Hidden Marriage in the Office - 102. Bölüm (Türkçe Novel)

Tu Xiaoning eve vardığında akşam olmuştu. Gün batımı ufukta toplanmış, gökyüzünü sanki alevler sarıyormuş gibi turuncu ve kırmızıya boyamıştı. Tıpkı kalbinin içten içe yanması gibi.
Bavulunu bile açmadan, oturma odasında sessizce oturdu ve sabırla bekledi. Sonunda Ji Yuheng odaya girer girmez Tu Xiaoning kendini onun kollarına attı.
Ji Yuheng onu kollarına alıp “Aç mısın?” diye sordu.
Hiçbir şey söylemedi, sadece bir koala gibi ona sıkıca sarılmaya devam etti. Ji Yuheng bir süre nazikçe onun saçlarını okşadı. “Uslu ol, ben de yemek yapayım.”
Tu Xiaoning kollarını sıkıca boynuna dolayıp başını omzuna gömdü. “Hayır, dışarıda yemek istiyorum.”
“Ne yemek istersin?”
“Acılı karides.”
“O hijyenik değil.”
“Ama canım çekti.”
“Olmaz.”
“Öpücük—”
“Öpmek işe yaramaz."
“Öpücük, öpücük—”
“Söyledim ya, işe yaramaz.”
“Öpücük, öpücük, öpücük—”
“...Tamam, ama sadece bir defa. Sadece bu seferlik.”
Tu Xiaoning, üniversite bölgesindeki sıkça gittikleri karides restoranına götürdü onu. Garson onları ikinci kata aldı.
“Merak etme, burası temiz ve hijyenik. Üniversite yıllarımda her yıl buraya gelirdim ve hiç midem bozulmadı.” Tu Xiaoning onu oturtarak güvence verdi
Garson menüyü getirdi. “Şimdi beş kilo alırsanız, bir kilo bizden hediye.”
“O zaman beş kilo alalım, yarısı sarımsaklı, yarısı on üç baharatlı olsun.”
Ji Yuheng ona bir bakış attı. “Ben yemeyeceğim. Bu kadar çok şeyi tek başına yiyebilir misin?”
“Tabii ki yiyebilirim! Üstelik bu az bile, daha fazla yesem seni korkuturdum.” Havalı bir şekilde saçını arkaya attı. “Ben üniversitedeyken karides yeme yarışlarının kralıydım. Bu sokaktaki en havalı kişidim.”
“Yine de biraz kontrollü ol, miden bozulmasın.”
Menüyü garsona geri verdi. “Bir de bira alayım.”
Ji Yuheng suyu dolduruyordu. “Ben içmem.”
“Kim senin için sipariş etti ki? Kendim içeceğim.”
“...”
Kısa süre sonra karidesler ve bira geldi. Tu Xiaoning önce bir yudum bira aldı, sonra masaya vurup başını geriye atarak, “Ah, harika!” dedi.
Ji Yuheng, onun bu rahat tavırlarını izlerken tek kullanımlık bir çift çubuk açtı. “Keyif almayı biliyorsun.”
“Hayatta her şey bir kadeh içki kadar tatlı olamaz. Hayat kaç kez dolunay olur ki?” Tu Xiaoning şiir gibi konuştu, sonra iştahla karidesleri yemeye başladı. (Çevirmeniniz bu şiiri anlamadı gençler üzgünüm:) )
Önce Ji Yuheng için bir tane soydu ve ona uzattı. “Hadi bakalım, küçük bey, seni besleyeyim.”
Ji Yuheng yemek istemedi ama Tu Xiaoning ayağa kalkıp onu zorla besledi. Sonunda yediğinde, Tu Xiaoning neşeyle gülümsedi ve çenesini kaldırarak, “Aferin, şimdi de beni öp bakalım.” dedi.
Ji Yuheng elini indirip, “Eğer yaramazlık yapmaya devam edersen, yemeye devam edemeyeceksin.” dedi.
Ama Tu Xiaoning hızla ona yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdu. Zafer kazanmış gibi gülümsedi. “Güzel bir bey kollarımda, içkim elimde. Bundan daha keyifli ne olabilir?”
Etraflarındaki diğer müşteriler onları izliyordu. Ji Yuheng ilk kez insanların bakışlarından rahatsız oldu ve hafifçe öksürdü. “Tu Xiaoning.”
Tu Xiaoning çoktan karidesleri mideye indirmeye başlamıştı. Gülerek, “Ne oldu? Bir öpücük daha mı istiyorsun?” dedi ve yağlı dudaklarıyla tekrar ona yaklaşmaya çalıştı.
Ji Yuheng ondan kaçınarak iki tabağı da önüne itti. “Ye, ye, keyfine bak.”
“Gerçekten mi?”
“Gerçekten.”
O akşam, Tu Xiaoning yalnızca yemek yemekle uğraştı. Ji Yuheng ise onun için karides soydu. Ama sonunda karnı iyice şişmişti.
“Bira ve karidessiz bir hayat, mutlu bir hayat değildir. Siz çalışkanlar nasıl olur da hayatın tadını çıkarmayı bilmezsiniz?” Bir yudum daha aldı ve hafifçe geğirdi.
Ji Yuheng, soyduğu karidesleri onun kasesine koydu. “Üniversite yıllarında buraya sık sık mı gelirdiniz?”
“Evet, Ling Weiyi ve Qi Yu ile birlikte üçümüz, restoran sahibine korkulu rüyalar yaşatırdık. Bizi gördüğünde ‘Bugün işler iyi, elimde pek fazla karides kalmadı’ derdi.” Onları hatırlayınca iç çekti. “O günler gerçekten kaygısızdık.”
Ji Yuheng, “Herkes büyümek zorundadır. Yoksa buna hayat denmezdi.” dedi.
Tu Xiaoning, karides soymaya odaklanmış Ji Yuheng’e bakarak gülümsedi. “Aşkım, karides soyarken o kadar ciddisin ki, tıpkı...”
O, gözlerini kaldırdı. "Ne?"
Tü Xiaoning dudaklarını hafifçe kıvırdı ama söylemedi. "Gizli."
Sonunda gerçekten de o kadar çok yemişti ki artık tıka basa doluydu, hatta geğirdiğinde bile karides kokuyordu.
Ji Yuheng onu hafifçe alaya aldı. "En havalı çocuk, sana bir beş kilo daha getireyim mi?"
Hemen ellerini salladı. "Hayır, hayır, gerek yok. Ben çoktan bu dünyadan elimi eteğimi çektim, artık eskisi kadar güçlü değilim."
"İyi eğlendin mi?"
"Eğlendim, eğlendim. Bir ay boyunca karides yemek istemem artık."
Ji Yuheng ayağa kalkıp onu çekti. "Bir ay mı? Evden çıkarken ne söz vermiştin?"
Tu Xiaoning, şımarık bir şekilde ona sokuldu. "Kocacığım, sen en iyisisin, her zaman benim isteklerimi yerine getiriyorsun, beni gerçekten cezalandırmaya kıyamazsın."
Bütün vücudu karides kokuyordu, sarımsakla harmanlanmış baharatlı koku… Ji Yuheng bunu pek hoş karşılamadı ama yine de onu itmedi. "Ellerini yıkamadan mı bana dokunuyorsun?"
Tu Xiaoning daha da sıkı sarıldı. "Yıkadım tabii." Ellerini ona doğru uzattı. "İnanmıyorsan kokla, üç kez sabunla yıkadım."
Ji Yuheng hafifçe onun ellerini itti, ama o hâlâ inatla uzatıyordu. "Hadi ama, kokla, mis gibi. Hatta dokun, yumuşacık."
"Üst katta daha geniş bir alan var, buyurun, yuvarlak bir masa da var, hepiniz rahatça oturabilirsiniz."
Yeni gelen müşterileri garson ikinci kata yönlendirdi. Ahşap merdivenlerin gıcırtısı, gelenlerin fazla olduğunu gösteriyordu.
Ji Yuheng, Tu Xiaoning’i yana çekip insanlara yol verdi. Kalabalığın içinden Lu Sijing aniden belirdi ve Tu Xiaoning’i görünce olduğu yerde donakaldı.
Tu Xiaoning’in bakışları tamamen Ji Yuheng’e odaklanmıştı. Gözlerindeki ışıkla, başını kaldırıp ona hayranlıkla bakıyordu. Ellerini onun koluna dolamış, tamamen ona yaslanmıştı. Hafifçe sallanarak şımarıyordu ve durmadan "Kocacığım, kocacığım." diye sesleniyordu.
"Lu Sijing, neden durdun?" Arkasındaki iş arkadaşı ona dokundu, sonra onun bakışlarını takip ederek karşı tarafa baktı.
Lu Sijing kendine gelip yürümeye devam etti.
Tu Xiaoning başından sonuna kadar gözlerini ondan ayırmamıştı. O anda arkasından biri seslendi. "Hey, Lu Sijing, millet ne içmek istiyormuş bir sor!"
Xiaoning başını kaldırınca, Lu Sijing’in hemen yanı başında durduğunu fark etti. Sanki uzun zamandır onları izliyordu.
Lu Sijing, iş arkadaşına cevap verdi. "Tamam." Sonra tekrar Tu Xiaoning’e baktı, sanki selam vermek istiyor ama nasıl yapacağını bilmiyor gibiydi.
Tu Xiaoning hâlâ Ji Yuheng’in kollarındaydı. Yüzündeki gülümseme ne zaman kaybolmuştu, belli değildi. Sadece kibarca başını eğdi, selam vermekle yetindi, ona "Doktor Lu" bile demedi.
Lu Sijing’in boğazı kurumuştu ama yine de hafifçe gülümsedi. "Yemeğe mi geldiniz?"
"Hıhı." Tu Xiaoning, Ji Yuheng’in elini tuttu ve bakışlarını kaçırdı, orada daha fazla durmak istemiyormuş gibi görünüyordu. "Yedik, çıkıyoruz."
Merdivene yönelirken, Lu Sijing arkasından seslendi. "Görüşürüz."
Ama karşılık alamadı. O, başını bile çevirmeden yürüdü gitti ve bir daha asla geri dönmedi.
Lu Sijing uzun süre olduğu yerde kaldı. Ta ki iş arkadaşları yanına gelip "Ne oldu?" diye sorana kadar.
O sadece, "Bir şey yok." dedi.
İş arkadaşı, aşağı inen iki kişiye baktı. "Bu, geçen gün hastaneye gelip bizim maaş kartlarımızı düzenleyen DR çalışanı değil mi? Senin peşinden koştuğun kız... Onun sevgilisi mi varmış?"
Lu Sijing sessiz kaldı.
İş arkadaşı dostane bir şekilde omzuna vurup onu teselli etti. "Boş ver kardeşim, az önceki adamı gördün mü? Onun karşısında hiç şansın yok. Vazgeç gitsin."
Lu Sijing gözlerini kapattı, bir süre daha durdu ve sonra döndü, yuvarlak masaya doğru ilerledi. Sadece tek bir boş yer kalmıştı, rastgele oturdu.
İş arkadaşı etrafına bakınıp, "Burası bayağı popüler bir yermiş, sen üniversitedeyken sık gelir miydin?" diye sordu.
Lu Sijing, garsonun uzattığı tek kullanımlık çubuğu aldı ve sakin bir şekilde cevap verdi. "Hayır, bir kez bile gelmedim."
"Ha?" İş arkadaşları şaşkınlıkla baktı.
Herkese çubukları dağıtırken "Ama bir zamanlar biri önermişti." dedi.
—
"Lu Sijing, küçük karides yemek istiyorum. Bu mekânın karidesleri harika."
"Karidesin ne kadar kirli olduğunu biliyor musun? Tıp eğitimi aldıktan sonra birçok şeyi yiyemez hale geldim."
"Ama hiç yememek de mümkün değil, değil mi?"
"Ben yemem. Hayatım boyunca karides yemeyeceğim."
"Beni kırmayacak kadar eşlik edemez misin?"
"Hayır."
—
"Eski sevgilin mi yoksa?" Etrafında iş arkadaşlarının kahkahaları yankılandı.
Lu Sijing, çubukları dağıttıktan sonra sessizce oturdu. Biraz susamış hissetti, su almak için bardağa uzandı ama farkında olmadan başkasının bardağını tuttu. Aynı anda yanındaki kişi de bardağı almak istemişti. Elleri aynı bardakta buluştu. Karşısındaki bir kızdı, yanakları kızardı ve hafifçe fısıldadı. "Doktor Lu."
Ancak o zaman kendi bardağının solunda olduğunu fark etti ve elini çekerek bardağı kıza geri verdi. "Özür dilerim."
"Önemli değil." Kız suyu doldurdu ama bardağı ona uzattı.
"Teşekkür ederim." O da aldı ve bir yudum içti. Sonra yanındaki kızın hafifçe mahcup ama tanıdık gelen yüzüne baktı. Bir süre düşündükten sonra sordu. "Yeni gelen stajyer misin?"
Kız başını salladı.
"Nerelisin?"
"Z şehrindenim."
Bir yudum daha su içti, bardağı yavaşça masaya koydu ve sıradan bir tonda konuştu. "Ne tesadüf, ben de Z şehrindenim."
Kız şaşkınlıkla ona baktı. "Gerçekten mi?"
Göz göze geldiler. O saf ve genç bakışlar, bir zamanlar çift barfiks demirinin altında durduğu o geceyi hatırlattı. Karşısında yine benzer tertemiz gözler vardı.
Uzun süre sessiz kaldı, sonra aniden gülümsedi. "Evet, tam bir tesadüf."
***
Tü Xiaoning ve Ji Yuheng karides restoranından çıktılar. Kapının önünde birkaç basamak vardı, Ji Yuheng önden yürüyüp elini ona uzattı. O ise elini tutup bir anda sıçradı ve sırtına atladı. Aniden olmasına rağmen, Ji Yuheng onu sağlam bir şekilde yakaladı.
Üniversite kampüsünde yavaş yavaş yürüdüler. Yoldan geçen öğrenciler onlara bakıyordu. Kimisi kızarıyor, kimisi imrenerek izliyordu.
Kollarını onun boynuna dolayımca uzun saçları Ji Yuheng’in üzerine döküldü ve adımlarına uyumlu bir şekilde hafifçe cildine değiyordu. Hafifçe kaşındırsa da içini huzurla dolduruyordu, onu daha da huzurlu hissettiriyordu.
"Kocacığım." diye hafifçe seslendi.
"Hm?"
"Bana bir şey sormayacak mısın?"
"Ne sormam gerekiyor?"
Tu Xiaoning kollarını biraz daha sıktı. "Onun da neden o karides restoranına gittiğini sormayacak mısın?"
Ji Yuheng'in adımları her zamanki gibi sakindi. "Gitmiş işte, bunda sorgulanacak ne var? C şehri zaten küçücük bir yer."
"Ama ben bunu söylemek istiyorum."
"Neyi söylemek istiyorsun?"
"Orada onunla benim hiçbir anım yok. O mantısı restoranı da öyle. Bu caddedeki anılarımın çoğu Ling Weiyi ile ilgili. O ise... sevmediği bir şeyi, ben seviyorum diye asla kabul edip yapmazdı. O, karidesi sevmezdi, bu yüzden benimle asla karides yemeye gitmedi. Ayrıca sıcak yiyecekleri de sevmezdi, bu yüzden mantı yemeye de gelmedi. O yüzden her zaman Ling Weiyi’yle giderdim. Ama bir yandan da çok gururluydu. Arkadaşları onu bir yere yemeğe çağırsa, sevmediği şeyse bile yine de giderdi."
Başı omzuna yaslanmış, onun sıcaklığını hissediyordu. "Ama kocacığım, sen karidesi sevmesen de benimle yemeye geliyorsun. Mantıyı da lezzetli bulduğunu söylemiştin ama A Üniversitesi’nin yemekhanesine gittiğimde fark ettim ki aslında o kadar da iyi değilmiş. Ama sen, ben seviyorum diye sürekli oraya gitmek istiyorsun. Geçen gün evde makarna yaptığımızda da, benim sade makarnayı sevmediğimi fark ettin ve ‘Doymadım, hadi dışarıdan sipariş verelim.’ dedin. Hep benim isteklerime göre hareket ediyorsun."
Ji Yuheng uzun süredir onu sırtında taşıyordu ama hiç yorulmuş gibi görünmüyordu. "Evlilik dediğin şey, karşılıklı uyum ve anlayış değil mi zaten?"
Tu Xiaoning yüzünü boynuna yasladı. "Ama sen nasıl oldu da beni sevdin? İlk görüşte aşk olsa bile... Bana olan ilgini düşününce, sanki..."
"Sanki ne?" diye hafifçe başını ona çevirdi.
Alkol yavaş yavaş etkisini gösteriyordu, kafası biraz dumanlıydı. Aniden, bilinçsizce bir şey söyledi. "Ama sen Ji Yuheng'sin… Sen Ji Yuheng’sin."
Adımları yavaşladı. "Evet,Evi Yuheng’im… Ama aynı zamanda Tu Xiaoning'in Ji Yuheng’iyim."
Tu Xiaoning, tatmin olmuş bir şekilde onu öptü. Gözleri yıldız gibi parlıyordu. "Düğün yemeğinden sonra karaokeye gittiğimizde, koridorda beni bilerek bekledin, değil mi? Song Jiangliu'nun bana yaptığı her şeyi gördün."
Ji Yuheng sessiz kaldı. Onun sessizliğini onaylama olarak kabul edip hafifçe başını ona çarptı ve biraz sitemle, "Ama sonra yemeğe oturduğumuzda neden onunla yer değiştirdin?" dedi.
Sonunda konuştu. "Ben yer değiştirmeseydim, o yine bir başkasıyla yer değiştirirdi. Hem, o zamanlar sen benden kaçıyordun. Aynı masada otursak da bana bir kez bile bakmamıştın."
Kişi sayısı yanlış hesaplandığından, gelin ve damadın yakınları masalara karışık bir şekilde oturmuştu.
Tu Xiaoning onu hafifçe salladı, bunu kabul etmek istemiyordu. "Saçmalama, ben de sana birkaç kez baktım! Ama zaten senin bana ihtiyacın yoktu. O kadar çok kişi sana bakıyordu ki… İçeri girer girmez herkes tezahürat yapmaya başladı. Seni damat sananlar bile olmuştu!" Dudaklarını büzerek sordu. "Ama Song Jiangliu sürekli benimle sohbet etmeye çalışıyordu, hiç kıskanmadın mı?"
"Kıskandım."
"O zaman neden bir şey yapmadın?"
"Çünkü sofradaki onca yemek bile onun ağzını kapatmaya yetmedi."
Tu Xiaoning güldü, sonra tekrar onu öpmeye başladı. "Mmm... mmm..." diye sesler çıkarıyordu. Çevredeki kız öğrenciler onları izleyip kıpkırmızı olmuştu.
Ji Yuheng elini arkasına uzatıp onun bacağına hafifçe vurdu. "Tamam, etrafta çok insan var."
Ama Tu Xiaoning durmadan öpmeye devam etti. O da izin verdi. Sonunda yorulduğunda başını onun boynuna yasladı, sarhoşluk biraz daha etkisini göstermişti.
"Kocacığım... Sen çok iyisin. O kadar iyisin ki, senin kadar iyi nasıl olabilirim bilmiyorum." diye mırıldandı.
"Sen sadece kendin ol, benim için değişmene gerek yok."
Tu Xiaoning gülümsedi, gülümsemesi ışıl ışıldı. Sonra ona fısıldadı.
"Kocacığım."
"Hm?"
"Ben... seni sadece sevmiyorum... Sana aşığım... Çok aşığım..."
Ji Yuheng’in adımları durdu. Başını çevirdi ama o çoktan omzunda uyuyakalmıştı.
Gözlerinde derin bir sevgiyle hafifçe gülümsedi, tüm dünyasını sırtında taşıyarak yürümeye devam etti.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder