This Marriage Is Bound To Sink Anyway 25. Bölüm (Türkçe Novel)


“Doğru düşün. O senin için yeterince iyi değil!"

“...”

“Böyle bitemez Ines Balestena!”

Sadece sahip olamayacağı bir şeyi isteyen genç bir veliaht prensin sinirlerine dokunuyordu.

Biraz erken ve sinir bozucuydu ama gerçekten bir nişanlıya ihtiyacı vardı.

Oscar'ın sahip olamayacağı biri olmalıydı.

“Ines, Majesteleri Veliaht Prens neden aniden...”

Enrique Osorno, Ines'in omzunun üzerinden Oscar'a bakarken ihtiyatla sordu ve sanki bir şey fark etmiş gibi sesini alçalttı.

Ines yeni bir av keşfeden küçük bir vahşi hayvan gibi aniden ona dikkatle baktı.

“...Neden?"

“...”

"Sorun ne?"

Enrique Osorno ondan beş yaş büyüktü ve Osorno Dükü'nün tek torunuydu.

Koyu kahverengi saçları ve derin bakışlı gözleriyle çocuk eski bir güneyli sıcaklığı yayıyordu ve geçmişteki Ines onu her gördüğünde bazen sebepsiz yere göğsünün sıkıştığını hissediyordu.

Görünüşünü beğenmediği için miydi? Ve şimdi de...

'...Ve şimdi de mi?'

Aynı derecede sinir bozucuydu.

Geçmişte olsa, hayatının geri kalanında böyle bir yüzle yaşamanın nasıl olacağını merak ederdi ama o kadar çok kez yerin dibini görmüştü ki, onu hayal kırıklığına uğratıyor gibi göründüğü sürece bir erkeğin neye benzediği önemli değildi.

Ines artık evlilik ve koca sözcüklerine fazla anlam yüklememeye karar vermişti. Bir erkek, sadece Ortega'dan gelen ve onun statüsünü aşamayan sıradan bir şeydi.

Yeter ki yanında taşıması utanç verici olmasın ve zekâ sorunları, cüce ya da kel olmak gibi çocuğuna rahatsızlık verecek genetik özelliklere sahip olmasındı.

Görünüş o kadar önemli değildi ama çirkin bir yüzü yanında taşımak kesinlikle utanç verici olurud, bu yüzden asla çirkin olmamalıydı. Garip görünmemeli ya da üst bedeni çok uzun ve alt bedeni çok kısa olmamalıydı. Ya da tam tersi.

Kafası çok büyük olamamalıydı ve kendi yüzünü daha büyük gösterecek kadar küçük de olamazdı. Burnu küçük olmamalı, göz çukurları küçük olmamalı ve dudakları hastalıklı bir renkte olmamalı...

Bu temel temel özellikleri sağladığı sürece Ines, bir erkeğin görünüşünün aslında önemli olmadığına yemin etti. (Ç.N: Temel özellik dediğine bak dünyada 3-5 kişide falan bulunur. Bu kız hiç yokluk görmemiş 😃)

'Ve bana bir çocuk verebilir ve makul bir yaşta ölebilirse gerçekten çok güzel olurdu.'

Bir dizi olay nedeniyle aşırıya kaçan soğukkanlılığı, nihayet şimdi kendini gösteriyordu.

Artık Ines için hiçbir şey hiç evlenmemekten daha iyi olamazdı ama Balestena ailesinin kızı olarak doğduğu için bu imkânsızdı.

Dahası, Ortega'da hayatının sonuna kadar bakire kalmak, bir manastıra kapatılmadığı sürece çok zordu.

Bu anne baba için, ailesi için bir utanç kaynağı olurdu... Bu tür geleneksel değerler bir yana, ailesinin sosyal dünyanın en dibine atıldığını, her türlü kusurun yuvası olarak adlandırıldığını ve hayatının geri kalanında azarlandığını görmek, bir insan için oldukça acı verici olurdu.

Üstelik evlenmemiş bir kadın, yaşlansa bile özel mülkiyeti üzerinde karar verme hakkına sahip olarak tanınamayacağından, anne ve babasından kişisel olarak aldığı mirasın tek bir kuruşunu bile yeğeninin izni olmadan kullanamaması ironisi ortaya çıkıyordu.

Elbette bu ancak gerçek anlamda ahlaksız bir insanın yapabileceği bir şeydi ama dünyada sanıldığından çok daha fazla ahlaksız insan vardı. Çocuksuz bir kadın, kardeşlerinin çocuklarının alıp kullanabileceği ortak bir mülkten başka bir şey olmayacak olan servetiyle ne yapardı?

Ailenin büyüğü olmakla sosyal ve ahlaki açıdan saygı görmek mümkündü. Ama sonuçta, 'evlenilemez' kabul edilen bir kadın Ortega'da yasal olarak bağımsız bir kişi olamazdı.

Ve Inés'in saygı umurunda bile değildi. Parasının olmaması, hiçbir hakkı olmaması demekti.

Ortega'da bir kadın ancak evlendiğinde gerçek bir yetişkin olurdu. O zaman bile, sadece birinin karısı olarak yaşardı.

Yine de Ortega yasasının kendisini ilerici olarak adlandırmasının nedeni, bir kadının kocası yok olduğu anda her şeyin değişmesiydi.

Ölürse, boşanırsa ya da ortadan kaybolursa.

Ortega, komşu ülkeler arasında en fazla boşanma davasının görüldüğü ülkeydi ve aynı zamanda 'kadınların talep ettiği boşanmaya' izin veren ve erkeğin hatalı olduğunu genel olarak kabul eden tek ülkeydi.

Boşanmış bir kadın suçsuzsa, evlilik öncesi kusurlu durumuna asla geri dönmezdi. Evlilik yoluyla elde edilen bir unvanı varsa, bu unvan kişinin hayatının geri kalanı boyunca korunur ve kişinin bu unvana uygun saygınlığı koruyabilmesi için ölene kadar cömert bir emekli maaşı olurdu.

Ayrıca özel mülkiyeti elden çıkarma konusunda bağımsız hakları da vardı. Çünkü o artık birinin kızı ya da karısı değil, yetişkin bir insandı.

Bir erkek, ne kadar aptal olursa olsun, on yedi yaşına kadar hayatta kalırsa istediğini yapabilirdi ve bir kadın, ne kadar akıllı olursa olsun, bunu ancak evlilik, boşanma ve dulluğun her türlü sınavından ve sıkıntısından geçtiğinde yapabilirdi. Ama şimdilik tek fırsat kapısı buydu.

Ortega'da bir kadının ulaşabileceği en yüksek konumun kraliyet ailesi olduğu söylense de Ines farklı düşünüyordu.

Bugün imparatorluktaki en başarılı kadınlar, kocaları ölen, kaybolan veya boşanmış olanlardı. Yani evlenmiş ama kocası olmayan kadınlar.

Aile servetlerinin büyüklüğü önemliydi ama temelde önemli değildi. Zaten nerede ve nasıl doğmuş olursanız olun, bir kadın olarak doğup onlardan daha bağımsız bir birey olarak yaşamanızın hiçbir yolu yoktu.

Ines'in standartlarına göre, kocası ne kadar erken ölürse ya da ondan ne kadar erken boşanırsa, başarısı o kadar büyük olacaktı ve Ines kesinlikle bu hayatta büyük başarılar elde etmek istiyordu.

Bu arzu, veliaht prensle birlikte kaderinin peşinden gitmeye çalıştığından beri giderek artıyordu.

Araştırma yaptıkça Inés, Ortega'daki birçok kadının neden kocalarını öldürdüğünü daha iyi anlıyordu.  Ines'in aklına Oscar geldi. Onu öldürebilseydi, her şey farklı olurdu.

Kalbinden geçenleri anlasa da, artık günah işleyebilecek durumda değildi.

Ve her gece yatıp kocasını nasıl, nerede, neyle öldüreceğini düşünerek geçirdiği hayat, Oscar'la yaşayacağı ilk hayatında ona yetmişti.

'Artık böyle lanet bir hayat istemiyorum.'

Geriye kalan tek çözüm, iki yıllık kocasının zamansız kaza geçirmesi, doğal ölümü veya karşı tarafın kusuru gibi sebeplerle dolu bir boşanmaydı.

Ama Enrique Osorno'ya bakılırsa kaderinde son derece sağlıklı olmak vardı. Çalışkan bir adam olacak, gelecekte vahşi doğada gezmeyecek ve beden eğitimini ihmal etmeyip formda kalacaktı. Kısacası, kaza, hastalık ve savaştan uzak bir adamdı.

Ines, ilk hayatına dair anılarını karıştırdı ve Enrique'nin, Carsel ile sahadaki her türlü rekabetten hoşlanan insanlardan biri olduğunu hatırladı. Diğerlerinden farklı olarak ata binmede ve avlanmada çok iyiydi. 

‘Diğerlerinin aksine çok sağlıklı ve sağlam..."

Ne olacağını kimse bilemez dense de, olasılık ne kadar yüksekse o kadar güvendesin demekti.

Bu sırada Ines birdenbire bir çocuğun karşısında ne kadar insanlık dışı bir hesapçılık yaptığını fark etti.

Enrique ondan beş yaş büyüktü ama onun gözünde onun yaşındaki herkes çocuk gibi görünüyordu.

Çocukların gelecekte böyle erken ölmelerini ummak ya da erken ölmedikleri için pişmanlık duymak kötü değil miydi?

Ama bunu çoktan yapmıştı. Düşünmekle bile günah işlediğini hissetti. Oscar'ı düşünürken insanlığını kaybetmiş gibi hissetti.

"...Ines, iyi olduğuna emin misin? Biraz solgun görünüyorsun. Sanırım korktun."

"Ben iyiyim."

"Majestelerinin ne dediğini duymadım ama bir kargaşa varmış gibi görünüyordu. Majestelerine bir şey mi söyledin?"

"Hayır, söylemedim."

"İlkbahardan beri neden aniden bu kadar hassaslaştığını bilmiyorum, özellikle de bugünlerde... herkes onu izliyor."

"Öyle mi?"

"Sen de fazla endişelenme. Bugünlerde hiçbir şey planlandığı gibi gitmiyor gibi görünüyor...”

Planlandığı gibi gitmeyen şeyleri yaratan Ines Balestena'ydı.

Ines düşünceleri belli etmeden sadece başını salladı.

Enrique konuşmadan duyduğu bariz rahatsızlığa rağmen ona sevgiyle bakmaya devam etti. Geriye dönüp baktığında, görünüşünden bağımsız olarak, Ines'in anılarında her zaman iyi bir insandı.

Bir aziz değildi ama asla kötü bir şey yapmayacak biriydi.

‘Sonuçta birinin ölmesini istemek biraz ürkütücüydü...'

Sonuç olarak en iyi şey kimsenin ölmediği bir boşanma olacaktı.

'Aptalın biri kendi hatasının nedenlerini sızdırdığı için boşanmanın kabul edilmesi mükemmel olurdu.'

Objektif olarak bakıldığında iyi bir adamdı. Yaşlı büyükbabasının harika saçları vardı ve onun eşsiz seksi yüzünü beğenen kadınlar vardı. Beyni oldukça sıra dışıydı, bu yüzden sadece birkaç yıl içinde akademide ön plana çıkacaktı.

Ayrıca babasının erken ölümü ve büyükbabasının halihazırda varisi olması nedeniyle, unvanı buradaki genç soylulardan daha erken devralması muhtemeldi, bu yüzden bolca gereksiz flörtü olacaktı...

Ines Enrique'ye baktı ve sanki hiçbir cevabı olmayan birine bakıyormuş gibi başını salladı.

Tüm hafızamı taramasına rağmen Enrique Osorno hakkında sadece bir söylenti olduğunu hatırladı. Onun harika bir eş olduğu söylentisini...

'...Bir pısırık, en kötüsü de bu.'

Kendisine söylendiği gibi evlenen ve gözleri karısından başkasını görmeyen bir adam... Eğer onun hayali hayatı boyunca bir aileyi sürdürmek olsaydı, o evlenmek için mükemmel bir adam olurdu ama hayalini kurduğu başarı farklıydı.

İmparatorluktaki en başarılı kadınlar, kocaları ölen, kaybolan veya boşanmış olanlardı. Talihsiz kazaları hariç tuttuğuna göre artık tek hedefi boşanmaktı.

En mükemmel haliyle özgür bir insan, kendi başına yasal kararlar alabilen biri olmalıydı. Bağımsız bir insan olmanın tek yolu buydu.

Hem Ballestena'nın gölgesi hem de kocasının gölgesi ortadan kalktıktan sonra belki yeniden aşık olacaktı. Belki de bunu bir daha asla yapmak zorunda kalmayacaktı.

Ama bu iyi olurdu, çünkü o zaman tamamen özgür olurdu.

“Bu arada Ines, Perez'de sana bir şey mi oldu? Nedense Mendoza'ya döndüğünden beri sanki partilerde sadece siyah kıyafetler giyiyormuşsun gibi hissediyorum...”

“...”

"Sana yakışmadığından değil elbette. Sadece kıyafetlerin çok donuk ve biraz kasvetli ama yine de sana garip bir şekilde yakışıyor...."

“...”

“Birdenbire böyle giyindiğin için annem Balestena ailesinde bir şeyler olduğundan endişelendi. Çünkü sen parlak şeyleri seviyordun. Ayrıca hiçbir kız partiye siyah giyerek gelmiyor.”

“...”

"Annem, 'Bir kızın bu kadar koyu renk giymesi doğru değil... Bir kız ancak çok kötü bir travma geçirdiğinde, bir süreliğine aklını kaybettiğinde ya da biri öldüğünde böyle kasvetli bir şey giyer.' dedi."

Evlenirse kocasının ortadan kaybolması gerekiyordu. Ancak ruh halini takip eden, kıyafetlerinin değişip değişmediğini, saçının değişip değişmediğini veya zihninin anormal hale gelip gelmediğini fark eden özenli bir eşten, yasal olarak kurtulamazdı.

İyi bir kocaya değil, bir gün hayatından yasal olarak çıkarabileceği bir erkeğe ihtiyacı vardı.

Yorumlar

  1. Hadi bakalım bugün de Enrique e yakıyoruz. 😅😅😅 bölümler çabuk gelmeye başladı YAŞASIN!!! ellerinize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder