How to Hide the Emperor's Child - 36. Bölüm (Türkçe Novel)


Kaizen tek kelime etmeden orada öylece durdu ve ardından Marki biraz utanarak sordu. “Majesteleri, neden aniden geldiniz? ...”

“Sizi ziyarete geldim...”

Marki şaşırmış gözlerle Astelle'e baktı.

“Büyükbaba. Majesteleri durumunuzu kontrol etmeye geldi.” dedi Astelle güven verici bir sesle.

Yatağa oturup boş gözlerle ona bakan Marki, daha sonra minnetini ifade etmek için nazik bir gülümseme sergiledi. “Majestelerinin şahsen gelmesi benim için büyük bir onur.”

“Vücudunuz nasıl?”

“İlginiz için teşekkürler, çok daha iyiyim.” Kibar ve ağırbaşlı bir tavırla teşekkür etti.

Kaizen daha önce onunla tanıştığında inatçı ve kibirli biriydi. Yakın zamana kadar Kaizen Astelle’in büyükbabasını çok iyi tanımıyordu. Onu yaklaşık 20 yıl önce İmparatorluk Sarayı’nda görmüştü ama hatırlayamayacak kadar gençti. Sakin ve normal biri olarak değerlendirmişti o zamanlar. Ama daha sonra onunla yüz yüze görüştüğünde çok kibirli ve utanmaz bir ihtiyardı.

‘Kendini kötü hissetmiyordun ama kaba davranıp herkesin sinirini bozdun.’

Astelle büyükbabasının hastalandığını duyunca gözyaşı bile dökmüştü. Kaizen, o anı hatırlayınca söyleyecek güzel bir şey bulamadı. Bunun yerine Astelle’e dönüp sordu. “Theor nerede?”

“Odasında köpeğiyle oynuyor.”

Kaizen sonunda açacak bir konu bularak Marki’ye dönüp konuştu. “Theor gerçekten iyi ve görgülü bir çocuk. Hiç onun kadar kibar bir çocuk görmemiştim.”

Bunu söyledikten sonra Marki sessiz kaldı, daha sonra dikkatlice Kaizen’e baktı. Son altı yıldır imparatorla bir kez bile ilgilenmemişti. Bu genç imparator onun için bir düşmandan farksızdı.

Sakin tavrını koruyan Marki, imparatorun ağzından Theor’un adını duyunca patladı.

‘Bunu söylemek doğru değil biliyorum ama herkesin kendini kaybettiği bir an vardır.’

Carlenberg Marki’si için o an, bu andı.

Kendiyle olan iç çatışmasından sonra Marki dayanamadı ve sakince konuştu. Altı yıl sonra imparatorla tekrar karşılaştığı andan beri hep söylemek istediği sözler… “Evet, Majesteleri. Theor aynı torunuma benziyor, bu yüzden gerçekten efendi ve kibar bir çocuk. Torunum gibi olmasaydı terbiyesiz ve kaba olurdu.” ‘Torunum gibi’ sözünü bir kez daha vurguladı. “Gerçekten şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü aynı torunuma çekmiş.”

Astelle, büyükbabasının göndermeli sözleri karşısında irkildi ve tek kaşını kaldırdı. Ancak Marki, torununun bakışlarından gizlice kaçındı. Neyse ki Kaizen, Astelle’in yüz ifadelerini görmedi.

“… Anlıyorum.”

Farkında olmadan lanetlendikten sonra bile Kaizen sakince basını salladı.

Marki’nin sözleri samimi birer küfürdü. ‘Senin gibi kibar olmayan birine benzemediğine, Astelle’e benzediğine müteşekkirim.’

Ancak hakarete uğrayan kişi bunun ne anlama geldiğini bile anlamadığı için sinirlenmemişti. Kaizen sinirlenmek yerine yaşlı Marki’yi ayıplamıştı.

‘Ne işe yaramaz bir yaşlı adam.’

Bu ihtiyar adam, hizmetçi olduğu için annesini kovduktan sonra yeni doğan torununa alıkoymuştu. Dadı tutacak parası bile yoktu, bu yüzden bebeği Astelle’e fırlatmıştı, bu da Astelle’i senelerde çocuk bakımıyla boğuşmak zorunda bırakmıştı.

Herkesin başına bela olduktan sonra söylediği şeylere inanamıyordu! Theor’un bir hizmetçi olan annesine benzemediği, Carlenberg’in değerli kanına benzediği konusunda övünüyordu, kibirli yaşlı adam. Bu durumda ‘işe yaramaz’ kelimesi az kalıyordu.

‘Gerçekten de Reston Dükü’nün kayınpederisin.’

Astelle bu yaşlı adama gerçekten kendisi mi bakacaktı? İlaçlarını bir hizmetçinin vermesi çok zor olmazdı. Evde de ona böyle davranıyor olmalıydı.

‘Astelle’in senin hizmetçin olduğunu mu sanıyorsun? İhtiyar adam! Daha fazla bunu izleyemem.’

Kaizen ne olursa olsun Astelle’in düzgün bir şekilde yaşamasından emin olacağına söz verdi. Düzgün bir konak bulup ona verecek, bolluk ve bereket içinde yaşamasını sağlayacaktı.

***

Kaizen, Marki'nin odasını ziyaret ettikten sonra dışarı çıktı. Astelle onunla birlikte çıktı ve ona teşekkür etti.

“Ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim, Majesteleri. Büyükbabam bunu bir onur sayacak.”

Kaizen, Astelle’in büyükbabasına karşı kötü duygular beslemiyordu. Astelle’i ararken büyükbabasını bulduklarında, torununun nerede olduğunu söylemektense ölmeyi tercih edeceğini söylemişti. O zamanlar torununa değer verdiğini düşündüğü yaşlı Marki’ye belli bir saygısı vardı. Ama görünen o ki bunu torunu için değil, vazgeçemediği koca gururu için yapmıştı.

‘O yaşlı adamı öldürmeliydim.’

“Marki artık yaşlandığına göre çocuk büyütmenin zor olacağını düşünüyorum.” Kaizen, yaşlı markiye olan kızgınlığını bastırdı ve sessizce Astelle'e teklifte bulundu. “Senin ve Theor'un başkentte yaşaması daha iyi olmaz mıydı? Eğitimi ve sosyal dünyaya açılması için başkentte olmanız gerekiyor.”

Ancak Astelle soğuk ve sakin bir üslupla, hiçbir duygusu olmadan reddetti. “Daha önce de söylediğim gibi, başkentte yaşamak gibi bir niyetim yok. Theor, Carlenberg ailesinin varisi olduğu için büyükbabasının yanında büyümek zorunda.”

Açıkçası, Astelle yalnız olsaydı, Theor'u nasıl büyüteceğini bilemezdi. Marki, hamileyken Astelle'e sığınak sağlamış ve onunla ilgilenmişti. Çocuk bakımıyla mücadele ederken ve yeni doğmuş bir bebeği büyütürken, Marki çok yardımcı olmuştu. Theor yaklaşık üç aylıkken, bütün gece uyumadan ağladığı bir zaman vardı. Hasta değildi ve Astelle onu ne kadar sakinleştirmeye çalışsa da bütün gece uyumazdı. Astelle'in enerjisi tükendiğinde Theor'u sakinleştiren Marki olurdu. Uyuyup kaldıktan sonra gözlerini açıp gördüğü manzara hala kafasında canlıydı. Kucağında Theor’la uyuyan büyükbabası ve uyurken bebeğin düşmemesi için her yere yığılmış yastıklar ve minderler…

Ancak Kaizen’in bu konu hakkında bilgisi olmadığı için durumu anlayamazdı.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu sefer de sakince reddedilmişti. Artan asabiyeti git gide katlanınca Kaizen fikrini değiştirdi.

‘Eğer o yaşlı adamı bu kadar çok seviyorsan yapabileceğim hiçbir şey yok. Başkente gitmek için o yaşlı adamı kullansan iyi olur.’

Astelle, malikane ve mülkle ilgili tüm tekliflerini reddetmişti. Ama Marki farklıydı. Gururu nedeniyle kaç kez reddetmiş olursa olsun, genç bir varisi vardı, sadece emekli maaşına güvenerek fakir bir hayat yaşamak istemesine imkân yoktu. Marki, Theor ile başkentte yaşamaya karar verirse, Astelle de başkentte kalmak zorunda kalacaktı.

“Marki iyi görünmüyor. Başkente gidip iyi bir doktora görünmesi gerekir. Hem çocuk da başkenti görmüş olur.”

“Büyükbabam başkente gidebilir mi emin değilim çünkü iyi hissetmiyor…”

“Bir süre burada kalacağım, böylece iyileşmek için bolca zamanı olacak. Büyükbaban burada önceki şatosunun aksine rahat bir şekilde yaşıyor. Gerekirse başkentten daha fazla doktor çağırırım.” Kaizen, Astelle tekrar reddetmeye fırsat bulamadan konuyu hızla değiştirdi.

“Ah, yakında burada bir balo olacak.”

“Balo mu?”

“Evet.”

Kaizen yaklaşık bir nefeslik aralıklarla konuşmaya devam etti.

“Uygun olursa, senin de katılmanı isterim.”

Kaizen, Astelle'in bunu doğal olarak reddedeceğini düşündü. Ona yapmasını söylediği hiçbir şeyi yapmıyordu. Altı yıl önce ağzından çıkan her sözü dinlerdi ama şimdi söylediği hiçbir şeyi dinlemiyordu. Bunu bildiği halde ‘Tamam, reddedilsem de teklif edeceğim.’ Diye düşündü.

“Pekâlâ, anlıyorum.”

“Lütfen kabul edeceğini söyle, bir kez bile olsa-” Kaizen geç de olsa Astelle'in cevabını fark etti ve ona baktı. “Ne?”

Astelle ona şaşkın bir bakışla baktı ve tekrar cevapladı. “Majestelerinin emrettiği gibi baloya katılacağım.”

“Katılacak mısın?”

“Evet, Majesteleri.”

Kaizen kaşlarını çattı ve dikkatle Astelle'e baktı. Bu şüphe dolu bir bakıştı.

“Gerçekten katılacak mısın?”

Duyduklarına inanamıyormuş gibi aynı soruyu defalarca tekrarladı. Bu noktada Astelle de şaşkına döndü.

‘Biri görse ben gitmekte ısrar ediyorum da o bana izin vermiyor zannedecek.’

İstediği için katılacağını söylemişti. Ne tür bir tepkiydi bu anlamamıştı.

“Neden soruyorsunuz Majesteleri? Az önce katılmamı söylediniz, değil mi?”

“Ah… Evet, yaptım…”

Kaizen bakışlarını başka yöne çevirdi. Kafası karışmış görünüyordu.

Astelle, ‘Yaklaşık 10 yaşımızdan beri birlikte büyüdük ama bu adamın bu kadar şaşkın bir ifade verdiğini ilk kez görüyorum’ diye düşündü.

‘Baloya katılacağıma bu kadar şaşırdı mı yani?’

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder