This Marriage Is Bound To Sink Anyway 31. Bölüm (Türkçe Novel)


"Cevap?"

Hızlı bir cevap bekleyen sözleri basitti. Bir donanma amirali ile özel bir görüşme bile havada bu kadar heyecan yaratamazdı.

Bu cevap bekleyen bir soru muydu? Sadece yuvarlak bir cevapla geçiştirmesi mi gerekiyordu...?

'Hayır' derse, 'Peki neden böyle yaşadın?' derler ve durum daha da karmaşık hale gelirdi, 'Acaba evet mi desem?' 'Evet' derse de bu tam anlamıyla intihar olurdu.

İntihara kalkışmaktansa kelimeleri bükmeyi tercih eden Carsel, nazikçe başını yana eğdi.

"Öyle değil, Majesteleri..."

"Eğlenmediysen neden yaptın o zaman?"

Ballestena Dükü'nün ağzından keskin bir soru döküldü.

Carsel, içinde bulunduğu durumdan ziyade, Ines'in sessizce konuşmayı dinlemesinden dolayı endişe duyuyordu.

Ama Ines sanki hiçbir şey duymamış gibi masaya bakıyor, gözleri bir sonraki lokmasının ne olacağını seçiyordu, bu yüzden biraz rahatlamış halde Dük'e döndü.

"Düzgün düşünemiyordum."

"Yani hiç düşünmüyordun, öyle mi?"

'Hiç düşünmüyordum. Evlenmeden önce mümkün olduğunca çok özgürlüğün tadını çıkarmak istedim...' Biraz daha tereddüt etse 'Seni sonsuza dek özgür bırakacağım.' diyip üzerine saldıracak gibiydi.

Dük'ün gözleri yarı katil gibiydi, Carsel hemen itiraf etti.

"Düşünmüyordum, Majesteleri..."

"Senin sadece sadakatsiz olduğunu sanıyordum, ama beynin de yokmuş. Erdem eksikliği bir yetenek olarak kabul edilseydi imparatorlukta kimse eline su dökemezdi."

José Almenara tarafından zorbalanması onun için çok saçmaydı. Orduda olsaydı, gelecekte bunu astları üzerinde nasıl kullanacağını öğrenirdi, ama şimdi evlenmesine sadece bir hafta kala nişanlısının evindeki bir akşam yemeğindeydi.

Gerçekten düşüncelerinin tükendiğini hissetti.

"Yani şimdi beynini süs eşyası niyetini kullanan birine kızımı vermemi mi istiyorsun?"

Beyninin gerçekten süs eşyasına dönüşmeye başladığını hissetti. 

“Ah, şimdi düşündüm de, sen çeyiz de istersin. Gerçi Escalante ailesi böyle hırsız gibi davranmaz."

"Çeyiz, sizin de söylediğiniz gibi, Senorita Ballestena'nın kişisel malı."

"Evet, Ines Balestena'nın kişisel malı. Escalante adıyla doğan tatlı torunuma gidecek bir servet."

“Elbette o torun aynı zamanda sizin Balestena soyunuzu da miras alan bir oğul olacak.”

"O halde onu buraya bırakırsınız, değil mi?"

“Ama her şeyden önce, o karımla benim oğlumuz...”

"Karım mı? Dalga mı geçiyorsun? Evlenmeden önce kızım hakkında nasıl karım diye konuşursun? O kadar rahatsın ki şimdiden onu hamile bırakmayı mı düşünüyorsun?"

'Daha evlenmeden torun lafını açan kimdi...' Carsel hiçbir şey demeden sessizce başını salladı.

"Buna cüret edemem. Senorita Ballestena'ya son derece saygı duyuyorum ve..."

“...Ona bu şekilde mi saygı duyuyorsun!..”

"Evleneceğimiz ve resmen kocası olacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum..."

“...Bir de sabırsızlıkla beklediğini söylüyor....”

“Kızınız resmi olarak karım olduğunda hayal kırıklığına uğramadığınızdan emin olacağım efendim.”

"Şu anda nefes alıyor olman bile hayal kırıklığına uğramam için yeterli. Bu hayal kırıklığını ölerek gidermeye ne dersin?"

Carsel'in gülümsemesi dondu. Dük, kahyanın kendisine doldurduğu şaraptan bir yudum aldı ve tekrar konuşmaya başladı.

"Yemek boyunca senin nefes alışını izledim ve bu tam anlamıyla işkenceydi. tek isteğim bunu yapmayı bir an önce bırakman."

"Dur artık baba."

Ines kısık bir sesle Dük'ü susturunca Carsel bakışlarını Dük'ün küçümseyen gözlerinden ayırıp ona çevirdi.

Tüm bunların ortasında yemeğini bitirmiş, sanki farklı bir dünyada yaşıyormuşçasına zarif bir şekilde mendiliyle ağzını silen Ines'i gördü. Her zaman olduğu gibi mesafeli ve duygusuz duruyordu.

Düğünün çok yakında olması, ortamın rahatsız edici atmosferi, babasının bizzat ifşa ettiği nişanlısının karışık geçmişi... Soylu bir hanımefendi yüzünde hoşnutsuz bir ifadeyle yemeği bırakıp masadan ayrılırdı ama o hiçbirini yapmadı.

Bunun yerine kendisine verilen yemeği bitirip sandalyesinde kalmayı tercih eden Ines konuşmaya başladı.

"Onu buraya davet eden sensin. Böyle adice davranmamalısın."

“Ben mi adice davranıyorum?"

"Cevabını bildiğin soruları neden soruyorsun?"

Ines kayıtsızca omuzlarını silkince Dük yüzünü şaşkınlıkla buruşturdu.

"Suratına tekme atabilirdim ama atmadım ve ona yemek verdim. Yeterince anlayışlı, medeni ve cömert davrandığıma inanıyorum."

“O kadar anlayışlıydın ki bunca zaman görmezden geldin. Benim için sorun yok."

"Bu, o piçin seninle asla evlenmeye niyeti olmadığını düşündüğüm içindi..."

“—Evet ama sonuç olarak evleniyoruz, bunu biliyorsun. Bu yüzden lütfen nişanlımı rahat bırak."

Ines sert bir cevapla tekrar sözünü kesti. Dük Balestena konuşmayı bıraktı ve kasvetli bir tavırla kalan şarabını içti.

Carsel sağındaki Luciano'nun gönülsüzce yemeğe devam ettiğini, solundaki Miguel'in ise hâlâ taş gibi sert durduğunu fark etti. Dük ile Ines'in arasında oturan Düşes ise viskisini sanki suymuş gibi tek dikişte içmekle meşguldü... Carsel'in uzun zamandır şüphelendiği gibi Ballestena Düşesi alkolikti.

Özetle atmosfer pek iyi değil. Ines, Dük'ü susturmuştu ama ortam, sanki sert bir akıntı tarafından sürüklenmiş gibi, geri dönüşü olmayan bir yola girmişti. Ayrıca, yatıştırıcı sözlerle ortamın havasını değiştirebilecek kimse yoktu. Tek umut ışığı olan Düşes aşırı derecede sarhoştu ve Carsel, ağzını açamayacak kadar suçlu bir konumdaydı.

Sonu gelmeyecekmiş gibi görünen kasvetin ortasında, Ines soğukkanlılığını koruyan tek kişiydi.

Onun hareketlerini, çıkışı olmayan bir yolda sıkışıp kalmış bir adamın hayranlığıyla izledi. Diğerleri tek bir lokma bile yiyememişken Ines özenle boşalttığı tabakları hizmetçilere toplattı, kendi tatlısını getirmelerini istedi ve şarap kadehine su doldurdu.

Daha sonra elindeki kadehi sanki içindeki gerçek şarapmış gibi yavaşça çevirdi ve kimseyi umursamıyormuş gibi suyunu yudumladı.

Öte yandan Carsel, hâlâ Dük'e sunduğu aynı kibar gülümsemeyi suratında taşıyordu.

Etrafında olup biten her şeye rağmen Ines, mesafeli mi yoksa kayıtsız mı olduğu anlaşılamayan kendine özgü mizacıyla ihtiyaç duyduğu rahatlamanın tadını çıkardı. Bu arada yine bir sessizlik oldu.

Ve kadehini bıraktığında sessizlik bozuldu.

“Kimse düzgünce yemek yemiyormuş gibi görünüyor... Bugünkü yemeğin tadını çıkaran tek kişi ben miyim?”

“Hayır Senorita. Yemeklerin hepsi çok güzel."

Miguel hışımla cevap verdi. Sonra aniden başını çevirip Carsel'e sordu.

"Değil mi kardeşim?"

Carsel eşi benzeri görülmemiş bir nezaketle başını yavaşça sallayarak kardeşini onayladı. Sonra Ines hafifçe ağzının kenarlarını kaldırdı ve gülümsedi.

...Gülümsedi mi!?

“Lord Escalante, her şey yolunda mı?”

Kısa bir an sonra, yine toplum içinde takındığı yüz ifadesine büründü. Ancak o kısacık an bile yeterliydi. Carsel'in yakışıklı dudakları gülümsemeyle kıvrıldı.

"Evet, her şey mükemmel."

Düşününce, bu rahatsız edici durum başladığından beri, karşı karşıya oturmalarına ve birbirlerine bakmalarına rağmen Ines onunla ilk kez doğrudan konuşmuştu.

Hiçbir zaman sosyal bir insan olmamıştı. Buna Carsel'in aşırı derecedeki yakışıklı yüzü ve bir askerin sert mizacı eklendiğinde, aralarındaki diyalog eksikliği hiç de garip bir sonuç değil.

Ancak bunun Balestena Dükü için ne kadar hayal kırıklığı yarattığı belliydi. Görünüşünden ve hatta nefes alma şeklinden bile hoşlanmıyordu....

"Sonunda o kıymetli çeneni açmaya karar verdin demek!"

Dük pat diye yapıştırdı cevabı.

“Oğlunuz olmasını düşünüyorsun ama o kıymetli çeneni açıp, evlenmek üzere olduğun kadını gururlandırmak için tek bir övgü bile söyleyemiyorsun.”

“Lord Escalante beni gururlandırmak için ne yapmalı sence baba?”

"Gün geçtikçe daha da güzelleşiyorsun, muhteşem elbisen güzelliğinin yanında sönük kalıyor... Ve bunun gibi birçok şey söyleyebilir..."

“Çok güzel değilim ve bugünkü elbisem de renksiz. Artık beni rahatsız etmeyi bırakmanı istiyorum."

Alçakgönüllü olmaktan ziyade, ses tonu gerçekten yorgun ve sinirli gibiydi. Carsel'in gözleri Dük ile kızı arasında baş döndürücü bir hızla dolaştı.

“...Bu alçakgönüllülüğü görüyor musunuz? Mütevazı kıyafetinden düşünce yapısına kadar, sadece gösterişli bir kabuğa sahip olan insanlardan farklı bir seviyede.”

"Baba,yeter."

"Lafımı kesme. Bir hafta sonra o çöp yığını senin kocan olacak, öyle mi!”

"Baba."

"çöpe çöp demek de mi suç...?"

“Senorita Ballestena elbette çok güzel...”

"Kapa çeneni!"

Ballestena Dükü titreyen parmağını kaldırıp Carsel'e sallayınca hemen sustu. Sanki deliriyormuş gibiydi.

“Bedenini üç kuruşa satan adam!”

"Baba, Lord Escalante bedenini falan satmıyor. Ayrıca satsa bile kesinlikle karşılığında çok daha fazla kazanırdı."

'...Şimdi bedeninin ne kadar edeceğini tartışmanın sırası mı cidden?'

"Alay ediyorsun!"

“Hayır alay etmiyorum.”

"Ve kızımı bu yaşına kadar oyaladın..."

"Hâlâ yirmi üç yaşındayım."

"Bunca zaman onu ihmal ettin ve şimdi karşımıza çıkmış iki hafta içinde evlenmek istediğini mi söylüyorsun? Amansız bir hastalığa yakalandın da ölmeden ailene varis bırakmaya mı çalışıyorsun?"

"Baba."

“Kızım sadece senin yakışıklı yüzünden etkilendi diye ona yukarıdan mı bakıyorsun!..”

Artık Dük'e dikkat etmiyordu. Çünkü Ines'in yüzündeki ifadde Dük'ünkinden çok daha ölümcüldü.

Yorumlar

  1. Yaaaa çok mutlu oldum het gün bakıyordum yeni bölüme. Elinize sağlık teşekkürler çevirmen♥️

    YanıtlaSil
  2. Ahh yeni bölüme kavuşmak gibisi yok 🤭🤭🤭 ortam hem komik hem gergin ama koca bir gülümsemeyle okudum. Çeviri için çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Teşekkürler çeviri için 🌸

    YanıtlaSil
  4. Artık ayda bir bölüm mü yayınlanacak? Ben yeni bölümü beklemekten yoruldum 😓😓😓

    YanıtlaSil
  5. Keşke yeni bölüm gelse
    seçtiğin hikayelerini,çevirilerini çok seviyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder