey yok. Özellikle basketbol takımında. Hem yakışıklı, hem uzun boylular. Eğer biri ilgini çekerse, bir şans vermemek için sebep yok."
Tu Xiaoning yemeğine odaklanarak sessizliğini korudu. Ona sevgili bulma meselesini hâlâ takıntı yapmıştı, değil mi?
Xu Fengsheng araya girerek, "O zaman maç günü tüm gözler patronun üzerinde olacak." dedi.
Zhao Fanggang kurnazca gülümsedi. "İşte tam olarak istediğim etki! Eğer tüm kızlar DR takımına odaklanırsa, diğer bankaların destekçileri azalır. Siz de var gücünüzle tezahürat yapın ki atmosferi tamamen lehimize çevirelim!"
Rao Jing onun bu heyecanlı tavrına karşı bir kez daha gözlerini devirdi, Tang Yuhui ise sessizce kaşlarını çattı.
"Bu arada, yarın iş çıkışı benimle geliyorsun." dedi Zhao Fangang, konuşmayı başka bir konuya kaydırarak.
"Nereye gidiyorsunuz?" Rao Jing merakla sordu.
Zhao Fanggang böbürlenerek, "Xiaoning'i arkadaşlarımla tanıştırmaya götürüyorum." dedi.
Tu Xiaoning başını bile kaldırmadan, üzerine yönelen bakışları hissedebiliyordu. İçinden Zhao Fanggang'a defalarca sövdü. Bu adam neden bu kadar çok konuşuyor?
O gün Ji Yuheng tam zamanında işten çıktı. Tu Xiaoning de diğerleriyle birlikte binadan ayrıldı.
"Patron, nadiren bu kadar erken çıkıyorsunuz." Zhao Fanggang konuşurken Tu Xiaoning, lafının altında başka bir anlam olduğunu hissetti.
Asansörün önünde dururlarken, Ji Yuheng "Bir randevum var." dedi.
Zhao Fanggang sinsice gözlerini kısıp, "Müşteriyle değil, değil mi?" diye sordu.
Ji Yuheng cevap vermedi. Zhao Fanggang bunu bir onay olarak kabul edip alaycı bir gülümsemeyle devam etti. "Karşı cins mi?"
Tang Yuhui, duruşunu hafifçe gerginleştirerek ona baktı. Sanki bir şeyleri anlamaya çalışıyormuş gibi ya da diğerleri gibi cevabını bekliyormuş gibiydi.
Asansör geldi, içinde diğer departmanlardan insanlar vardı. "Ji Bey!" diye selam verdiler. Ji Yuheng karşılık vererek içeri adım attı, diğerleri de onu takip etti ve konu orada kapandı.
Tu Xiaoning en son içeri girdi ve alışkanlıkla kenara yaslandı. Mesai çıkış saati olduğu için hemen hemen her katta duruyorlardı. Kalabalık arttıkça grupları dağılmış, Tu Xiaoning de adım adım köşeye sıkışmıştı. Tam iyice arka tarafa itilmek üzereyken, biri belinden tutup destekledi. Hafifçe arkasına dönüp Yuheng olduğunu görünce doğal bir şekilde tekrar önüne döndü.
Asansör üçüncü katta durdu. İçeriden biri, "Hadi, biraz daha sıkışalım, sıkışalım!" diye seslendi. O anda insan kalabalığı bir dalga gibi hareket edip onu geriye itti.
Arkasında onun nefesini net bir şekilde hissediyordu. Sırtı tamamen ona yaslanmıştı. Omzundaki saçlarını bir tarafa toplayarak, nefesinin bir tüy gibi boynunda gezmesine izin verdi.
***
Arabaya park ettikten sonra, Tu Xiaoning onun gelip onu beklediğini gördü.
"Benim arabam şu an park yerinde, seninkini nereye koydun?" diye sordu ona doğru yürürken.
"Kapının önüne."
"Her gün dışarı bırakıp yürümen mi gerekiyor yani?"
"Birkaç adım bir şey değil."
Apartmanın yan kapısından kestirme bir yol kullanarak pazara gidiyorlardı. Tam o sırada bir komşu ona selam verdi.
"Yuheng, sevgilin mi var artık?" Konuşan kişi, elinde köpeğinin tasmasını tuttan yaşlı bir adamdı.
Köpek simsiyah bir Labrador’du ve insanlara sokulmayı seviyordu. Tu Xiaoning’e yaklaşmaya çalışınca, biraz ürktü. Aslında köpeklerden korkmuyordu ama bu iri ve tamamen siyah olan biraz ürkütücü görünüyordu. Refleks olarak geri çekildi ama Ji Yuheng onu tuttu.
Onun "Karım." dediğini duydu, sonra adamı ona tanıttı. "Lin Amca bizim uzun yıllardır komşumuz."
Tu Xiaoning kibarca gülümsedi ve selam verdi.
Lin Amca köpeğin tasmasını tutarak onu durdurdu ve şaşkın bir ifadeyle, "Ne zaman evlendiniz?" diye sordu.
"Geçenlerde."
Yaşlı adam Tu Xiaoning’e tekrar dikkatlice baktı. "Bir şey demedin bile."
Ji Yuheng onu köpeğin yanından geçirirken, "Düğün yapmadık. Birkaç güne nikah şekerlerini dağıtacağız." dedi.
"Demek öyle! Geçenlerde anneni gördüm, yüzü gülüyordu. Meğer bir gelini olmuş!"
Ji Yuheng hafifçe gülümsedi, birkaç laf daha edip vedalaştılar.
Pazar eve çok yakındı. Tu Xiaoning içini çekti. "Gerçekten de konum harika, her şey elinin altında. Çok rahat."
Ancak ikisi de şık iş kıyafetleri içinde, bu kalabalık pazarda epey dikkat çekiyordu.
"Annen için biraz karides alalım mı?" diye sordu Tu Xiaoning, deniz ürünleri tezgahına yönelerek.
"Fazla yiyemez."
"Birkaç tanesini çorbasına koyarız, geri kalanını da sen yersin." deyip karides seçmeye başladı.
Ji Yuheng onu takip etti. Tu Xiaoning birkaç tezgaha baktıktan sonra en baştakine geri döndü.
"Yine en ucuzu orası." diye mırıldandı.
Seçerken de titiz davrandı.
"Sen ne seçici bir kızsın! Böyle yapmaya devam edersen karideslerim ölecek!"
"Alt tarafı karides, süs balığı değil ki! Sen işine bak, az önce ölü karidesleri canlıların arasına karıştırdığını gördüm."
Satıcı kaşlarını çattı. "Saçmalama! Ben dürüst bir esnafım." Sonra karidesleri geri boşaltıp tekrar doldurdu. "Tamam, baştan koyayım."
Tu Xiaoning su dolu kasanın diğer ucundaki canlı karidesleri işaret etti. "Şunları istiyorum."
Satıcı bir kepçe dolusu alıp hafifçe sallayarak fazla suyunu süzdü ve siyah poşete koydu.
"Biraz daha salla, hâlâ su var içinde." dedi Tu Xiaoning.
"Hanımefendi, bu kepçe delikli, zaten süzülüyor! Daha ne kadar sallayayım?" Satıcı homurdandı ve poşeti tartarak, "Yetmiş yuan." dedi.
Tu Xiaoning gözlerini kıstı. "Bu kadar ağır mı gerçekten?"
"Sen de başından beri izliyordun, değil mi yakışıklı?" Satıcı, Ji Yuheng’e bakarak onay almak istedi.
Ji Yuheng bir şey demedi, sadece poşeti alıp taşıdı.
Tu Xiaoning fazla uzatmadı, birkaç sebze daha alıp çıkışa yöneldiler. O sırada elini uzattı. "Karidesleri ver."
Ji Yuheng poşeti ona verdi. Tu Xiaoning hemen terazinin olduğu yere gidip tarttı. Sonra poşeti deldi ve içinden su aktığını gördü.
"Hah! Poşete su basıp tartıyı şişirmiş!" diye homurdandı. Tartıyı tekrar kontrol ettiğinde önceki ağırlıktan yaklaşık 150 gram eksildiğini gördü.
Ji Yuheng hafifçe kaşlarını kaldırdı, şaşırmıştı. "Bunu nereden öğrendin?"
"Gerçekten bu işlerden hiç anlamadığımı mı sanıyordun?" Tu Xiaoning poşeti sallayarak geri döndü. "Hadi, hesabını soralım."
Ellerinde kanıt vardı ve yanında bir erkek olduğu için satıcı tartışmaya girmedi, hatasını kabul edip fazla aldığı parayı geri verdi.
Aslında büyük bir meblağ değildi ama Tu Xiaoning, Ji Yuheng’in bunu abartılı bulmasından çekinerek açıkladı. "Parası önemli değil, bu tür kötü alışkanlıkların yayılmasına izin veremeyiz."
Ji Yuheng hemen kabul etti. "Kesinlikle."
Dönüş yolunda Ji Yuheng'in elleri tamamen doluydu.
"Kocacığım, yorulmadın değil mi? Gerçekten seni bu kadar zahmete sokmak istemezdim." Tu Xiaoning elleri boş olduğu halde ilgiyle sordu.
Ji Yuheng ise soruya doğrudan cevap vermek yerine, "Eskiden de sık sık alışveriş yapar mıydın?" diye sordu.
"Pek sayılmaz. Küçükken, annemle babam iş yüzünden çok meşguldü. Kış ve yaz tatillerinde, almam gereken malzemelerin bir listesini çıkarır, benim getirmemi isterlerdi. Böylece eve geldiklerinde yemek yapmaya vakitleri olurdu. Zaman kazanmak için iyi bir yöntemdi. Sonra biraz daha büyüyüp ocak kullanmayı öğrenince, birkaç yemek pişirmeye de başladım." Ardından ona bakarak sordu. "Ne oldu? Ev işleriyle ilgilenmeyen biri gibi mi görünüyorum?"
Ji Yuheng sadece, "İncelenmesi gerek." diye karşılık verdi.
Tu Xiaoning dudak bükerek homurdandı. Gelişigüzel bir şekilde, "Ben sadece tembelim, yoksa yapamam değil yani. Eğer bir şeyi yapmak istemiyorsam, kimse beni buna zorlayamaz; annemle babam bile. Ama eğer istersem, her türlü zahmete katlanırım." dedi.
Ji Yuheng adımlarını yavaşlattı. Onun yetişmekte zorlandığını fark eden Tu Xiaoning dönüp baktı. "Çok mu ağır? Birazını ben taşıyayım."
Ama Ji Yuheng eşyaları ona vermedi. Pazarın yakınında yoğun bir yaya ve elektrikli bisiklet trafiği vardı, bu yüzden ona düzgün yürüyüp dikkatli olmasını söyledi.
Tu Xiaoning başını sallayarak ona biraz daha yaklaştı, fakat Ji Yuheng onu sağ tarafına geçirdi. Böylece kaldırımın iç kısmında yürüyerek araç ve yayalardan korunmuş oldu. Fakat Ji Yuheng uzun bacaklarıyla hızlı yürüdüğü için ona ayak uydurmakta zorlanıyordu. Aniden sol elini onun ceketinin cebine soktu.
Ji Yuheng yan gözle ona baktı. Tu Xiaoning ise sağ elinin parmaklarını açıp kendi kendine bir şeyler mırıldanarak hesap yapıyormuş gibi görünüyordu. Ji Yuheng gözlerini tekrar öne çevirip adımlarını yavaşlattı.
Bir süre sonra, Tu Xiaoning de başını çevirip ona baktı. Sanki kıyafetinin içinden onun sıcaklığını hissedebiliyormuş gibi elini cebinin daha da derinlerine soktu.
Yorumlar
Yorum Gönder