How to Hide the Emperor's Child - 32. Bölüm (Türkçe Novel)


Şık ve özenle dekore edilmiş yatak odasının bir duvarında büyük bir pencere vardı. Açık pencereden Astelle, çiçeklerle dolu bahçe manzarasına baktı.

“Ama neden bu kadar geç kaldınız? Ne oldu?”

“Ah…”

Astelle, büyükbabasının endişeli yüzüne baktı ve durumu anlattı. Marki, Astelle'in söylediklerini duyunca şaşırdı.

“Hasta mıydın?”

Theor bu sözlere çabucak cevap verdi. “Astelle Hala artık iyi, büyükbaba.”

“Merak etme, çabucak iyileştim.”

Astelle av köşkünde yaşadıklarını ve hastalığını anlattı. Onun açıklamasını dinleyen Marki, üzgün bir ifadeyle Astelle’in elini tuttu.

“Zavallı çocuğum… Ufaklık için de yabancı bir yerde olmak zor olmuş olmalı.”

Astelle tanıdık sıcaklığa gülümsedi.

“Büyükbaba, benim bir yavru köpeğim var!” dedi Theor büyükbabasının kollarından başını kaldırarak.

“Bir yavru köpek mi? Nereden buldun?”

“Majestelerinin hediyesiydi.”

Marki dehşete düşmüş bakışlarını Astelle'e çevirdi. Astelle hızlıca açıkladı. “Theor av köşküne gitti ve Majesteleri ona bir köpek hediye etti.”

Kısaca özet geçmişti. Av köşkünde yaşanan uzun sahne arkasını anlatacak zamanı yoktu, zaten Theor’un önünde bahsetmek istemiyordu.

Marki, Astelle’in ne demek istediğini anlamıştı. Bir kez daha Theor’un başını okşadı. “Eğer köpek av köşkündense bir av köpeği demektir… Theor’umuz avlanmayı öğrenmek için hala çok küçük.”

“Hayır, avlanmaktan nefret ediyorum. Ayı ölmüştü.”

Astelle hafifçe gülümsedi ve ikisine baktı. Nihayetinde büyükbabasıyla bir araya geldiği için rahatlamıştı. Tüm vücudu gerginlikten kurtulmuş gibiydi. Henüz hala tam güvenli sayılmazdı ama buraya gelmek işin yarısıydı. Rahatlamıştı.

“Eski imparatoriçenin vasiyetini duydum, o adam ikinizle ilgileniyor.” Marki, Theor'a biraz karmaşık bir bakış attı.

Kaizen’in büyükannesi, Dul Kraliçe, anne ve babasını küçük yaşta kaybettikten sonra imparatorluk sarayına getirilip büyütülmüştü, sonra da kraliçe olmuştu. Güneydeki en geniş tımarın sahibiydi. Güney mülklerini yasal olarak imparatorluk ailesine bağlamakta önemli bir rol oynuyordu. Kaizen'in büyükbabası İmparator Gilbert, genç karısının daha sonra mülkü üzerinde hak iddia etmesini engellemek için kraliçeyi imparatorluk sarayına kilitlemişti. İmparatoriçe saftı, statüsünün farkında değildi çünkü bütün hayatı boyunca bu şekilde yaşamıştı. Ayrıca imparatorluk sarayını yönetmekte de güçlük çekerdi bu yüzden Astelle sık sık imparatoriçeyi ziyaret eder ve ona yardımcı olurdu. Merhum gelini yerine imparatorluk sarayı işlerinde ona yardım eden Astelle'i gerçekten seviyordu.

Astelle boşandığında, ona veda ederken çok ağlamıştı.

“Ama artık her şey bitti. Burada birkaç gün kalacağım ve sizi önden eve göndermek için Majestelerinden izin isteyeceğim."

“Evet, bunu yaparsan endişelenmene gerek kalmayacak.”

‘Onun iznine ihtiyacım var.’

Hoşuna gitse de gitmese de Theor’u geri göndermek için Kaizen’den izin alması gerekiyordu. Bundan sonra Kaizen’in suyuna gitmesi gerektiğini düşündü ve doğru zamanı bulduğunda soracaktı. Neyse ki Kaizen, Theor için dost bir düşmandı ve Astelle onun iyiliği için uğraşıyordu.

Theor’a iyi davranan Kaizen’i düşündü.

‘Her şey iyi olacak.’

O sırada büyükbabası başını salladı. “Bu arada, seni bekleyen biri daha var.”

“Ha?”

Bekleyen başka biri mi vardı? Kimdi? O sırada kapı açıldı. Başını çevirdiğinde hizmetçi kıyafetiyle içeri giren esmer kadını fark etti. Koyu kahverengi saçları ve kestane rengi gözleri olan sakin görünümlü genç bir hizmetçiydi. Ağlayarak Astelle'e yaklaştı.

“Hanımım…”

Astelle şaşırdı ve oturduğu yerden doğruldu. Ve altı yıl sonra yeniden gördüğü hizmetçisine yaklaştı. “Hannah?”

***

Aristokrat ailelerin kızlarına, çocukluklarından itibaren benzer yaşta bir hizmetçi verilirdi. Hizmetçi hizmet ettiği hanımla birlikte büyür ve arkadaşı olurdu. Daha sonra hanımı evlendiğinde bile onunla birlikte gider ve baş yardımcısı olurdu. Hannah, Astelle’in hizmetçisiydi.

“Hannah, nasılsın?”

Hannah ağlarken cevap verdi. “Leydimin buraya geleceğini duyduğumda uşaktan burada çalışmama izin vermesini istedim.”

Astelle imparatoriçe olup imparatorluk sarayına taşındığında Hannah da imparatorluk sarayının hizmetçisi olma niteliklerini almıştı. Ancak Astelle, imparatorluk sarayını terk etmek zorunda kalmıştı ve başkentteki her şeyle bağlarını koparmıştı. Ama Hannah yine de Astelle’e hizmet etmek istiyordu.

‘Ama artık bir hizmetçiye ihtiyacım yok. Üzgünüm Hannah…’

Astelle imparatorluk sarayından ayrıldığı zamanı hatırladı. Dürüst olmak gerekirse, Hannah'ya maaş verebileceğini düşünmüyordu. Hannah paraya falan ihtiyacı olmadığını söylemişi ama Astelle genç ve başarılı hizmetçisini zor durumda bırakmak istememişti. O sırada hamile olduğunu bile bilmiyordu. Ormana gitmeyi ve yalnız başına yaşamayı düşünüyordu. Hannah’yı böyle bir hayata çekmek istememişti.

‘İmparatorluk sarayında çalışmak için niteliklisin. Bu fırsatı bir kenara atma ve kendin için yaşa.’

Hannah, kırsalda yaşayan fakir bir aristokratın kızıydı ve küçük yaşta ailesini kaybetmişti. Dükün malikanesine dönseydi ev işleri yapacaktı çünkü hizmet edecek bir hanımı olmayacaktı. İmparatorluk sarayında hizmetçi olarak çalışırsa dükün malikanesinde olduğundan daha yüksek bir maaş alabilir ve iyi bir evlilik yapabilirdi. Astelle onu yatıştırıp imparatorluk sarayında kalmaya ikna etmişti. Ve bir daha onu görmemişti.

Koyu kahverengi saçlarını düzgünce toplayan ve bir hizmetçi başlığı takan Hannah, altı yıl öncesine göre pek değişmemişti.

Hannah gözyaşlarını sildi. “Leydi Astelle gittikten sonra İmparatorluk sarayında hizmetçi olarak çalıştım.”

Astelle onun kıdemli hizmetçi kıyafetlerine bakarken başını salladı. Görünüşe göre sarayda değer görmüştü. Hannah Marki’ye bakarak konuştu. “Marki ile birlikte olduğunuzu bilmiyordum çünkü Efendi Fritz, Marki’ye nerede olduğunuzu soran bir mektup göndermişti ama Marki ona sizin nerede olduğunuzu bilmediğini söylemişti.”

“Ondan böyle söylemesini ben istedim.”

Erkek kardeşi Fritz, Marki’nin malikanesine Astelle’in yerini sorduğu birkaç mektup göndermişti. Ama Astelle erkek kardeşiyle iletişime geçmek istememişti bu yüzden büyükbabasına o şekilde cevap vermesini söylemişti.

“Majestelerinin Hanımımı bulup birlikte bu şatoya geleceğini duyduğumda koşarak buraya geldim.”

Astelle, Hannah’nın elini tuttu. Artık Astelle’in hizmetçisi değildi o yüzden buraya gelmesine gerek yoktu ama yine de geldiği için minnettardı.

İkiliye şaşkın bir ifadeyle bakan Theor, büyükbabasının kollarından sıyrıldı. Astelle, Theor’un omuzlarından tuttu ve onu Hannah ile tanıştırdı.

“Hannah, bu Theor.”

“Marki’den duydum. Efendi Sigmund’ın…”

Hannah, küçük yaştan beri Astelle ile birlikte olduğu için Sigmund’a da aşinaydı. Sigmund sessiz ve samimi bir karaktere sahipti ve hizmetçilere ve hizmetlilere karşı nazikti. Hannah, Theor'a üzgün bir sempatiyle baktı. Neyse ki hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Sadece onun için üzülmüştü. Genç ve samimi Sigmund’ın ölümü yakınlarını olduğu gibi Astelle’i de çok üzmüştü. Theor için kuzeninin adını ödünç aldığından her zaman onun yüzünü hatırlıyordu.

Hannah, Theor’un göz hizasına gelecek şekilde dizlerini büküp eğildi ve onu selamladı. “Merhaba, Genç Efendi Theor. Ben Hannah.”

Theor, Hannah'yı meraklı gözlerle gözlemledi.

Astelle, Theor'un başını okşadı. “Theor, Hannah'ya merhaba demelisin.”

“Merhaba Hannah.” Theor onu dikkatle selamladı.

“Çok tatlısınız Gneç Efendi. Size lezzetli kurabiyeler getireceğim.”

Theor bu düşünceden oldukça memnun olmuş bir şekilde hızla kafasını salladı. Astelle onlara baktı ve hafifçe gülümsedi.

“Leydi Astelle, uzun yolculuktan sonra epey yorulmuş olmalısınız. Size sıcak çay getireceğim.”

“Teşekkürler Hannah.”

 

Yorumlar