How to Hide the Emperor's Child - 37. Bölüm (Türkçe Novel)


Astelle sessizce şaşırmış Kaizen’e baktı. “Üzgünüm Majesteleri. Eğer beni sadece nezaketen davet ettiyseniz baloya katılmam.”

“Onu kastetmedim.” O anda şaşırmış ifadesi yüzünden silindi ve yerine o tanıdık öfkeli ifadesi geri döndü. 

“Sana böyle saçma bir bahane sunacağımı mı düşünüyorsun? Gelmek istemiyorsan gelme. Neden sen…!” Sinirli sesi yavaş yavaş gücünü yitirdi ve kesildi. Taze kan gibi kırmızı gözlerinde bir utanç ifadesi dalgalandı. 

Astelle hiçbir şey söylemedi. 

On yıldan fazla süren nişanlılıkları boyunca Astelle, Kaizen’in partneri olarak her baloya, davet yemeğe katılmıştı. Sayısız ziyafet salonunda sayısız kez onun yanında durmuştu. Kaizen her zaman gelenekleri takip etmişti. Davetlerden önce elini uzatır, kibarca Astelle’e partneri olup olmayacağını sorardı. Onun dostça gülümsemesi ve nazik sesiyle sarhoş olan Astelle, her seferinde kalbi göğsünden çıkacakmış gibi çarparak onun elinden tutardı. 

Gerçekten onun bu hareketlerinde biraz bile samimiyet var mıydı?

Astelle sormadan da cevabı biliyordu. Tüm o nezaket ve sevgi, kaybolup havaya karışacak bir dumandı. Her gülümseyip elini uzattığında muhtemelen hoşnutsuzluğunu gizliyor ve içinden Astelle’in reddetmesini umuyordu. 

Kaizen şimdi o zamanları hatırlamış gibiydi. Yüzünde acı bir pişmanlık ortaya çıkmıştı.

Fırçayla çizilmiş gibi görünen dudakları sanki bir şey söylemek istercesine birkaç kez açıldı ama hiçbir şey çıkmadı. Koridora ağır bir sessizlik çöktü.

Davetsiz bir misafir gibi gelen eski günlerin anıları ikisini de suskunluğa gömmüştü. Bozan ilk Astelle oldu.

“Eğer sizin için uygunsa baloya katılacağım.”

Kaizen şaşkınlıkla Astelle’e baktı. 

Aslında Astelle’in etkinliğe katılmak gibi bir isteği yoktu. Ancak hiç aklına gelmeyecek bir fırsat olabilirdi bu. Etrafta çok insan olacaktı. Çok insan çok göz demekti. Astelle, bütün dünyanın onu gördüğü haliyle, imparatorun düğününden bir gün sonra terk ettiği ‘zavallı’ eski imparatoriçeydi. Bu yüzden, herkesin önünde Theor’u ve büyükbabasını göndermek için izin almak kolay olacaktı.

Kaizen, onun bu niyetinin farkında olmadan, katılacağını söylemesine çok şaşırmış görünüyordu. Bir an Astelle’e dümdüz baktı ve sonra gözlerini kaçırdı. 

“… tamam. Katıldığın için teşekkürler.”

Bu cümle, ziyafetine katılan misafirlerine teşekkür eden bir ev sahibinin söyleyeceği bir şeydi. Astelle hafifçe dizlerini kırdı. “Bu bir onurdur, Majesteleri.”

“Benimle dalga geçme.” 

Daha sonra aklına gelmiş gibi Kaizen konuştu. “Her defasında reddediyorken bu sefer kabul etmen bir garip.” Sesinde açıkça alaycı bir ton vardı. 

‘Çünkü her zaman işe yaramaz şeyler istiyorsun.’

Astelle bunu söylemek isterdi ama onun yerine sakin bir şekilde cevapladı. “Her zaman reddediyor değilim. Kabul edilebilir bir teklif ise kabul ederim.”

“Yani tekliflerimle ilgili bir sorun olduğunu mu düşünüyorsun?”

Astelle neredeyse ‘Bunu bilmediğin için mi soruyorsun?’ diyecekti ama cevabı Theor’un neşeli sesile bölündü.

“Astelle Hala!”

Koridorun diğer ucundan Theor, kucağında oyuncak ayısıyla ikisinin yanına koştu. Arkasındaki Blin de onu takip ediyordu.

“Theor! Koridorda koşmamalısın, tehlikeli.” Theor, Astelle’in etek ucuna tutundu ve nefes nefese cevap verdi. “Tamam bir daha yapmayacağım.”

“Düşebilirsin o yüzden dikkatli ol.”

Theor Kaizen'i selamladı. “Merhaba Majesteleri.”

“Merhaba.” Kaizen, Theor'un kafasını bir köpek yavrusu gibi okşadı, sonra da saçlarını karıştırdı. Theor gözlerini kapatıp sırıttı. 

Kaizen elini çekince Theor başını kaldırdı ve masumca sordu. “Majesteleri, neden buradasınız?”

“Halana baloya gelmesi için yalvarıyordum.”

‘Yalvarmak mı? Bunu söylemek için yeterince samimi olduğunu sanmıyorum.’

“Hala, gidecek misin?”

“Evet.”

Theor sevimli bir şekilde gülümsedi. Beyaz yanaklarında gamzeleri göründü. 

“Ben de gelebilir miyim?”

“Ne?”

“Ben de baloya gitmek istiyorum.”

Kaizen gülümseyerek sordu. “Balonun ne olduğunu biliyor musun?”

“Evet! Bir keresinde bir kitapta okumuştum. Güzel kıyafetlerle dans ediyorlardı.”

“Aferin, iyi öğrenmişsin.”

Çocuk kitaplarında bu tür balolar sıklıkla yazılıyordu. Genç Theor’un ilgisini çekmemesi mümkün değildi. Ayrıca Theor daha önce hiçbir balo görmemişti. 

Astelle, Kaizen saçma sapan şeyler söylemeden önce Theor’u hemen yatıştırdı. “Olmaz Theor. Büyüdüğünde gidebilirsin.”

Bu sözler üzerine Theor başını eğdi. Oyuncak ayısına daha sıkı sarıldı ve “Ama ben de baloya gitmek istiyorum…” dedi.

Onu nasıl yatıştıracağını bir süre düşündükten sonra Kaizen tek dizini bükerek oturdu, Theor'un göz hizasına geldi ve gülümseyerek “Seni baloya götüremem. Onun yerine bahçede bir tur atmak ister misin?" dedi.

“Gerçekten mi? Şey... bahçeye gidebilir miyim?”

“Kim gidemeyeceğini söyledi?” Kaizen merakla sordu ve Astelle’e baktı. Astelle bakışlarından kaçındı. 

Buraya geldiğinden beri Astelle, Theor'un sadece kaldıkları ek binada oynamasına izin veriyordu. Bunun nedeni en son av kulübesinde olan şeyin tekrarlanacağından endişe duymasıydı. 

Astelle hiçbir şey söylemedi ancak Kaizen anlayışlı bir şekilde dilini kısaca şaklattı. “Buranın bahçesi çok büyük ve muhteşem. Birlikte çıkalım, sana eşlik ederim.”

Theor parlak gözlerle Astelle’e baktı. “Gidebilir miyim?”

“…”

Ek binaya yakın olduğu sürece sorun olmazdı o nedenle bir süre dışarıya çıkabilirdi. Ancak elbette Theor’u Kaizen ile birlikte yalnız göndermesine imkan yoktu. 

Astelle gülümsedi ve Theor’un elini tuttu. “Tamam. Hadi birlikte gidelim.”

Bir an için sanki Kaizen'in yüzünden bir memnuniyet ifadesi geçti. Astelle ona baktı ama yanlış anlamış olacak ki her şeye kayıtsız yüzünde hiçbir duygu belirmemişti.

***

Batı ek binasından sarayın merkezine giden iki yol vardı. Biri düz bir koridorla iki binayı birbirine bağlayan bir yoldu, diğeri ise bahçeden geçiyordu.

Astelle, Theor ile birlikte bahçe yolunda yürüyordu. Blin de onlarlaydı. Kaizen bir adım ötede Astelle’in yanındaydı. 

Güneşin cıvıl cıvıl parladığı bahçe çok güzeldi. Bahçe yolunun ortasında birkaç küçük yan yol vardı ve o yollar bir çiçek bahçesine veya seraya çıkıyordu. Bir süre yürüdükten sonra bir yan yola saptılar. Sonunda küçük bir çay salonu vardı.

Çatıyı destekleyen sekiz açık mavi sütunla burası sekizgen bir salondu. Zemine döşenmiş açık yeşil jasper taşlar güneşte parlıyordu. Salonun yanında büyük bir akasya ağacı vardı. Gökyüzüne doğru yükselen dallar çay odasının mavi çatısına saf beyaz yapraklar döküyordu. Her rüzgâr estiğinde akasyanın taze kokusu sıcak güneş ışığının ısıttığı havaya nüfuz ediyordu.

“Vay canına… Çok güzel.”

Theor parmak ucunda yükseldi ve sarkık akasya çiçeklerini yakalamak için ellerini gökyüzüne doğru uzattı. Theor iki elini de kaldırdı ve çiçeği yakalamak için zıpladı. Sevimli ve komikti.

Yanındaki Kaizen hafifçe gülümsedi. 

Astelle, Theor'u akasya çiçeğine dokunabilmesi için kaldırdı. “Dikenleri var bu yüzden dikkatli olmalısın.”

Çay salonuna baktıktan sonra tekrar orta bahçe yoluna çıktılar ve bir süre yürüdüler. Küçük göletin yanından geçerken Theor, göletin yanındaki yeşil binayı işaret etti.

“Orada garip bir ev var.”


“Orası bir ev değil, bir çardak.”

“Çardak ne işe yarıyor?”

“Hmm… Göleti ziyaret ettikten sonra dinlenmek için yapılmış bir sergi odası. Oraya gidelim mi?”

“Evet! Gitmek istiyorum!”

Sergi salonu olarak kullanıldığı için Astelle oranın kilitli olacağını düşünmüştü ama şaşırtıcı bir şekilde açıktı.

Yorumlar