Hidden Marriage in the Office - 145. Bölüm (Türkçe Novel)

Bölüm 145 - Yan Hikâye: Rao Jing (8)
Bayram tatili sona erince Rao Jing yine yoğun iş hayatına döndü.
Her zamanki gibi geç saatlerde eve geliyor, kaplumbağasıyla biraz oynuyor, günler böyle tekrar edip duruyordu. Sanki her gün birbirinin aynısıydı.
Arkadaşı onu yeni birileriyle tanıştırıyordu. Rao Jing bazen keyfi yerindeyse sohbet ediyordu, keyfi yoksa gönderilen arkadaşlık isteklerini bile kabul etmiyordu.
Onun birine ihtiyacı yoktu. Evlilik en az güvendiği şeydi çünkü daha çocukken ailesi ona aşk diye bir şeye inanmamayı öğretmişti. Kadınla erkek arasında cinsellik olabilir ama aşk asla. Evlilik ise bu dünyadaki en gülünç şeydi.
Gu Yan’ı bir daha göreceğini hiç düşünmemişti, üstelik karşılaşmaları DR’ın Hukuk Departmanı Genel Müdürü’nün ofisinde olmuştu.
O gün, hukuk denetiminden geçecek fiziksel sözleşmeyi onaylatmak için genel müdürün ofisine gitmişti. Tam kapıdan ayrılmak üzereyken içeride birinin olduğunu fark etti. İçerideki kişi arkasını döndü ve böylece ikisi, tamamen tesadüfen karşılaştılar.
Rao Jing onu tanımıyormuş gibi hemen arkasını döndü. Ama mesai bitiminde DR’nin kapısında onu yine gördü.
Görmezden gelmeye devam etti ama o bu kez Gu Yan yaklaştı. Rao Jing yürüdükçe o da arkasından geldi. Sonunda Rao Jing durdu.
“Hasta mısın sen? Sürekli peşimden geliyorsun.” dedi, her zamanki sert ses tonu ile.
Gu Yan de durdu. Uzun bir süre gözlerini ondan ayırmadan, “Buraya iş için geldim. Çalışma arkadaşım DR’nin hukuk danışmanı. Birkaç sorunlu kredi davasını yetiştiremediği için yardıma geldim.” dedi.
Kısa bir duraksamadan sonra ekledi. “Demek DR’de çalışıyorsun.”
Bu bir soru muydu yoksa bir tespit mi, anlaşılmıyordu.
Çevrede işten çıkan mesai arkadaşları da onları izliyordu. Rao Jing bakışlardan rahatsız oldu ve gelişi güzel bir soru sordu.
“Sen borç-alacak avukatı mısın?”
“Bu sadece işin bir kısmı, ceza savunması ve sözleşme anlaşmazlıkları da yapıyorum.” diye yanıtladı.
Rao Jing başka bir şey sormadı, zaten çok da ilgilenmiyordu. “Hadi söyle bakalım, neden peşimden geliyorsun?”
“Geçen sefer Guilin’de sana vermeyi unuttuğum bir şey vardı.” dedi Gu Yan.
Rao Jing kaşlarını çattı, anlamadı. Gu Yan yavaşça yaklaştı ve çantasından bir şey çıkararak avucunun içinde ona doğru uzattı.
O gün Longji Pirinç Tarlaları’ndaki gümüş takı dükkanında denediği bilezikti.
“Sen cidden hastasın.” dedi Rao Jing, neye uğradığını şaşırmış bir halde. Onunla daha fazla muhatap olmak istemeyip arkasını dönüp yürümek istedi ama Gu Yan onun bileğini yakaladı.
Rao Jing kolunu çekip kurtulmak istedi ama başaramadı.
Gu Yan onun bileğini tutarak, “Sadece bunu sana vermek istedim.” dedi.
“Sen ne sanıyorsun? Ben bir gümüş bileziğe mi kaldım?” Rao Jing soğukça güldü, diğer elinin parmak ucuyla Gu Yan’ın göğsüne dokundu.
“Gu Yan; ben saf, masum bir kız değilim. Sen de toy bir delikanlı değilsin. Birlikte birkaç gece geçirdik diye böylesine takıntı yapmak da neyin nesi?”
Gu Yan’ın elindeki o parlayan bileziğe tekrar bastıktan sonra kendi bileğini uzattı ve göz alıcı Cartier gül altın, geniş model, tam taşlı bileziği gösterdi.
“Ben böyle ucuz şeyleri sevmem. O yüzden rica ederim bir daha bunları çıkarıp önüme getirme.”
Konuşma tarzı yüz ifadesi kadar keskindi. Gu Yan hâlâ ona bakıyordu. Sesi önceye göre daha da alçaktı.
“Ben senin hoşlandığını sanmıştım...”
Sonra yavaşça elini serbest bıraktı.
Rao Jing elini çekti ve bir daha ona bakmadı.
Arabasına gidip kapıyı açarak bindi. Gu Yan hâlâ elinde bilezikle orada duruyordu.
Rao Jing çantasını yan koltuğa fırlattı, arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.
Otoparktan çıkarken Gu Yan’ın silueti dikiz aynasında giderek küçüldü.
Rao Jing bakışlarını çevirdi, daha da hızlandı.
O gece uyuyamadı.
Salona, köşede duran kaplumbağasıyla oynamaya gitti. Kaplumbağa da hâlâ uyanıktı, kafasını uzatmış ona bakıyordu.
Rao Jing çömelip sordu.
“Sen de mi uyumadın? Uykusuz musun?”
Elbette cevap yoktu.
Parmağıyla ona dokundu. Kaplumbağa kafasını hafifçe geri çekti ama tamamen içine de girmedi. Bir süre sonra yeniden dışarı çıkardı.
“Sen hiç yalnız hissediyor musun?” diye tekrar sordu Rao Jing.
Yine cevap yoktu.
Ona bir salyangoz attı. Kaplumbağa hemen yuttu.
Rao Jing onun çiğnemesini izlerken kendi kendine fısıldadı.
“Muhtemelen yalnız hissediyorsundur.”
***
Yeniden karşılaştıklarında, hukuk departmanındaki kadın bir iş arkadaşı onu ıstakoz yemeye davet etmişti. Rao Jing, Gu Yan’ın da orada olacağını hiç düşünmemişti.
Kadın meslektaşı heyecanla onun kulağına fısıldadı.
“Yeni gelen hukuk danışmanımız nasıl ama? Yakışıklılığı bizim şubenin erkeklerinden aşağı değil, değil mi?”
Rao Jing yorum yapmadan sadece gülümseyince kadın dirseğiyle ona dürttü.
“Sakın her adamı bizim Genel Müdür Ji ile karşılaştırıyor olmayasın ha?”
Gu Yan da meslektaşı tarafından zorla getirilmişti. Rao Jing içeri girdiğinde yanındaki adam onun omzunu dürttü.
“Gördün mü? İşte DR’nin çiçeği o. Yüz desen var, vücut desen maşallah... Erkek olan erir be.”
Gu Yan sessiz kalıp sadece suyunu yudumladı.
Sonrasında kısa bir karşılıklı sohbet başladı. Istakozlar gelirken Gu Yan’ın meslektaşı sandalyesini Rao Jing’e doğru biraz kaydırdı. Rao Jing’in meslektaşı da Gu Yan’a yaklaştı.
“Müdür Rao, bu benim kartım.”
“Avukat Gu, sizin kartvizitiniz var mı?” diye sordu diğeri.
Rao Jing kartvizite bir göz attı ama almadı. Sadece gülümseyip, "Zhang bey siz zaten bizim şubeyle eskiden beri çalışıyorsunuz. Sizinle iletişime geçmek pek hayra alamet olmaz. Altımdaki müşterilerden birinin daha sorun çıkarmasını hiç istemem." dedi.
Konuşurken gözleri parlıyordu, sesi ise öylesine tatlıydı ki... Dinleyenlerin içini hafifçe gıdıklıyordu.
Öte yandan Gu Yan su bardağını bırakıp yanındaki kadına "Hayır." dedi.
"Ee, en azından WeChat'iniz vardır, değil mi?" Bu sırada Avukat Zhang da Rao Jing'in yanına sokulmuştu.
Gu Yan cep telefonunu eline alınca, tam o anda soyadı Zhang olan adam Rao Jing'i WeChat'ten eklemek istedi. Rao Jing de büyük bir rahatlıkla WeChat QR kodunu gösterdi.
Aynı anda Gu Yan da kadınla WeChat üzerinden ekleşti. Meslektaşı onun WeChat’indeki şehir bilgisini fark edince merakla sordu.
“Avukat Gu, siz Y şehrinden misiniz?”
Gu Yan başını salladı.
“Y şehri epey uzak, peki C şehrine nasıl geldiniz?”
Gu Yan bir yudum su içti. “Kız arkadaşım burada.”
Bir anda ortalık sessizleşti.
Bunu duyan Avukat Zhang hemen lafa atladı.
“Şu hep ağzında dolandırdığın kız arkadaşını hâlâ göremedik, bayağı gizli tutuyorsun, sanki hazine!”
Rao Jing telefonunu bırakıp Gu Yan’a baktı. Gu Yan ise gözlerini ondan ayırmadan, “Çünkü o gerçekten bir hazine.” dedi.
O sırada ıstakozlar gelmişti. Rao Jing birkaç gün önce manikür yaptırmıştı, tek kullanımlık eldiven olsa bile elini kirletecek diye çok dokunmadı. Kim tahmin ederdi ki, o Zhang soyadlı adam ona ıstakoz ayıklamak istesin?
Rao Jing de bu bahaneyle “Ben bir tuvalete gideyim.” diyerek kalktı.
Tuvaletin kapısında bir sigara içti. Çok geçmeden uzaktan Gu Yan’ın geldiğini gördü. İçinden “Tam bir yapışkan bela” diye geçirdi ve surat asmaya hazırlanıyordu ki Gu Yan yanından geçerken onu hiç görmemiş gibi davranarak doğrudan erkekler tuvaletine yöneldi.
Rao Jing arkasından göz devirdi, elindeki sigarayı birkaç nefeste bitirdi ve tam gitmeye niyetlenmişti ki…
Koridordan birkaç adam geldi. Bunlar geçmişte Jiang Bey’in ona pazarlama yaptırdığı birkaç küçük özel işletmeci patronlardı. O zamanlar Jiang Bey onu hep yanına alır, bu adamlara içki masasında eşlik ettirirdi. Çok güzel atıp tutarlardı ama şirketleri zayıftı. Üstelik biraz fazla içtiklerinde elleri kolları durmaz olurdu. Jiang Bey ise bunu görmezden gelir, Rao Jing’i tek başına onlarla baş başa bırakırdı.
Rao Jing içinden “Düşman başına böyle tesadüf!” diye geçirdi. Kadınlar tuvaletine geri dönmek istese de artık çok geçti. O adamlar onu görmüştü bile ve sarhoşluğun verdiği cesaretle üstüne üstüne geldiler.
“Vay vay, bu DR Bankası’nın nadide çiçeği değil mi? Müdür Rao Jing!” Biri sırıtarak konuştu.
Rao Jing kaçamayacağını anlayınca sahte bir gülümsemeyle, “Aa Zhang Bey, siz misiniz?” dedi.
Adam onun iyice olgunlaşmış güzelliğine göz gezdirdi. Arkadaki biri, “Zhang Bey, bu güzeli bizimle tanıştırmayacak mısınız?” diye sordu.
Zhang Bey pis pis sırıttı, elini kaldırarak gerçekten de tanıtmaya başladı.
“Bu hanımefendi DR Bankası’nın sosyetik meleği, Rao Jing, Müdür Rao!”
“‘Sosyetik melek’” sözlerini duyunca Rao Jing’in elleri yumruk oldu. Yine de gülümsemeye çalışarak, “Zhang Bey, kime öyle diyorsunuz siz?” diye sordu.
Zhang Bey karnını tutarak güldü, yağlı yağlı konuştu.
“Tabii ki sana, güzel Rao!”
Rao Jing oradan bir an önce çıkmazsa kendini tutamayacağını hissetti ve adımını atıp gitmeye çalıştı. Ama adamlar yol vermedi.
İçinden “Bu devirde hâlâ böyle adi oyunlar oynanır mı ya?” diye geçirdi.
Tam bir şey söyleyecekken arkasından biri onu kendine çekti. Birkaç adım geriye gittiğinde kendini Gu Yan’ın arkasında buldu.
“Sen de kimsin?” diye bağırdı Zhang Bey. Boyu Gu Yan’dan epey kısaydı ama sesi yüksekti.
Gu Yan ona bakmaya bile tenezzül etmeden sadece, “Ben onun erkek arkadaşıyım.” dedi.
Zhang Bey daha da alaycı gülümsedi.
“Erkek arkadaş mı? Ben de ‘sosyetik melek' onca adamla görüşür ama sevgili yapmaz sanmıştım.”
Rao Jing üniforması olmasa çoktan birkaç tokat yapıştırmıştı.
