When the Phone Rings - 33. Bölüm (Türkçe Novel)
"Sen... Hong In-a'yı sevdin mi?"
"Düşündüğümden daha çok ilkokul öğrencisi gibi sorular soruyorsun."
"..."
"Hayır, sevmedim. Ama sürekli dikkatimi çekiyordu."
Vurulmuş gibi yüzü kızardı.
Cevap çabuk gelmişti. Ama yine de belirsizdi.
Onun kadınlara ilgi göstermediğini zaten biliyordu. Güçlü bir cinsel isteği olmaması gençliğinden beri böyleydi.
Ancak Baek Saeon ve ablası arasında açıklanamayan bir elektrik vardı ve Hee-joo o zamanlar bunun müstakbel bir nişanlıya duyulan mantıklı bir çekim olduğunu düşünüyordu.
Ama... eğer durum böyle değilse...
On altı yaşındaki bir kızın ilk aşkı değilse, ablasında sık sık gördüğü gerginlik nereden geliyordu..?
Düşüncelere dalmışken o konuştu.
"Hee-Joo'nun insanları kandırdığını biliyor muydun?"
"Ne?"
"Eğer Heejoo 406 ile birlikteyken de hiç söylemediyse ona da mesafeli davranıyor demektir."
"..."
"Birlikte takılacak kadar yakın ama önemli veya acil durumları konuşacak kadar değil demek."
"Hong Hee-joo sana bir şey söyledi mi?"
"..."
"Benim sıram, değil mi?"
Heejoo onu hızla geçiştirip devam etti.
"Hong In-a ile son olarak ne konuştunuz?"
Biraz ısrarcı olduğu hissediyordu ama çocukluğundan beri Baek Sa-eon ve ablası arasındaki ilişkiye dahil olduğu için, bu konuyu net bir şekilde çözmek istiyordu.
İkisi de bir çocuğa özel bir şey söyleyecek tipler değildi.
"Son konuştuğumuzda..." sanki hatırlamaya çalışıyormuş gibi bir an duraksadıktan sonra monoton bir sesle cevap verdi.
"Benimle evlenmesini söyledim."
"!.."
'Su bile içtiğini sanmıyorum..'
Peri falan mı?
Haftasonları, çocukları yanına alarak sosyal etkinliklere katılmak zorunda kaldığı bir dönemdi.
Haftada üç kez özel ders öğretmenliği yapan komşu çocuğu, sivilceli akranları arasından dışlanmıştı.
Ancak bir ilkokul öğrencisi ile on sekiz yaşındaki bir gencin birlikte vakit geçirmesi neredeyse hiç yaşanmazdı ve iki grup arasında, Amnok Nehri'nden daha derin bir engel vardı.
Ancak Hee-Joo ablası tarafından her yere sürükleniyordu ve bu nedenle herkesten çok daha uzun boylu olan çocuğu gözlemleyebiliyordu.
Onun alışkanlığını keşfetmesi tamamen şans eseri olmuştu.
Elinde bir tabak dolusu yemek tutuyor ama asla yemiyordu.
Etrafındaki insanlar yemeğin tadını çıkarmaya başladığında ise tabağı gizlice yere bırakıyor veya yenisiyle değiştiriyordu. Ama asla ağzına götürmüyordu. Pek de anlayamadığı bir davranıştı.
'Herhalde midesi rahatsız.'
Başta böyle düşünmüştü.
Ama her ay devam eden toplantılarda, Baek Sa-eon hep aynı kalmıştı.
Hatta yemekten ikna edici bir ısırık alıp sonra gizlice tükürüyordu.
İnsanları kolayca kandırabiliyordu.Gülüp eğlenmeye dalmış yaşıtları, Baek Sa-eon'un aslında hiçbir şey yemediğini fark etmediler.
'Ama neden sadece ben...'
Olgun ve ifadesiz bir yüzle duruyor olsa da, Heejoo'nun gözlerine dertten başka bir şey yansıtmıyordu.
Onu kireç gibi bir yüzle tabağındakiler bakarken görünce, dokuz yaşındaki çocuğu sakinleştirmek için çizgi film müziği söylemek ister gibi hissetti.
Heejoo, kısa boyuyla bir tabak seçip tereddüt etmeden ona yaklaştı.
"!.."
Çocuk aniden ortaya çıkınca Baek Sa-eon şaşırdı. Yüz ifadesi nadiren değişen çocuk kaşlarını kaldırdı.
"Ne oldu, neden tek başına dolaşıyorsun?"
"..."
Sanki ailesini ya da ablasını arıyormuş gibi hızla etrafına bakındı.
'Bana sorsan da bir şey söylemeyemem.'
Heejoo, sessizce Baek Sa-eon'un tuttuğu tabağı aldı, ardından kendisinin yeni seçtiği tabağı uzattı. Sessizce izleyen Baek Saeon soğuk bir şekilde sordu.
"Ne yapıyorsun?"
"..."
Heejoo, cevap vermek yerine hızla onun tabağındaki karidesli kanapeleri yedi.
Baek Sa-eon, meşgul bir şekilde hareket eden dolgun yanaklarına bakarak gülümsedi.
Yine de kızın iki yumruğunu sıkarak aceleyle yutkunması kaşlarını çatmasına neden oldu.
Birden Hee-Joo'nun kulağına fısıldadı.
"Ne bildiğini sanıyorsun?"
"!..."
Çenesini hafifçe eğdi ve Hee-Joo'ya baktı. Aynı zamanda çocuğun sırtına hafifçe birkaç kez vurdu.
Neden, neden vuruyor?
İlk olarak, yüzleri çok yakındı.
'Oppa gerçekten yakışıklı...'
Gözlerini o soğuk, kapkara gözlerden alamadı.
"Kimse fark etmemiş gibi görünüyor."
"..."
"Gerçekten komiksin."
Ancak söylediklerinin aksine, yüz ifadesi soğuktu. Genç bir avın hayatta kalma gücünü kontrol eden bir avcı gibi, ifadesiz bir bakışı vardı.
"Ben ne söylersem söyleyeyim, dışarı anlatamayacaksın."
Heejoo, sadece boş boş bakarak gözlerini kırpıştırdı.
Sırtına vurdukça geğirecekmiş gibi hissetti. Hee-Joo ağzını daha da sıkı kapattı.
"Bu nasıl karşıma çıktı?"
"..."
"Tam yerinde."
Eğer sebep buysa, Ina da öyle olurdu. Belki ablasıyla ortak bir noktası vardır. Heejoo donmuş halde kaldı, asık suratlı olduğunu bile fark etmedi.
"Bütün kötü şeyler ağızdan çıkar."
Garip bir gülümsemeyle söyledi. Bir şekilde çarpık görünüyordu.
"O zaman çeneyi kapatmak en iyisi olur."
Sanırım geğireceğim..!
Heejoo, dudaklarını sıkarak hızla onun elini tuttu. Avuç içleri buz gibiydi.
Heejoo, parmaklarıyla o elin üzerine harfler yazdı. Ardından geriye bakmadan hızlıca kaçtı.
'Abi, ne istersen ye.'
Baek Saeon'un yüzünde hayrete düştüğünü gösteren bir ifade vardı.
***
Uzun zamandır kabus görmemişti.
Bir balo salonundaydı, mavi bir canavar tarafından kovalanıyordu ve sürekli bir bataklığa düşüyordu.
Hee-Joo doğruldu ve şiş gözlerini birkaç kez ovuşturdu.
Dün gece Baek Sa-eon doğrudan eve gitmişti.
Çenesini sımsıkı kapamış, oldukça huzursuz görünüyordu. Onu bu kadar dağıtan şeyin kesinlikle kendisi olduğunu hisseden Heejoo, yavaşça fark etmeye başladı.
'Neden bir süredir uyuyamıyor...'
Heejoo, yorganı düzeltmeye devam ederken, onun yattığı yeri bir an için gözleriyle takip etti.
Baek Sa-eon hâlâ duvara dönük yatıyordu ama zaman zaman duyduğu nefes sesi düzensizdi.
Sonunda adam gece boyunca dönüp duruyor, yataktan çıkıp verandada volta atıyor, spor yapmak için antrenman odasına gidiyordu.
Ancak Heejoo da aynı şekilde uykusuz kalıyordu.
Merakını gidermek yerine, Heejoo tanıdık teslimiyetini ve uyuşukluğunu geri kazandı.
Sözlü bir telefon alışverişiydi.
Boşanmak istiyordum-..
Neden böyle hissediyordum ki?
'Şimdi düşününce...'
Rüyasındaki ziyafet salonu gözünde belirdi.
Bir yetişkin olarak bile ağzına girenleri sıkı bir şekilde kontrol ederdi.
Onu hiç aşırı yemek yerken ya da çok içerken görmemişti.
Bir hatip olarak ünlenmiş bir adam için ağzıyla keyif aldığı tek şey sigaraydı.
"!.."
Nadiren çalan kendi cep telefonuydu.
Dırırırı dırırırı...
Heejoo, kontrol etmeden kimin aradığını tahmin edebiliyordu.
Görevini mükemmel bir şekilde tamamlamıştı, artık rehinci ne söylemek istiyordu, bunu da biliyordu.
Sert bir yüz ifadesiyle telefonu açtı.
"Alo?"
***
Yardımcı Park, yüzü bembeyaz olmuş şekilde dışarı fırladı.
“Efendim—!”
Burası, Mavi Saray'ın bodrum katıydı.
Genellikle Mavi Saray'ın yer altı sığınağı olarak bilinen Ulusal Kriz Yönetim Merkezi Durum Odası, kamuoyu tarafından bilinen bir kurumdu.
Ulusal krizleri sistemli bir şekilde yönetmek amacıyla kurulmuş ve tüm iletişim cihazlarının bulunduğu bir merkezdi.
Bir de Durum Odası çatısı altında gayri resmi bir organizasyon vardı.
İşte bu organizasyon, Baek Saeon'un yönettiği <Planlama TF Takımı>ydı.
"Ulusal gücü artırmak için suç oranını artırmalıyız" ilkesinden yola çıkarak kurulan, üst düzey gizli bir organizasyondu.
Felaketleri planlayın ve komplolara öncülük edin.
Üst düzey yöneticiler için casusluk veritabanı olan E-Secret sitesini yöneten ve karanlık webde her türlü dedikoduyu toplayan arka plandaki güçlerden birisiydi.
Lütfen lütfen yeni bölum
YanıtlaSilİnşallah yeni bölüm gelmiştir diye sayfayı açtım🥹 sabırsızlıkla bekliyorum
YanıtlaSil