Amidst a Snowstorm of Love 5. Bölüm (Türkçe Novel)
Lin Yiyang mahalleyi çok iyi tanıyordu ve hemen mağazayı buldu.
Avuç içi büyüklüğünde çok küçük bir mağazaydı. Sağda kasaya bağlı bir cam dolap, sol tarafta ise kahve çekirdekleriyle dolu düzinelerce hasır torbanın bulunduğu birkaç küçük raf vardı. Beyaz karton üzerine el yazısıyla kahveler hakkında bilgiler yazılmıştı.
İçeride sadece genç bir çift vardı.
Torbaların üstündeki beyaz kartonda yazılan bilgileri okuyup kahve çekirdeklerinin adı, kökeni ve tadıyla ilgili sohbet ediyorlardı. Kız bir çekirdeği alıp oğlana verdi ve tadına baktırdı.
Lin Yiyang iki kahve çekirdeği alıp avucuna koydu "Dene bakalım." dedi.
Şaşıran Yin Guo kahve çekirdeğini itaatkar bir şekilde ağzına götürdü ve yavaşça çiğnedi.
Başlangıçta dikkatlice tatmak istemişti ama Lin Yi Yang kendisine bakmaya devam edince yavaş yavaş rahatsız olmaya başladı.
Sanki onun düşüncelerini hissetmiş gibi bakışlarını başka tarafa çevirdi ve yanındaki torbadan iki farklı çekirdek daha seçti.
Yin Guo bu sefer çekinmeden aldı ve tatlarına baktı.
Genç çift gittikten sonra mağazada sadece üçü kaldı. O ve Lin Yiyang kahve çekirdekleri tarafındaydı ve kuzeni rafın son sırasında hediyelik eşyalar bölümden bir şeyler seçiyordu.
Yin Guo kahve çekirdeği denemeye alışkın değildi, bu yüzden ağzında kalan parçaları cebinden çıkardığı peçeteye tükürdü ve avucunun içinde bir top haline getirdi.
Bütün bunları yanındaki adam da gördü.
Tezgahın sol tarafındaki köşeyi işaret ederek ona oradaki çöp kutusunu gösterdi.
Yin Guo elindekini çöpe attı ve "Arkadaşın hangisinden istiyormuş?" dediğini duydu.
Çok fazla vardı.
Öncelikle kelimelerin nasıl telaffuz edildiğini öğrenmek için sözlüğe bakacak, daha sonra mağaza görevlisinden yardım isteyecekti.
Lin Yiyang bu soru sorarak onu zor durumdan kurtardı.
Yin Guo ona hangileri olduğunu gösterdi, o da görevliyi çağırarak birkaç kahve çekirdeğini işaret etti. Görevli gülümsedi ve bir süre en çok satan ürünler hakkında sohbet ettiler
Lin Yiyang kasaya giderlerken kolunu kaldırıp saatine baktı.
Yin Guo hemen atıldı. "Acelen varsa gidebilirsin. Gerisini ben hallederim."
Kafeden çıktıklarından beri birkaç kez saatine bakmıştı.
Öncelikle öğle yemeği bile yemeden aceleyle yanlarına gelmişti, sonra da hızlıca bir şeyler yiyip onları buraya getirmişti. Her ne kadar söylemese de acelesi olduğu belliydi. Muhtemelen Washington'dan buraya bir iş için gelmişti.
"Başka zaman tekrar buluşur muyuz?" Daha fazla geciktiremeyeceğini o da biliyordu.
Yin Guo başını salladı.
Lin Yiyang başka bir şey söylemeden kapıyı itip açtı ve dışarı çıktı.
Yin Guo onun karşıya geçip yürümesini izledi. Taksiye binmek yerine metro istasyonuna gidiyor olmalıydı.
Bu caddedeki görüntü ona ilk tanıştıkları geceyi hatırlattı.
Gözlüklü adam onları arabaya bindirip bavullarını yerleştirirken Lin Yiyang barda faturayı ödemişti.
Yin Guo, arabanın camından onun bardağındaki içkiyi kafasına dikmesini, hesabı ödemesini ve montunu giyerek dışarı çıkmasını izledi.
Şiddetli bir rüzgar yoldaki karı süpürüyor, yol kenarındaki arabaları ve insanları beyaz sis gibi sarıyordu. İki hızlı adımla yolun karşısına geçip arabaya bindi.
Şoför nereye diye sorduğunda "Queens." dedi.
Sürücü şaşırdı. "Bu lanet havada o kadar yolu dolanmamı mı istiyorsunuz?"
"Evet, söylediğim yere lütfen." dedi.
...
"Abla?"
Kuzeni hediyelik eşya bölümünden aldığı iki bardak altlığıyla yanına geldi, Lin Yiyang'ın gittiğini görünce şaşırdı. "Gitti mi?"
"Evet, acelesi vardı."
Hesabı ödemek için cüzdanını çıkardı.
Elinde hâlâ iki tane kahve çekirdeği tuttuğu fark edince bunları tekrar torbaya atmak istedi ama durdu. Onları uzun süredir elinde tutuyordu. Başkası alıp yerse çok kirli olacağını düşünerek onları geri koymamaya karar verdi.
Atacak yer olmadığı için onları çantasına koydu.
Kahveleri aldıktan sonra kuzeniyle yollarını ayırdılar.
Meng Xiaotian yakınlardaki bölgede dolaşırken o doğrudan otele döndü. Odasından ıstakalarını, cep telefonunu, cüzdanını ve anahtarını aldıktan sonra bilardo salonuna gitti.
Amerika'ya son geldiğinde Amerikan Nine-Ball (bir bilardo türü) gençlik grubuna kaydolmuştu.
Genellikle bu tür yarışmalarda genç yarışmacılar ikramiyelerle teşvik edilirdi ancak resmi dünya puanı sıralamasında bir etkisi yoktu. Yarışma kayıt ücreti ve gidiş dönüş seyahat masrafları için ikramiyeler yeterli olmadığından geçen yıl denedikten sonra bu yıl doğrudan profesyonel gruba kaydolmuştu. Bu yıl profesyonel kariyerinin ilk maçına katılacaktı.
Geçen yılki yarışma sırasında gençlik grubundan birkaç arkadaş edinmişti. Bu yıl profesyonel grupta onunla yarışacak tek bir arkadaşı kalmıştı. Su Wei adında Singapurlu bir kızdı. Ona bu bilardo salonunu tavsiye eden de oydu. Öğleden sonra ücreti 15 dolardı ki bu da çok uygun bir fiyat demekti.
İkisi her gün burada buluşuyor ve antrenman yapıyordu.
Bu salonu seçmelerinin bir diğer nedeni de birçok Amerikan dünya şampiyonuyla tanışabilmeleriydi. Hepsi sıradan insanlar gibi pratik yapıyor ve ara sıra küçük oyunlar oynuyorlardı, ki bu oldukça ilginçti.
Yin Guo dışarı çıkmadan önce hava durumu uygulamasını tekrar kontrol etti. Soğuk hava dalgası vardı ve bugün yine kısmi kar yağışı gösteriyordu.
Mağazadan çıktıklarında hava hâlâ güneşliydi ama salonun önüne geldiğinde saat daha üç olmasına rağmen hava çoktan kararmıştı.
Kapıdan girdikten sonra salonun köşesinde birisi "Yin Guo" diye seslendi.
Su Wei gözleriyle, bilardo sandalyesinde sessizce oturan ve rakibinin oyununu izleyen ünlü Amerikalı oyuncu Berry'yi işaret etti: "Daha dün onunla tanışmak istediğini söylemiştin ve işte bugün burada."
Su Wei konuşmayı bitirdikten sonra Berry'yi bir gülümsemeyle selamladı: "Sana az önce bahsettiğim arkadaşım bu, Xiaoguo."
Yin Guo sırt çantasını bilardo sandalyesine attı ve Berry'ye merhaba dedi.
Berry kırk yaşlarında, çok olgun ve coşkulu görünüyordu. Uzun süre onlarla sohbet etti.
Salondaki oyuncuların çoğu erkekti. Bu seferki yarışmaya katılan kadın oyunculardan yalnızca Su Wei ve Yin Guo vardı. Diğer masadaki iki sarışın kız sadece eğlenmek için gelmişti. Su Wei yarı melez olduğundan boyu nispeten buradakilere daha yakındı. İki yerel güzelin uzun bacakları ve büyük göğüsleri vardı. Dört kadın arasında yalnızca Yin Guo kısaydı.
Buraya ilk geldiğinde birisi ona on dört yaş altı gençler grubuna kaydolup kaydolmadığını sormuştu.
Ama sonrasında bu soruyu bir daha almadı.
Yetenekleriyle bölge şampiyonlarını ve ünlü oyuncuları ezip geçemese de kesinlikle onlardan daha kötü değildi. Tablodaki veriler her şeyi anlatıyordu. Üstelik bilardoda yaş farkının da bir önemi yoktu.
Yarışma kayıtlarında sadece üst yaş sınırı vardı. On dört yaşını dolduranlar gençlik grubuna, yirmi bir yaşını dolduranlarsa yetişkin grubuna kayıt yaptırıyordu. Bu, rekabetin adil olmasını sağlamak içindi.
Onun dışında alt yaş sınırı yoktu. Meng Xiaotian'ın abisi Meng Xiaodong, on dört yaşında profesyonel grupta yarışmaya başlamıştı.
Saat altı sularında Berry eşyalarını topladı ve Su Wei ile onu Flushing taraflarındaki Çin restoranında akşam yemeği yemeye davet etti. Burası Asyalıların ve Çinlilerin buluşma yeri olan Yeni Çin Mahallesi adında bir restorandı.
Biraz uzak olduğu için Yin Guo daha önce oraya gitmemişti.
Su Wei'nin erkek arkadaşı o civarda yaşadığı için geri dönmek yerine orada kalabilirdi. Yani başka bir deyişle, hava karardıktan sonra tekinsiz olan yerlerden tek başına dönmek zorunda kalacaktı.
"Flushing'de erkek arkadaşımın ailesinin açtığı bir Çin restoranı var. Siçuan mutfağından yemekler servis ediyorlar ve haşlanmış dana etleri çok lezzetli."
Haşlanmış dana eti gerçekten dünyaca ünlü bir Çin yemeğiydi...
Oburluktan aklı çelinir gibi oldu. Bir haftadan fazladır buradaydı ve geldiğinden beri hiç Çin yemeği yememişti. Ama ne kadar lezzetli olursa olsun, bu kadar geç saatte gitmesine gerek yoktu. Yarın tek başına gidebilirdi.
Onun hâlâ tereddüt ettiğini gören Berry, Su Wei'ye birkaç kelime fısıldadı.
Su Wei onu baştan çıkarmak için yeni bir neden bulmuştu. "Bu gece, dünyanın her yerinden birçok profesyonel ekip üyesinin katılacağı bir etkinlik yapılacağını söyledi. Bu sayede onlarla tanışabilirmişiz. "
Hedefi on ikiden vurmuştu. Kesinlikle gitmeliydi.
Wechat'ten Meng Xiaotian'a akşam gideceği konumu gönderdi ve otele geç dönmemesini söyleyip arkadaşlarını takip etti.
Yola çok fazla para harcayacaktı.
Kısa bir süre sonra Çin restoranına vardılar. Su Wei sipariş verdiği sırada Berry bir an önce bilardo salonuna gelmesi için art arda yedi veya sekiz kez aranınca, son çare olarak haşlanmış etten vazgeçip kızarmış pilav sipariş ettiler.
İki lokma bile yiyemeden aceleyle hesabı ödeyip bir sonraki varış noktasına doğru yola çıktılar.
Bu akşam toplanacakları yer Çin bilardo salonuydu.
Ünlü bir Snooker (bir bilardo türü) oyuncusu olan Çinli sahibi, emekli olduktan sonra burada bir bilardo salonu açmıştı. Salon hemen sokağın girişindeki köşedeydi.
Oraya gittiklerinde, kapıdaki çöp kutusunun yanında sigara içen birkaç kişi vardı. İçlerinden biri Berry'yi tanıyordu, sigara izmaritini fırlattı ve gülümseyerek kapıyı işaret etti: "Gel, gösteri başlamak üzere."
Berry anladı, cam kapıyı iterek açtı ve onları bilardo salonuna götürdü.
Bilardo masaları salonunun başından sonuna kadar düzgün bir şekilde dizilmişti.
Çoğu yeşil olan masaların içinde birkaç tane mavi masa vardı ve aralarında yaklaşık iki metrelik boşluklar bulunuyordu.
Kapıdan içeri girdiklerinde, bilardo masalarının tamamlanmamış oyunlarla dolu olduğunu gördüler. Herkes en sondaki mavi masanın etrafına toplanmış, coşkuyla sohbet ediyordu. Belli ki bu karşılaşmayı izlemek için çok heyecanlıydılar.
Berry yüksek sesle arkadaşına kimin yarıştığını sordu.
Birisi "Üç bin dolar bahis oynayan bir bölge şampiyonu" diye cevap verdi.
Berry tekrar sordu. "Kim o?"
Adam ismi söyleyince Berry heyecanlandı, sırt çantasıyla ıstakasını gülümseyerek bıraktı ve kalabalığa doğru yürüdü. Berry'nin tepkisine bakılırsa tanınmış bir yerel oyuncu olmalıydı.
Istakasını bir kenara koydu ve daha montunun kapşonunu çıkaramadan iki adamın arasındaki boşluktan gördü...
Bu o mu?
Sadece kısa bir an için görebilmişti ama yerlilerle dolu bir mekanda Çinli birini tanımak çok kolaydı. Kısa, siyah saçları vardı ve üzerinde bugün öğlen buluştuklarında giydiği siyah kapüşonlu vardı. Kapüşonlusunun kollarını dirseklere kadar sıvanmış, sırtı ona dönük şekilde duruyordu.
Gerçekten o muydu?.
Onların geldiğini gören Berry gülümsedi ve daha net görebilmeleri için diğer iki arkadaşını itti.
Kalabalığın önüne doğru ilerlediler.
Oyun henüz başlamamıştı.
Sopasının ucuna mavi tebeşiri yavaşça ve her yere eşit gelecek şekilde sürüyordu. Bu da onun yetkin biri olduğunun ilk bakışta anlaşılmasını sağlıyordu.
İzleyen yabancı kalabalığa İngilizce olarak "Bugünün bahisi beş bin dolarla sınırlı" dedi. "Sadece üç bin toplandı. Eğer aranızdan bahsi artırmak isteyen olursa memnuniyetle kabul ederiz."
Oydu, o olmalıydı. Bu ses öğleden sonra ona edebiyatçılar hakkında ilginç hikayeler anlatan adamınkiyle aynıydı.
Ama şimdi söylediği şeylerden ses tonuna kadar her şey çok farklıydı. İzleyen herkese bu oyunu kazanacağının güveninin veriyor gibiydi.
Sol elindeki tebeşiri masanın kenarına koydu.
Başını çevirdi.
Bakışları onun üzerinde durdu.
...Gerçekten oydu.
Daha sonra Yin Guo bu geceyi hatırladığında, bunun gerçek Lin YiYang'ı tanıdığı ilk gün olduğunu düşündü. Çin bilardo salonundaki bu adam yetenekli, zeki, kurallarla kısıtlanmamış, rakibinin kim olduğunu umursamayan bir tavırla kendine güvenen biriydi.
Lin Yi Yang istekayı sağ elinde tuttu ve yavaşça bilardo masasının kenarına doğru eğildi. Uzanıp masadan iki top aldı. Bir tanesini bölge şampiyonu olan bu akşamki rakibine verdi. "Neyin var göster bakalım."
Buluştuklarında yemek yememişti ve morali pek iyi değildi ama şimdi durum farklıydı.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder