Hidden Marriage in the Office - 146. Bölüm (Türkçe Novel)

Bölüm 146 - Yan Hikâye: Rao Jing (9)
Sonrasında Rao Jing yatakta oturup yine sigara içmek istedi ama Gu Yan çakmağını elinden aldı.
“Az iç, sağlığına zararlı.” dedi.
“Tam bir ana kuzususun.” dedi Rao Jing burun kıvırarak. Sonra aklına yaşlı kadın geldi ve sordu. “Annen nasıl şimdi?”
Gu Yan’ın bakışları karardı. “Doktor, bir yılı çıkaramayabilir dedi. Bu yüzden izin alıp onunla birlikte tatile çıktım. Beni ve iki kardeşimi de o büyüttü. Bir ömür çalışıp didindi. Hatta abimle ablamın çocuklarını da o büyüttü. Artık keyif çatması gereken yaşta ama...” Cümlesini tamamlamadı.
“Peki ya baban?”
“Üç yıl önce ani beyin kanamasından vefat etti. Gençken çok çalışmaktan bir sürü sağlık sorunu birikmişti.”
İkisi de yatakta sarılmış halde, laf lafı açarken konuşuyorlardı. Rao Jing biraz kıpırdandı.
“Yani sen, en küçük çocuk olarak ailenin göz bebeği miydin?”
Gu Yan başını onun saçlarına gömüp o hoş kokuyu içine çekti.
“Eh işte. Küçükken evin durumu pek iyi değildi. Annemle babam kahvaltı dükkânı işletiyordu. Kendimi bildim bileli dükkânda yardım ederdim.”
“Durum kötüydü de üç çocuk ne alaka? Zaten bir oğulları varmış.” dedi Rao Jing.
“Bu iş planlanmaz ki. Doğurmasalardı ben nasıl var olacaktım?” Gu Yan onun incecik belini hafifçe sıktı.
Rao Jing gıdıklanıp kaçmak istedi ama kaçamadı. Sonra sordu.
“Sen hukuk fakültesi mezunuydun, değil mi?”
“Evet. Evde para yoktu belki ama üçümüz de üniversite okuduk en azından.”
“Burada ne kadar kalacaksın?”
“İki ay kadar.”
“Peki insanlara nasıl ‘kız arkadaşım burada’ diyebiliyorsun?”
Gu Yan onun kolunu biraz daha sıkı sardı, bakışlarını ona dikti.
“Peki sen benim kız arkadaşım olmak ister misin?”
Rao Jing onu itti.
“Kim senin kız arkadaşın olacakmış?”
Ama Gu Yan onu bırakmadı, arkadan sarılıp kulağına fısıldadı.
“Ciddiyim, Rao Jing.”
Rao Jing onu tekrar itmeye çalıştı, tam cevap verecekken konuşmasına devam etti.
“Bana seni gerçekten tanımam için bir şans vermelisin.”
Rao Jing’in bir an içinden gülmek geldi. Az önce reddedilmekten mi korkmuştu yani?
İkisi de kısa bir süre sessiz kaldı. Sonra Rao Jing konuştu.
“Peki. Görelim bakalım peşimden koşabilecek misin.”
Sonra döndü ve parmağını onun sert göğsüne batırdı.
“Bugüne kadar ya patronlar ya da zengin çocuklarının peşimden koşmasına izin verdim. Sen bir avukat olarak ilk olacaksın.”
Gu Yan onun elini tuttu.
“En azından şu anki seks partnerin bir avukat.” dedi ve onu tekrar kendine çekti.
Rao Jing ne kadar ittiyse de kurtulamadı. O gece neredeyse hiç uyumadılar.
Gu Yan gerçekten de onu etkilemeye çalışmaya başladı. Ona çiçekler gönderiyor, işten çıkışta onu alıyor, hafta sonları dışarı yemeğe ya da alışverişe götürüyordu.
Bazen evine gelip temizlik yapıyor, kaplumbağasını besliyor, yemek pişiriyordu.
Gerçekten ciddiydi. Üstelik o günden sonra önceki gibi fiziksel yakınlık kurmaya kalkmadı. Gece onda kalmıyordu.
C şehrinde yaşayan ablasının tatlı mı tatlı bir kızı vardı. Bazen Rao Jing’i işten almaya küçük yeğeniyle beraber giderdi.
Zamanla Rao Jing ile küçük kız çok iyi anlaştılar.
Hafta sonları küçük kız ille de “dayımla kaplumbağa oynamaya gideceğim.” diye tutturuyordu.
Rao Jing’in kaplumbağası aslında insandan korkmazdı ama bu küçük kız yüzünden artık sadece Rao Jing dışında başkasını görünce hemen kafasını kabuğuna çekiyordu.
Küçük kız kendini hiç yabancı gibi görmüyordu. Rao Jing henüz Gu Yan’ın teklifini kabul etmemiş olsa da, kız onu şimdiden “küçük yenge” diye çağırıyordu.
Başlarda Rao Jing düzeltmeye çalıştı ama kız hiç vazgeçmedi. O da pes etti.
Bir gün küçük kız kaplumbağadan sıkılıp telefonla oynamak istedi.
Gu Yan gözlerine zarar gelmesin diye vermek istemeyince küçük kız hemen gidip Rao Jing’e sarıldı.
“Yengeciğim, Tetris oynamak istiyorum.”
Ağlamak üzereydi.
Gu Yan sert bir sesle, “Hayır dedim. Bizim telefonlarda Tetris bile yok.” dedi.
Kız hemen ağlamaklı bir halde Rao Jing’e sığındı.
“Dayım bana bağırıyor.”
Rao Jing bir mendil çıkarıp gözyaşlarını sildi, Gu Yan’a da sinirle baktı.
“Ne bağırıyorsun çocuğa? Sadece biraz oyun oynayacak. Bir şey olmaz.”
Sonra telefonunu çıkarıp Tetris indirdi.
Küçük kız oyunu oynarken telefonu tuvalete düşürdü.
Birden korkup Gu Yan’ın kızgın bakışlarından kaçtı, Rao Jing’in arkasına saklandı.
“Yengecim, dayım beni dövecek!”
Gu Yan kollarını sıvadı.
“Buraya gel bakalım!”
Rao Jing onun önüne geçti.
“Ne bağırıyorsun? Korkuttun çocuğu. Cidden dövecek misin yani?”
Gu Yan, o yaramaz yeğenine baktı ama bir şey diyemedi.
Sonra banyoya gitti.
“Telefonunu çıkarmaya gidiyorum.”
Rao Jing onu, eğilip telefonu dikkatle çıkarmaya çalışırken izledi. O an hiçbir şey demedi.
Telefonu çıkardıktan sonra dikkatlice sildi, sonra bir kase pirinç alıp telefonu içine gömdü.
“Böyle bir gece dursun. Yarın çalışır hâle gelir.”
Rao Jing başını hafifçe salladı. O da ona bakıyordu ama ikisi de bir şey söylemedi.
Ta ki Gu Yan göz ucuyla yeğeninin yine Rao Jing’in kaplumbağasıyla oynamaya başladığını görene kadar... Derin bir iç çekerek adım attı.
Rao Jing ise onu kolundan tuttu.
“Bırak oynasın, sorun değil.” dedi.
Gu Yan’ın bakışları onun kendi koluna koyduğu ele kaydı. Rao Jing hemen elini çekti, sonra küçük çocuğun yanına gitti.
Evi, Gu Yan’ın düzenlemesi sayesinde tertemiz olmuştu.
Gu Yan ona da çok iyi davranıyordu. Hatta bir seferinde ayakkabı bağcığı çözülünce, apartman asansöründe birçok insanın gözü önünde diz çöküp onun bağcığını bağlamıştı.
Ama Rao Jing tüm bunları görmesine rağmen hâlâ ona karşı soğuk ve mesafeliydi. Sanki Gu Yan ne yaparsa yapsın onu etkileyemez gibiydi.
O gün de Gu Yan her zamanki gibi iş çıkışında onu almaya gelmişti. Yol boyunca pek konuşmadı. Eve geldiklerinde ona yemek yaptı. Sadece kısa bir süre birlikte vakit geçirmiş olsalar da Gu Yan, Rao Jing’in damak tadını ve sevdiği şeyleri çoktan öğrenmişti.
Sanki her şeyi biliyordu. Onun varlığıyla ev bambaşka bir havaya bürünmüş, sonunda bir lüks daireye yakışır hale gelmişti.
Yemekten sonra Rao Jing iPad’ini alıp dizi izlemeye başladı. Gu Yan bulaşıkları yıkadı. Sonra ona bir bardak ılık su getirdi.
Yanında bir süre ayakta dikildi ve aniden,
“Yarın öğleden sonra Y şehrine dönüyorum.” dedi.
“Hmm.” dedi Rao Jing, gözünü bile ekrandan ayırmadan.
“Annemin durumu pek iyi değil. Ağabeyim bir an önce dönmemi istedi.”
“Hmm.”
“Buzdolabına bolca terbiyeli tavuk kanadı koydum. Isıtıp yemen yeterli.”
“Tamam.”
“Kaplumbağanın suyunu da değiştirdim. Üç günde bir suyunu yenile. Güneşe çıkar, yoksa rahatsızlanır.”
“Hmm.”
Su bardağını onun yakınına itti.
“Bol su iç. Sürekli oturuyorsun, hiç hareket etmiyorsun. Böyle giderse böbrek taşı oluşur.”
Rao Jing hiç kıpırdamayınca, Gu Yan bardağı usulca geri çekti.
Sonra, “Geç yatma, erkenden uyu.” dedi.
Biraz bekledikten sonra tekrar, “Ben gidiyorum.” dedi.
Rao Jing hâlâ sessizce dizi izliyordu.
Gu Yan bir süre daha ayakta bekledi. Sonunda yürüyüp çıktı.
Kadın onun eşyalarını aldığını, sonra ayakkabılarını giyip kapıyı kapattığını duydu. Kapı sesi yüksek değildi ama kulağa keskin ve acı verici geldi.
O gün Rao Jing bir komedi dizisi izliyordu. Ama biraz sonra gözleri bbuğulamaya başladı. Ardından ilk damla gözyaşı kendiliğinden aktı.
Elini kaldırıp sildi ama daha fazlası geldi, artık tutamıyordu.
Boş eve bakarken bir anda çocuk gibi ağlamaya başladı. Aniden ayağa fırlayıp dışarı koştu.
Kapıyı açtığında Gu Yan hâlâ dışarıda duruyordu.
Ona bakarken gözyaşları durmaksızın aktı.
Elini kaldırıp Gu Yan’a vurmaya başladı, bir yandan da tekmeliyordu. Hiçbir şey demiyor, sadece ağlıyordu.
Gu Yan onu kollarına aldı.
“Beni bırakmak istemeyeceğini biliyordum.” dedi.
Rao Jing uzun, çok uzun zamandır böyle ağlamamıştı.
Hıçkırıklar arasında konuştu.
“Neden bu kadar iyi davranıyorsun bana? Neden? Kimse benim için güneşte beklemedi. Kimse sıraya girip bana dondurma almadı. Kimse bana o gümüş bileziği vermedi. Kimse benim için kavga etmedi, beni korumadı. Kimse bana yemek yapmadı. Gu Yan, sen neden bana bu kadar iyi davranıyorsun?”
Bu tür içten ve ince düşünülmüş bir sevgi, dedesi öldüğünden beri ilk kez başına gelmişti.
Bunu bir daha hiç yaşamayacağını sanmıştı.
Gu Yan ona sıkı sıkı sarıldı.
“Seni ilk gördüğüm andan beri seni korumak istiyorum.” dedi.
Rao Jing hâlâ ağlıyordu. Gu Yan onun yüzünü elleriyle kavrayıp gözyaşlarını sildi.
Rao Jing boğuk bir sesle sordu.
“Peki hâlâ gidecek misin?”
Gu Yan’ın parmakları yanağında durdu.
“Gitmem gerek. Annemin son günlerinde yanında olmam lazım.”
Rao Jing onun elini tuttu.
“Peki geri dönecek misin?”
Gu Yan ona gülümsedi, sonra tekrar kollarına aldı.
“Döneceğim. Sevgilim buradayken nasıl dönmem?”
Rao Jing de ona sarıldı. Sonunda kendi duygularıyla yüzleşmeye cesaret etmişti.
“Öyleyse seni bekleyeceğim.” dedi.
Gu Yan onun alnına bir öpücük kondurup “Tamam.” dedi.
Gu Yan şehirden döndükten iki hafta sonra annesi Rao Jing’i görmek istedi.
Bunu duyan Rao Jing, ilk defa Ji Yuheng’den izin istedi. Ji Yuheng hiçbir şey sormadan onay verdi.
En erken uçağı aldı ama uçak rötar yaptı. Hastaneye vardığında yaşlı kadın çoktan hayatını kaybetmişti.
Denilene göre uykusunda, huzurlu bir şekilde vefat etmişti.
