How to Hide the Emperor's Child - 35. Bölüm (Türkçe Novel)


“Affedersiniz Markiz ama ben Majestelerinin kararlarına karışacak durumda değilim.” Sessizce dinledikten sonra Astelle cevapladı. “Sadece Majestelerinin başkente giden birliğine davet edildim. Majestelerinin suçluları nasıl cezalandıracağına dair tavsiye verme veya karışma yetkim yok.”

“Kızıma suçlu mu dedin sen?” Markiz keskin bir sesle sordu.

Bu Markiz, Marianne'in başka birinin ilaç kutusunu karıştırıp içine gizlice şüpheli bir ilaç koymaya çalışırken yakalandığını bilmiyor muydu? Yoksa suç olduğunu düşünmediği için görmezden mi geliyordu? Her iki durumda da Astelle'in uğraşmak isteyeceği türden bir insan değildi.

Astelle masumca sordu. “Hapiste olan çoğu insan böyle anılmaz mı?”

“Hey Leydi Astelle!” Markiz, Astelle’e olan düşmanlığını gizlemeye çalışmıyordu. “Bildiğin gibi kocam Croychen Markisi, bir devlet bakanı. Kızım Florin, Majestelerinin nişanlısı ve yakında İmparatoriçe olacak. Başkentte olanlar hakkında hiçbir şey bilmiyor gibisin.”

‘İmparatorun nişanlandığını ilk kez duyuyorum.’

“Harika bir kocanız ve kızınız olduğu için gurur duyuyor olmalısınız.”

Kızı Florin henüz nişanlanmamış olmasına rağmen Markiz'in davranışları saçmaydı. Bir düşününce, Marianne'in davranışları bu kadına benziyordu. Astelle'in alaycı sözleri üzerine Markiz sesini daha da yükseltti. “Kızım yakında nişanlanıyor…!”

“Markiz.”

Astelle sözlerini soğuk bir sesle kesti.

“Leydi Marianne ilaç kutuma zehir koymaya çalışırken yakalandı. Onu neden kurtarmam gerektiğinden emin değilim. Sağduyuma göre, Leydi Marianne'in daha ağır bir şekilde cezalandırılmasını istemem gerekmez mi?”

Marianne'in şeytani planı başarılı olsaydı, Astelle şu an Marianne'in olduğundan çok daha zor bir durumda olurdu. Tahttan indirilen imparatoriçenin zehir saklayarak imparatorla buluşmaya gelmesi, onu zehirleme girişimi gibi görünürdü. İşler ters gitseydi sadece Astelle değil, Theor ve büyükbabası ve hatta belki de başkentteki babası ve erkek kardeşi de zarar görecekti.

Bunun yerine, Marianne Astelle'in eşyalarını çalarken ya da ona fiziksel olarak zarar vermeye çalışırken yakalansaydı pişman olduğunu söylediği durumda biraz anlayış gösterebilirdi.

Ama bu affedilebilir bir şey değildi.

Bunun üzerine Markiz çenesini kapalı tuttu. Astelle’e kin dolu bir bakışla baktı. Astelle isteğini yerine getirmediği için kızgın görünüyordu ama bu gereksiz bir öfkeydi.

“Majesteleri çok kızmadı, bu yüzden endişelenecek bir şey yok. Tur sırasında böyle bir şey olduğu için gücenmişti.”

Kaizen, Marianne’e kızgın değildi. Gereksiz bir sorun doğduğu için sinir bozucu olduğunu düşünmüş olmalıydı. Astelle’in bildiği Kaizen böyle bir insandı. Kadınlar arasındaki tüm sorunların yararsız duygusal savaşlar olduğunu düşünen bir adam.

“Leydi Marianne hâlâ genç bir hanım ve Majesteleri, babası Marquis Croychen'a güveniyor, bu yüzden onu çok fazla cezalandıracağını düşünmüyorum. Yardıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.”

Ne de olsa zarar gören tek kişi Astelle'di. Astelle'in çektiği acılar yüzünden Kaizen'in genç bir asil kızı idam etmesi veya cezalandırması pek olası değildi.

İmparator, kendisine sadık kalması karşılığında bakanın kızını öldürmeyecekti.

“Başka söyleyeceğiniz bir şey yoksa gitmem gerekiyor.”

Astelle dışarı çıkmak için yürüdü ama Markiz arkadan onu yakalamaya çalıştı.

“Dur bakalım orada Leydi Astelle!”

“Markiz.” Astelle, Markiz’in sözlerini keserek soğuk bir tonda konuştu. “Odama izinsiz geldiniz ve şimdi benimle gayri resmi mi konuşuyorsunuz? Çok kabasınız.”

Markiz, Astelle'e ters ters baktı ve onun aşağılaması karşısında titredi. Ağzından nefret dolu bir ses çıktı. “Ha! İmparatoriçe koltuğundan atıldın sen…!”

Görünüşe göre bu konu hakkında konuşmak istiyordu. Ama Markiz lafını bitiremeden yanındaki kapı aniden açıldı.

“Ne oluyor burada?”

Kaizen’di.

Markiz irkildi ve aceleyle başını eğdi. Astelle de şaşırmıştı.

‘Ne zaman geldi?’

Ne zamandan beri konuşmalarını dinliyordu? Astelle ona şaşkınlıkla bakarken Kaizen alev alev yanan kırmızı gözleriyle doğrudan Markiz’e bakıyordu.

 “Bir Markiz ne zamandan beri sarayımda yüksek sesle konuşabiliyor?” Yakışıklı yüzünde bariz bir alay vardı.

Markiz şaşkın bir ifadeyle aceleyle başını eğdi. “Majesteleri. Ü-üzgünüm, üzgünüm. Ben Leydi Astelle ile konuşuyordum... Üzgünüm.”

Kaizen, Markiz’e soğuk bir bakış attı. “Astelle benim konuğum ve sen izinsiz gelip onu tehdit ettin.”

“M-majesteleri… Öyle değil…” Markiz bembeyaz kesildi ve kekeledi.

Kaizen soğuk bir şekilde emretti. “Şimdi git. Ve bir daha asla benim iznim olmadan buraya gelme.”

“E-Evet, Majesteleri. Aklımda tutacağım.”

Markiz derin bir şekilde eğildi ve Astelle'i de selamladı.

“Öyleyse, izninizle.”

Markiz aceleyle onu selamlayıp kaçarken Kaizen, Astelle'e yaklaştı.

“Seni gereksiz bir şeyle uğraştırdığım için üzgünüm.”

“Önemi yok, Majesteleri.”

Kovalandığı için Markiz şimdi Astelle’den daha çok nefret ediyor gibi görünüyordu ama başka seçeneği yoktu.

“Buraya ne için geldiniz?”

Bir şey olup olmadığını merak etti bu yüzden biraz endişelenmişti. Ancak Kaizen ona açıkça cevap verdi.

“Büyükbaban Marki'yi ziyaret etmek için geldim.”

“… Efendim?”

Bir an bunun ne anlama geldiğini merak etti.

Kaizen kaşlarını çattı. “Neden? Bir problem mi var?”

“Ah… Hayır.”

Ani bir ziyaret… Büyükbabası Carlenberg Markisi ve Kaizen’in bırakın yakın arkadaş olmayı, birbirleriyle hiç özel olarak konuşmuşlukları bile yoktu. Ama neden aniden onu ziyarete gelmişti? Hasta olduğunu düşündüğü için umursuyor muydu? Kaizen'in bu kadar ilgili bir tarafı olmasına imkân yoktu.

Astelle düşüncelerini sakladı ve ona teşekkür etti. “Düşündüğünüz için teşekkür ederim, Majesteleri. Büyükbabam minnettar olacak.”

“Sen nasılsın? Sen de hastasın ama sık sık büyükbabanı ziyaret ettiğini duydum. Biraz dinlenmen gerekmiyor mu?”

“Göründüğü gibi çok iyiyim. Benden daha hasta olan büyükbabam için endişeleniyorum.”

‘Aslında büyükbabam da iyi…’

Yine de geleli çok uzun zaman olmamıştı bu yüzden hemen iyi olduğunu söylemezdi. Birkaç gün sonra belki yavaş yavaş iyileşmeye başladığını söyleyebilirdi. Endişeli gibi davranan Astelle sakince cevap verdi. “Yine de büyükbabam Theor'u gördükten sonra epeyce iyileşti. Hepsi Majesteleri sayesinde. Çok teşekkür ederim.”

“…”

Kaizen bir şey daha söylemek ister gibi göründü ama ağzının içini sırdı. Konuşma orada bitti. İkisi tek kelime etmeden koridorda yürüdüler.

***

Astelle, Kaizen'i büyükbabasının yatak odasına götürürken Kaizen parlak bir şekilde aydınlatılmış koridorda yürüdü. Denz Kalesi lüks bir saraydı. Ek bina bile en köşesine kadar zarif süslemelerle doluydu.

Kaizen, Astelle'i takip ederken, az önce hizmetlilerden duyduğu bir hikâyeyi hatırladı. Hizmetçi, Astelle'in Marki'nin uşağını gönderdiğini söylemişti.

“Hizmetçiyi gönderdi mi? Neden?”

“Leydi Astelle, Marki ile kendisinin ilgileneceğini söyledi.”

“Neden böyle bir şey yapsın ki?”

Hizmetçi açıkladı. “Marki’nin yabancılardan hoşlanmadığını söylediler.”

Açıklamayı dinledikçe daha da şaşırmıştı. Kendi uşaklarına bile ödeyecek parası yokken o yaşlı adam neden bu kadar seçiciydi? Yabancılardan nefret ettiği için Astelle’e hizmetçisi gibi davranıyordu…

Kaizen, önündeki Astelle'in sırtına baktı ve dilini şaklattı. Astelle, Marki'nin yatak odasının kapısında durdu.

“Büyükbaba, içeri giriyorum.”

Astelle kapıya hafifçe vurduktan sonra açtı. Odaya girer girmez yatakta yatan Marki, Kaizen'i görüp hızlıca doğruldu.

“Sorun değil, uzanın.” Kaizen sakince selamını geri çevirdi. Bu sözlerden sonra Marki yatağın sırtına yaslandı.

“Sizi selamlıyorum, İmparatorluğun Efendisi.”

Astelle’in büyükbabası, terbiyeli bir yaşlı beyefendi izlenimine sahipti. Kaizen, belki de düzgün görünümünden dolayı, bu yaşlı adamın bir askerden çok bir akademisyene benzediğini düşündü. Teni canlıydı ve gözleri yaşlı bir adama göre keskindi. Ona ne kadar bakarsa baksın hasta görünmüyordu.

‘Bu yaşlı adam yüzünden buraya planlanan tarihten önce gelmek zorunda kaldım.’

Beklediğinden çok daha iyi göründüğü için Kaizen, bir hayal kırıklığı bile hissetti.

Astelle açık olan pencereyi kapattı. Pencerenin yanındaki masanın üzerinde boş bir ilaç kutusu vardı. Bunu gören Kaizen, Astelle'in Marki'nin ilacından bizzat sorumlu olduğunu anladı

 

 

 

Yorumlar