How to Hide the Emperor's Child - 25. Bölüm (Türkçe Novel)
Kaizen kısa bir nefes verdi. “Yönetim ve hastaların iyileşmesi için askerler ve ödenek gönderin. Askerler doktor ve ilaç için komşu şehirlerle iletişime geçsin.”
“Emredersiniz,
Majesteleri.” Lyndon başını eğdi ve dışarı çıktı.
Kaizen
masasında açık duran haritaya bakarak düşüncelere dalmıştı.
‘Başkent ve
birkaç büyük şehir dışında burası çok az gelişmiş. Böyle bir ülkede hastaları
tedavi edebilecek ilaç yoktur.’
Bunun
sebebi son on yılda bu ülkeyi doğru düzgün yöneten kimsenin olmamasıydı. Büyükbabası
bütün hayatı boyunca sınırları genişletmek ve daha fazla toprak sahibi olmak
için uğraşmıştı. Babası da, Reston Dükü de dahil olmak üzere, soylular
tarafından kullanılmaktan öteye gidememişti. Kaizen imparator olduktan sonra
altı yılını isyanları bastırmak ve bu soylulardan kurtulmak için harcamıştı.
Ama bundan
sonra farklıydı.
Kaizen
bütün imparatorluğa tamamen sahipti. Bundan sonra iç illerine
odaklanabilecekti. Bu nedenle başkent dengeli hale gelir gelmez tura çıkmıştı. Bizzat
kendisinin topraklarını kişisel olarak gezmesi ve her bölgeyi teftiş etmesi
gerekiyordu. İmparatorluğu düzgün bir şekilde yönetebilmek ve geliştirmek için
her bölgeyi kendi incelemesi gerekliydi.
“Astelle
nerede?” Kaizen gözlerini haritadan ayırmadan görevliye sordu.
“Leydi
Astelle batı ek binasında.”
Durumu
Astelle’e açıklamak zorundaydı. Astelle için erkenden Denz’e yola çıkmışlardı,
şimdi plan ertelendiği için ona durumu kendi açıklamalı ve sabırlı olmasını
istemeliydi.
Kaizen
koltuğundan kalktı ve görevlinin rehberliğinde batı ek binasına doğru yöneldi.
Bina bir hayli eskiydi ve küçük olduğu için rahatsızdı. Koridorlara güneş ışığı
girmiyordu bu yüzden karanlıktı. Ana binadan ayrılırken ve batıya giden
koridorları geçerken ek bina çok dökük görünüyordu.
“Astelle’in
burada kaldığını mı söylüyorsun?”
“Evet,
Majesteleri.”
Kaizen dar
koridorda etrafına tuhaf bir bakış attı. Kaşlarının arasındaki çukur
derinleşmişti. Her ne kadar oda sayısı az olsa da bir insan nasıl böyle bir
yerde yaşayabilirdi?
‘Hemen
odasını değiştirmeliyim.’
Bunu
düşünürken dar koridordan geçti ve sonundaki kapıya ulaştı. Görevli kapıyı
açmadan önce tıklattı. Kapı hemen açıldı.
“Majesteleri!”
Kapıyı açan
kişi Astelle’di. Kaizen konuşmak için ağzını açmıştı ama Astelle’in giysilerine
bakıp duraksadı. Astelle, beyaz gömlekten bir gecelik giyiyordu. Etekleri yere
doğru uzanan beyaz bezden bir elbiseydi yani iç göstermiyordu. Ama Kaizen o an
şaşırmaktan kendini alamadı. Altın bir ipliğe benzeyen sarı saçları banyodan
yeni çıktığı için ıslaktı.
“Kusura
bakmayın. Şu an biraz gerginim.” Astelle, Kaizen’in şaşkın suratını görünce
kendine geldi ve elbisenin bileklerini çekiştirip açıkta kalan göğsünü kapattı.
“Yine de sizinle görüşüp haber vermek istiyordum.”
“Ne oldu?”
Astelle’in
solgun yeşil gözleri endişe doluydu.
“Galiba bir
hastalığım var.”
***
Astelle
şaşkındı. Bileğindeki lekeleri görür görmez banyosunu bitirmiş ve odaya
dönmüştü. Theor’u kurutup giysilerini giydirdi ve kendisi de giyinmek üzereydi.
Ancak aniden kapının çalındığını duydu, kapıyı açtı ve karşısında Kaizen’i
gördü.
‘Hizmetçilerden
biri sanmıştım…’
Hizmetçilerin
geldiğini düşünmüştü bu yüzden ince bir gecelik giydiğini unutmuştu.
Kaizen de
biraz şaşırmıştı ve Astelle’in vücudunu süzdü.
Beyaz
elbise en azından bornoz kadar ince değildi ama bütün vücudunu kapatacak kadar
kalın da değildi. Astelle hızlıca elbisenin üzerine bir ceket geçirdi. Önce en
önemli şeyden bahsetmesi gerekiyordu.
“Sanırım hastalandım.”
“Ne?”
Kaizen
hastalık kelimesini duyunca şaşırmıştı. Gözleri şokla titriyordu.
“Hatsa
mısın?... Ne… Ne kadar kötü?”
Astelle de
Kaizen’in şaşırmasına şaşırmıştı. Bu kadar şok edici bir haber miydi?
‘Yalnızca hastayım
dedim. Herhalde bulaşıcı olduğunu ya da Innes ateşine yakaladığımı falan
düşünüyor.’
Astelle
derhal açıklamaya koyuldu. “Ciddi bir ateş değil. Sıradan bir nezle. Hala erken
aşamalarında yani ateşim yok.”
Bileğini
Kaizen’e gösterdi. “Burada lekeler var.”
Kaizen
lekelere bakarken Astelle adım adım açıklamaya çalıştı. “Doğu ateşi başta böyle
ortaya çıkar. Bu aşamadayken tedavi olmazsa sonradan ateş çıkabilir…”
“Doğu ateşinin
nasıl ilerlediğini biliyorum.”
Kaizen
hayal kırıklığna uğramış gibi Astelle’in sözünü kesti. Üzgün görünüyordu.
Açıklamasını duyduktan sonra ve çok bulaşıcı bir hastalık olmadığını
öğrendikten sonra bile içi rahatlamış değildi.
‘Neden
yüzünde suçlu hissediyormuşsun gibi bir ifade var? Yağmur yüzünden hasta
olduğumu mu düşünüyorsun?’
Yoksa
yağmurlu bir günde Theor’u av köşküne götürdüğü için kendini mi suçluyordu?
‘Böyle
şeyleri umursayacak biri değildir.’
Astelle boş
bir şekilde cevapladı. “Bildiğinize sevindim.”
Aniden
Kaizen, Astelle’e yaklaştı. Astelle şaşırdı, geri adım atamayacak kadar kısa
bir zaman dilimiydi.
“Sen, ne-“
Tam Astelle’e yaklaşırken gelen net bir ses onu durdurdu.
“Merhaba
Majesteleri.”
Küçük
mobilyalı sade odanın ortasında bir yatak vardı. Yatakta oyuncak ayıyla oynayan
Theor Kaizen’i gördü ve ona koştu. Açık mavi gözleriyle Kaizen’e bakarak onu
selamladı.
“Majesteleri,
Astelle Halam hastalandı.”
“Halan iyi
olacak.” Kaizen, Theor’un nemli saçlarını okşadı. Daha sonra göz kamaştırıcı
bir bakışla Astelle’e baktı.
“Hastalandıysan
burada çocukla bir başına ne yapıyorsun? Hemen doktor çağırmalıydın.”
“Kıyafetlerimi
değiştirip doktorun yanına gitmek üzereydim.”
Henüz
banyodan dönmüşlerdi. Kaizen arkasındaki görevliye dönüp konuştu.
“Doktoru
çağırın.”
Bir süre
sonra, birliğe eşlik eden doktor, Vellian ile birlikte geldi. Arkalarından
Lyndon da krala bir haber bildirmek için gelmişti. Üçü birden Astelle’in
odasına toplandılar.
***
Vellian,
Astelle’in hasta olma haberine çok şaşırmış görünüyordu. Astelle ona dikkatlice
baktığında Vellian sessizce bakışlarından kaçtı.
“Masum bir
doğu ateşi.” Astelle’i muayene eden doktor konuştu. “Neyse ki bulaşıcı ya da
ciddi bir hastalık değil. Çabuk fark ettik yani ilaç alıp yeterince
dinlenirseniz hemen iyileşirsiniz.”
Sonuç
beklenildiği gibiydi. Astelle hafifçe başını salladı. Doktorun onayından sonra
Kaizen derinden bir rahatlama hissetmişti. Vellian’a döndü ve emretti.
“Buranın
yöneticisine haber verin. Daha fazla hizmetçi göndermesini söyleyin. Önce yatak
odasını ana binaya taşıyalım…”
“Majesteleri.”
Astelle
ayağa kalktı ve seslendi. Herkesin gözü Astelle’in üzerine dönmüştü. “Eğer izin
verirseniz burada kalmak ve hastalığımı kendim iyileştirmek istiyorum. İlacı
kendi ellerimle yapmak istiyorum böylece herhangi bir söylenti çıkmaz.”
“Ne?”
Kaizen anlamsızca Astelle’e baktı. “Neden bahsediyorsun?”
“Buralarda
bir salgın hastalık olmalı. Innes ateşi, değil mi?”
Ayakta
duran Vellian ve Lyndon da şaşırmış görünüyorlardı. Kaizen şüpheli gözlerle
sordu. “Nereden duydun bunu?”
“Bir yerden
duymadım.”
‘Sadece
tahmin ettim.’
Innes
ateşinin habercisi olan erik çiçeklerini görmüştü. Her ne kadar himzetçi kılığa
girmiş şifacı sayesinde bu köyde hasta olmasa da çevre köyler büyük ihtimalle
salgından muzadriptiler.
Az önce
ateş kelimesine dumur olan Kaizen’in ifadesi de Astelle’in tahminini
güçlendirmişti. Ateş kelimesini daha önce duymamış olsaydı Kaizen gibi
dikkatsiz birinin bu kadar aşırı tepki göstermesi olanaksızdı. Astelle
hastalığın burada bulunduğunu nasıl anladığını tek tek açıklamaya koyuldu. Tabi
yalnızca gördüğü erik çiçeklerinden bahsetti, Kaizen’in tepkisinden değil.
Yorumlar
Yorum Gönder