Rao Jing, Gu Yan’ın nişanlısı olarak cenazeye katıldı ve onunla birlikte durdu.
O gün sadece Gu Yan’ın ağabeyini ve ablasını değil, diğer akrabalarını da gördü. Gu Yan onun elini hiç bırakmadı. Rao Jing de onun elini sımsıkı tuttu.
Yaşlı kadının yattığı hali, tatildeki hâliyle neredeyse aynıydı.
Rao Jing çantasından LV marka ipek fularını çıkarıp kristal tabutun üzerine koydu. İçinden çok hafif bir sesle “Anne” dedi.
Daha sonra Gu Yan, iş yerinden tayin isteyip C şehrine döndü. Rao Jing’in evine taşındı. İkisi de adeta birbirine yapıştı, uyurken bile birbirlerinden kopamaz hale geldiler.
Bir gün birliktelik sonrası Gu Yan, prezervatifi çıkarınca hareketin şiddetiyle yırtıldığını fark etti.
Hemen kalkıp giyinmeye başladı.
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu Rao Jing.
“İlaç almaya.”
“Gerek yok, güvenli günümdeyim.” dedi Rao Jing, hesap yaparak.
“Yine de riske girmeyelim, ilaç almak daha güvenli olur.” dedi Gu Yan.
Onun bu kadar endişelendiğini görünce Rao Jing kıkırdadı.
“Sen benden daha paniksin!”
Gu Yan ise çok ciddiydi.
“Yeni terfi aldın, artık üst düzey müşteri temsilcisisin. Kariyerin yükselişte. Bu dönemde sorun çıkmasın.”
“Ne gibi bir sorun? Ben otuz üç yaşındayım. Hamile kalırsam kalırım, ne olmuş yani? Bankalar kadınları önce evde kalmış kız yapıyor, sonra da yaşlı anne olmaya zorluyor?” dedi Rao Jing.
Sonra elini tuttu.
“Yoksa sen benimle çocuk istemiyor musun?”
Gu Yan onu kendine çekti.
“Ne diyorsun sen? Ben öyle biri miyim?”
Rao Jing şımarıkça onun beline sarıldı.
“Biliyorum değilsin. Ama yaşım küçük değil, eğer olacaksa kaderimde var demektir.”
Eskiden çocukları sevmezdi, hatta çocuk sahibi olmayı hiç düşünmemişti. Ama Gu Yan’ın ortaya çıkışı, onun tüm planlarını altüst etti. Artık onunla bir çocuk sahibi olmak istiyordu—daha doğrusu, onunla bir yuva kurmak istiyordu.
Gu Yan karşı çıkmadan onun saçlarını okşadı. Bu konu da böylece kapanmış oldu. Ama bazen hayat gerçekten tuhaf bir şekilde işliyordu, Rao Jing gerçekten hamile kalmıştı.
Nancheng’deki departman bahar gezisine katıldıktan sonra kendini tuhaf hissetmeye başlamıştı. Eve döner dönmez eczaneye gidip hamilelik testi aldı. Test çubuğunu kontrol ettiğinde, derin iki çizgi göründü.
“Vay canına, bu kadar mı kesin sonuç veriyor?”
Gu Yan eve döndüğünde Rao Jing kucağına atladı.
“Ne oldu?” diye sordu Gu Yan ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu.
“Avukat Gu, sen gerçekten müthişsin, ‘tek vuruşta gol’ resmen.”
Gu Yan ilk başta ne demek istediğini anlamayınca Rao Jing test çubuğunu ona gösterdi.
Gu Yan ne olduğunu anlamıştı ama nasıl okunacağını bilmiyordu. “Bu şey... hamile mi demek oluyor?”
Rao Jing başını salladı.
O saniyede Gu Yan onu kucakladı ve yüzünde saf bir neşeyle, tam anlamıyla mutlu bir aptala dönmüştü.
Rao Jing onun göğsüne hafifçe vurdu. “Dikkat et, daha iki haftalık bile değil, daha çok erken.”
Gu Yan hemen onu dikkatle yere bıraktı. İlk kez baba olduğu için o kadar mutluydu ki ne yapacağını bilemedi, onu öpmeye devam etti. “Teşekkür ederim karıcığım.”
Rao Jing gözlerini devirdi. “Kim senin karınmış?”
Gu Yan elini hâlâ düz olan karnına koydu. “Çocuğumuz oluyor artık, hâlâ mı inkâr ediyorsun?” Rao Jing'in elini alıp öptü, gözleri biraz kızarmıştı, "Yarın hemen evlilik cüzdanımızı alalım." dedi.
