Hidden Marriage in the Office - 144. Bölüm (Türkçe Novel)

Bölüm 144 - Yan Hikâye: Rao Jing (7)
Rao Jing dışarı çıktığında Gu Yan hâlâ oradaydı ama diğer iki adam çoktan gitmişti. Ne zaman ayrıldıklarını bilmiyordu.
Gu Yan dimdik ayakta duruyordu. Zaten boyu uzundu, Rao Jing’e göre neredeyse Zhao Fanggang’la yarışacak kadardı.
Onu görünce yalnızca yan gözle bir baktı ama yüzünde pek bir ifade okunmuyordu.
Rao Jing hâlâ onun peçetesini elinde tutuyordu, yanına gidip geri vermek istedi.
“Sende kalsın.” dedi Gu Yan.
“Bende var.” diye karşılık verdi Rao Jing, inatla geri uzattı.
O da alıp geri koydu.
Rao Jing başka bir şey demedi, sadece yürümeye başladı. Gu Yan da arkadan yavaşça onu takip etti.
“Takipçim çıktın başıma.” diye homurdandı Rao Jing yürürken.
Toplanma noktasına geldiklerinde rehber neden geç kaldığını sordu. O da “Tuvalete gitmiştim.” dedi. Bir süre sonra Gu Yan da geldi. Rehber ona da aynı şeyi sordu, o da aynı cevabı verdi.
Annesi kendi yelpazesini sallayarak bir taş bankta oturuyordu, sessizce gülümsedi ama bir şey söylemedi.
Herkes toplandıktan sonra rehber, grubu yemeğe götürdü. Grup yemeği elbette ev yemeği gibi olmuyordu ama Rao Jing bugün bu yemeklerin özellikle yenmeyecek kadar kötü olduğunu düşündü. Yerel spesiyal balığın bile pulları ayıklanmamıştı. Yemeği bırak, kokusu bile onu tiksindirdi. Birkaç lokma aldıktan sonra yemekten vazgeçti.
"Kızım, neredeyse hiç yememişsin." dedi yaşlı kadın onun çatal bıçağını bıraktığını görünce.
Rao Jing peçeteyle ağzını silerken, "Diyet yapıyorum." dedi.
“Zaten yeterince zayıfsın, bu şekilde yemezsen öğleden sonraki etkinlikte yürüyemezsin.” diye ekledi yaşlı kadın.
Rao Jing bir şey demedi ama içinden bu anne-oğul ikilisi ne kadar da sinir bozucu diye geçirdi.
Öğleden sonraki program yerel bir etnik köyü ziyaret etmekti. Köylüler onları danslar, şarkılar eşliğinde coşkuyla karşıladı. Üstelik onları evlerine davet ettiler. Rao Jing içinse bunlar çok gürültülüydü. O da yalnız başına dışarıda biraz dolaşmak istedi. Ancak birkaç adım atınca açlık hissetmeye başladı.
Burası dağ başıydı, dışarıdan yemek siparişi vermek imkânsızdı. Mecburen birkaç yudum suyla karnını bastırmaya çalıştı. Rastgele bir yere oturdu. Bir süre sonra rehber geldi ve neden içeri girmediğini sordu.
“Biraz gürültülü.” dedi Rao Jing gülümseyerek.
“Yalnız mı geldiniz?” diye sordu rehber.
“Evet.”
“Grupta hep çok sessizdiniz ve fazla konuşmuyordunuz. Büyük bir şehirden mi geldiniz?”
“Hayır, ikinci kademe bir şehirdenim.”
Rehber gelişigüzel lafa girmeye çalıştı. Bu aniden gelen yakınlık kurma çabasını Rao Jing kolayca fark etti. Adamın ona ilgi duyduğu açıktı.
Ama Gu Yan’dan farklıydı bu adam. Gu Yan’ın hem yüzü hem vücudu vardı, Rao Jing’in onu istemesinin nedeni sadece fiziksel çekimdi. Ama bu yağlı ve açgözlü rehber... asla onun tarzı değildi.
Bir süre sonra herkes köylülerin evlerinden çıktı. Yaşlı kadın yorgun görünüyordu. Gu Yan, rehberi bulup yaşlı kadının otobüse geçip dinlenip dinlenemeyeceğini sordu.
Rehber kabul etti, onları yanına alıp otobüse götürdü.
Rao Jing de daha fazla kalmak istemediği için onlarla birlikte geri döndü.
Otobüste iyice acıkmıştı. Şarkı dinlerken bir anda karnı guruldadı.
O sırada annesini yerleştirmiş olan Gu Yan da onun yanına oturdu. O da sesi duymuştu, bakışlarını ona çevirdi.
Rao Jing ona göz ucuyla baktı. “Ne bakıyorsun? Senin hiç karnın acıkmaz mı?”
Gu Yan bir şey demedi, sessizce çantasından birkaç tane şakima (Çin tatlısı) çıkarıp ona uzattı.
Rao Jing reddetti. “İstemiyorum.”
Onun verdiği hiçbir şeyi yemek istemiyordu.
Gu Yan da tatlıları onun koltuğunun yanına koyup gözlerini kapattı ve uykuya daldı.
Rao Jing şarkı dinlemeye devam etti ama müzik açlığını bastırmadı. Sonunda dayanamayıp hafifçe sola baktı. Onun uyuduğunu görünce gizlice şakimalardan birini aldı. Sessizce açtı ve bir ısırık aldı. Beklenmedik şekilde lezzetliydi. Derken bir tane daha yedi.
Gu Yan gözleri kapalı şekilde uzanmıştı ama onun ambalajı açarken çıkardığı hışırtıyı duydu. Dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi.
Akşam kalacakları yer herkesin ücretsiz olarak sıcak su kaynaklarına girebildiği bir kaplıca oteliydi. Rao Jing internetten kontrol ettiğinde bunların doğal sıcak su kaynakları olduğunu öğrendi. Odasında biraz televizyon izledi, ardından bilinçli olarak çok geç bir saatte gitmeye karar verdi.
Mayo ve bornozunu giyip otelin kaplıca kısmına geçti.
Bu saatlerde neredeyse kimse kalmamıştı. Önce girişteki ısı dengeli havuzdan geçmesi gerekiyordu. Rao Jing bornozunu çıkardı ve yavaşça suya girdi.
Yüzme niyeti yoktu, sadece biraz suya alışıp sonra çıkacaktı. Ama suya girerken önünde birdenbire bir kafa belirdi. Korkudan çığlık attı.
Gu Yan, gece yüzmeye gelmişti. Suyun altında yüzdükten sonra çıkmak üzereyken bir çığlık duydu. Saçlarını geriye attı, yüzünü sildi ve karşısında Rao Jing’i görünce şaşırdı.
Rao Jing onu görünce sinirlendi. “Sen kafayı mı yedin? Gece gece burada dalış mı yapılır?”
Gu Yan yanına yüzüp yaklaştı. “Seni korkuttum mu?”
“Tabii ki korkuttun!”
“Bu saatte neden buradasın?”
"Seni ilgilendirmez!”
Rao Jing hâlâ o bilindik sivri dilli haliyle konuşuyordu. Konuşmasını bitirip çıkmak istedi ama Gu Yan onu tutup bırakmadı.
"Benimle böyle konuşmak zorunda mısın?"
“O elini çek hemen!” dedi Rao Jing. “Seni uyarıyorum Gu Yan, hemen bırakmazsan tacizci var diye bağırırım!”
“Bağır o zaman.”
“Bağırmayacağımı mı sanıyorsun?”
Ama o bırakmadı.
Rao Jing tam “Tac...” diye bağıracakken, dudakları onun dudaklarıyla susturuldu.
Onu itmeye çalıştı ama Gu Yan daha da yaklaşıp bedenini ona doğru bastırdı. Suyun gücünden faydalanıp onu kıyıya, duvara doğru bastırdı.
Öpücüğü sert ve saldırgandı, kadına nefes alacak fırsat bile tanımıyordu. Onu elleriyle itmeye çalıştı ama o tüm vücuduyla üstüne kapanarak karşılık verdi. Dili ağzına girince ısırsa da geri çekilmedi, onun diline dolanarak karşılık verdi.
Yavaş yavaş Rao Jing’in direnişi azalmaya başladı. Adamın elleri suda onun ince beline uzanıp onu kendine hapsetti.
Mayosu oldukça seksi bir kesime sahipti, göğüs kısmı çapraz iki kumaşla örtülüydü. Şu anki pozisyonlarında neredeyse tamamen adamın bedenine yapışmış durumdaydı.
Tüm vücuduyla titredi. Her ikisi de suda olsalar da, adamın vücudu çok daha sıcaktı, tıpkı öpücükleri gibi yakıcıydı.
Gecenin koyu karanlığında, havuzda iki beden yeniden kıvılcımlar yarattı. Adamın öpüşme becerisinin gerçekten iyi olduğunu kabul ediyordu; en azından bu an için karşı koymasını imkânsız kılıyor, onu yavaş yavaş teslim olmaya itiyordu.
Böylece ikisi kaplıcalardan Gu Yan’ın odasına kadar öpüşerek gittiler.
Odası Japon tarzı tatami döşemeliydi. Rao Jing, Gu Yan tarafından yatağa yatırıldığında döşeğin çok ince olduğunu düşündü, sanki doğrudan zemine uzanmış gibiydi. Oldukça sertti ama o an ikisinin de arzusuyla dolup taştığı için buna aldırmadı. Bu gece, bir öncekinden daha ateşliydi. Sonunda Gu Yan onu yere kadar uzanan cam pencereye götürüp, o yeşilliklerle kaplı dağa karşı cama yasladı.
“Adımı söyle...” dedi adam arkasından.
Rao Jing ayakta durmakta zorlanıyordu. “Gu... Gu...”
Adam daha da öne eğildi. “Devam et.”
Kesik kesik nefesleri arasında yanıtladı. “Gu... Yan...”
O gece boyunca defalarca adını haykırdığı için sesinin neredeyse kısıldığını hissediyordu.
Sabah Gu Yan’ın kollarında hapsolmuş bir şekilde uyandığında adam hala derin uykudaydı.
Hafifçe kıpırdanınca adam bunu fark etmişçesine kollarını daha sıkı sararak onu yeniden göğsüne bastırdı.
Onu itmeye çalıştı ama adam gözlerini açtı.
Bakışları mahmur ve bulanıktı, sanki henüz tam uyanmamış gibiydi. Rao Jing’in hâlâ orada olduğunu görünce tekrar ona sokuldu ve yanağını omzuna koyarak hafifçe öptü.
Rao Jing afalladı. Adam sonra boynuna doğru yaklaşıp onu kucaklayarak yorganı üstüne iyice örttü.
“Gitme.” diye mırıldandı ve kısa süre sonra tekrar uykuya daldı.
Kulaklarında onun sakin nefes alışları varken Rao Jing tavana baktı, ama bir daha uyuyamadı.
Sabah erkenden yine de sessizce çıkıp gitti.
Ertesi günkü program da dağ yürüyüşüydü. Arabada yan yana oturmalarına rağmen hiç konuşmadılar. Arabadan inerken Gu Yan birden seslendi. “Rao Jing.”
Rao Jing durdu ama arkasına bakmadı.
“Seninle WeChat’ten arkadaş olabilir miyim?” diye sordu arkasından.
Rao Jing arkasına bile dönüp bakmadan “Hayır.” dedi ve ardından tek başına arabadan indi.
Rao Jing bu geziye gelmenin tam anlamıyla kendine eziyet etmek olduğunu düşünüyordu. Muhtemelen bu birkaç günde ömrü boyunca çıkacağı tüm dağlara çıkmıştı.
Dünkü yorgunluk da üstüne eklenince, daha birkaç adım atmadan nefes nefese kaldı.
Yolun yarısında rehber, herkesin dinlenmesini önerdi. Rao Jing kendini hemen taş banklardan birine bıraktı. Ama orada sadece iki taş bank vardı. O oturunca başkasına yer kalmamıştı.
Gu Yan, annesinin yanında duruyor, bir yandan onu güneşten koruyor diğer yandan da yelpazeyle serinletiyordu. Yaşlı kadın nefes nefese kalmıştı, ayakta durmakta zorlanıyor gibiydi.
Rao Jing ona baktıktan sonra hemen ayağa kalktı. “Teyze, buyurun oturun.”
Kadın nazikçe reddetti. “Yok canım, sen otur.”
Ama Rao Jing zaten yerini bırakmıştı. Kadın teşekkür ederek oturdu ve sonra yana kaydı. “Orası güneş alıyor. Buraya sıkışırsak bir kişi daha oturabilir.”
Rao Jing, “Sorun değil.” dedi.
Ama kadın onu ısrarla çağırdı. “Gel hadi, yoksa içim rahat etmez.”
Gu Yan’ın da ona baktığını hissediyordu. Yaşlı kadının içten bakışları karşısında sonunda adımlarını attı ve yanına oturdu.
Kadın yelpazeyi diğer eline aldı. Artık Rao Jing’e de rüzgâr ulaşıyordu.
Yaşlı kadın sohbet başlattı. “Tek başına mı çıktın tatile?”
Rao Jing içinden 'başladı yine' diye geçirdi.
“Arkadaşım son anda gelemeyeceğini söyledi.”
“Öyle arkadaş mı olurmuş?”
Rao Jing zoraki bir gülümseme takındı.
Kadın tekrar konuştu. “Çok güzel bir kızsın, eminim peşinden koşan çoktur, değil mi?”
Rao Jing bu kadar doğrudan bir soruyu beklemiyordu. Ne yanıt vereceğini bilemeyince soruyu geçiştirmek için su şişesini açıp su içmeye başladı.
Kadın yeniden yelpazeyi salladı. “Peki, bizim Gu Yan hakkında ne düşünüyorsun?”
Rao Jing neredeyse boğulacaktı.
“Anne!” dedi Gu Yan.
Ama kadın onu duymamış gibi davranıp konuşmaya devam etti. “Bizim Gu Yan’ın hâlâ sevgilisi yok. Hem de avukat. Geçen sefer bekar olduğunu söylemiştin. Bence yaşlarınız da yakın, bunu ciddi ciddi düşünsen hiç fena olmaz.”
Rao Jing hiç bu kadar utanmamıştı. Tek gecelik ilişki yaşadığı adamın annesi ona kendi oğluna ayarlamaya çalışıyordu. Ne garip bir durumdu bu!
“Teyze, ben...”
“Yalnız bizim ev C Şehri’ne biraz uzak ama kızım orada oturuyor, biz de sık sık geliyoruz.”
“Teyze, sevgilim yok ama görüştüğüm biri var, kusura bakmayın.” dedi Rao Jing, lafı doğrudan kesti.
Sesi biraz sertti. Yaşlı kadın kısa süreliğine durakladıktan sonra özür diledi. “Çok afedersin kızım, haddimi aştım.”
“Önemli değil.” dedi Rao Jing, ayağa kalktı ve bir daha yanına oturmadı.
Gu Yan hâlâ orada duruyordu ama hiçbir şey demedi. Sanki hâlâ ona bakıyordu.
Ortam aniden soğumuştu. Rao Jing, rehberin onları çağırdığını görünce hiç arkasına bile bakmadan yürümeye devam etti.
Zirveye ulaştığında anne-oğulun oraya gelmediklerini fark etti ama üzerinde durmadan manzaranın fotoğraflarını çekmeye başladı.
Aşağı inerken ayakları ağrımaya başlamıştı, bu yüzden daha yavaş yürüdü ve grubun gerisinde kaldı. Yalnız başına otobüse döndüğünde Gu Yan’ın koltuğunun boş olduğunu fark etti.
Diğer yolcular ön sıralarda toplanmış bir şeyler fısıldaşıyorlardı.Bir süre sonra rehber gelip sayım yaptı ve şoföre hareket etmesini söyledi.
Rao Jing, Gu Yan’ın eşyalarının da yerinde olmadığını o zaman fark etti. Annesinin koltuğu da boştu.
Otobüs hareket etti. Öndeki koltuktan birinde ouran kadın şaşkınlıkla konuşmaya devam etti.
“Kadıncağız dağa tırmanırken hiç de hasta gibi değildi. Meğer ölümcül hastalığı varmış. Oğlu ne kadar vefalıymış, son zamanlarında onu gezmeye getirmiş. Ama kadın yürürken birdenbire bayılıverdi, çok ani oldu...”
Rao Jing sol tarafındaki boş koltuğa bakarken bir anlığına dalıp gitti.
“Şu an ambulansla hastaneye götürülüyordur. Gerçekten hiçbir belirtisi yoktu. Az önce oğlu onu kucaklayıp telaşla dağdan aşağı koşarkenki halini görmeliydiniz... Umarım kötü bir şey olmamıştır.”
Rao Jing’in elindeki su şişesi farkında olmadan hafifçe ezilmişti.
O andan sonra Gu Yan ve annesini bir daha görmedi.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder