Hidden Marriage in the Office - 150. Bölüm (Türkçe Novel)

Bölüm 150 – Yan Hikâye: Zhao Fanggang (3)

Ren Tingting, Zhao Fanggang’ın kız arkadaşı olmuştu. Ve artık tüm benliğiyle aşkın tatlı dünyasına gömülmüştü.

Tu Xiaoning, Zhao Fanggang ile Ren Tingting'in birlikte olduğunu öğrenince biraz şaşırmıştı. Sonuçta yıllar önce Zhao Fanggang, Ren Tingting’e asla ilgi duymayacağını kesin bir dille söylemişti. Şimdi ise söylediklerini tam anlamıyla çiğniyordu.

Bu konuda Zhao Fanggang hâlâ pişkin pişkin ona çöpçatanlık yaptığını söylüyordu.

"Sen olmasan, onu bankamıza kredi kartı başvurusu için getirmesen, bir daha görüşme şansım olmayacaktı; neredeyse onu kaçırıyordum."

Tu Xiaoning iç geçirdi.

"Vay be, o zaman siz evlenirken nikâh şahidiniz de ben olmalıyım, değil mi?"

Zhao Fanggang güldü.

"Ne hayal ama, nikâh şahidimiz kesinlikle patron olmalı!"

Tu Xiaoning ona göz devirdi.

"Hadi oradan!"

Zhao Fanggang’ın ailesi, Ren Tingting’in aile geçmişini öğrendiklerinde memnun kalmışlardı. Oğulları nihayet ciddileşmişti. Ancak Ren Tingting'in ailesinin oğullarına tepeden bakacağından biraz endişeliydiler.

Zhao Fanggang onlara, "Merak etmeyin. Benim bu dilim ve aklımla, Ji Yuheng dışında, dünyada korkacağım kimse yok." dedi.

Ren Tingting’in babası olan Başkan Ren, Zhao Fanggang’ı önceden Ji Yuheng ile birlikte iş yemeklerinde birkaç kez görmüştü. O zamanlar kızının hocası olduğunu öğrenince, ona karşı sert davranmaktan çekinmemesini öğütlemişti. Üç yıl sonra karşısına damadı olarak çıkacağını kim bilebilirdi ki?

Zhao Fanggang tam bir tilkiydi. Başkan Ren’le birlikte çay içiyor, satranç oynuyor, yazı yazıyor, çiçeklerini suluyor, çayını getirip hizmet ediyordu. Başkan Ren zaten iş hayatında tanıştığı gençler arasında, Ji Yuheng dışında aklında kalan ender kişilerden biri olarak Zhao Fanggang’ı da görüyordu.

Bu sırada Tingting’in annesi onları gözlemliyordu ve kızına sessizce fısıldadı.

"Gerçekten çok yüksek bir duygusal zekâsı var. Ama böyle bir adamı kontrolün altında tutabilir misin, ondan korkuyorum."

Ren Tingting’in gözleri Zhao Fanggang’ın üzerindeydi.

"O hep Ji Yuheng’in yanında çalıştı. Karakterinde sorun olsaydı, onun gözdesi olamazdı, ayrıca Y Bankası’na bile birlikte gittiler."

Annesi başını salladı, kızının elini hafifçe tuttu. 

"Başta biz aslında Ji Yuheng’i uygun görmüştük. O hem başarılı hem ağırbaşlı, tam büyük işler yapacak biri gibi duruyor. O yüzden seni onun departmanına yerleştirmiştik, tanışıp kaynaşırsınız diye. Ama sen farklı bir yol seçtin, Ji Yuheng’i değil de bu küçük Zhao’yu beğendin. Gerçi sonra öğrendik ki, Ji Bey zaten evliymiş, o kısmı kapatalım. Şimdi sana bakıyorum da, bu küçük Zhao’yu bayağı sevmişsin. Evet, Ji Yuheng kadar olağanüstü değil ama onunla kıyaslanacak kaç erkek var ki zaten? Bu yaşta bankada iş geliştirme müdürü olmuş biri elbet sıradan değildir. Görünüşü de iyi, ailesi de bize uygun sayılır. Eğer sana içtenlikle davranıyorsa, ben bu damadı kabul ederim."

Ren Tingting başını salladı.

"O bana iyi davranıyor."

Annesi, eşiyle yan yana duran Zhao Fanggang’a bir kez daha baktı ve başka bir şey demedi.

İki tarafın ailesi de bu ilişkiyi onaylayınca, ilişkileri hızla ilerlemeye başladı.

