How to Hide the Emperor's Child - 42. Bölüm (Türkçe Novel)

Hannah da bir şeylerin ters gittiğini düşünüyordu. Kenara çekildi ve

sessiz kaldı daha sonra Astelle’e bakarak konuştu. “Leydi Astelle, çıkıp

Genç Efendi’yi arayacağım.

“Ben de seninle geleceğim.”

Astelle diğer hizmetçilere “Hepiniz Theor’u arayın, hemen.” Diye emretti.

Astelle, Hannah ile birlikte bahçe yolundan aşağı koşmaya başladı.

“Theor neredesin?!”

“Genç Efendi!”

İkisi bahçe yolunda Theor’u aradılar. Ama ortalıkta görünmüyordu.

Bahçede bir süre yürüdükten sonra Astelle uzakta birkaç kişi fark etti.

Hizmetçiler sergi salonunun bulunduğu yolda toplanmışlardı.

“Neler oluyor orada?”

“Bilmiyorum…” Hannah’ın da yüzü şaşkındı.

İkisi yaklaşırken şaşkın hizmetçiler onları fark edip döndüler ve eğildiler.

“Neler oluyor?” diye sordu Astelle.

Hizmetçilerden biri öne çıktı ve anlattı. “Salondaki çömleklerden biri

kırılmış.”

“Ne?”

Normalde böyle bir şeyi umursamaz ve görmezden gelirdi ancak

Theor’un ortadan kaybolduğu zamanda çömlek kırılmıştı.

‘Belki de sergi salonunda bir şey oldu?’

İçinde uğursuz bir his oluştu. Astelle salona girdi. Hannah da onu takip

etti.

Diğer yapımlar daha önce gördüğü gibi yerlerinde duruyordu, sadece

tam ortada sergilenen mavi arka plan üzerine altın çiçeklerle boyanmış

süslü, lüks çömlek dışında.

Astelle yerdeki mavi parçaların önünde durdu.

‘Bu… Paramparça olmuş…’

Çömleğin parçaları her yere dağılmıştı. Ama Theor’dan hiçbir iz yoktu.

“Theor’u gören oldu mu? Beş yaşında küçük bir çocuk.”


Hizmetçiler onu görmediklerini söylediler. Astelle kafası karışık bir şekilde

bahçeye çıkmak üzereydi. Tam o anda da bir ses duydu.

“Astelle Hala!”

Theor salondan içeri girdi ve onun yanına koştu.

“Theor! Neredeydin sen?” Astelle şaşırmış halde Theor’a sarıldı. Sonra

tanıdık bir hizmetçi içeri girdi. Ek binadaki hizmetçilerden biriydi.

“Leydi Astelle, siz çıktıktan sonr Genç Efendi binaya geri döndü.”

Theor sakin bir şekilde ona sarıldı ve neşeyle cevap verdi. “Halam

binada değildi bu yüzden seni bulmaya geldim.

Astelle, Theor’u kucağına aldı ve sordu. “Ben de seni arıyordum.

Neredeydin?”

“Bahçedeydim…”

“Şey, Leydim…” O sırada orada duran hizmetçilerden biri Astelle’e

bakarak konuştu. “Uh... Um...”

“Nedir?”

Hizmetçi bir anda tereddüt etti ve sonra ağzını açtı. “Genç Efendi’nin

çömleği itip düşürdüğünü gözlerimle gördüm...”

Hizmetçinin parmağı Theor’u işaret ediyordu.

***

“Theor, bu doğru mu?”

“Hayır!”

Theor yüzünde üzgün bir ifadeyle kafasını iki yana salladı.

Astelle Theor’u kucağından indirip omuzlarından tuttu. Tatlı ama keskin

bir sesle “Eğer yanlışlıkla olduysa sinirlenmem. O yüzden dürüstçe

söyle.” dedi.

‘Burada geldiğimizde açıkça dokunmaması gerektiğini söylemiştim

ama…’

Theor hala küçük bir çocuktu. Merakına yenik düşüp dokunmuş ve kırmış

olabilirdi. Eğer durum buysa dürüstçe itiraf etmesini umdu.

Ama Theor kesinlikle yapmadığı konusunda ısrar ediyordu.

“Gerçekten doğru söylüyorum. Yalan değil. Bugün hiç buraya gelmedim.”


Bütün gözler onu suçlayan hizmetçiye döndü. “Kimse yokken Genç

Efendi köpeğiyle içeri girdi ve çömleği düşürdü.” Hizmetçi doğrudan

Theor’a baktı ve tekrarladı. “Açıkça gördüm.”

“Burası önceki imparatorun koleksiyonunun olduğu salon değil mi?

Neden kapısı kitli değildi?” Astelle sakin bir şekilde sorduğunda hizmetçi

başını eğdi ve titrek bir sesle cevap verdi.

“B-bugün temizlik günü…”

Hizmetçiler hava alması için bir süreliğine kapıyı açık bırakmış olmalıydı.

Astelle Hannah ile bakıştı. Önce Theor ile ilgilenen hizmetçi bir ses

duyup onu yalnız bırakıyordu, sonra Theor sergi odasındaki çömleği

kırıyordu. Ve temizlikçi onun kırdığını açıkça görüyordu.

Astelle sıra dışı bir şeyler hissetti.

‘Muhtemelen bu bir tuzak…’

Bir tuzak için çok acımasızca bir şeydi.

‘Küçücük bir çocuğu neden böyle bir şeye alet ederek ne kazanmaya

çalışıyorsunuz ki?’

Kazanılacak bir şey vardı. Eğer Theor suçlanırsa, başı derde giren

Astelle olurdu. Önceki imparatorun koleksiyonunu mahvettikleri için

cezalandırılabilirlerdi. Cezalandırılmasa bile çömleğin fiyatını ödemek

zorunda kalacaktı. Böyle bir şey yalnızca bir kişi tarafından

planlanabilirdi.

‘Markiz’in başının altından çıkmış olmalı…’

Astelle, eğilip Theor’a sordu. “Theor, bana gerçekten ne olduğunu

anlatabilir misin?”

“Ben…”

Theor istemsizce dudağını ısırdı.

‘Majesteleri bunu sır olarak saklamamı istemişti… ’

Eğer Majestelerinin yanında olduğunu söylerse Astelle nedenini

soracaktı.

‘Bana sadece konuştuklarımızı gizli tutmamı söyledi ama…’

Eğer onun yanında olduğunu söylerse Astelle ne hakkında konuştuklarını

da sorardı.


Theor kendi içinde tartışırken Astelle, Theor’un ve Blin’in üzerinde sarı

tozları fark etti. Daha yakından baktığından bunların polen olduğunu

gördü. Polenlerin oldukça tanıdık bir kokusu vardı. Tokar çiçeğinin poleni

olmalıydı bu.

Astelle bunu gördüğünde dudaklarında bir gülümseme belirdi. “Çiçek

yatağına gittin değil mi?”

“N-nereden bildin?”

“Üstünde polen var, bak burada.”

Astelle, Theor’un kollarını ters çevirdi ve polen lekelerini gösterdi.

“Görünüşe göre çiçek bahçesine gitmiş. Burada polen var.”

Sergi salonundan çiçek bahçesine ulaşmak için ana saraya giden yolun

etrafından dolanmak gerekiyordu.

“Bir çocuk çömlek kırdıktan sonra tek başına o kadar uzun bir yolu

koşarak gidip geri mi dönecek?”

“B-b-bu…” Hizmetçi mırıldandı ve cevap vermedi.

“Astelle.”

Tanıdık sese döndü ve Kaizen’in içeri girdiğini gördü.

Sadece salonun içindeki hizmetçiler değil, onları izlemeye gelen diğer

hizmetçiler de hepsi birden dizlerini büküp eğildiler.

“Neler oluyor burada?”

Astelle durumu ona sakince anlattı.

“Çömleklerden biri kırılmış ve bu hizmetçi Theor’un yaptığını söylüyor.”

Kaizen’in gözleri yerdeki kırık parçalarına odaklandı. Daha sonra Astelle

ve Theor’a baktı.

“Theor bahçede benimleydi.”

“Sizinle miydi?”

“Evet. Theor’u çiçek bahçesinde oynarken buldum ve onu çay salonuna

götürdüm.”

Astelle ana sarayda olması gereken kişinin çiçek bahçesinde ne işi

olduğunu merak etti ama bunu sorgulayacak durumda değildi.

Astelle tekrar Theor’a döndü. “Bu doğru mu Theor?”


Theor sanki bunu bekliyormuş gibi hemen cevap verdi. “Evet. Majesteleri

beni kurtardı.”

“Kurtardı mı?

Astelle’in merakla kaşları çatıldı. Ancak Theor yerine Kaizen onu

cevapladı. “Theor bahçede garip bir hizmetçinin onu yakalamaya

çalıştığını söyledi…”

“Ne? Kim? Ne tür bir hizmetçi?!”

“Ben de kim olduğunu bulmak için gelmiştim…” Kaizen askerleri

çağırdığını ve yakında burada olacaklarını söyledi.

Astelle, Theor’a sarıldı ve “Theor. Lütfen bana neler olduğunu açıkça

anlat.” dedi. Theor her şeyi bir bir anlattı.

Astelle hikâyeyi dinledikten sonra bir kez daha ona sıkıca sarıldı.

“Tamam, artık geçti. Şimdi her şey yolunda.”

Daha sonra kapının dışından ayak sesleri duydular. Askerler gelmiş gibi

görünüyordu.

Kaizen “Herkes dışarı çıksın.” diye emretti.

Hizmetçiler sergi salonunun kapısına dizildiler. Toplamda 30 kişi varmış

gibi görünüyordu. Kaizen o sırada bahçede görülen bütün hizmetçileri

çağırmıştı.

Theor’a yaklaştı ve kısaca sordu. “Seni yakalamaya çalışan hizmetçinin

kim olduğunu gösterebilir misin?”

Tüm hizmetçiler gözlerini yere dikmiş hareketsiz duruyorlardı. Theor aynı

kıyafetleri giyen bir sürü hizmetçinin içinden birini işaret etti. “Oydu.”

Kızıl saçlı hizmetçi.

“Gerçekten emin misin?” Astelle tekrar sordu.

“Evet! O kırmızı saçlı hizmetçiydi.” Theor başını kendinden emin bir

şekilde salladı.

Herkes o hizmetçiye baktı.

Yorumlar