Hidden Marriage in the Office - 62. Bölüm (Türkçe Novel)

Öksürüğü yüzünden Ji Yuheng ertesi sabah koşuya çıkmadı. Uyandığında, Tu Xiaoning’in yatakta olmadığını fark etti.

Odanın kapısını açtığında onu elinde bir şeyle mutfaktan çıkarken gördü.

“Neden bu kadar erken kalktın?” Ji Yuheng’in bakışları yemek masasına kaydı.

“Dün annem darı lapası içmek istediğini söylemişti. Uzun süre kaynatınca daha yumuşak olur diye düşündüm.” Tu Xiaoning, tencereyi masaya koydu. Omuzlarına dökülen uzun saçlarını bir tokayla gelişigüzel toplamış; üzerine bol, orta uzunlukta bir gecelik giymişti. Oldukça zarif ve oraya aitmiş gibi huzurlu görünüyordu.

“Biraz daha iyi misini?” diye sordu. Güneş ışığı ona vurduğunda, tüm varlığı daha da zarif görünüyordu.

“Evet.” dedi. Gerçekten de öksürüğü gitmiş gibiydi. 

Tu Xiaoning ona bir kase lapa doldurdu. “Bugün sen de lapa iç, öksürüğün için hafif şeyler yemek daha iyi olur.”

“Sırf kahvaltı hazırlamak için mi bu kadar erken kalktın?” diye sordu Ji Yuheng. Sesinde öksürükten kaynaklanan hafif bir kısıklık vardı.

Tu Xiaoning kaşığıyla oynarken sesini biraz alçalttı. “Bu zaten benim yapmam gereken bir şey. Belki çok iyi yapamıyorum ama zamanla daha iyi olacağım.”

Ji Yuheng kısa bir süre sessiz kaldı, sonra “Bankada da yiyebiliriz.” dedi.

Tu Xiaoning, soğutmak ister gibi kaşığıyla kasesindeki lapayı hafifçe karıştırmaya devam etti. Başını eğmiş, ciddi ve dikkatli görünüyordu. “Bankada yemek evde yemek kadar rahat olmaz ki. Ayrıca, annemin de kahvaltısının hazırlaması gerekiyor. İkisini bir arada yapmak zor olmaz.”

Ji Yuheng daha fazla bir şey söylemeden banyoya doğru yöneldi. Lavabonun kenarındaki diş fırçasına çoktan macun sürülmüştü. Yanında ise gömleği ütülü ve düzgün bir şekilde asılıydı. (Ç.N: Diş macununu da kendisi sıksın, çüşünüz artık.)

Aynanın yanındaki rafı gözden geçirdiğinde, orada artık Tu Xiaoning’in eşyalarının da olduğunu fark etti. Yüz temizleme jeli, cilt bakım ürünleri, makyaj malzemeleri, saç tokaları, lastikler, lens kutuları... Evin her köşesi yavaş yavaş değişiyordu. Bütün bunlar, evde artık bir kadının olduğunu açıkça hissettiriyordu. O da bir eşin rolüne uyum sağlamaya çalışıyordu.

Diş fırçasını eline aldı. Hala nane kokuyordu ama bugün içine biraz tatlılık karışmış gibiydi.

Giyinip yemek masasına oturduğunda, Tu Xiaoning biraz soğumuş olan lapayı önüne koydu. Sonra başını masaya yaslayarak sessizce onu izledi.

“Sen neden yemiyorsun?” Ji Yuheng, onun sürekli kendisine baktığını fark edince kaşlarını kaldırdı.

“Birazdan yerim.” Tu Xiaoning bir süre daha ona baktıktan sonra, “Akşamları iş yemeğin olmadığında bana önceden haber ver. İş çıkışı pazara gidip alışveriş yaparım.” dedi.

Ji Yuheng'in elindeki kaşık bir an durdu. “Yemek yapmayı biliyor musun?”

“Ben sadece tembeldim, bilmediğimi kim söyledi?” Kendi eksiklerini saklamaya hiç niyeti yoktu.

Ji Yuheng lapasını içmeye devam etti. “Bu akşam iş yemeğim yok gibi görünüyor.”

Tu Xiaoning çenesini avucuna dayadı, bakışlarını ondan ayırmadı. “O zaman ne yemek istersin? Az önce haritalardan baktım, yakında bir pazar varmış.”

Ji Yuheng gözlerini ona dikti. “İş çıkışı birlikte gidelim, sana yolu da gösteririm.”

Tu Xiaoning gülümseyerek başını salladı. “Tamam.”

Yemeğini bitirince Tu Xiaoning ona takım elbisesini getirdi. Bu sırada annesinin dün söylediği konuyu açtı. “Annemler aile büyükleri için memlekette birkaç masa kurmayı düşünüyorlar. Tarihi belirlemişler ama bize de uyup uymadığını soruyorlar.”

Ji Yuheng ceketini giyerken, “Ne zaman?” diye sordu.

Tu Xiaoning tarihi söyleyince telefonunun takvimine bakarak kontrol etti. Tam da cumartesiye denk geliyordu. Son zamanlardaki programını hızla gözden geçirdikten sonra cevap verdi.

“Olur.”

Tu Xiaoning onun son zamanlarda çok meşgul olduğunu bildiğinden pek umutlu değildi. Ancak, bu kadar çabuk yanıt vermesi onu biraz şaşırttı.

“Senin tarafta Wu öğretmen ve ailesi dışında başka akrabaların var mı? O gün hep birlikte olalım.”

O sırada ayakkabılarını giyiyordu. “Babamın iki ablası vardı ama ikisi de genç yaşta vefat etti. Babamın ailesinin maddi zorluklar nedeniyle akraba ilişkileri pek gelişmemişti. Dedem ve babaannem vefat ettikten sonra babamın tarafında yakın akraba kalmadı. Annemin tarafında da dedem ve anneannem erken yaşta vefat etti. Geri kalan akrabalar ya göç etti ya da uzak yerlere taşındı, dolayısıyla onlarla da bir bağımız kalmadı. Yani tek yakın akrabam teyzem ve ailesi.”

Tu Xiaoning, kendi ailesinin de çok fazla akrabası olmadığını düşünüyordu ama onun tarafı daha da azdı.

“O zaman Wu öğretmene haber verir misin?” diye sordu ve ona evrak çantasını uzattı.

“Tamam.”

Tu Xiaoning, onun evden çıkışını izlerken kendini uslu bir eş gibi hissetti. Banyoya doğru yürürken saçındaki tokayı çıkardı. Önceden özgürlüğüne düşkün, başına buyruk bir kadın olduğunu düşünürdü. Eğer Ling Weiyi şimdi onu bu yeni gelin edalarında görseydi, muhtemelen onunla ölümüne alay ederdi.

Hasta bakıcı geldikten sonra kayınvalidesiyle vedalaşıp işe gitti. Bugün biraz erken çıkmıştı, bu yüzden yolda trafik daha azdı. Ancak DR yakınlarına vardığında arkasındaki BMW X5’in sürekli korna çaldığını fark etti.

Otoparka girene kadar “Yolu kapatmadım ki?” diye düşünüp önemsemedi ama arabadan inen kişinin Zhao Fanggang olduğunu görünce şaşırdı.

"Xiaoning, az önce seni selamladım, neden karşılık olarak arka sileceği çalıştırıp sallamadın?" Hala alaycı görünüyordu.

Tu Xiaoning onun o arabada olduğunu nereden bilebilirdi ki? Bankada herkesin 'küçük çelik bomba' dediği Mercedes bir araba kullandığını hatırlıyordu. 

“Arabanı mı değiştirdin, Zhao abi?”

“Yok, bu babamın arabası. Babam gösterişi sever, bazen arabaları değiş tokuş yapıyoruz.”

Tu Xiaoning başıyla onayladı. “Daha önce seni bu arabayla görmemiştim. O yüzden yolunu kapattığımı düşündüm.”

Zhao Fanggang kurnazca güldü. “Şunu unutma, arkanda deli gibi korna çalan biri varsa ya aptaldır ya da iş arkadaşındır.”

Tu Xiaoning gülerek başını salladı. Gerçekten de haklıydı.

Birlikte otoparkta yürürlerken Ji Yuheng’in arabasının yanından geçtiler. Zhao Fanggang arabaya şöyle bir göz atıp, “Patron fazla mütevazı. Bu araba onun karizmasını yansıtmıyor.” diye yorum yaptı.

Tu Xiaoning başını eğmiş yürüyordu ama onun dedikoducu sesi yine kulağına çalındı.

“Geçenlerde bir iş yemeğine giderken onun arabasına bindim. Bil bakalım ne gördüm.”

“Ne gördün?”

“Kadın tokası.”

Tu Xiaoning adımlarını hafifçe yavaşlattı. Birden Hong Kong’dan dönüşlerini hatırladı. O gün yorgunluktan bitap düşmüştü. Havaalanında onun arabasına biner binmez saçındaki tokayı çıkarmış ve uyuyakalmıştı.

“Öyle mi?” Ama çabucak kendini toparladı ve o fark etmeden eski yürüme temposuna geri döndü.

Zhao Fanggang başını salladı. “Bu yüzden diyorum ki, kaç erkek gerçekten ‘nefsine hâkim’ olabilir ki? Şehvet düşkünü olmayanı yok. Patron da bir istisna değil.”

Asansöre ulaştıklarında Zhao Fanggang hala düşünceliydi. “Sence patronun kadını kim olabilir?”

Tu Xiaoning içinden, ‘Erkekler gerçekten fazlasıyla dedikoducu. Sadece bir saç tokasıyla bile bunca teori üretebiliyorsa, bundan sonra daha dikkatli olmalıyım' diye geçirdi.

Başını kaldırıp yaklaşan asansöre baktı. Tam o sırada Zhao Fanggang yine konuştu.

“Xiaoning”

“Efendim?”

“Sence Tang Yuhui olabilir mi?”

Tam o anda asansör “Ding!” diye bir ses çıkardı.

Tu Xiaoning içeri adım attı. “Bilmiyorum.”

Zhao Fanggang onu süzüp gülümsedi. “Evet, senin bileceğin şey değil. Patron, sıradan insanların kalıplarına sığmayan biri. Onu anlamak öyle kolay değil.”

Tu Xiaoning asansörde kat düğmesine bastı ama ilk seferde ışık yanmadı. Bir kez daha bastı, yine olmadı. Sonunda sinirle elini kaldırıp düğmeye sertçe vurdu, ancak o zaman ışık yandı.

“Çok sert vurmadın mı, acıdı mı?” Şaşkınlıkla ona baktı.

“Çok da sert değildi.”

Zhao Fanggang eğilip merakla ona yaklaştı. “Sevgili kız kardeşim, sınıf arkadaşımla konuşmaların nasıl gidiyor, anlatmayacak mısın?”

Bu konu açılınca Tu Xiaoning’in başı ağrımaya başladı. “Bence bunu boş verelim.”

“Neden?”

“Ailem zaten bana bir görücü usulü randevu ayarladı. Şu anda onunla iyi anlaşıyoruz. Aynı anda iki kişiyle görüşmek yanlış olur.” İçinden, “Bence harika bir bahane uydurdum.” diye düşündü.

Ama Zhao Fanggang buna da güldü. “Sen gerçekten çocuksun. Artık kim ilk buluşmada karar veriyor ki? Herkes seçeneklerini açık tutuyor. Sonuçta bu hayat boyu sürecek bir mesele. Bir kişiyi gördün diye hemen tamam mı diyeceksin? Bu devirde alışveriş yaparken bile birkaç mağaza geziyoruz, eş seçimi ondan daha mı önemsiz? Bak kardeşim, bu işte acele karar verme. Daha çok kişiyi tanı, daha çok seçeneğin olsun.”

Onun bu konuda hiç pes etmeye niyeti yoktu. Asansör durduğunda Zhao Fanggang telefonunu çıkararak dışarı yürüdü. “Ayrıca, görücü usulü ne ki? Tanıştığın on kişiden sekizi sorunlu çıkıyor. Bu yüzden senin o arkadaşla bir görüşmen lazım. Bu akşama ne dersin?”

Onun WeChat'i açtığını gören Tu Xiaoning içgüdüsel olarak peşinden koşup kolunu tuttu.

“Zhao abi!”

Zhao Fanggang onun hamlesiyle birden durdu. Tu Xiaoning hızla elini çekti, yoksa onun takım elbisesinin kumaşını buruşturacaktı. Sesini yumuşatıp tekrar konuştu.

“Bu akşam olmaz.”

Zhao Fanggang ceketini düzeltti. “Tamam, olmaz diyorsan olmaz. O zaman yarın akşam diyelim mi?”

Tu Xiaoning hala tereddüt ediyordu ama Zhao ona düşünme fırsatı vermedi. “Tamam, yarın akşam iş çıkışında ayarlıyoruz!”

Arkasından bakarken gerçekten onu sarsıp kendine getirmek istedi.


***


Tu Xiaoning kendi başına iki küçük müşteri daha buldu, ancak bilgileri sisteme girdiğinde bunlardan birinin başka bir departmandaki müşteri yöneticisinin kredi numarasında olduğunu gördü. Rao Jing'e ne yapması gerektiğini sordu.

"Bu aile hiç kredi kullandı mı?"

"Hayır, müşteri erişimini bile yapmadık. Şirket bilgilerinin hepsi boş."

"Bu sadece boş bir hesap. Hesap transfer başvuru formunu yazman ve hesabı transfer etmek için orijinal sistemin hesap yöneticisiyle iletişime geçmen gerekiyor."

Bankacılık sektöründe aynı müşteriyi hedefleyen pazarlama departmanlarının rekabet etmesi oldukça normaldi. Ancak müşteri, bir departman tarafından sisteme daha önce kaydedildiyse, devredilmesi için karşılıklı anlaşma sağlanması gerekiyordu. Bu süreçte, diğer departmanın iş birliği yapıp yapmayacağı belirleyici olurdu.

Tu Xiaoning de prosedüre uygun hareket ederek ilgili departmanla iletişime geçti. Ancak karşı tarafın tavrı pek de dostane değildi.

“Benim sistemimdeki müşteriyi devralmak mı istiyorsunuz? Bu doğrudan gasp etmek olmuyor mu?”

Tu Xiaoning, durumu sakin bir şekilde açıklamaya çalıştı. “Ji Hanım, lütfen yanlış anlamayın. Müşteriyle görüşme yaparken bankamızla daha önce bir bağlantısı olduğunu belirtmedi.”

Ancak karşı taraf alaycı bir şekilde güldü. “Yani senin pazarlama becerin benimkinden daha iyi, öyle mi?”

“Hayır, ben öyle bir şey söylemedim...”

“Bu konuda karar verme yetkim yok. Git, yöneticimizle konuş. O kabul ederse devrederim.” Telefonu suratına kapattı, belli ki yönetimi öne sürerek sorumluluktan kaçıyordu.

Rao Jing, Tu Xiaoning’in telefonu kapattığını görünce sordu. “Ne dedi?”

“Kabul etmiyor. Bana yöneticileriyle konuşmamı söyledi.”

Rao Jing soğuk bir şekilde güldü. “Bu kadın tam bir ayak bağı! Yöneticiyle doğrudan iletişime geçmek bu işleyişte mümkün mü? Bu konuyu çözmek için Ji Yuheng’in devreye girmesi gerekecek.”

Tu Xiaoning, bankadaki hiyerarşik yapının sıkı kurallara bağlı olduğunu biliyordu. Bu yüzden doğrudan bir üst yöneticiye gitmek mümkün değildi. Ancak müşteri, diğer departmanın sistemine kayıtlı olduğu için durumu değiştirmek kolay olmayacaktı. Pazarlama departmanları arasındaki rekabet her zaman yoğundu, özellikle de şu anda Tu Xiaoning’in çalıştığı departman, en başarılı pazarlama ekibi olarak öne çıkıyordu. Bu nedenle diğer ekiplerin onlara zorluk çıkarması hiç de şaşırtıcı değildi.

Bir süre sonra Ji Yuheng geldi. Rao Jing, ona durumu özetlemesini işaret edince hızla ofisine girip konuyu anlattı.

Ji Yuheng, ona uzatılan belgeleri incelerken “Bu müşteriyi nasıl kazandın?” diye sordu.

“Zhao abi daha önce bana iki sanayi bölgesinden müşteri portföyü sağlamıştı. Ben de onların tedarikçi ve müşterilerini araştırdım. Bu müşterinin finansal kapasitesinin iyi olduğunu fark edince, sanayi bölgesindeki bir finans yöneticisi aracılığıyla bir ziyaret ayarladım.”

“Şu anda müşterinin kaydı hangi departmanda?”

“Üçüncü Genişleme Departmanı'ndan Ji Hanım'da.”

“Müşteri ne zaman sisteme kaydedilmiş?”

“İki yıl önce.”

“Peki, sana tam olarak ne söyledi?”

“Yöneticileriyle konuşmamı söyledi.”

Ji Yuheng ayağa kalktı ve “Belgeleri al, gidiyoruz.” dedi.

“Nereye?” diye sordu Tu Xiaoning.

Ji Yuheng ona kısa bir bakış attı. “Yöneticiyle konuşmaya.”

Ancak Ji Yuheng, Üçüncü Genişleme Departmanı’na gitmek yerine doğrudan Kurumsal Birim Departmanı genel müdürünün odasına yöneldi.

Kurumsal Birim Departmanı, bankanın tüm müşteri bilgilerini, departman atamalarını, kredi tahsislerini ve özel ürün düzenlemelerini yöneten merkezi bir departmandı.

Biraz sohbet ettikten sonra Ji Yuheng, konuyu açtı. “Bankamızın kurallarına göre, bir müşteri kredi sisteminde bir yıl boyunca işlem yapmaz veya bilgi güncellemesi yapmazsa, yeni bir müşteri olarak kabul edilir ve doğrudan başka bir departmana devredilebilir. Bunun için herhangi bir devir onayına gerek yoktur. Bizim pazarlama departmanımızda bu şartlara uyan yeni bir müşteri var.”

Kurumsal Departman yöneticisi, oldukça diplomatik bir insandı. Hafifçe gülümsedi. “Ji Bey, bu konuyu Üçüncü Genişleme Departmanı yöneticisiyle görüştünüz mü?”

Ji Yuheng kararlı bir şekilde karşısında oturdu. “Henüz değil. Ama bankamızın yazılı kuralları açık ve net. Bu kurallar sadece süs olsun diye konulmadı, değil mi?”

“Sözlerinize katılıyorum ama pazarlama departmanları sürekli etkileşim halinde. Bu tür müşteri transferleri yapılırken en azından bir ön görüşme yapılmalı.” Kurumsal Departman yöneticisi arada kalmış gibiydi ve açıkça iki tarafı da karşısına almak istemiyordu. Telefonuna uzandı. “Sizi anlıyorum ama benim de bazı kurallara uymam gerekiyor. Resmi prosedürü takip edelim.”

Ji Yuheng hafifçe elini kaldırarak “Lütfen devam edin.” dedi.

Telefon görüşmesi kısa sürede sonuç verdi ve Üçüncü Genişleme Departmanı yöneticisi, birkaç çalışanıyla birlikte toplantıya katıldı. Daha görünmeden sesi duyuluyordu.

“Vay canına, Ji Bey. Haber vermeden gelip müşterimizi devralmaya mı çalışıyorsunuz?”

Ji Yuheng gülümseyerek ayağa kalktı. “Xing Bey, bizden önce Tu Xiaoning iletişime geçtiğini söyledi, o yüzden geldim.”

Xing, göz ucuyla Tu Xiaoning’e baktı, ardından yanındaki Ji Jiang’ya döndü. Kadın zaten içten içe huzursuzdu, şimdi ise doğrudan itiraz etti. “Ben ona yöneticimizle konuşmasını söyledim.”

Ji Yuheng’in dudakları hafifçe kıvrıldı. “Şu an tam olarak bunu yapıyoruz, değil mi?”

Ji Jiang itiraz etmeye devam edecekti ancak Xing, hafifçe öksürerek onu susturdu. Ji Jiang, hatasını fark edip sessiz kaldı.

Xing gülümseyerek devam etti. “Ji Bey, sizin departmanınız şu anda gerçekten iyi bir iş çıkarıyor. Ama diğer genişleme ekiplerinin de ayakta kalması lazım. Hepimiz ekmek parası kazanıyoruz sonuçta.”

Ji Yuheng, sözlerini dikkatlice seçerek konuştu. “Xing Bey, sanki ben bu sektörde yeniymişim de kuralları bilmiyormuşum gibi konuşuyorsunuz. Ama bankamızın yazılı kuralları ortada ve hiçbirini ihlal ettiğimi düşünmüyorum. Xiaoning'in bizzat bağlantı kurduğu küçük bir şirket için bu kadar büyük bir mesele çıkarmanız bana biraz abartılı geldi. Durum bu kadar mı kötü?"

Sözlerinin içindeki ince mesajlar karşı tarafa ulaşmıştı. Kurumsal departman yöneticisi, bu çatışmada arada kalmaktan rahatsız olmuştu ve "Belki de bu konuyu biraz daha konuşmalısınız?" diye önerdi.

Fakat Ji Yuheng kararlıydı. "Ben işimi gereksiz yere uzatmayı sevmem. Madem Xing Bey ve mevcut müşteri yöneticisi de burada, o zaman açık konuşalım." Göz ucuyla Tu Xiaoning’e bakınca hemen elindeki şirket evraklarını çıkarıp ona uzattı. Ji Yuheng evrakları aldı ve masanın üzerine koydu.

"Kuralları bir kenara bırakalım. Şu an tüm müşteri bilgileri ve belgeler bizde. Eğer sizin elinizde d müşteriye dair güncel bir dosya varsa, hemen çekiliriz. Ancak yoksa, kusura bakmayın ama bu müşteriyi almak durumundayız.”

Gözlerini Üçüncü Genişletme Departmanı ekibine kaydırarak hafifçe gülümsedi.

"Tabii ki, Xing Bey deneyimli bir yönetici. Eğer fazla hırslı davranırsam, müşterinizi zorla kaptığım düşünülür. O yüzden şöyle yapalım. Tu Xiaoning şimdi müşteriyle bir telefon görüşmesi yapsın. Eğer müşteri doğrudan sizinle çalışmak istediğini söylerse, Ji Yuheng olarak elimdeki tüm belgeleri size teslim ederim ve bu müşteriye bir daha asla dokunmam. Ne dersiniz?"

Bu sözler üzerine Xing'in yüzü tamamen asıldı. "Ji Yuheng, sen gerçekten acımasızsın!"

Tu Xiaoning gerçekten telefonu eline aldığını görünce elini kaldırarak onu durdurdu. “Tamam, tamam! Devrediyoruz. Müşteri sizin olsun!”

Ji Jiang hüsranla “Ama Xing Bey...” diye itiraz etmeye çalıştı.

Ama müdür Xing çoktan arkasını dönmüştü, alaycı bir sesle ekledi. “Bırak gitsin! İki yıldır işlem yapmayan müşteriden ne beklenir ki. Artıklarımızı almak istiyorlarsa alsınlar, bakalım bu müşteriden altın mı çıkacak, taş mı?”

Ji Jiang, Tu Xiaoning'e ters ters baktı ve isteksizce uzaklaştı.

Tu Xiaoning telefonunu yerine koydu, aslında az önce kilit ekranını bile açmamıştı.

Ji Yuheng tekrar kurumsal departman müdürüne baktı, gözlerinde hala hafif bir gülümseme vardı. "Şimdi hesap aktarımı yapılabilir mi, Zhang Bey?"

Kurumsal departman müdürü hemen klavyeyi çekti, bir eli havada, yukarı aşağı sallayarak, "Yapıyoruz, yapıyoruz, hemen yapıyoruz."

Departmana dönerken, Tu Xiaoning Ji Yuheng’in arkasında yürüyordu. Onun adımlarının çok hızlı olduğunu hissedince yetişmekte zorlandı ve hızını artırdı. Derken Ji Yuheng aniden yavaşladığında, neredeyse ona çarpıyordu.

Elindeki belgeleri sıkıca kavradı ve alçak bir sesle teşekkür etti. Koridor oldukça boş olduğu için sesi hafif olsa da net bir şekilde duyuldu.

"İş hayatında hakkını araman gerekiyor, yoksa emeğin başkalarının işine yarar." Onun bakışlarıyla buluşarak devam etti. "Bugün önce nazik davrandık, sonra harekete geçtik. Yarın başkaları da bize aynı taktiği uygulayabilir. Ama herkes sonuçta kendini düşünür. Açık konuşayım, iş dünyasında vicdansızca hareket etmediğin sürece, hedeflerine ulaşmak için her yolu denemelisin. Onur, gurur, itibar… Bunlar gelip geçici şeylerdir."

Tu Xiaoning, onu dinlerken karmaşık duygular içindeydi. Derin bir nefes aldı ve "Anladım." dedi. Bir süre durduktan sonra ekledi: "Ji Bey."

"İyi çalış, bu müşteri senin." Sesindeki ton biraz daha yumuşamıştı.

Kendine geldiğinde, Ji Yuheng’in çoktan uzaklaşmış olduğunu fark etti. Olduğu yerde durarak arkasından baktı. Gözlerinin kenarı ve kalbi aynı anda tuhaf bir sıcaklıkla dolmuştu.


Yorumlar