Zhao Fanggang uzun zamandır bir çatı katı dairesinde tek başına yaşıyordu. Tingting’e dairenin anahtarını verdi. Tingting işten çıkınca doğruca oraya gidiyordu, ev adeta onların aşk yuvası olmuştu.

Ren Tingting küçüklüğünden beri el üstünde tutulmuş bir kızdı, yemek yapmayı ya da ev işleriyle uğraşmayı hiç bilmezdi. Ama Zhao Fanggang için bunları öğrenmeye başladı.

Zhao Fanggang her ne kadar “Temizlikçi tutarız.” dese de, Tingting illa her şeyi kendisi yapmak istiyordu.

“Ancak kendi elimle yaparsam, burası gerçek bir ev olur.” diyordu.

Zhao Fanggang da buna karşı çıkmadı.

O gün eve döndüğünde Tingting’i mutfakta yemek hazırlarken buldu. Ceketini çıkarıp kollarını sıvadı ve mutfağa girdi.

“Ne pişiriyorsun? Çok güzel kokuyor.” diyerek arkadan sarıldı.

“İnternetten öğrendiğim domuz pirzolası ttarifni deniyorum.” dedi Tingting.

Zhao Fanggang hemen yemek istedi ama Tingting elini itip “Daha pişmedi.” dedi.

Zhao Fanggang yanağına bir öpücük kondurdu. “Benim karım ne kadar da becerikli.”

Zhao Fanggang’ın dokunuşları Ren Tingting’i gıdıklıyor, yer yer nefesini kesiyordu. Onu odadan çıkarmaya çalışsa da adam ısrarcıydı. Kollarıyla genç kadını sarıyor, teninde gezinen elleriyle onu yavaş yavaş teslim alıyordu. Öpücükleri yanaklarından süzülerek boynuna, oradan da sırtına kaydı.

Üzerindeki ince triko kazak kolayca omzunu açıkta bırakınca, Zhao Fanggang’ın dudakları oraya yöneldi. Ren Tingting’in nefesi hızlanırken, onun boğuk sesi kulağında çınladı: “Seni istiyorum, Tingting.”

Ren Tingting cevap vermedi. Yüzünü örten uzun saçları duygularını gizliyordu ama itiraz da etmiyordu. Zhao Fanggang gülümsedi ve ocaktaki ateşi kapatıp onu kucağına alarak üst kata çıktı.

Bu, Ren Tingting’in ilk deneyimiydi. Tedirgindi, ne yapacağını bilemez haldeydi. Zhao Fanggang ise olabildiğince nazik ve sabırlıydı. Yine de o an geldiğinde acıyla gözyaşlarına boğuldu.

“Tamam, geçecek birazdan.” diye onu teselli etti.

Tingting onu itmeye çalıştı ama Zhao Fanggang izin vermedi, onu iyice kendine ait kıldı. Sonunda her şey sona erdiğinde, onu narince banyoya taşıdı. Çarşafta kalan kırmızı izleri gören Tingting’in yüzü kıpkırmızı oldu, hemen değiştirmek istedi. Zhao Fanggang ertesi gün halletmeyi önerse de, o ısrarcıydı. Zhao Fanggang da mecburen değiştirdi, ardından onu yumuşakça öptü.

"Ufaklık, artık gerçekten karımsın."

Ren Tingting hafifçe vurarak karşılık verdi. “Biraz nazik olsaydın keşke, çok acıdı.”

“İlk seferde hep böyle olur. Bir dahaki sefere canın yanmaz.” dedi adam.

Ren Tingting yüzünü buruşturup onu ısırdı.

“Demek bayağı tecrübelisin ha?”

Zhao Fanggang onu sımsıkı sararak fısıldadı. “Bundan sonra sadece sen varsın.”

Ren Tingting onu hafifçe itti.

“Tatlım, bir kez daha yapalım... olur mu?”

“Hayır, çok acıyor.”

Zhao Fanggang yumuşak dokunuşlarla onu ikna etmeye çalıştı. “Bu sefer kesinlikle o kadar acımayacak.”

“İstemiyorum... ah...”

Böylece birlikte yaşamaya başladılar. Ren Tingting’in ailesi şehir dışında yaşadığı için, işine yakın olan şehir merkezindeki boş evde tek başına kalıyordu. Artık Zhao Fanggang’la birlikte olduğuna göre, doğrudan onun evine taşınmıştı.

Zhao Fanggang’ın şu an yaşadığı yer dışında, şehir merkezinde büyük bir dairesi daha vardı. Bu ev, mezun olurken ailesinin onun için aldığı ve evlilik sonrası kullanılması planlanan bir daireydi. Uzun süre boş kaldıktan sonra şimdi yeniden gündeme gelmişti. Zhao’nun annesi, sık sık telefon açıp evi ne zaman döşeyeceklerini soruyordu.

Zhao Fanggang ise bu tür detaylarla uğraşmaktan hoşlanmazdı. Tüm işi bir şirkete vermeyi önerdi. Ancak annesi oldukça titiz biriydi, her şeyin tam kontrol altında yapılmasını istiyordu. Bu nedenle ‘yarı anahtar teslim’ sistemde ısrarcıydı.

Annesinin bitmek bilmeyen telefonları yüzünden başı ağrımaya başlayan Zhao Fanggang, sonunda pes etti. “Tamam tamam, nasıl istiyorsanız öyle yapın.” diyerek meseleyi annesine bıraktı.

Daha işin başında olduklarını kim bilebilirdi ki? Dekorasyon firması seçilip yarı anahtar teslim kararlaştırıldıktan sonra, bu kez de yapı malzemelerine bakmak gerekiyordu. Zhao Fanggang’ın böyle şeylere ayıracak vakti yoktu elbette. Her şeyi bir kenara bırakmış bir patron edasıyla işi tamamen Ren Tingting’e yıkmıştı.

Ren Tingting zaten oldukça anlayışlı biriydi. Gelecekteki kayınvalidesi ne derse onu yapıyor, ne isterse yerine getiriyordu. Kayınvalidesi malzeme bakmaya gitmek istediğinde, tatil günlerini ona eşlik etmekle geçiriyor, hiç şikâyet etmiyordu. Hiç de nazlı veya zor beğenen biri değildi. Ama yapı malzemelerine bakmak gerçekten çok zaman alıyordu. Bazen ikisi birlikte bütün bir hafta sonunu mağaza mağaza dolaşarak tüketiyorlardı.

Tüm seçimler önce onlar tarafından yapılıyor, ardından Ren Tingting fotoğrafları Zhao Fanggang’a gönderip karar vermesini istiyordu. Ama o çoğu zaman bakmaya bile tenezzül etmiyor, kararları Tingting’in vermesini istiyordu.

O gün Ren Tingting banyo takımlarının birkaç fotoğrafını daha gönderdi. Muhtemelen meşguldü, Fanggang hemen cevap vermedi. Tingting birkaç fotoğraf daha gönderdi. Bu kez bir sesli mesaj geldi. Açıp dinledi.

"Meşgulüm, sana daha önce de söyledim, kendi başına karar ver. Bana böyle peş peşe mesajlar atıp durma." Tonu sabırsızdı.

Ren Tingting dinledikten sonra bir anlığına afalladı. Yanındaki satış danışmanı hâlâ bir şeyler anlatıyordu. Kendini hemen toparlayıp telefonu sıkıca kavrayarak dinlemeye devam etti.

Zhao’nun annesi de oğlunun gönderdiği sesli mesajı duymuştu. Satış görevlisini durdurdu, “Biz biraz kendi başımıza bakalım.” dedi ve Tingting’i bir kenara çekti.

“Tingting, Fanggang küçükken de böyleydi, hiç sabrı yoktur. Yoğun olunca sanki aklını kaybediyor gibi olur. O andaki ruh hali yüzünden sesi kötü çıkabilir ama sen buna takılma, büyük ihtimalle kendisi bile farkında değil. İşleri bitince geçer.”

Ren Tingting başını salladı, sadece “Sorun değil teyze, biliyorum.” dedi.

Zhao’nun annesi onun elini tutup gülümsedi. “Sen ondan çok daha küçüksün, aslında onun seni koruması gerekirdi. Ama şimdi tam tersi oldu, sürekli sen onu idare ediyorsun.”

Ren Tingting başını salladı. “O gerçekten çok yoğun. İş yükü de baskısı da fazla. Koca bir departmanın sorumluluğu onun omuzlarında. Ben de bu sektördeyim, çok iyi anlıyorum.”

Zhao’nun annesi eliyle sırtını okşadı. “Sana zahmet oluyor ama bu ev sonuçta evlenince senin evin olacak. Onun fikrini boşver. Sen nasıl istiyorsan öyle yapalım.”

Ren Tingting hafifçe “Hmm” diye onayladı. Sonrasında bir daha Fanggang’ı rahatsız etmedi. Her şeyi kendi başına seçti.

O akşam Zhao Fanggang eve çok geç geldi, Ren Tingting çoktan yatmıştı.

Ceketini bir kenara attı ve hemen odaya girip yakınlaşmak, onu öpmek istedi ama Tingting izin vermedi.

“Ne oldu?” diye sordu sarhoş bir şekilde. Elini uzatıp onun çenesini okşadı.

Ren Tingting uzaklaşıp elini itti. “Üstün çok kötü kokuyor.”

“Beni bir öp, hemen güzel kokarım.” dedi Fanggang ve başını eğip onu öpmeye çalıştı ama Tingting yine başını çevirdi.

“Duş almadan yatağa girme.”

“Birazdan alırım.”

“Olmaz.”

Zhao Fanggang birkaç denemeden sonra hâlâ geri çevrildiğini görünce sabrı taştı. Komodinin lambasını açtı.

“Ne oluyor?” diye sordu.

Ren Tingting cevap vermedi. Üzerindeki gecelik az önceki çekişmeler yüzünden dağılmıştı. Üzerini düzeltti ama hâlâ ona bakmıyordu.

“Seninle konuşuyorum.” dedi yeniden.

Yine cevap alamayınca sesi yükseldi. “Ren Tingting, bana prenses tripleri yapma. Beni her gün seni teselli edecek zamanım yok.”

Ren Tingting başını kaldırdı. “Sence ben trip mi atıyorum?”

“Başka ne olabilir ki?” Kravatını çözüp yatağa fırlattı. “Ben dışarıda iş yemeği üstüne iş yemeği yapıyorum, içki içmekten kusacak hale geldim, hafta sonu bile dinlenemiyorum. Eve geliyorum, bir de senin suratını mı çekeceğim?”

Ren Tingting dudaklarını sıktı, hiçbir şey demedi.

Zhao Fanggang çok yorgundu, tartışmak istemedi, iç çekip banyoya gitti.

Ren Tingting yatağın kenarında bir süre oturdu. Banyodan akan su sesini duyunca yüzünü sildi, ardından yataktan kalkıp mutfağa indi ve ona ballı su hazırladı.

(Ç.N: Zıkkım içsin. Yoğunmuşmuşmuş... G.tün yemiyosa ilişki yaşama o zaman kardeşim git kendi başına takıl. Ay sinir oldum.)

Fanggang banyodan çıktığında Tingting elinde bir bardakla geldi. “Bunu iç. Mideye iyi gelir. Xiao Tu abla da Başkan Ji’ye böyle hazırlıyormuş.”

Zhao Fanggang onun normale dönmüş hâlini görünce bardağı alıp içti, sonra elini uzatıp onu yanına çağırdı.

Tingting gitti. Fanggang onu hemen kucaklayıp öptü.

“Üzgünüm, az önce sana bağırmamalıydım.”

Tingting başını salladı. “Ben de sen daha yeni gelmişken kapris yapmamalıydım.”

Zhao Fanggang onun saçlarını okşadı. Kalbi yumuşadı, günün tüm yorgunluğu silinmiş gibiydi.

“Sen evde beni bekliyorsun ya... Her şeye değer.” dedi ve tekrar onu öpmeye başladı.

Ren Tingting acemice karşılık verdi. Fanggang onu yatak kenarına doğru itti ve birlikte yatağa uzandılar.

Her şey bittikten sonra Zhao Fanggang yatakta otururken Ren Tingting onun göğsüne başını koymuş, gündüz yapı malzemesi bakarken yaşadıklarını anlatıyordu. Fanggang dinliyor, ara ara başıyla onaylıyordu.

“Sence yatak sert mi olmalı, yumuşak mı?”

“Yumuşak. Sert yatakta uyuyamam.”

“Ben de senin yumuşağı sevdiğini düşünmüştüm. Peki, duvar kâğıdı? Düz renk mi olsun, biraz desenli mi?”

“Düz olsun. Fazla karışık şeylere bakınca başım dönüyor.”

“Peki hangi renk olsun?” Başını kaldırıp sordu.

Zhao Fanggang onun ciddi yüz ifadesini görünce dayanamayarak tekrar onu öptü. “Farketmez. Sen hangi rengi seviyorsan o olsun.”

Ren Tingting güldü, kollarını boynuna dolayıp nazlandı. “Açık yeşil olur mu? Sürekli bilgisayara bakıyoruz, biraz yeşil gözlere iyi gelir.”

“Olur.”

Onayını alır almaz Ren Tingting hemen telefonunu açıp gündüz çektiği duvar kâğıtlarını göstermeye başladı. Sıcak sarı abajur ışığı onun narin siluetine vuruyordu. Zhao Fanggang, ona bakarken kendini dalıp giderken buldu.

İçinde bir ses hafifçe iç çekti.

Lanet olsun... Bu işe fena kaptırdım kendimi.




Yorumlar