This Marriage Is Bound To Sink Anyway 51. Bölüm (Türkçe Novel)
Binbaşı, Carsel'in askeri akademideyken tanıdığı kişiden tamamen farklıydı. Mendoza'ya gidip yaklaşık on beş gün karısıyla birlikte yaşadıktan sonra geri dönüp sonraki on beş günü karısı hakkında söylenerek geçiren bir adam, şimdi bu avuç içi kadar evde nasıl iyi vakit geçirdiklerini anlatıp tavsiyeler veriyordu... Çirkindi ama mutlu görünüyordu.
Ve bahçedeki ışıklar beklediğinden daha iyiydi.
Carsel bir an kendisinin Ines için böyle bir şey yaptığını hayal etti.
Binbaşı Alba'nın kadından küçük elleriyle o pirinç lambayı nasıl çizdiğini, işçilere nasıl talimat verdiğini merak etti... Daha sonra bunu düşünmekten vazgeçti.
Burası artık onların küçük eviydi.
“...Nasıl olur da tatilin yarın biter?”
"Üzüldün mü?"
Yemek sırasında tatilinin bittiğini duyan Ines şok olmuş gibiydi. Carsel'in yönelttiği soruya şaşkın bir bakışla karşılık verdi.
Arondra ve diğer çalışanların önündeyken her zaman yüzüne yerleştirdiği nazik gülümseme ortadan kaybolmuştu.
Ama bunu rağmen ifadesi nazik ve yumuşaktı. Düz bir çizgi halindeki dudakları gevşemişti ve koyu yeşil gözleri, yavaşça hareket eden dalgaların sesinin duyulduğu karanlık denize doğru bakıyordu.
Şarap kadehini tembelce elinde çevirirken mırıldandı.
"Sadece planlamayı iyi yapmamış olmana şaşırdım."
"Planlamam gayet iyiydi."
"Hani şu tatilinin bitmesine yalnızca iki hafta kala yaptığın düğün planından mı bahsediyorsun?"
"On beş gün içinde düğün işleri tamamlandı..."
"Yaptığın tek şey kiliseye gidip yemin etmek ve geceyi geçirmekti, hepsi bu."
"..."
"Evlilik işleri tamamlandı."
"...Yani tarih mükemmel bir şekilde eşleşti, sen de buradasın... Bir sorun olduğunu düşünmüyorum."
Ines Carsel'in ukalaca verdiği cevaba güldü ve şarabından bir yudum içti.
"Ben de hızlıca hallolmasına sevindim. Uzun ve yorucu şeylerden hoşlanmam.”
"Annem, sırf bu yüzden hayatının geri kalanında bana kızgın olacağını söyledi. Bir kadının hayatında sadece bir kez yaşayabileceği bir şeyi mahvetmişim."
"Yeterince zamanımız olsaydı, Ballestena Düşesi'nin emriyle altmış gün boyunca aç kalırdım."
"...Bir insan altmış gün aç kalırsa ölür."
Carsel anlamamış gibi kaşlarını çatınca Ines sanki çok komik bir espri duymuş gibi kahkaha attı.
“Aslında yüz güne kadar dayanabileceğimi düşünüyorum.”
"...Öyle mi?"
"Buna benzer şeylere daha önce de katlandım.”
Carsel bu sanki çok garip bir durummuş gibi ona komik bir şekilde baktı.
"Bir ay bile dayanamazsın Ines.”
"Nereden biliyorsun?"
"Vücuduna bak. Bu zayıflıkla nasıl olur..."
Ines hafifçe kaşlarını çattı.
"Şu an gayet sağlıklı bir kilodayım. Tabii ki annemin elbisesine sığmak için acele ettiğimden yaklaşık on gün doğru dürüst yemek yiyemedim ama sonunda elbiseyi vücuduma uyacak şekilde yeniden..."
"...On gün boyunca aç mı kaldın?"
Carsel sanki Ines'in söylediklerine inanamıyormuş gibi şaşkınlıkla sordu.
"Ortega'nın kadınları birkaç gün yemek yemedi diye açlıktan ölmez."
"Öyle mi?"
"Hayatta kalacak kadar yiyorlar."
"Bu kulağa daha korkunç geliyor."
"Görüştüğün o muhteşem ince vücutlara sahip kadınların çoğu bu korkunç yöntem sayesinde öyledir."
"...Konu neden birdenbire buraya geldi?"
"Öylesine söyledim. Benden daha fazla kadın vücudu gördün sonuçta."
Onun isteksizliğini görmezden gelerek kayıtsızca omuz silkti.
“Kadınları zayıf olmaya teşvik ediyorsunuz ama onlara hareket edebilecekleri hiçbir aktivite yaptırmıyorsunuz. Bu da onlara ağzınıza yemek koymayın demek gibi bir şey oluyor."
"Bu tam bir saçmalık."
Sözünü öyle sert kesti ki, Ines hafifçe güldü.
"Ben böyle yapmıyorum."
"Ne yaparsan yap bu sana kalmış ama bana göre sen olduğun gibi mükemmelsin."
Bunu çok doğal ve içten bir şekilde söyledi. Sanki vücudundan en ufak bir parçanın bile kopup gitmesinden korkuyormuş gibiydi. Kelime seçiminde bir hata yaptı mı, onun ne yaptığını umursamadığını düşünüp yanlış anlar mı diye çekinip zamanı geri alabilmeyi dilerken Ines'in güldüğünü duydu.
"Bu harika. Kendimi hiç zorlamayacağım."
Artık zamanı geri almaya gerek yoktu. Rahatlamış ve aynı zamanda huzursuz hissetti.
Bu çok çirkin bir durumdu. Ines karınca gibi bir bel ile önünde oturuyordu. Sırf böyle bir vücuda sahip olmak için hiçbir şey yiyemiyordu...
Ines normalde böyle şeyler yapmadığını söylemişti. Kendini başkalarına beğendirmeye çalışmayan, kendi bildiği gibi yaşayan, yapmak istemediklerini yapmayan ve duymak istemediklerini dinlemeyen bir kadındı.
"Elbette on gün içinde verdiğin kiloları geri almanı istiyorum. Öyle daha iyi görüneceğini düşünüyorum."
"Bununla ben ilgilenirim Carsel."
Evet, fikrinin hiç önemli olmadığını söylüyordu. Carsel kendi kendine bunun mantıklı olduğunu açıklamaya çalıştı.
Ines'in dikkatinin bahçenin ötesindeki denizde olması iyi bir şeydi. Yoksa aptal gibi görünebilirdi.
Ines uzaktaki denize, puslu sisin ardında hızla alçalan kırmızı ışığa bakarken gözlerini aniden ona çevirdi.
"Buranın beklediğimden farklı olmasına sevindim."
"Ne bekliyordun ki?"
"Daha çok liman gibi olur diye düşünmüştüm. Kalabalık, gürültülü, bir sürü küçük balıkçı teknesinin yolduğu bir yer...”
Loş ışıkta Ines'in yüz ifadesini inceledi.
"Burası askeri bir bölge olduğu için balıkçılık yapmak yasak... Buradan biraz daha aşağıda herkesin bildiği ünlü bir liman var. Mendoza'daki çoğu kişi buraya Calstera Limanı diyor ama yerel halk El Tabeo Limanı der."
"El Tabeo mu?"
"Orası ana liman. El Tabeo'nun güneyindeki pazar alanı nedeniyle yabancı ticaret gemileri ve büyük balıkçı tekneleri doğrudan oraya gidiyorlar. Böylece malları içerideki şehirlere satılabiliyorlar. Ve biraz daha aşağısında, tıpkı dediğin gibi, küçük balıkçı teknelerinin gelip gittiği birkaç küçük liman var... Buradan biraz daha uzakta, küçük ama güzel bir yer. Biraz daha kalabalık, gürültülü ve balık kokusu yoğun duyuluyor. Bir dahaki sefere gitmek istersen... Ah, öyle yerleri sevmediğini mi söylemek istemiştin?"
"Hayır, sevmiyor değilim. Sadece... burası sessiz olduğu için daha çok sevdiğimi söylüyorum."
Ines omuz silktikten sonra kadehini alıp ayağa kalktı. Carsel çevik bir hareketle onu takip etti ve ona destek olmaya çalıştı ama sanki biraz utanmış gibi gülümseyerek onun dokunuşunu reddetti.
"Sarhoş değilim."
"Biliyorum."
Ines'i inatla tutmaya devam etti ve yavaşça mırıldandı.
"Sana destek olacağım."
"Gerek yok..."
"Olmaz."
"Peki."
Carsel sanki bunun olmasını bekliyormuş gibi etkilenmemiş bir şekilde cevap verdi.
Ines'in gereksiz bir refakatçisiyle birlikte gittiği yer, yemek odası ile birinci kattaki salonu birbirine bağlayan koridordu.
Carsel, nereye gittiklerini sormak yerine, onun bir tablonun önünde durup bir süre sessizce ona bakmasını bekledi.
"Carsel, burası da El Tabeo mu?"
“Burası mı?”
Onu beklerken yarısı karanlıkta kalmış tabloya bakma zahmetine bile girmeyen Carsel, ancak o zaman başını kaldırıp baktı.
Tanıdık gelen bir limandı.
"El Tabeo Calstera'nın ana limanı. Daha önce bahsettiğim küçük limanlardan biri..."
Carsel hafızasını yokladı. Oraya birkaç kez görev için gitmişti. Otuzdan az balıkçı teknesinin olduğu bir yerdi.
"Sanırım... adı Sevilla gibi bir şeydi."
Ines puslu hafızasında bu ismi bulmaya çalışırken sessizce mırıldandı. 'Sevilla...' Kadının sesi o kadar yumuşaktı ki dikkatini tablodan ona çevirdi.
"...Buranın adı Sevilla."
Ines'in yüz ifadesi değişmemişti ama bir şekilde bir değişiklik olduğunu hissediyordu.
Bunlar sevinç ya da tiksinti gibi birbirine tamamen zıt şeylerdi.
"Tabloyu beğendin mi? Kütüphanene koymak ister misin?”
"Kütüphane tamamen benim mi?"
"Evet, sonuçta ben cahil bir askerim."
Ines sessizce güldü. Sonra yavaşça başını salladı.
"Hayır. Bu tablodan hiç hoşlanmadım."
"..."
"Lütfen at gitsin. Söylemek istediğim buydu."
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
İnes burayı sevecek dedim mi dedim .😂😂😂 kadın önceki hayatlarından farklı sakin bir yaşam istiyor. Sonrada Carsel e tekmeyi basmak😅😅😅 ama bak yine diyorum bu plan ters tepecik😂😂
YanıtlaSilBu seri toplam kaç bölüm merak ediyorum 🤔🤔🤔
500 küsür bölüm var 🙄😅
Sil🧿🧿🧿🧿🧿🧿🧿🧿
Sil41 KERE MAŞALLAH
🧿🧿🧿🧿🧿🧿🧿🧿
Sonundaaa iki kelam edebildiler. Ben sevmiyorum sürekli alan tasfirinden evet oda gerekli ama uzadı ı bayıyo 2li iletişim daha iyi.. En azından hislerini az çok anlayabiliyoruz. Emeğine sağlık admin
YanıtlaSil