Rao Jing onu itti. “Ne cüzdanı, nüfus cüzdanın hâlâ Y şehrinde değil mi?”
Gu Yan, “Getirdim.” dedi.
Rao Jing bir an duraksadı. Gu Yan’ın gözleri kararlıydı. “Y şehrinden buraya tayin edildiğim gün getirdim. Çünkü artık evimin burası olduğunu biliyordum.”
Rao Jing’in gözleri yaşla doldu ama hâlâ laf söyleyecek hali vardı. “Aptal.”
Gu Yan da gerçekten aptal gibi gülümsedi. Rao Jing de sürekli yanağını çimdikleyerek karşılık verdi.
Bu çocuk resmen uğur getirmişti. İki aylık hamileyken Gu Yan’a Singapur ofisine terfi etme teklifi geldi. Ama bu haberi aldığı an çok da sevinmemiş, aksine morali bozuk bir şekilde eve dönmüştü. Rao Jing sormasa anlatmayacaktı bile.
“Terfi, para, ne güzel haber!” Rao Jing içi rahatlamış şekilde karnını okşadı. “Bebeğim, sen gerçekten uğurlusun. Sen geldin, baban hemen terfi etti.”
Gu Yan ona baktı. “Çok mu mutlusun?”
“Mutlu olmayan aptaldır.”
Gu Yan ciddi bir ifadeyle, “Eğer gidersem, farklı ülkelerde olacağız. Sen şu an hamilesin, seni evde yalnız bırakmak içime sinmiyor.”
Rao Jing, “Ablan C şehrinde değil mi? Sürekli çorba yapıp getiriyor. Daha karnım bile çıkmadı, ama beni şimdiden şişirmeye başladı.”
Gu Yan başını salladı. “Ablam benim gibi her gün senin yanında olamaz. Onun da kocası, çocuğu var. Her şeyiyle seninle ilgilenemez. Kısacası, şu an bu teklif benim için doğru zamanda gelmedi.” Kaşlarını çattı.
Rao Jing onun elini tuttu. “Kocacığım, lütfen vazgeçme. Gerçekten sorun değil benim için.”
“Bu oyun değil. Artık sen hamilesin, bu ciddi bir şey. Artık karı kocayız. Önceden olduğu gibi fırsat geldi mi arkanı dönüp gidemezsin. Sadece çocuk olduğu için değil; olmasaydı bile, artık öylece gidemezdim.” Gu Yan onun elini sımsıkı tuttu.
Rao Jing’in içi ısındı. Hala sıkıntılı görünüyordu ama ona, "Erken yat." dedi.
“Peki ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu Rao Jing.
“Fırsat sadece bir kere gelmez. Şu an sen ve bebeğimiz benim için her şeyden önemlisiniz. Geri kalanları sonra düşünürüz.”
Rao Jing başka bir şey demedi ama onun o kararlı bakışları arasında kendi içinde sessizce bir karar aldı.
İstifasını aniden açıklaması, her zaman sakin ve kendine hâkim olan Ji Yuheng’in bile gözlerinde kısa bir şaşkınlık yarattı.
“Yeni terfi almıştın, üst düzey müşteri yöneticisi oldun. Bu pozisyondan DR genelinde sadece birkaç kişi var.” diye hatırlattı Ji Yuheng.
Rao Jing başını salladı. “Biliyorum, ama artık ne istediğimi çok iyi biliyorum.”
Ji Yuheng onun uzattığı istifa mektubuna bakıp geri itti. “Bence bir kez daha düşün. İstifa ne anlama geliyor, sen de çok iyi biliyorsun. Senin tecrübene ve performansına bakılırsa, ilerde benim pozisyonuma oturman imkânsız da değil.”
Rao Jing masanın önünde dikilmeye devam etti, mektubu geri almadı. “DR’de dokuz yıldır çalışıyorum. Her zaman hırslıydım ama ne kadar iyi çalışırsam çalışayım, hep tek başımaydım. Bir kadının buraya kadar gelmesi hiç kolay değil. Beni bu kadar kolay vazgeçirebilecek tek şey, bana ondan çok daha kıymetli gelen bir şey.” dedi ve Ji Yuheng’e baktı. “Ji Bey, birazdan söyleyeceklerim için lütfen bana alınmayın. Siz de eksik bir aileden geliyorsunuz. Ama benim anne babam hâlâ hayatta olmasına rağmen ben on yaşımdayken beni terk ettiler. Onlar için bir yüktüm. Büyükbabam sahip çıkmasaydı, bir yetimden farksızdım. Herkes benim aksi biri olduğumu söyler, ama kimse küçüklüğümde ne yaşadığımı bilmez.”
Ji Yuheng’in ofisi o kadar sessizdi ki, Rao Jing’in sesi yankılanıyordu.
“Bizim gibi insanlar çocukluktan itibaren sevgiye aç büyür. Para, şöhret, ünvanlar... bunlar kalpteki o yarayı asla dolduramaz. Gelecek yerine aile ve sevgi bizim için her şeyden daha önemli, daha kıymetlidir. Tıpkı sizin yıllar önce parlak bir kariyeri elinizin tersiyle itip annenize bakmak için ülkeye dönmeniz gibi, değil mi?” Rao Jing lafını esirgemedi.
Ji Yuheng sessizdi.
“Bu yüzden Ji Bey, şimdi sizin o zamanki duygularınızı birebir yaşıyorum. Sadece sevdiğim adamın yanında olmak istiyorum. Sebep aramıyorum, çünkü o buna değer.”
Uzun bir sessizlikten sonra Ji Yuheng hareket etti. İstifa mektubunu yeniden alıp “Anladım.” dedi.
“Teşekkür ederim Ji Bey.” Rao Jing konuşmaya devam etti. “Şimdi söyleyeceklerim artık ast-üst ilişkisi değil, tamamen şahsi bir konuşma.”
Ji Yuheng başını kaldırdı.
“Ben Rao Jing, mezun olur olmaz DR’ye girdim. Dokuz yıl boyunca birçok erkekle, her türden yöneticiyle karşılaştım. Ama Ji Yuheng, sen benim meslek hayatımda saygı duyduğum tek yöneticisin. Eskiden departmanımız kargaşa içindeydi. Açık kapışmalar, gizli çekişmelerle kaos yaşanıyordu. Sen, genç yaşına rağmen kendi başına depratmanı bugünkü seviyeye getirdin. Gerçekten çok etkileyicisin. Gençsin ama Jiang Feng gibi kendi çıkarlarını öne koyan biri değilsin. Biz kadın çalışanlarını hiçbir zaman bir araç ya da kalkan olarak kullanmadın. Gerekiyorsa kendin içip mide kanaması sınırına geldin ama bizi hep korudun. Oysa pek çok kez kestirme yollar bulabilirdin, ama hep kendi gücüne güvendin ve gerçekten başardın. Departmanını tüm bankada birinci sıraya taşıdın. Yaşça benden küçüksün ama yeteneğin konusunda seni gerçekten takdir ediyorum.” Rao Jing biraz durakladı, sonra devam etti. “İş ilişkimizi burada sonlandırıyoruz. Bu zamana kadar bana gösterdiğin ilgiden dolayı teşekkür ederim. Umarım geleceğin çok parlak olur, her adımın başarıyla dolsun.”
Ji Yuheng hafifçe başını salladı. “Teşekkür ederim. Ben de sana gelecekte her şeyin yolunda gitmesini ve mutlu bir aile hayatı dilerim.”
Rao Jing gülümseyerek uzaklaştı, ancak ofis kapısını açmak üzereyken aniden arkasını döndü.
"Bir şey daha var."
Ji Yuheng tekrar kaşlarını kaldırdı.
Rao Jing ona bakarak, “Ben ayrıldıktan sonra lütfen tüm müşterilerimi ve mevduatlarımı Xiao Tu'ya devredin. Kadroya geçme sürecinde onun ayağı kaydırıldı. Onun hocası olarak fazla bir şey yapamadım, elimden gelen sadece bu.” Kısa bir duraksamadan sonra devam etti. “Küçük çırağıma iyi davranın. Kalbi temiz ve gerçekten iyi bir kız.” Bunu söyledikten sonra daha fazla oyalanmadan dönüp gitti.
Ji Yuheng'in ofisinden çıkan Rao Jing, Tu Xiaoning'in uzaktan Zhao Fanggang ile didiştiğini gördü.
Gözlerinde anaç bir yumuşaklık belirdi, yavaşça ilerledi, içinden “Elveda, dostum. Elveda, DR.” diye mırıldandı.
Yorumlar
Yorum Gönder