This Marriage Is Bound To Sink Anyway 52. Bölüm (Türkçe Novel)
***
Uykusunda güçlü bir kolun beline dolandığını hissetti. Bilinci yerinde olmasa da bu bir şekilde onda karşı koyma hissi uyandıran bir güçtü.
Ines kapalı gözlerinin arasından hafifçe kaşlarını çattı ve sıkışıp kalan bedenini dışarı doğru yuvarlayınca onu tutan kol inatçı bir güçle onu geri çekti.
Beline dolanan şey bir insan kolundan ziyade yaşlı bir ağacın köklerine benziyordu. İnsanlık dışı bir güçtü bu ve kadının kurtulmasını imkânsız hale getiriyordu...
Ne bu tür bir kısıtlama ne de bu güç onun alışık olduğu bir şey değildi. Ines kaşlarını daha çok çattı ve daha büyük bir güçle uzaklaşmaya çalıştı ama şimdi o kadar sıkıştırılmıştı ki kıpırdayamıyordu bile.
"Bunaldım..." Bu tek kelimeyle sanki belinin etrafındaki güç bir anda gevşer gibi oldu ancak tam uzaklaşmak üzereyken başka bir kol belinin altından bir sarmaşık gibi çıkıp onu göğsünün hemen altından yakaladı ve geri çekti.
Beline dolanan kol şimdi alt karnına doğru da uzanmıştı. Sanki bir kök ikiye bölünmüş gibiydi. Kollarının arasındaki güç fark edilir derecede zayıflamıştı ama hâlâ aynı yerinde duruyordu. Uyku sersemliği içindeyken ondan kurtulamıyordu.
Ines sanki bundan hiç hoşlanmamış gibi yüzünü buruşturduktan sonra pes etmiş gibi vücudunu serbest bırakıp gevşedi. Carsel'in tatmin olmuş gibi alçak sesle sırıtışı başının tepesini gıdıkladı. Kaşlarını biraz daha çattı ve sonra tekrar derin bir uykuya daldı.
Kalçasına kadar çıkan geceliği ya da omuzlarını ortaya çıkaracak şekilde aşağı inen askıları fark etmemesi imkansızdı. Yumuşak dudaklar kürek kemiklerinin üzerinde geziniyor, hassas cildinde iz bırakıyormuş gibi emiyor ve ara sıra dişliyordu. Kalçasını okşayan, göğüslerini kavrayıp sıkan büyük, muzip bir el...
Bütün bunları fark edemeyecek kadar yorgundu. Önce annesi tarafından gördüğü eziyet, sonra düğün töreni, sonra gerdek gecesi derken hiç dinlenememişti.
Üstelik dinlenmeye vakit bulamadan sabah erkenden oldukça uzun bir yolculuğa çıkmışlardı. Elbette zamanının çoğunu ya başı Carsel'in kucağında sızmış halde ya da yarı uyanık ve hafif mide bulantısı çekerek geçirdi ama yine de bu yedi saatlik bir yolculuktu ve onunki gibi zayıf bir beden için oldukça zorluydu.
Kendi başına yatağa yürüdüğünü ya da bir yere uzandığını hatırlamıyordu...
Ines şaşkınlıkla gözlerini açtı ve kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı. Bulanık görüşü yavaş yavaş düzeldi ve oda daha net hale geldi. Zihni hâlâ yarı derin bir uykuda gibiydi.
Gerçekten hatırlamıyordu. Bakışlarını uzakta sallanan perdelere dikti ve en son ne yaptığını hatırlamaya çalıştı.
İlk olarak pencere kenarında oturduğunu hatırladı. Carsel'in aşırı davranışları utanç verici ve sinir bozucuydu ve tahmin ettiğinden daha sık yakınlaşılan bir evlilik ilişkisi istemediği için Carsel'in önünü keserek uzaklaşmış ve büyük bir dikkatle İncil'i açmıştı.
Gecenin bir vakti yatak odasında İncil'i açmasının nedeni çok dindar olması değildi. Ahlaksız bir yönde akan atmosferi engellemek için bir tür kalkana ihtiyaç duymasıydı. Kutsal bir kalkana...
Ines ne kadar umursamaz davranırsa davransın, onun uyanık oldukları her an kendisiyle flört ettiğini anlayabiliyordu. Hatta bunu onunkinden hiçbir farkı olmayan kayıtsız bir yüz ve kayıtsız bir ses tonuyla yapıyordu. İfadesi vurdumduymazdı ve ruh hali doğal olarak o yöne dönüyordu.
Sadece bir çapkın olarak ismini yüceltmeye çalışıyordu... Carsel ünlü bir çapkındı ve kadınlardan en ufak bir reddetme bile görmemişti.
Bu kirli yaşam tarzına rağmen gelişigüzel düşünmeden hareket etmiyor ve o kadar soğukkanlı askeri bir duruş sergiliyordu ki, hakkında tek bir iğrenç dedikodu bile çıkmıyordu.
Belki... Ines Carsel'in tehlikeli davranışlarını hatırlayarak mırıldandı.
İncil'i açıp düşüncelere dalmışken bayılacak gibi oldu... Uykuya dalmadan hemen önce aklına gelen bu düşünceler, önceki günün yorgunluğu hafiflemeden üzerine çökmüştü.
'...Yeni evli olduğumuz için mi?...' Ines ilk önce bu duruma sanki başka birinin meselesiymiş gibi baktı. Yeterince eğlendiği için ne olduğunun farkında değilmiş gibi görünüyordu ama yalnızca karısından etkilenirmiş gibi olan tavrı gerçekçi değildi... Carsel'in görev duygusu şüphe uyandıracak kadar aşırıydı. Tahmin edebileceğinden daha şüphe uyandırıcıydı. Çok erkeksiydi, çok seks düşkünüydü, çok sadıktı...
'Sanırım yeni evli olmamızdan kaynaklanıyor olabilir.' anlayamadığı şeyi tekrar tekrar zihninde çevirdi. 'Ne olursa olsun, bir şeye başladığınızda iyi yapmak istersiniz.'
Nasıl ki Ines yıllarca bu evliliği bozmaya yönelik yaptığı planları defalarca prova ettiyse, o da bu istenmeyen evliliği bir şekilde düzeltmeye çalışıyordu.
'Daha ne kadar yeni kadın arayışını erteleyebilir bilmiyorum... Her halükarda er ya da geç bu olacak. Sonuçta bu geçici bir şey, içinde sevgi olmayan bir görev duygusu.'
Ines bir şeyin kalçasını dürttüğünü hissedince bakışlarını pencereden dışarı çevirdi, biraz utandı ama umursamadı. Buna özel bir anlam yüklemek istemedi çünkü bu, bir erkeğin çevresinde kadın olmasa da, hatta kendisi bunun bilincinde olmasa da gerçekleşen fizyolojik tepkiydi.
Fizyolojik tepkinin kalçalarına baskı yapmasından kaynaklanan rahatsızlık dışında bunda yeni bir şey yoktu. Carsel Escalante, arzularının doruğa ulaştığı bir yaştaydı ve erkekler bu yaşta genellikle kafalarıyla değil alt bedenleriyle hareket ederlerdi... Örtünün üzerinden kalçasından karnının alt kısmına doğru kayan büyük ele baktı.
'Uykusunda bile...'
İç çamaşırını zar zor örten geceliğinin üzerinde gezinen elini hissedebiliyordu. İç çamaşırından başka örtecek hiçbir şeyi olmayan kalçası, sanki her an içine girecekmiş gibi şiddetli bir güçle baskılanıyordu.
Başının arkasından Carsel'in nefes alış verişini duyabiliyordu. Bunun basit arzularla dolu öylesine bir uyku alışkanlığı olup olmadığından emin değildi.
Gerçekten uyuduğu belliydi, ama yine de tek başına kaçamayacağı ezici bir güç vardı.
'...Saat daha erken, onu uyandırmaya gerek yok.'
Usulca içini çekerek bakışlarını tekrar pencereye çevirdi.
Yeni yükselmiş olan güneş, dışarıya doğru açılan koyu yeşil camların arasından tablo gibi süzülüyordu. Sabaha özgü hafif serin hava, tatlı esinti, dalgalanan perdeler ve kayalıklara çarpan dalgaların sesi...
Ines aniden Sevilla'nın tablosunu hatırladı. Sevilla... Orada sadece üç gün kalmıştı ama çok güzel bir yerdi. Tablodaki yerleri dalgın bir şekilde tek tek düşündü. Dalgalarda sallanan küçük kayıklar, yaşlı balıkçılar, limandan balık alan orta yaşlı kadınlar... Ve onlar. Emiliano'nun kucağındaki bebek ona gülümsüyordu.
Altı yaşındaki haline yeniden uyanan Ines'in peşini bir kâbus gibi bırakmayan, yeniden genç bir adam olmaya başlayan Luciano'dan yıllarca nefret etmesine neden olan yerdi burası. Emiliano'yla ilk tanıştığı on altı yaşından öldüğü yirmi yaşına kadar geçirdikleri tek bir gün bile aklından çıkmıyordu.
On yedi yaşındaki Carsel'in onunla evlenmeyi rahatsız edici bulması ve onu bırakıp askeri akademiye gitmesi iyi olmuştu. Çünkü o zamanlar hiçbir şeyi planladığı gibi yapamazdı.
Çok saçmaydı çünkü daha düne kadar o yerin adını bile bilmiyordu. O yıllarda Ines, kimsenin gelmeyeceği bir buluşma yerinde tek başına bekleyen biri gibi o limanda sıkışıp kalmıştı. Sabah gözünü açtığında da, gece uyuduğunda da o günü yaşıyordu.
Kendini Emiliano'nun öldüğü güne, soğuk bedeninin avuçlarının arasından kayıp gittiği ve çocuğun elinden alındığı güne kendini hapsetmişti ve oradan bir adım bile uzaklaşamadan yaşıyordu.
Gece bir kabus gibi gelip şafak sökünce sona eriyordu. Sabahları zar zor nefes alabiliyor olsa da gece olunca yine o korkunç hisleri yaşayacağını biliyordu. Emiliano'nun yeniden öleceğini bildiği sabahlar... Ines böylece Emiliano ile geçirdiği dört yılın sessizce ve kırık bir şekilde tekrar kayıp gitmesine izin verdi. Çocukluğunda hiçbir gerçeklik duygusu olmadan bir kenara ittiği anılar, korkunç bir gerçeklik duygusuyla geri geldi ve ona azap verdi. Emiliano'ya tekrar erişmekten, ona dokunmaktan, onun tekrar ölmesine neden olmaktan korkuyordu...
Ama şimdi en ufak bir huzursuzluk duymadan dalgaların sesini dinliyordu çünkü şimdiki hayatında bunların hiçbirinin olmayacağını biliyordu.
Denize bakarken ne Sevilla'yı ne de Emiliano'yu hayal etmedi. Tek yaptığı Emiliano olmayan bir adamın kollarında uyanmak ve o adamı düşünmekti... Emiliano'ya karşı garip bir suçluluk duygusu hissetti ama sonunda kendini, sanki hiçbiri gerçekten yaşanmamış gibi düşünürken buldu.
Ines, Emiliano'nun bazen ucuz kara kalemle çizdiği avuç içi büyüklüğündeki çizimleri hatırladı.
Birkaç güzel şeyi hatırladıktan sonra uykusundan tamamen uyandığını hissetti. Bunlar bu hayatta hiç var olmayan şeylerdi.
Bir süre daha pencereden dışarı baktı ve sonra Carsel'in kollarında döndü.
"Carsel."
"..."
"Uyan, sabah oldu."
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Aynı gün 2 bölüm birden gelmiş,kocaman bir teşekkür 💕
YanıtlaSilUmarım Ines bu yeni hayatında sürekli eskileri anmaz. Öbür türlü nasıl yeni hayatına devam edebilir. Ama yinede kendimle çelişiyorum. Carsel ciyim evet ama Emiliano ile yaşananlar da çok güzeldi taaa kiii abisi gelene kadar.🥲🥲🥲
YanıtlaSilSeviliyorsun admin.
Bu arada yeni serin hayırlı uğurlu olsun 🌷🌷🌷
Teşekkür ederim boncuğum sen de seviliyorsun 🫰 😘
Sil