This Marriage Is Bound To Sink Anyway 60. Bölüm (Türkçe Novel)
Önce geçmesini bekledikten sonra kapıyı arkalarından kapatıp tekrar sordu.
“Yani bir sapık gibi üstümü değiştirmemi izleyerek görevini yerine mi getirdin?”
"Bu nasıl sapıklık oluyor? Ben sadece kıyafetlerini değiştirmene yardım ettim."
"Sadece sessizce izleyerek mi?"
“Zaten yemek hazırlanırken de 'Lütfen şunu yap.' ya da 'Kuzu sevmiyorum.' demem yeterli. Bu da ona benzer bir şey."
“Neden o lezzetli yemekten nefret ediyorsun?”
"Bunun bir önemi var mı?"
"Kıyafetlerimi değiştirmeme yardım edemezsin. Bir daha yapma. Çünkü sadece bana yük olursun.”
"Hiçbir şey yapmazken nasıl yük olabilirim?"
"Bakışların bile dikkatimi dağıtmaya yetiyor."
“...”
“Neredeyse dürtülerimin kontrolünü kaybediyordum.”
Yatak kapının heen arkasındaydı... Mırıldanmaları o kadar ciddiydi ki Ines hızla yataktan uzaklaştı. Carsel onun telaşlı adımlarını görünce güldü.
"Seni yiyeceğimi falan söylemedim, neden öyle kaçıyorsun?"
"Uzaklaş, git."
"Hadi birlikte gidelim."
"Ah, istemiyorum. Uzaklaş."
Ines elini sallayıp Carsel'i kovalar gibi yapınca tekrar kısık bir kahkaha attı ve kolayca elini beline doladı.
İsteği dışında onun bedenine yapışan bedenini asaletini bozmadan uzaklaştırmaya çalıştı ama Carsel her sabahki kadar güçlüydü. Carsel dudaklarını onun kulağına bastırıp fısıldadı.
“Neredeyse dedim, kontrolümü kaybettim demedim.”
“Sorun şu ki şu anda bunu yapmak için odan, imkanın ve hatta küstahlığın var.”
"Öğle yemeği yemedim. Seninle ne yapacağıma gelince, bunu karnımı doyurduktan sonra düşüneceğim.”
"Sana yalvarmışım gibi davranmayı kes!..”
Elinde bir çamaşır sepetiyle karşıdan gelen hizmetçiyi görünce, Carsel'i azarlayan ifadesi nazik bir gülümsemeye dönüştü. Güzel bir uyumları varmış gibi sevgiyle ona yaslandı.
Carsel bu bakışı yakaladı ve kaşlarını belli bir açıyla kaldırdı.
“Bu gülümseme de neydi?”
"O kaşlarının hali de ne?"
“Önce ben sordum Ines.”
"Çok çocukça...." Ines yüksek sesle mırıldanmasına rağmen Carsel umursamıyor gibiydi. Hayır. Buna kapılamazsın...Onu böyle yeni evli bir damat gibi davranmaya iten şeyin ne olduğunu gerçekten bilmiyordu ama bir takım kurallara ihtiyaçları vardı.
Yatak odalarındayken buna biraz alışmıştı ama... akşamın erken saatlerinde, çalışanların bu kadar dolaştığı bir konakta bu kabul edilemez bir şeydi.
“Evdeyken bir efendi olarak, ağırbaşlı davranmalısın.”
"Yeterince ağırbaşlı olduğumu düşünüyorum."
"Çalışanların sürekli etrafta dolaştığı bir malikanede ev sahibi ve eşi, bu rezil bir durum. Bu..."
"Anlıyorum."
“Karınla hiçbir yerde bu şekilde konuşmamalısın bile.”
Vücuduna tamamen yaslanmış bir şekilde yürürken bile onu sertçe azarladı. Çalışanlardan birinin her an yeniden ortaya çıkmasından korktuğu için onun kollarından uzaklaşmaya cesaret edemiyor gibiydi.
Carsel ciddi bir tavırla konuştu.
“Mutlu görünüyordun.”
“İsteksizce öyle oldu. Ya duyarlarsa? Etrafta öylece konuşman...”
“Ines, dikkat etmen gereken bir şey var.”
"Ne?"
"Bunu söylemeye devam edersen gerçekten kontrolümü kaybedeceğim."
Merdivenlerden inerken sanki bunun olmasını umursamıyormuş gibi sakince söyledi.
“Henüz gece olmadı, o yüzden hareketlerine dikkat et.”
"Geceleri hiçbir şeyi sorun etmeyecekmişsin gibi görünüyor."
Bunu hiç sırıtmadan ciddiyetle söylemişti. Ines bir kez daha onu sabırla uyardı.
"Başkalarının sözlerini keyfi bir şekilde kendi yararına yorumlamaya devam etmek bir beyefendiye yakışan bir şey değil."
“Biz artık bir aileyiz.”
"Ailem kelimesinden istediğin gibi faydalanamazsın."
"Asıl sen kendinden faydalanılmasını istemiyorsun."
“Eh, dünya öyle sevimli bir yer değil ve ben de dediğin gibi huysuz bir kadınım.”
Ines zemin kata adımını atar atmaz adamın kollarından sıyrıldı.
“Sen evlisin Carsel, büyü artık.”
Öğüdünü güzelce sonlandıracağını düşünmüştü ama sabahki kadar ısrarcı bir kol onu kavrayıp yanına çekti. Hatta ayakları yerden kesildi. Calstera'ya geldiğinden beri aldığı kiloların hiçbir önemi yokmuş gibiydi.
"Escalante!"
"Böyle seslendiğinde kimden bahsettiğini anlamıyorum."
"Kardeşin burada değil!..”
"Sen de bir Escalantesin, Ines."
Bu kulağa kendi bölgesini işaretliyormuş gibi kaba gelince Ines ona hafif bir şaşkınlıkla baktı. Sakin yüzündeki ifade her zamankinden farklı değildi ama yine de ruh halinde bir sorun var gibiydi.
Gözlerini hafifçe kısarak Carsel'e baktı.
“Delirmediğim sürece kendime adımla hitap etmem.”
"Bu doğru. Çünkü sen akıllısın."
“...Bugün neyin var senin?”
"Bugün tuhaf olan sensin, Ines Escalante.”
“Carsel.”
“Evet. Bana öyle demeye başladın.”
Biraz öncekinin aksine Carsel'in dudakları farklı bir gülümsemeyle kıvrıldı ve onu yemek odasına giden koridora götürdü. Diğer taraftan evin kahyasıyla birlikte dışarı çıkan Raul onları fark etti ve tekrar başını eğerek selam verdi.
“Senyor, Senora. Lütfen kabalığımı bağışlayın."
Elbette önceki hayatında her türlü uygunsuz davranışı göstermiş ve Raul'dan hiç utanmadan davranmıştı ama belki de bunun nedeni çocukluğundan beri hiçbir şey bilmeyen bir çocuk olarak büyümüş olmasıydı. Ya da belki o ve Juana'nın ağzını açıp ona zorla yiyecek vermeleri yüzündendi. Bir adamla sarmaş dolaş olduktan sonra kardeşi Luciano tarafından yakalanmak böyle bir duygu mu olurdu? Bir anda Ines'in aklından bu tür düşünceler geçti.
Aslında tek yaptığı, nikahlı kocasının yanına biraz sevecen bir şekilde yaslanmaktı... Biraz düşündükten sonra Ines mucizevi bir şekilde Carsel'in kollarından kurtuldu. Carsel'in gözleri bir anlığına karardı ama buna rağmen bir şey söylemeye fırsat bulamadı.
Bir erkekle takılırken Luciano'ya yakalanma hissiyatı... Bu duygu tam olarak buydu. Aileye utanılacak bir şeyler gösterdiği için hemen bir şeyler söyleyip durumu toparlamak gerektiğini düşündü.
"Raul, akşam yemeğini yedin mi?"
"Henüz yiyemedim ama siz ikiniz yemeğinizi bitirir bitirmez çalışanlarımla birlikte aşağıda yiyeceğim."
"Bir an öce yemeklerinizi yiyin. Buraya kadar uzun bir yoldan geldiniz."
“Ama benim gibi bir adam yüzünden yemeğinizi bitirmek için acele etmeyin. Sindirim sisteminiz zaten çok zayıf..."
Alışkanlığı gereği Ines'e dırdır eden Raul, aniden Carsel'in varlığını fark etti ve kibarca gülümsemeden önce dudaklarını birkaç kez garip bir şekilde büzdü. Raul'un karakterine göre alışılmadık derecede sert bir tavırdı bu.
“İlginiz için teşekkür ederim, leydim.”
"Endişelenmesi gereken kişi her zaman sendin. O halde Raul, lütfen aşağıya in ve rahatça dinlen."
“Peki efendim.”
"Alfonso, lütfen Raul'a eşlik et."
Peki Senora."
Uşak ve Raul yanlarından geçip yan taraftaki küçük merdivenlerden aşağı indiler. Bu merdiven çalışanların kullandığı büyük bir mutfağa açılıyordu. Ines, Raul'un merdivenlerden inip gözden kayboluşunu izledi ve sanki Carsel'in varlığını sonradan hatırlamış gibi "Ah" diyerek ona baktı.
Carsel sakin ifadesini korurken sadece kaşlarını belli bir açıyla kaldırdı.
"...O etraftayken sanki görebildiğin tek kişi oymuş gibi davranıyorsun." diye sessizce mırıldanarak onun yanından geçip yemek odasına girdi. Ines ne demek istediğini tam olarak anlayamasa da 'görebildiğin tek kişi' sözünü anlayıp peşinden gitti.
"Çocuk bir hata mı yaptı?"
“'...Çocuk.' Ona genellikle böyle mi hitap edersin?”
"Evet, çünkü o bir çocuk."
“O senin çalışanın.”
“Raul, bir çalışan olmasına rağmen...”
Bunun hangi ara bu derece karmaşık bir hikâyeye dönüştüğünü merak ederek Carsel'in kendisi için çektiği sandalyeye gelişigüzel oturdu.
“Eee, çalışan olmasına rağmen ne?”
"Eee'si falan yok. O iyi bir çocuk."
"Öyle mi?"
"Çocukluğumdan beri benimle çok ilgilendi. Sadık biri."
Raul'un ne kadar sadık olduğunu açıklayabilmesi için bu kadar sadık olmasının sebebini de söylemesi gerekiyordu ve eğer sebebini söylerse bunun övünmek gibi olacağı açıktı. Raul'un ona ne kadar iyi davrandığını anlatabilmek için bir zamanlar ne kadar kötü şeyler yaşamış bir insan olduğunu anlatması gerekiyordu.
Her ne ise Carsel için ilginç bir hikaye değildi bu yüzden Ines cümlesini bitirdi ve bir kaşık dolusu soğuk çorba içti.
"Yemeğini ye. Aç olduğunu söylemiştin."
Ines'in her zamanki gibi sert ama bir o kadar da nazik tavsiyesine rağmen karnı aç olsa da Carsel, gerçekten de tabağa el bile sürmedi.
Bir süre sessizce ona baktıktan sonra aniden konuştu.
“Ondan sanki evinizde beslediğiniz bir köpek yavrusuymuş gibi bahsediyorsun.”
"Raul bir köpek yavrusu değil, dolayısıyla durum tamamen farklı."
"Erkekler hakkında köpeklermiş gibi konuşma konusunda bir yeteneğin var."
“Böyle bir yeteneğim olduğunu hatırlamıyorum.”
"Kötü huylu köpek. Güzel köpek. İyi beklenen bir köpek. Sadık köpek. Pis köpek. Dövülmeye değer köpek.”
"..."
"Söylediklerimi özetleyecek olursam genel olarak bu şekilde."
“…Belki de öyle ama, bunu kasıtlı olarak yapmadım.”
"Güzel ve sadık bir köpeğine Raul Balan diye mi hitap ediyorsun?"
"Peki, benden daha genç olan çalışanımı, Sinyor Balan diye kibarca mı çağırmalıyım?"
“Yani köpek olduğu doğru.”
“...O bir köpek değil... Neden böyle davranıyorsun?”
"Sinir bozucu. Nedenini bilmiyorum."
Carsel bunu söylerken düz dudakları hafifçe seğirdi. Ines sanki yaramazlık yapan bir çocukmuş gibi kaşlarını çattı ama o, tam tersine yüzünde somurtkan bir ifadeyle ona bakmaya devam etti.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Teşekkürler,inesle cansel i özlemişim 💕
YanıtlaSilKeşke yeni çeviriler yapsanız ❤️
YanıtlaSil