Ama o sırada Gu Yan’ın buz gibi sesi yükseldi.
“Ne dedin sen?”
“Dedim ki ‘sosyetik melek’—”
“BAM—”
Her şey o kadar hızlı oldu ki Rao Jing tepki verene kadar Gu Yan adamı birkaç kez yumruklamıştı bile.
Zhang’ın arkadaşları önce afalladı, sonra hepsi birden Gu Yan’a saldırdı.
Rao Jing orada donakalınca Gu Yan onu bir kenara itti. Gürültüyü duyanlar kafalarını uzattı.
Rao Jing çığlık atmaya başladı.
“Taciz! Taciz var!”
Bir anda içeriden bir grup adam koşarak geldi.
“Kim? Kim yaptı?”
Rao Jing, Zhang’ın grubunu gösterdi.
“Onlar!”
Sonrasında her şey çok hızlı gelişti. Rao Jing Gu Yan’ı kolundan tutup koşmaya başladı.
Ne kadar koştular bilinmez ama sonunda arabasına vardıklarında Rao Jing nefes nefese dönüp ona baktı. Gu Yan defalarca tekmelenmişti, kaşının kenarında bir yara açılmış, hafifçe kan sızıyordu.
Hâlâ el eleydiler. Rao Jing onun yüzündeki yaraya bakarak, “Acıyor mu?” diye sordu.
Gu Yan başını salladı.
Rao Jing bir süre sessiz kaldıktan sonra sordu.
“Niye vurdun adama?”
Cevap vermeyince itti.
“Sana soruyorum!”
Gu Yan onu kendine çekip kucaklayınca Rao Jing şaşkınlıkla bir anlığına kıpırdayamadı.
Kulaklarında Gu Yan’ın hâlâ düzensiz olan nefes alış verişlerini duyuyordu
Gu Yan, “Gıcık oldum, vurdum.” dedi.
“Niye gıcık oldun?”
“Çünkü sana sataştı.”
“Ne olmuş yani? Etim mi eksildi? Bu tür şeyler iş dünyasında her gün yaşanıyor.”
Gu Yan ona daha sıkı sarıldı.
“Ben yanındayken kimsenin sana bulaşmasına izin vermem.”
Rao Jing sessizleşti. Onun göğsüne yaslandığında kalp atışlarını duyabiliyordu.
Gözlerini kapatıp içinden bir ah çekti. Sonra,
"Yaralandın, ilaç sürmeliyiz." dedi.
Rao Jing onu evine götürdü. Lüks apartmanı darmadağınıktı, hiç kadın evi gibi değildi.
Gu Yan kısa bir bakış attı. Rao Jing bir çift galoş bulup ona fırlattı.
“Evde erkek terliği yok, galoş giy madem.”
Gu Yan galoşu alıp yavaşça ayağına geçirdi.
Rao Jing mutfağa gidip pamuk ve antiseptik getirdi. Yarayı temizlerken Gu Yan kaşlarını hafifçe çattı.
“Avukatsın sen, çocuk değil! Kavga mı edilir öyle? Mesleğinin gerektirdiği ciddiyete sahip değilsin, tam bir aptal gibisin.” diye söyleniyordu Rao Jing.
Gu Yan uzun kollarını uzatarak onu tuttu ve kendine doğru çekti.
Gu Yan otururken o ayakta duruyordu. Adam başını kaldırmış, bakışları ona kilitlenmişti.
“Görüyorum ki biriyle tanışma gibi bir durumun yok.”
Bu bir soru değil, bir tespitti.
Rao Jing bir an afalladı, ama onun sesi tekrar kulağında yankılandı.
“Beni hiç özlemedin mi?”
Avucu çoktan onun belinin kıvrımlarında dolaşmaya başlamıştı.
Rao Jing’in nefesi onun elinin hareketiyle birlikte yavaş yavaş hızlandı.
Ama sesi hâlâ inatçı ve sertti. “Seni neden özleyeyim ki?”
Fakat avucunun sıcaklığını bedeninde hissederken, sanki kanı da onunla birlikte yanmaya başladı. Ayakta durmakta zorlandı, nefesi karıştı.
Adamın sesi artık bastırılamayacak kadar yoğundu.
“Ama ben seni özledim.”
Sanki beynindeki son tel de o an koptu.
Dizlerinin bağı çözüldü, tüm bedeni onun kucağına yığıldı.
O gece, adeta yeniden çılgınlığa doğmuş gibiydi.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder