How to Get My Husband on My Side - 93.Bölüm (Türkçe Novel)


İlk başta onunla nasıl konuşacağımı bilemedim. Bu yüzden elimden geldiğince çabuk cevap verdim ve kesemi açıyormuş gibi yaptım.

Sonra tekrar garip bir sessizlik oldu. 

Tanrım!

Elbette kafasından geçen ile söyledikleri arasında çok büyük bir fark vardı.

Eğer oyunun sonunu bilmeseydim muhtemelen ilk yarının ortalarında seyirciyi kaybederdim veya her sahnede yaygın olarak tanımlanan yardımcı bir rol gibi kafam karışırdı.

Önceki hayatımın sıradan oyunlarında anlatılanların bu kadar korkunç yaratıklar olduğunu bilmiyordum.

(R) “……Özellikle trol ortaya çıktığında, ters gidecek kadar gergindim.”

Buzlu ormanda canavarlarla birkaç gün geçirdikten ve tepedeki ejderhayla tanıştıktan sonra hangisinin daha şaşırtıcı olduğunu bilmiyordum. Ama bugün stadyumun etrafında zıplayan canavarlar şimdiye kadar karşılaştığımdan farklıydı.

Vahşi olmasına rağmen, birçok yönden vahşi hayvanları anımsatanlardan çok farklı hissettiriyorlardı.

Belki de bu yüzden mutluydum...

(Ellen) "Anlıyorum... Daha fazla endişelenmene gerek yok. Geçmişte Izek'in kazandığı yıl çok daha korkunçtu.”

(R) "Ah…"

(Ellen) "Kolaylaştığını söylemek abartı olmaz."

Şimdi anlamaya başladım. Demek ki kolaylaşmanın anlamı buydu.

Bugün oynayan adayların yarısının hayatta olup olmadığı şüpheliydi.

Buradaki insanlar mı yoksa ben mi tuhaftım. Kafam karışmaya başladı.

Her neyse... Durum hâlâ garip görünüyor olsada sakinliği için minnettardım.

Gülümsüyor ve bir şeylerle uğraşıyormuş gibi yaparken aynadan bana baktığını hissedebiliyordum.

Tereddüt ediyor gibiydi.

Tekrar kustuğumdan mı şüpheleniyordu? 

Şimdi dikkat etti mi bilmiyorum ama...

(Ellen) "Her şey yolunda mı?"

Yeterince emindi.

(R)"Ah... o kadar önemli bir şey yok..."

(Ellen) “……Ah, yani hiçbir şey yok...”

Aniden sorusunu geri alan Ellenia, sanki hemen pişman olmuş gibi başını salladı. Hiçbir şey söylemedi ve bana bakmadı. Bu yüzden ben de ilk o ayrılana kadar sessizce bekledim

* * *

Karşılaşmanın ardından Omerta Kale'nin ev sahipliğinde akşam yemeği verildi.

Yeni bir şey değildi. Tam da hatırladığım gibiydi.

Cesare'nin Dük'ün odasında kalması beni çok sinirlendirdi.

Nedenini bilmiyordum ama istila edilmiş gibi hissediyordum.

Izek burada benimle olsaydı daha farklı olur muydu?

Birden onun burada olmasını istedim. Ama ikinci yarıya kadar gelen adaylar Angvan'da dinleniyorlardı.

Cesare'nin burada olması ve Izek'in sarayda olması çok ironikti.

Ah, Ruby...

Gülümseyerek yemek masasına döndüm. Oturmaya çalışırken neredeyse duraksadım.

Aman Tanrım. Bu ne tür komik bir kombinasyondu?

Cesare'nin bana sevgiyle gülümsemesi kesinlikle iğrençti!

Bir süredir yanında oturuyordum.

Ama Dük Omerta hangi nedenle tam onun önünde oturuyordu?

Daha da kötüsü, Alfonso neden buradaydı?

Kayınpederim, abim ve uluslararası bir şaka haline gelen eski nişanlım birlikte ne yapıyordu?

Alfonso mahcubiyetini bana gösterdi.

Gülümsedim. Yani anlamı buydu.

(Alfonso) "Ah şaşırmış görünüyorsun. Dük ile konuşacaklarım vardı. O yüzden böyle bir manzara ortaya çıktı."

Aha, öyle mi?

Şimdi de abimle karşı karşıya oturuyor ve onunla içiyordu.

Şanslı mı yoksa başından beri saçmı mı olduğu konusunda kafam karıştı.

(Dük) "Bu maçı ilk kez izliyor olmalısın. Nasıl hissediyorsun?"

Gerçekten ne istediklerini merak ettim.

Sadece Alfonso değil, kayınpederim de.

Cesare olsa bile, bu ortamın çok tuhaf olduğunu düşünen sadece ben miydim?

(Cesare) "Hayal ettiğimden daha şaşırtıcı. Herkes... Ne yapacağımı bilemedim ve korktum.''

(Dük) "Oğlum için endişelenmene gerek yok. O kadar zavallı biri olsaydı, Kutsal Babanız değerli kızını gönderir miydi?”

(Cesare) "Ah hayır, babamın bakış açısından şüphe duymuyorum ama dürüst olmak gerekirse, kayınbiraderim için biraz endişelendim."

Kayınpederim buna değdiğini söylediğinde Cesare iyi bir şekilde cevap verdi. Sonra Alfonso gülmeye başladı.

Çıldıracak kadar sarhoş mu oldular? 

Neyin peşinde olduklarını bilmiyordum. Bu şekilde arada kaynamak istemiyordum. En azına cevap vermeli ve gereksiz şeyler söylememeliydim. Beceriksizce gülüyormuş gibi yaptım ve ekmek sepetinden ılık tereyağlı bir rulo aldım.

Cesare benimle konuştuğu anda büyük bir ısırık aldım.

(Cesare) "Bu arada Ruby, böylesine büyük bir şatonun hanımı olduğun için gergin olmalısın."

(R) "...Ah."

(Dük) "Bu büyük bir iltifat, Majesteleri. Güney soylularının görkemiyle karşılaştırıldığında perişan. Bir düşünün, Rembrandt'ın Vishelier Şatosu kendine has tarzıyla ünlü değil mi?''

Çiğnediğim için düzgün cevap veremeyince kayınpederim benim adıma tekrar araya girdi.

 Alfonso alçakgönüllülükle başını salladı.

(Cesare) “Hangi benzersiz tarz? Zaten modası geçmiş eski bir tarz. Bu durumd başka iğrenç bir şey yok. Geleneksel tarzla baş etmek neden bu kadar zor?”

(Dük) "Bu talihsizlik."

Bu soylular kendi aralarında sohbet ederken ağzımdakini çiğnedim ve sertçe yuttum. Başka bir tereyağlı rulo alıp ikiye böldüm. Mis kokulu ekmeğe bol tereyağı sürdükten sonra ağzıma attım.

Bu çok zor... Benimle konuşma... Benimle konuşma...

(Alfonso) " Enzo'nun bu yolculukta sana eşlik edeceğini düşünmüştüm. Meşgul olmalı."

Alfonso, Enzo'nun Romagna Papası'nın koltuğunda oturduğu gerçeği karşısında Cesare'nin dişlerini ne kadar gıcırdattığını tahmin edebilecek miydi?

Elbette Cesare, utanmazlığıyla dünyanın en güçlüsü olarak yanıt verdi.

(Cesare) “ Bizden beklenmeyecek bir şekilde kardeşim ve ben iyi anlaştık. Gelemeyeceğinden değil. Babam onun yaygara çıkaracağını düşündüğü için güç bela engelledi.”

(Alfonso) "Hah neden?''

(Cesare) "Anlayacak kadar bilgilisin, değil mi? Burada olsaydı her yeri karıştırır ve stadın ortasına atılırdı.”

(Alfonso) "Hahaha, sanırım hala enerjik."

Neşeli görünüyorlardı.

Bu argümana bir dereceye kadar katılıyordum. En azından Enzo, Cesare gibi her zaman komplo kuran veya numara yapan çok kişilikli bir psikopat değildi.

Bu nasıl bir yalandı? 

Sessizcebir küfür fısıldadım. Tereyağlı ekmeğin kalan diğer yarısını da çiğnedim. Bu kez beyaz yuvarlak ekmek aldım.

(Cesare)"Gelebilseydi iyi olurdu. Değil mi Ruby?

(R) "Evet."

Böyle zamanlarda böylesine büyük boyutta yiyecekler olduğu için bir kez daha minnettar hissettim.

Yumuşak ve hafif ekmek, ekşi sarı krema ile yapılmıştı. Şaraptan birkaç yudum alıp hemen yeni ekmeğimden bir ısırık aldım. 

Üç çift göz yavaş yavaş bana odaklandı.

Cesare bile çok garip bir şey görmüş gibi bana bakmaya başladı.

(Cesare) "Ruby, sen... Gerçekten acıkmış olmalısın."

(Alfonso) "Evet, öyle görünüyor..."

(R) ''Ah, doğru. Sanırım gergin olduğum için doğru düzgün yemek yiyemedim.”

(Dük) “Sadece ekmek yemeyin. Başka şeylerde yiyin. Hiçbirine dokunmayacağız.”

Çok tatlısın kayınpeder!

Sizinle konuşmak istemediğim için ağzımı boş bırakmıyordum.

Beceriksizce gülümser gibi yaptım. Ezilmiş patates ve kıyma ile dolu bir turta tabağı çıkardım.

Bıçakla kesmeden sadece kaşıkla yenen bir kuzey böreğiydi.

Çok büyük olduğu için yakın zamana kadar yapmaya cesaret edemediğim bir yemekti. Yoksa çoban böreği miydi?

Kederli kayınpederim bana bir soru sormak üzereydi. Ama Kuzeyin ruhunu içeren büyük turtadan bir ısırık aldığımı görünce hemen oku abime çevirdi.

Vay canına!

(Dük) "Kuzey mutfağının size uygun olup olmadığı konusunda endişelerim vardı."

(Cesare) "Merak etmeyin. Yemek yemek benim hobim. Güney'i hiç ziyaret ettiniz mi?''

(Dük) "Gençken birçok kez. Şans eseri, Noel sezonunda ziyaret etmiştim…”

Ben mi deliydim yoksa herkes mi deliydi.

Bilmiyordum. Ama onlarla istediği gibi eğleniyordu.

Bunu ben hariç herkes yapıyordu...

* * *

"Prenses?"

Aramanın dikkatli sesiyle Ellenia gözlerini tekrar önüne çevirdi.

Yabancı büyükelçileri ağırlamaktan yorulmuştu.

Ne aptallar!

(Ellen) "Üzgünüm. Lütfen konuşmaya devam edin.”

“Aman Tanrım, fazla söze gerek yok. Duyduğuma göre Prenses asaletiyle konuşuluyormuş.”

(Ellen) "Benim hakkımda çok şey duymuş olmalısınız."

"Ah, lütfen gücenmeyim. Prenses Omerta'nın güzelliği o kadar iyi biliniyor ki, Dorias Kraliyet Ailesi bile bir gün sizi bizzat görmek istedi."

Ellenia, bir an alçakgönüllülükle gülümseyen Doria Büyükelçisi'nin sözlerine dikkat kesildi.

Özellikle gücenmedi. Sadece gerçekten böyle olup olmadığını düşündü.

Evlenecek yaştaydı.

Hiç fark etmeselerdi bu şaşırtıcı olurdu.

Ayrıca, Dorias Kraliyet Ailesi'nin uzun süredir Britannia'ya ulaşmaya can attığı da biliniyordu. Ancak Omerta ailesi ile Borgian ailesinin ittifak yapma konusunda bu kadar aktif olması onlar için biraz şaşırtıcıydı.

Evlilikleri sona erseydi ya da daha önce tanışmış olsalardı harekete geçmeleri mümkün olur muydu? Şu anda Romagna ile soğuk bir ilişki içinde olan Doris Kraliyet Ailesi için bu bir maceraydı.

Belki de babası o tarafa bazı sırlar sızdırmıştır.

Yorumlar

  1. İzek'siz soğuk ve kasvetli bir bölümdü...
    Bölüm için teşekkür ederim. 🌸🌟

    -Robin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ruby bebiş bekliyor olma sen her türlü yiyemezdin bişey. Bu arada anlayın artık şu kızı biriniz o kadar takip ediyorsunuz hep boş. İzek gel artık aslanım sensiz bölümlerin tadı yok...

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Emeğine sağlık çevirmenim çok teşekkürler

      Sil
  2. Yeni bölüm neden gelmiyorsun nedeen?

    YanıtlaSil
  3. 2 ay oldu insaf diğer novellere 5 bölüm birden geleceğine 4 gelsin bir hak da bari buna verilsin 2 aydır gelip bakıyom diğer novellere gani gani bunda tık yok hikayeyi unutmasam sorun değil de bu kadar ara verilince unutup soğuyorum.

    YanıtlaSil
  4. sonunda çeviri sayfası bulduğum için çok sevinmiştim ama bir baktım ki bölüm gelmeyeli 1 aydan fazla olmuş. umarım ki devam edeceksinizdir çünkü gerçekten hevesim yarıda kaldı bölüm gelir mi kaygısı yüzünden

    YanıtlaSil
  5. Çeviri için teşekkürler gelecek bölümü bekliyorumm

    YanıtlaSil

Yorum Gönder