Hidden Marriage in the Office - 142. Bölüm (Türkçe Novel)

 Bölüm 142 - Yan Hikâye: Rao Jing (5)


Rao Jing yerinden kıpırdamayınca Gu Yan hatırlattı.

“Rehber az önce başka boş oda kalmadığını söyledi.”

“Al kızım, tut şunu.” dedi yaşlı kadın da.

Rao Jing daha fazla ısrar etmedi, teşekkür edip onunla oda kartını değiştirdi.

Böylece yaşlı kadınla karşılıklı odalarda, Gu Yan’la ise yan yana odalarda kalmış oldular.

Tur grubunun konakladığı otel fena olmasa da, pek lüks de sayılmazdı. En azından Rao Jing’in iş gezilerinde kaldığı otellerin standardına ulaşmıyordu.

Eski Çin tarzı ahşap süslemelerle yapılmış bir dekorasyona, tavanda renkli ışıklara sahipti. Işık düğmesine bir kez fazla basınca, yatağın başındaki gizli hoparlörden müzik bile çalıyordu.

İlk şarkı: “Çöl Devesi”

İkinci şarkı: “Kedi Gibi Miyavla”

Üçüncü şarkı: “Seni Seyahate Götüreyim”

 ...

'Delirmiş olmalıyım.'

Rao Jing, bu saçma tura katıldığı için kendiyle dalga geçmeye başladı. Ne lüks otobüs vardı ne beş yıldızlı otel. 

'Keşke yurt dışına çıkıp alışveriş yapsaydım, daha iyiydi.'

Yorgunlukla yatağa uzandı ama bir şeyin ona battığını hissetti. Powerbank’ti.

Gu Yan’ın powerbank’ini hâlâ ona geri vermemişti. Şarj seviyesine baktı, neredeyse bitmek üzereydi. Ayrıca powerbank için şarj kablosu da yoktu. Bu sonuçta ödünç alınan bir şeydi ve ertesi gün tüm gün gezeceklerdi. Eğer Gu Yan şarja ihtiyaç duyduğunda powerbank boş olursa bu epey mahcup edici olurdu.

Bunu düşününce ayağa kalktı, powerbank’i alıp odadan çıktı.

“Tık tık.”

Yan odanın kapısını çaldı.

İçeriden bir süre ses gelmedi. Tekrar çaldı. Bu kez bir ses duyuldu.

Kapı açıldığında Gu Yan otelin beyaz bornozunu giymişti. Muhtemelen aceleyle çıkmıştı çünkü kemerini gelişigüzel bağlamıştı. Saçları hâlâ ıslaktı. Sular saç uçlarından alnına, oradan da uzun boynuna ve açıkta kalan köprücük kemiklerine doğru süzülüyordu...

Rao Jing'den çok daha uzundu, boyu en az 1.85 gibi görünüyordu. Rao Jing’in bakışları belirgin köprücük kemiklerine takıldı. Alt taraf görünmüyordu ama boyu ve vücut oranlarına bakılırsa, fiziği muhtemelen gayet iyiydi.

"Bir şey mi oldu?" diye önce o konuştu.

"Eşyanı getirdim." dedi Rao Jing ve elini uzattı.

Gu Yan, uzatılanın kendi powerbank’i olduğunu görünce hemen almayıp sordu. "Artık kullanmıyor musun?"

"Şarjı bitti."

Ancak o zaman aldı.

"Teşekkür ederim." dedi Rao Jing, sonra onun başka bir şey söylemesini beklemeden arkasını dönüp yürüdü.

Gu Yan, onun arkasından kapıyı kapatırken bakışlarını kısa süre sırtında tuttu. Ardından powerbank’i salondaki sehpanın üzerine koydu. Banyoya yüzünü yıkamaya giderken parmak uçlarında bir koku kaldığını fark etti.

Parfüm kokusuydu. Üstelik kaliteli bir parfümdü.

Parmaklarını suyun altına tuttu ama ne kadar yıkarsa yıkasın, o ağır ama hoş koku sanki tenine işlemiş gibiydi, bir türlü çıkmıyordu.


***


Ertesi sabah program vardı. Araçtaki yer düzeni dünkü gibiydi. Rao Jing dahil herkes araca bindiğinde biraz uykuluydu.

Yine kendi kendine söylendi. 'Aklımı mı kaçırdım ben? Bayramda evde yatacağıma bu tura katıldım.'

İlk durak, Guilin nehriydi. Otobüsler alana gelince ardından rehber eşliğinde tekneye geçildi. Tekne büyük değildi ama iki katlıydı. Başka küçük bir grupla birleştirilip tam kapasiteye ulaştılar.

Rao Jing kendi grubuna yakın bir yere rastgele oturdu.

