This Marriage Is Bound To Sink Anyway 17. Bölüm (Türkçe Novel)


"Ines, lütfen aklını başına topla."

"Zaten aklım başımda, kararımı çoktan verdim."

"Şu anda normal değilsin. Normal düşünebilecek bir durumda değilsin."

Ines, dört kez düşük yaptı ve her çocuğunu kaybettiğinde onu azarlayan imparatorluk ailesinden ve onu herkesin önünde açıkça hor gören imparatoriçeden dolayı acı çekti.

11 yıllık bir evlilikti.

Oscar, imparatorluğa karşı bir kez bile onun yanında durmadı, onun teselli çağrılarını görmezden geldi ve sonunda yaşayan bir çocuk doğuramadığı için lanetli bir rahme sahip olması gerektiği sonucuna vardı.

Dışardan ne kadar muhteşem görünse de içi ölüyordu. Evlendikten sonra hiç normal bir hayat yaşamadı.

Yakışıklı kocasının vücuduna cinsel yolla bulaşan zührevi hastalıkların bütün çocuklarını öldürdüğünü öğrendi. Kendi arzularını tatmin etmek için, hamile karısının onun reddetmesine aldırış etmeden becerdiği o korkunç geceleri yaşadı.

Hayatı boyunca yalnızca bir adamı tanıyan bedeni, onun yaptığı tüm kirli şeylerin kanıtlarıyla bozulmuştu. Hayatında utanç verici hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen cezalandırılıyordu. Tüm bunlar sırf bu insan müsveddesiyle evlendiği içindi.

Ama hastalıktan daha iğrenç olan şey arzuydu.

Korkunç bir hastalığa yakalandığını bilmesine rağmen hiçbir şeyden haberi olmayan karısına hiç çekinmeden yanaşıyordu. Varisine hamile olan karısına köpek gibi sahip oluyordu. Yavaş olması için yalvarmama rağmen dinlemiyordu.

Sırf ilişkiye girmeleri yüzünden bir kez daha düşük yapmaktan korkması, onun gözünde çok tatlı olsa gerekti. Kirli hastalıklarını yaymaktan çekinmeyen bir insan için böyle bir cevap yeterli olurdu.

Geçici arzularını tatmin ederken ne onu ne de varisini bir kez bile umursadı. Bunu zarar vermek niyeti ile yapmıyordu. Bunlar hiç düşünmeden basitçe yaptığı şeylerdi. 

Geriye dönüp baktığında, dört düşük yapmasının bir nimet olabileceğini düşündü. O çocuklar böyle bir dünyaya doğmamalıydı. Böyle insanın soyu devam etmemeliydi. Bir gün, sanki dünyada hiç var olmamış gibi, hiçbir iz bırakmadan ölecekti.

Onlardan biri bile sağ salim doğmuş olsaydı, bu telafisi mümkün olmayan bir günah olurdu. Acısını ve derin kayıp duygusunu hemen uzaklaştırdı. Keşke yaşasalardı diye ağladığı uzun gecelere hemen veda etti.

Evet, bu mutsuz hayattaki tek tesellisi çocuk sahibi olmamasıydı.

Ines'in Oscar'la evlendiği andan itibaren hayatı, geri dönüşü olmayan bir çukura saplanmış olmaktan farksızdı. Çocuk muhtemelen onun için çok değerli olurdu ama onu asla kurtaramazdı. Hayatının değişmesi için çocuk istedi. Çocuk sahibi olmakla mutlu olacağına inandı...

Oscar'ın tavırları, özlemini ve defalarca hüsrana uğrayan beklentilerini yok etti. Veliaht Prenses, frengiden öldüğü damgasına maruz kalmadan önce, biraz daha erken ama daha etkili bir ölümle gitmeye karar verdi.

"Hiç olmadığım kadar normalim."

Başından beri onu öldürmek ve Balestena ailesinin çöküşüne neden olmak gibi bir niyeti yoktu. O buna değecek bir insan değildi.

"Ortega imparatorluk ailesinde boşanmış çift olmadığını söylemiştin, değil mi? Bu imparatorluk ailesinin ilk başarısızlığı olmayacağını da söylemiştin."

Silahın namlusunu kaldırdı. Veliaht prens, karısının davranışlarından hâlâ şüpheleniyordu ve hemen tepki vermedi, bunun yerine ona dikkatli bir şekilde baktı.

“Seni gerçek bir başarısızlık haline getireceğim.”

O sadece boşanmaktan korkan bir insandı.

"Karısının intihar etmesine sebep olan ilk veliaht prens olacaksın."

“...”

"Çünkü seninle yaşadığım dünyadan nefret ediyorum."

“Ines. Hayır. Yapamazsın...”

"Senin gibi birinin yanında bir saniye daha kalamam."

Ölümünün sabahı, Mendoza'daki tüm günlük gazeteler, Veliaht Prenses'in vasiyetini ön sayfada yayınlanacaktı. 'Boşanmama izin vermedikleri için ölmekten başka seçeneğim yok.' Makalenin başlığına bizzat bu şekilde karar verdi.

Ölüm pahasına da olsa kaçınılması gereken tüm çirkinlikler birer birer ortaya çıkacak ve yöneteceği tüm halklar, gelecekte imparatorları olacak veliaht prensin, aslında hem erkekler hem de kadınlar tarafından sikilmeyi seven, sapkın cinsel arzuları olan bir pislikten başka bir şey olmadığını bilecekti. 

Silahı ağzına doğrulttu. Oscar ağır hareketlerle ayağa kalktı. Bu tatmin ediciydi.

Bugün dünyanın en mükemmel kocası olarak bilinen Óscar Fernández de Ortega, bir pislik yığınından başka bir şey olmayacak.

Ve öylece bir öfke nöbeti içinde öldü.


***


İlk ölümü çok mantıklı bir seçimdi ama aynı zamanda da çok mantıksızdı.

Ines doğası gereği çabuk sinirlenen bir insandı. Biraz daha ılımlı bir ifadeyle söylemek gerekirse, sıcak ülkelerde genellikle 'tutkulu' olarak tanımlanan Ortega halkının karakteristik bir özelliğiydi bu.

Grandes de Ortega ünvanını alan bir dükün soylu kızı bile buna istisna değildi.

Cinsiyet, yaş, statü fark etmeksizin kişisel intikam ve düellolar nedeniyle bu kadar çok ölümün yaşandığı başka bir ülke muhtemelen yoktu. Çoğu zaman kazaya meyilli etnik yapıyı göz önünde bulunduran Ortega'nın imparatorları, birkaç nesil boyunca katı bir ceza kanunu oluşturmuştu.

Ancak Ortega'nın çabuk sinirlenen insanları, gelecekte ne gibi sonuçlarla karşılaşacaklarından korkacak ve sonrasını düşünecek kadar rasyonel insanlar değildi. 'İntikam istiyorum' diye düşündüklerinde çoğu intikam alıyor, 'Onları öldürmek istiyorum' diye düşündüklerinde çoğu onları öldürüyordu.

Ondan sonra olanlar onlar için pek bir şey ifade etmiyordu. Öldürmen gereken birini öldürmezsen yaşayamazsın. İntikamını almazsan nefes alıyor olsan bile ölürsün.

Ancak İnes, eğitim düzeyi yüksek, soylu bir kadındı ve hayatı boyunca sabırlı olmayı ve sabırlı olmayı öğrenmesi gereken bir kadındı. Zarif yaşamakla meşgul olduğu için bastırdığı şeylerin bir anda ortaya çıktığını söylemek abartı olmaz ama hayatını çöpe atarken bundan sonra ne olacağını düşünmemiş miydi?

Bu dünyadan yok olması gereken o değil, pislik kocasıydı ama o pislikten kurtulmak için tüm ailesini giyotine gönderemezdi. Her zaman sevilen bir evlat ve kız kardeş olmuştu.

Onların hiçbir günahı yoktu. Böylece kimse zarar görmesin diye sadece veliaht prensi diri diri gömmeye çalıştı. Ines bu kararda hiçbir sorun görmedi. Bu, ahlaki açıdan hiç de sorun teşkil etmeyen bir sonuçtu. Tabii biraz öfke nöbeti geçirmiş gibiydi... ama böyle bir çırpınışta bundan daha barışçıl bir sonuca kim varabilirdi ki?

Ölümü kimseye zarar vermedi. Genelev faresine benzeyen aşağılık prense bile. Tüm ahlaksız cinsel kaçamaklarının dünyaya gösterilmesi dışında tabii...

Tekrar düşününce bile çok iyi bir karardı. Büyük bir ödül beklemiyordu. Tanrı varsa onu daha iyi bir yere götürmesini umdu. Yoksa da bunun bir önemi olmayacağı mütevazi düşüncesiyle gözlerini kapattı.

İşte bu kadar. Silah sesiyle aynı anda kafası da parçalanmış olacağından, veliaht prensin zayıf midesini hatırlayınca küçük bir tatmin duygusu hissetti.


“.........”


Neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Ines, gözlerini kapatır kapatmaz av alanının ortasında gözlerini tekrar açtı; av tüfeğini iki eliyle bastırıyordu.

Tüfeğin ağırlığı neredeyse ölmeden öncekiyle aynıydı, bu yüzden bir an için hâlâ ölmek üzere olduğunu düşündü. Yani, hala ölemeyecek kadar korkunç bir durumdaydı ve kafasının patlamasını bekliyordu

Ancak öfke anında silahın namlusunu kendi boğazına yaslayıp ateş etme hissinden oldukça farklı olan Ines, diğerlerinden hiçbir farkı olmayan uzun tüfeğini gökyüzünde süzülen avları istediği zaman yakalayabilecek pozisyonda tutuyordu.

Ines inanamayarak etrafına baktı. Çok yakından hatırlamıyordu ama tanıdık bir yerdi. Perez Dükalığı, o ve kardeşi Luciano'nın sık sık ava çıktığı kapalı bir av köşküydü.

"...Bu çok saçma."

On altı yaşında evlendiğinden beri burayı hiç ziyaret etmemişti. İmparatorluk ailesinin sıkı yönetimi ve gözetimi altında tek başına yapabileceği pek bir şey yoktu. Diğer şeylerin yanı sıra, Perez Dükalığı'nı ziyaret etmek ya da kardeşiyle tek başına ava çıkmak asla izin isteyemeyeceği şeyler arasındaydı.

Yani bu...

Ines içgüdüsel olarak hafızasının izini sürdü ve hemen göleti buldu. Uzun zaman önceki anılarından farklı olarak burası bir gölet değil, çalıların arasına gizlenmiş küçük bir bataklıktı ama yüzeyi nesneleri yansıtacak kadar temizdi.

Tüfeğini belli bir açıyla yanına dayayarak aşağı indirdi.

Tek bir rüzgarın bile esmediği ormandaki su, en ufak bir hareket olmadan on altı yaşındaki Ines'in üzerinde parlıyordu.

Yorumlar

  1. Evet şimdi İnes in neden Oscar ı seçmediğini anlamış olduk.
    Çeviri için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  2. Ceviri için çok çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. İnes'ın neden lacivert ve siyah tonlarda kapalı renksiz ve gösterişsiz giyindiğini bu iki bölüm çok anlattı...teşekkür ederiz Özge

    YanıtlaSil

Yorum Gönder