How to Hide the Emperor's Child - 31. Bölüm (Türkçe Novel)
Theor’un uyuyan yüzü rahat görünüyordu.
“Annesini arıyor.”
Kaizen, onunla konuşan Astelle’e
döndü. Astelle sandalyenin yanına yuvarlanmış oyuncak ayıyı aldı. “Kaç yaşında
olursan ol anneni özlersin.” Belli belirsiz bir sesle konuştu.
Kaizen bakışlarını sessizce uyuyan
Theor’a çevirdi. Çocuğun annesinin bir hizmetçi olduğunu duymuştu. Sigmund’ın
sevgilisiydi ve düşük statüsü yüzünden gayrimeşru çocuğu doğurduktan sonra
kaçmıştı. Vellian’dan duyduğu bütün bilgiler buydu.
‘Zavallı…’
Kaizen, imparatorluğun en asil kanıyla
doğmuştu ama yalnızca asil kana sahip olan soyluların bu tür geleneklerinden
nefret ediyordu. Küçük bir çocuğu düşük statüsü yüzünden annesinden ayırmak
insanlık dışı bir davranıştı.
Elini kaldırdı ve uyuyan Theor’un
saçlarını dikkatlice okşadı. İnce siyah tutamlar parmaklarının arasında kaydı.
Zavallı çocuk, diye düşündü, ailesini çok özlüyor olmalıydı. Astelle bir an
bile yanından ayrılmayıp ona öz annesiymiş gibi baksa da yeterli değildi.
Kaizen, Theor’un kafasını okşarken
üzgün bir sesle sordu. “Anne babasını çok özlüyor mu?”
O anda Kaizen, Astelle’in ona
baktığını hissetti. Ama başını çevirdiğinde Astelle, eski oyuncak ayıyı
sandalyeye geri koyuyordu.
“… Bazen ben de bunu merak ediyorum
çünkü Theor onlarla hiç tanışmadı.” Astelle yalın bir sesle cevapladı.
Odada bir süre sessizlik oldu. Yanan
şöminenin alevleri karanlık duvarda büyük gölgeler çiziyordu. Bir şekilde,
ifadesiz Astelle’in yüzünde taştan bir heykel gibi yalnız bir hava vardı.
‘Neden öyle
bakıyorsun?’
Kaizen, Astelle’in aklından geçenleri
kestiremiyordu. Ama düşündüğünde Astelle de bu çocuğa benzer bir durumdaydı.
Ailesi, erkek kardeşi ya da arkadaşları olmadan krallığın ücra bir kıyısında
kasvetli bir şekilde yaşıyordu. Belki de Astelle hayatını bu çocuğa adamıştı
çünkü değer verecek ya da sevecek başka kimsesi yoktu.
Karanlık odanın ortasında duran
Astelle oldukça yalnız görünüyordu. O böyle yalnız göründüğünde Kaizen’in kalbi
ağrıyordu.
Uyanmaması için dikkatle Theor’u
kaldırdı ve kucağına aldı. “Onu yatak odasına götürüyorum, sen burada dinlen.”
Kaizen, Theor’a sarıldı ve odadan çıktı.
Astelle, Theor'u tutan Kaizen’in
arkasına baktı.
***
Şafak sökerken Astelle gözlerini açtı.
Bir mum yaktı ve bileğindeki kırmızı lekelere baktı. Solgun bileğinde tek bir
iz bile yoktu.
Astelle başucunda duran saklanmış ilaç
kutusunun içinden bir şişe çıkardı. Şişeyi alıp koridora çıktı. Karanlık koridorda
kimse yoktu. Kapıyı açıp Theor’un odasına girdi. Geniş yastığının üstünde
uyuklayan Blin onu fark etti ve kuyruğunu sallamaya başladı.
“Şşşh…”
Astell köpeği susturdu ve Theor’un
yatağına yaklaştı. Bir battaniyenin altına gömülmüş uyuyordu. Astelle, ilaç
şişesinin kollarından çıkardı ve Theor’un uyuyan gözlerine damlattı.
Theor mırıldandı. “Hmm…”
“Şşş Theor, geçti…”
Theor kaşlarını çattı ve yavaşça
gözlerini araladı. Sonra Astelle’in yüzünü kontrol etti ve tekrar uykuya daldı.
Gözkapaklarının arasında kısa süre
açık kalan gözleri açık maviydi.
***
Astelle iyileşmişti ve lekeler tamamen
kaybolmuştu. Astelle iyileştikten sonra Kaizen iki gün daha kalede kaldı. Emin
olana kadar yola çıkmak istememişti.
“Hanımefendi şimdi tamamen iyileşti
Majesteleri. Tekrarlama olasılığı yoktur.” İmparatorun birliğinin asıl hedefe,
Denz Kalesi’ne doğru yola çıkması için doktorun bu açıklamayı birkaç kez
yapması gerekmişti.
Üç günlük uzun bir yolcuğun ardından Denz
Kalesi sonunda Astelle'in önünde belirmişti. Yolda geçtikleri kaleler taştan
inşa edilmiş eski moda kalelerdi. Ama buradaki ana sarayın çevresinde muhteşem
bir bahçe ve birkaç ayrı saray vardı. Burası eski hükümdarların uzun zaman önce
doğuda kaldığı ikinci bir imparatorluk sarayıydı.
İmparatoru taşıyan at arabası ve
birlik, ana kapıdan geçerek kalenin ana binasına girdi. Astelle'i taşıyan
vagon, lüks bir şekilde inşa edilmiş bahçeden geçerek kalenin doğu tarafına
yöneldi.
“Leydim, bu taraftan.”
Astelle'in yönlendirildiği yer,
sarayın doğu tarafında güzel bir villaydı. Büyük bir bahçeye sahip tek katlı
bir binaydı ve bu antik saraya uyacak şekilde güzel ve zevkli bir şekilde
dekore edilmişti.
Theor ile koridorda yürürken, önünde ilerleyen
genç hizmetçi Astelle'e baktı ve başını sıkıntılı bir yüzle eğdi.
“Üzgünüm Leydim.”
“Ne için üzgünsün?”
“Ben... Ben Markiye iyi hizmet
ediyormuş gibi görünmüyorum.” Genç hizmetçi, Markinin ona sürekli geri
dönmesini söyleyip durduğunu söyledi.
Hizmetçi onun hastalığıyla ilgilenmek
istediğini ama Markinin yalnız kalmak istediğini, bu nedenle ona gerektiği gibi
bakamadığını, odasına temizlik ve ilaç getirmek gibi nadiren girebildiğini
söyledi.
Sakar bir yüzle özür diledi. “Markinin
şu ana kadar iyileşmemiş olması benim hatam gibi görünüyor. Hepsi benim hatam.
Üzgünüm.”
Astelle bir an sessiz kaldı. Büyükbabasının
neden bu hizmetkarı kovup durduğu apaçık ortadaydı. Hasta değildi bu yüzden yoğun
ilgiyle başı belada olmalıydı.
Astelle'in elini tutarak takip eden
Theor, ikisi arasındaki konuşmayı duyunca şaşkınlıkla sordu. “Astelle Hala,
büyükbabam hasta mı?”
“Hayır, büyükbaban şimdi iyi.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, iyileştiğini söyledi.”
Astelle önce Theor’u sonra da bu genç
hizmetçiyi yatıştırdı. “Senin hatan değil. Büyükbabam tanımadığı insanların yanında
olmasından hoşlanmaz. Başında bekleyen insanlardan rahatsız olmuş gibi
görünüyor.”
Büyükbabası sağlıklı bir vücutla hasta
rolü yaparken zorlanmış gibi görünüyordu.
Astelle hizmetçiye gülümseyerek
konuştu. “Bundan sonra büyükbabamla ben ilgileneceğim bu yüzden endişelenmene
gerek yok.”
“Evet… Teşekkür ederim Leydim.”
Hizmetçi, Astelle'in kızgın olmadığına
gerçekten minnettardı ve ona yardım edeceğini söyledi. Konuşmadan sonra kapının
önüne geldiler. Hizmetçi kapıyı çaldı ve açtı. Odaya girdikten sonra yatakta
yatan Marki yerinde doğruldu.
“Büyükbaba!”
Theor büyükbabasının kollarına koştu. Astelle
durdu daha sonra büyükbabasının yanına yürüdü. Bir asker aristokrat gibi
hissettiren ağırbaşlı ve baskıcı atmosferine rağmen büyükbabasının görünüşü
arkadaş canlısı yaşlı bir beyefendiye benziyordu. Astelle çocukluğundan beri
büyükbabasına çok düşkündü. Babasından gizli annesinin ailesine mektuplar
gönderirdi.
Yüzünü büyükbabasının kollarına sürten
Theor başını kaldırdı ve endişeyle sordu. “Büyükbaba sen hasta mısın?”
“Hayır, bebeğim, büyükbaba iyi.” Marki
gülümsedi ve Theor’un saçlarını okşadı.
Astelle yatağın başına doğru yürüdü.
“Geç kaldığım için üzgünüm… Çok zor oldu değil mi?”
“Misafirperverlikleri iyi olduğu için
çok rahatsız edici değildi.”
“Yatmakta zorlanıyorsun ama hasta
değildin ama hasta taklidi yapıyordun... Büyükbabam bunu nasıl yaptı
anlamıyorum.”
Kaizen'in büyükbabası İmparator
Gilbert zamanında, eski Reston Dükü olan baba tarafından büyükbabası yetenekli
bir adamdı ama... davranışları biraz korkaktı. Siyasi dengesizlik yaşadığında
hasta numarası yaparak evden dışarı çıkmazdı.
‘Babam böyle bir
kişiliği miras mı aldı merak ediyorum…’
Marki kaşlarını çatarak konuştu. “O
genç hizmetçiyi kovalamakta zorlandım çünkü bana sürekli ilaç veriyordu.”
“İlaçları ne yaptın?”
“Banyoya döktüm, bazen de şu çiçek
tarhına attım.” Marki pencereyi işaret etti.
Yorumlar
Yorum Gönder