Teknede özel bir rehber vardı, dolayısıyla tur rehberlerinin eşlik etmesi gerekmedi. Rehber konuşmaya başladığında tekne yavaşça hareket etti.

Camdan uzaklardaki dağlara ve sakin nehir yüzeyine bakan Rao Jing’in içindeki huzursuzluk biraz olsun dindi.

Tekne nehrin ortasına geldiğinde durdu. Rehber herkesi ikinci kata davet etti.

"Hepiniz şu karşıdaki dağa bakın. Size tanıdık geliyor mu?" dedi.

Herkesin yüzünde şaşkın bir ifade belirdi.

Rehber gülümseyerek 20 yuanlık bir banknot çıkardı. "Evet, burası tam olarak bu banknottaki arka plan."

"Gerçekten de öyle!" İnsanlar merakla banknotun arkasındaki görüntüyle karşılaştırmaya başladı.

Yalnızca Rao Jing, tek başına korkuluğa yaslanıp nehre dalıp gitmişti.

İçinden, daha önce dünyayı hiç görmemişler sanki, diye geçirdi.

Tam o sırada biri hafifçe omzuna dokundu. Dönünce yaşlı kadını gördü.

Kadın yine gülümseyerek, "Kızım, bulunduğun yer tam o 20 yuanın arka planının göründüğü açı, oradan bir fotoğraf çekmek istiyorum." dedi.

Herkes bir anda fotoğraf çekmeye başlamıştı bile. Rao Jing biraz kenara çekilip yerini verdi.

Yaşlı kadın oğluna seslendi. "Gu Yan, gel de annenin fotoğrafını çek."

Gu Yan telefonunu kaldırıp birkaç poz çekti. Kadın fotoğraflara bakar bakmaz kaşlarını çattı, yüzünde memnuniyetsiz bir ifade belirdi. "Bu nasıl fotoğraf çekmek böyle? Beni çok çirkin çıkarmışsın."

Sonra samimi bir tavırla telefonunu Rao Jing’e uzattı. "Kızım, siz genç kızlar bu işlerden anlıyorsunuz. Yardımcı olur musun?"

Rao Jing hizmet sektöründe çalıştığı için nezaketen telefonu aldı.

Kadın tekrar yerine geçti, sanki havayı kucaklıyormuş gibi kollarını açtı. Rao Jing’e "Bu poz nasıl?" diye sordu.

Yaşlıların tipik pozlarından biriydi. Rao Jing dayanamadan öneride bulundu. "Teyze, bence ellerinizi indirseniz daha iyi olur."

"Çirkin mi görünüyor?"

"Hayır, sadece çok yaygın."

"Ah, peki sence nasıl poz versem daha güzel olur?"

Rao Jing basitçe yönlendirdi. "Vücudunuzu biraz yana çevirin, sol kolunuzu korkuluğa yaslayın, sağ kolunuzu üzerine koyun. Yüzünüz bana dönük olsun, hafifçe gülümseyin."

Kadın dediklerini yaptı ama hâlâ bir eksiklik vardı. Bu yüzden Rao Jing boynundaki LV ipek fuları çıkardı.

Kadın şaşırdı. "Kızım, bunu ne yapacaksın?"

"Biraz süsleme fotoğrafı daha güzel gösterir." dedi ve kadının boynuna fuları bağladı.

Kadın mahcup oldu. "Ah, çok teşekkür ederim."

"Önemli değil."

Rao Jing birkaç fotoğraf çekti. Kadın çok memnun kaldı ve hatta oğlunu azarladı.

"Gu Yan, biraz ders al sen de."

Rao Jing telefonu geri verdi. Gu Yan alırken "Teşekkür ederim." dedi.

"Rica ederim." deyip arkasını döndü.

"Kızım, fuların." dedi kadın, çıkarıp uzattı.

Rao Jing gülümseyerek arkasına döndü. "Teyze, size çok yakıştı. Sizde kalsın."

"Olur mu öyle şey?" Kadın başını iki yana sallayarak reddetti.

Ama Rao Jing hiç duraksamadan alt kata indi.

Arkasından ayak sesleri geldi, biri onu takip ediyordu. Gu Yan'dı..

"Rao Hanım, bu fular için teşekkür ederiz ama annem kabul edemez."

Rao Jing durdu, neredeyse çarpışacaklardı. Gu Yan son anda durabildi.

"Adımı nereden biliyorsun?" diye sordu Rao Jing, gözlerini ona dikerek.

"Dün rehber oda dağılımı yaparken herkesin adını okudu."

Rao Jing başka bir şey demeden yürümeye devam etti. Gu Yan da onu takip etti.

Teknenin ön tarafına geldiğinde sırt çantasından bir sigara paketi çıkardı. Bir tane alıp ağzına koyduktan sonra kaşlarını hafifçe kaldırarak sigara paketini ona uzattı.

Gu Yan ona baktı. "Üzgünüm, sigara içmiyorum."

Rao Jing şaşırmadı. Paketi geri alıp çantasına koydu. Çakmağını çıkarıp sigarasını yaktı.

Zarif bir şekilde ayakta durup bir nefes çekti ve hâlâ onun orada olduğunu görünce dumanı ona doğru üfledi. Duman rüzgârla birlikte yüzüne doğru dağıldı.

Gu Yan biraz geri çekildi ama gitmedi.

Rao Jing alaycı bir ifadeyle hafifçe gülümsedi, çekici bir şekilde konuştu. "Neden hâlâ bana bakıp duruyorsun?"

"Ben sadece fuları geri vermek istiyorum."

"Öyle mi?" Rao Jing ona doğru biraz daha yaklaştı, sesi hafifçe yükseldi.

Gu Yan geri adım attı ama Rao Jing, adam sonunda duvara yaslanana kadar adım adım yaklaştı.

"Annen karşı cinsi uzun uzun süzmek ayıp olur diye seni hiç tembihlemedi mi? Özellikle de..." Rao Jing yüzüne bir duman daha üfledi. "yetişkin kadınlara."

İkisi oldukça yakın duruyordu. Gu Yan onun gözlerine baktı ve sonraki saniye aniden ona doğru eğildi. O anda Rao Jing onun kendisini öpeceğini sandı.

Şimdi yaklaşma sırası ondaydı. Rao Jing ise onun gözlerinin içinde gizli bir muzırlık görünce yavaşça geri çekilmeye başladı. “Bir erkeğe bu kadar yaklaşılmaması gerektiğini... kimse sana öğretmedi mi?” dedi.

Rao Jing’in sırtı çoktan teknenin korkuluklarına yaslanmıştı ama adam uzun kolunu uzatıp onun belini kavradı.

“Mesela böyle.” Sesi kulağının dibinde yankılandı, oldukça baştan çıkarıcıydı.

Rao Jing bu kadar yakından onu inceledi, öyle büyüleyici yakışıklılıkta bir adam sayılmazdı ama tüm vücudundan tarif edilemez bir erkeksilik yayılıyordu.

Zaten etrafı sürekli yakışıklılarla çevrili biri olarak, onun dikkatini çekmek öyle basit bir şey değildi.

“Gu Bey, eliniz sanırım yanlış yerde.” Rao Jing onu uyarmakla yetindi.

“Ben de Rao Hanım’ın böyle şeylerden hoşlandığını sanmıştım.” dedi Gu Yan, kollarını daha da sıkarak. Sesi daha da alçaldı. “Ne oldu? Beni kibar bir centilmen mi sandın?”

“Öyle değil misiniz?” diye karşılık verdi Rao Jing.

Tam o sırada yukarıdan gelen ayak sesleri duyuldu. Diğerleri de aşağı iniyordu.

Gu Yan ancak o zaman Rao Jing’i bıraktı.

Rao Jing dudaklarını hafifçe büküp iki kelime fısıldadı. “Ana kuzusu.”

Gu Yan bakışlarını yeniden ona çevirdi, o ise saçlarını savurarak sigarasını tüttürdü ve hiç arkasına bakmadan uzaklaştı. Sanki az önce yaşanan sadece önemsiz bir gösteriymiş gibiydi.

Nehir turundan sonra bir turistik bölgeye daha gittiler ve ardından öğle yemeği için mola verdiler. Yemek, yerel bir çiftlik restoranında yenildi. Herkes aynı masada oturuyordu ve karşılıklı sohbetler başlamıştı.

Yaşlı kadın Rao Jing’in yanına oturmuş, arada sırada ona sorular yöneltiyordu. “Kızım, nerelisin sen?”

“C şehrindenim.” diye yanıtladı Rao Jing.

“C şehri güzeldir. Benim kızım da orada.”

Rao Jing kimin uzattığını bilmediği çubukları aldı.

“Nasıl oldu da tek başına çıktın bu tatile? Erkek arkadaşın seni yalnız mı bıraktı?” diye sordu yaşlı kadın yine.

Rao Jing çubukları su bardağına daldırıp hafifçe çalkaladı. “Erkek arkadaşım yok.”

Gu Yan da o sırada annesine su dolduruyordu. Yaşlı kadın Rao Jing’in çubuklarını bardakta yıkadığını görünce kendi bardağını ona vermek istedi. Gu Yan, annesinin az önce fotoğrafını çekmesine yardım ettiği için ona minnettar olduğunu biliyordu. Bu yüzden kendi bardağını doldurup Rao Jing’in önüne koydu.

Rao Jing ona bir bakış atınca, “Bardağı önceden kaynar sudan geçirdim.” dedi.

Rao Jing bir şey demedi, Gu Yan da sessiz kaldı. Onların yan yana otururken oluşturduğu görüntüye bakarken yaşlı kadının gözlerinde belli belirsiz bir gülümseme parladı.

Öğleden sonra rehber onları ünlü Batı Sokağı’na götürdü ama Rao Jing planı ilgi çekici bulmadığı için otobüste uyumayı tercih etti. Uyandığında, Gu Yan’ın yanında durduğunu gördü.

Uykulu bir sesle homurdandı: “Ne bakıyorsun? Daha önce hiç uyuyan bir kadın görmedin mi?”

Gu Yan çenesiyle kendi koltuğunu işaret ederek “Geçebilmek için senin uyanmanı bekliyordum.”

Rao Jing memnuniyetsizce ayaklarını çekti. Gu Yan uzun bacaklarıyla geçerken yine de ona temas etti.

Pantolonunun kalın kumaşı araya girse de Rao Jing, sanki doğrudan teniyle temas etmiş gibi irkildi. Gu Yan kendi koltuğuna oturunca Rao Jing uyumaya devam etti.

Bir kez daha uyandığında, başını onun omzuna yaslamış olduğunu fark etti. Onun da uykuya daldığını gören Rao Jing hemen başını kaldırıp toparlandı. 

Otobüs o sırada otele varmıştı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi indi ve yalnız başına odasına döndü.

Odaya girer girmez duş aldı. Banyodan yeni çıkmıştı ki kapının zili çaldı.

Banyo havlusuna sarınmış bir şekilde saçlarını kuruluyordu. Kapı deliğinden bakınca gelenin Gu Yan olduğunu gördü. Saklanma gereği duymadan doğrudan kapıyı açtı.

Gu Yan’ın gözlerine ilk çarpan şey, havluya sarılı vücuduydu. Beyaz omuzları ve uzun bacaklarıyla son derece baştan çıkarıcıydı.

Rao Jing saçını kurulamaya devam etti. “Bu saatte Gu Bey beni neden arıyor acaba?” diye sordu.

Gu Yan elini kaldırdı, avucunda onun fuları vardı.

Rao Jing fulara baktı. “Alt tarafı bir fular. Bu kadar takılmaya değer mi?”

“Annem başkasının eşyasını almak istemez.” diye yanıtladı Gu Yan.

Rao Jing bunun üzerine gülümsedi ve fuları alırken sordu. “O zaman neden anneniz kendisi getirmedi?” Konuşurken öne doğru eğildi. Ciddi ifadesini görünce şaka yapmak istedi. “Biraz eğilir misiniz?” dedi.

Gu Yan ne kastettiğini anlamayınca açıkladı. “Çok uzunsunuz. Otobüste boynum tutuldu, böyle yukarı bakarak konuşmak zor oluyor.”

Bunu duyunca Gu Yan gerçekten de başını eğdi.

Rao Jing hafifçe gülümsedi ve ona tepki verecek zaman bırakmadan fularını boynuna doladı. Onu kendine doğru çekti, ikisi yine çok yakın duruyordu. Nefesi onun yüzüne vururken, 'Annen kendisi verebilirdi. Neden illa sen getirdin?' diye fısıldadı.

Gu Yan onun tilki gibi alımlı gözlerine baktı. Fularla kendini çekmesine izin verdi ve alçak sesle sordu. "Nasıl bir cevap duymak istiyorsun?”

“Ben...”

Rao Jing daha cümlesini bitiremeden Gu Yan eğilip onu öptü.

Öpücük tutkulu ve yoğundu, içinde hafif bir sahiplenme vardı.

Rao Jing onu gerçekten de öpmesini beklemiyordu, hem de bu kadar tutkulu bir şekilde...

Dili onun ağzında cesurca dolaşırken erkeksi bir baskıyla onu içeriye doğru itti.

Kapı büyük bir “pat” sesiyle kapandı. Gu Yan çok net bir amaçla hareket ediyordu. Rao Jing’in tepki vermesine fırsat bırakmadan onun havlusunu çekip aldı. Bedeni onun ellerine teslim olmuştu. Nefesi giderek hızlandı ve yatağa fırlatıldığında onun gözlerindeki ateşi gördü.

Gu Yan boğuk bir sesle fısıldadı. “Rao Jing, gözlerin insanı baştan çıkarıyor.”

Rao Jing uzun zamandır bir erkekle birlikte olmamıştı. Yakışıklı biriyle tek gecelik bir şey neden olmasındı ki?  Dudaklarını yalayıp flörtöz bir tonda konuştu. “Tatmak ister misin?”

Gu Yan’ın adem elması inip kalktı. Üzerine eğildi ve ona bir daha konuşma fırsatı vermedi.

İkisi de masum değildi. O gece, delicesine tutkulu geçti.

Yorumlar