How to Hide the Emperor's Child - 44. Bölüm (Türkçe Novel)


“Eğer Leydi Astelle ise…”

“Evet, Reston Dükü’nün kızı.”

Tahttan indirilen imparatoriçenin bu şatoda olduğunu bilmeyen yoktu. Şövalye Hannah’nın açıklamasını dinledi ve başını salladı. “Tamam. Bu taraftan.”

Hannah ve hizmetçi, doğudaki ek binaya giden kapılardan geçtiler. Ek binaya giden bahçenin koridoruna girmek üzerelerdi. Hannah koridorun yolunu kaplayan düz taşların üzerinde yürürken tökezledi ve yanlışlıkla sepeti düşürdü. “Ahh…”

Sepet yere düşerken, içinde küçük bir cam şişe fırladı ve yuvarlandı. İçinde mor yapraklar olan küçük bir cam şişeydi. Şaşıran Hannah, hemen cam şişeyi aldı, sepeti düzeltti ve hızlıca yürüdü.

***

“Lütfen bir çay partisi düzenleyin.”

Ertesi gün Astelle, Vellian’ı görmeye gitti ve ondan bir iyilik istedi.

“… Affedersiniz?” Vellian az önce ne duyduğunu anlayamamıştı. 

‘Çay partisi mi?’

Karşısında oturan Astelle çok doğal bir şekilde sordu. “Bahçedeki çay salonuna hiç gittiniz mi?”

“Hayır, gitmedim.”

“Akasyaların dikili olduğu çiçek bahçesinin ortasında çok güzel görünüyor. O çay salonunda bir çay partisi düzenlemek istiyorum.”

Vellian kısa bir duraklamanın ardından gülümsedi. “Elbette, isterseniz düzenleyebilirsiniz…” dedi

“Ama davetiyeleri gönderemem çünkü burada tanıdığım hiçbir hanımefendi yok. Bu yüzden Kont benim için bir çay partisi düzenleyebilir diye düşündüm.”

“Affedersiniz? Hayır! Yani… neden ben, Leydi Astelle?” Vellian şaşkın bir ifadeyle Astelle'e baktı.

Çay partileri soylu kadınlar için sosyalleşme toplantısıydı. Soylu erkekler çay partisi düzenlemezdi. Yani yasal olarak yasak değil ama yine de adet değildi. Bir erkek çay partisi düzenlerse, başkentin soyluları onu garip biri olarak görürdü.

Astelle sakin bir sesle “Geçen sefer handa olanları unuttunuz mu? Eczacı kadını hizmetçi kılığına sokup bavulumu ve ilaç kutumu çalmıştınız. Beni hamama göndertip kıyafetlerimi karıştırmasını sağlamıştınız…” dedi.

“…”

Astelle, Vellian'ın nazik görünen yüzünün sertleştiğini izlerken gülümsedi. “O zaman size, bana bir iyilik borcunuz olduğunu söylemiştim. Bunu da hatırlamıyor musunuz?”

“Bu…” Vellian kekeledi, sonra başını eğdi ve iç çekti. “Üzgünüm, Leydi Astelle.” Bir elini alnına koydu ve “Merhum Dul Kraliçe’nin vasiyetini tamamladıktan sonra siz evinize döneceksiniz ama ben hayatımın geri kalanını başkentte geçirmek ve imparatorluk sarayında çalışmak zorundayım.” Dedi.

Astelle’in hiçbir sebep yokken çay partisi vermek istemesine imkân yoktu. Vellian neler olduğunu biliyordu. Theor neredeyse bir hizmetçi tarafından kaçırılacaktı. Ayrıntıları öğrenmişti. O bile suçlunun kim olduğunu tahmin etmekte zorlanmazdı.

“Geleceğin imparatoriçesi olacak kişinin annesiyle düşmanca bir ilişkim olursa hayatımın geri kalanının ne kadar zor olabileceğini düşünebiliyor musunuz?”

“Bu benim endişelenmem gereken bir şey mi?” Astelle’in küstahça sorusu karşısında Vellian ne diyeceğini bilemedi.

“…”

Astelle, Vellian’ın şaşkın ifadesine karşılık dostça gülümsedi. “Yanlış anlamış olmalısınız. Markiz’e zarar vermeyeceğim. Bu sadece bir çay partisi. Markiz’i arkadaş olmaya davet etmek istiyorum.”

“Arkadaş olmaya mı?” Vellian, böyle saçmalıklara inanmıyormuş gibi şüpheyle baktı.

Astelle pes etmedi ve ciddi bir şekilde konuştu. “Ona, Lady Marianne ile olanları açıkça ve dürüstçe anlatmak ve herhangi bir yanlış anlaşılmayı gidermek istiyorum. Croychen ailesinin düşmanı olmak istemem.” Astelle açıkça itiraf etti, “Ama eğer çay partisini düzenleyen ben olursam Markiz ve kızı katılmaz. Bu yüzden sizden istiyorum.”

Vellian, şüpheyle Astelle’e baktı. Gülümseyen yüzünde tek bir yalan yok gibidi. Ama o Vellian’dı ve kolayca kandırılmazdı. 

“O zaman bana yemin edebilir misiniz Leydi Astelle? Markiz’e asla ama asla kötü bir şey yapmayacaksınız.”

“Elbette.” Astelle masum bir ifadeyle bir elini göğsüne koydu, sanki asla yalan söylemeyecekmiş gibi. Ve ciddi bir şekilde yemin etti. “Babam üzerine yemin ediyorum.”

“Hey, babanız Reston Dükü ile ilişkinizin nasıl olduğunu biliyorum!” Vellian tekrar ona şüpheyle baktı. 

“O zaman başka birinin üzerine yemin etmemi ister misiniz?”

“Kimin?”

“Bilemiyorum… Büyükbabama ne dersiniz? Carlenberg Markisi?”

Vellian, Astelle'in en çok kime değer verdiğini düşündü ve anne tarafından büyükbabası olan Marki'nin iyi bir seçenek olduğuna kanaat getirdi.

Theor’u da düşünmüştü ama beş yaşındaki küçük bir çocuğun üzerine bahse girmesini o da istemezdi.

Astelle itaatkâr bir şekilde yemin etti, “Babam ve büyükbabam üzerine yemin ederim. Çay partisi bitene kadar Markiz'e elimi sürmeyeceğim.”

Vellian'ın hala şüphelerle dolu asık bir yüzü vardı, ancak Astelle'in yeminini duyduğunda tartışmaya devam etmedi. “Anlıyorum. Size inanıyorum çünkü bu kadar ileri gidiyorsunuz…”

“Teşekkür ederim…” Astelle memnuniyetle gülümsedi.

Çünkü zaten Markiz’e dokunan Astelle olmayacaktı. Markiz çabuk sinirlenen biriydi. Bu tür insanlar kendi kendilerine bitirmeye meyilli olan insanlardı. Astelle’in tek yapması gereken fırsat yaratmaktı. Yeminini tutamayacak olsa bile umurunda değildi. Babası, Reston Dükü ile bağlarını koparmıştı. Ve tek büyükbabası Carlenberg Markisi değildi. Baba tarafından büyükbabası merhum eski Reston Dükü de vardı.

“Endişelenmeyin. Bir şey yapmayacağım.” Astelle sakince konuştu. “Eğer bu iyi sonuçlanırsa bir daha Sör Vellian’dan böyle zor isteklerde bulunmayacağım. Handa olanları da unutacağım.”

“… Keşke bu sözlere inanabilsem…” diye mırıldandı Vellian çaresizce

“İsteğimi dinlediğiniz için teşekkür ederim. Meşgul birinin zamanını alıyorum. Şimdi izninizle gidiyorum.” 

Tam Astelle teşekkür etmek için ayağa kalktığı sırada Vellian meraklı bir ifadeyle sordu. “Majestelerini de davet edecek misiniz?”

Astelle ne demek istediğini sorar gibi ona baktı. Görünüşe göre Astelle’in isteğini yerine getirmek zorunda olmaktan gerçekten nefret ediyordu. Bilerek Majestelerinden bahsediyordu çünkü Astelle’in onunla görüşmekten hoşlanmadığını biliyordu.

Astelle kesin bir dille reddetti. “Bu eski tatsız duygulardan kurtulmak için düzenlenen bir çay partisi. Majestelerini davet etmek için hiçbir sebep yok.”

***

Markiz lüks zarfa baktı ve gergin bir şekilde sordu. “Çay partisi davetiyesi mi?”

Öğleden sonra Vellian adına gönderilmiş bir çay partisi davetiyesi almıştı. Bahçedeki çay salonunda düzenlenecek olan partiye nazik bir ricaydı. 

“O kadının ana saraya gittiğini mi söylemiştin?”

“Evet. Kont ve Leydi Astelle’in yalnız konuştuklarını görmüşler.” Davetiyeyi getiren hizmetçi Markiz’in sorusunu cevapladı.

‘Ne planlıyor? …’

Markiz de aptal değildi. İmparator yardımcısı Vellian’ın aniden bir çay partisi düzenlemesinin hiçbir nedeni yoktu. Soylu bir adam neden bir çay partisi düzenlerdi ki?

‘Muhtemelen o kadındı…’

Vellian’a bir çay partisi düzenlemesini emrettiği açıktı. 

Markiz, Astelle’in ek binadaki her bir adımını izliyordu. Casus olarak yerleştirdiği hizmetçilerinden biri, Astelle’in Vellian ile görüştüğünü bildirmişti. Ve bugün de çay partisi davetiyesi geliyordu. Açıkça Astelle’in işiydi bu. Ama neden? Markiz onun niyetinden emin olamıyordu. 

Parmağıyla masanın üstüne vururken hizmetçiye tekrar sordu. “Mor yapraklar gördüğünü mü söylemiştin?”

“Evet, hanımefendi. Kendi gözlerimle gördüm.” Dedi hizmetçi.

Kasabadan saraya dönen Astelle’in şahsi hizmetçisinin sepetinden mor yapraklarla dolu bir cam şişenin düştüğünü anlatmıştı.

‘Cam şişede mor yapraklar…’

Bu uğursuz mor, şüphesiz ölümün rengiydi. Genellikle kurtboğan otu olarak adlandırılan bu küçük mor bitkiler güçlü bir zehir olmasıyla ünlüydü. Bitkisel ilaçlar hakkında pek bilgisi olmayan Markiz bile o çiçeğin ne kadar zehirli olduğunu biliyordu. Astelle’in hizmetçisi o çiçekleri satın almış olmalıydı.

Elindeki tek kanıt hizmetçinin görmüş olmasıydı ama Markiz başka bir amaç düşünemiyordu.

‘Açıkça… benden intikam almaya çalışacak, kurnaz kadın.’

Astelle’in şifalı otlar hakkında bilgili olduğunu ve bir sürü ilaç şişesi taşıdığını duymuştu. Zavallı Marianne, o kadının şüpheli ilaç şişelerini incelemek istemişti ama tuzağa düşüp hapis köşelerinde acı çekmeye mahkûm olmuştu.

Hem ne tür bir hobiydi bu? Eczacılık işlerini yalnızca düşük seviyeli kadınlar yapardı. Onun büyüdüğü kuzey bölgelerinde bu tür kadınlar cadı denilerek yakılırdı. 

Elbette, o kadın kesinlikle intikam almaya çalışıyordu. Yeğeninin kaçırılmaya çalışılmasında Markiz’in parmağı olduğunu anlamış olmalıydı.

Yorumlar