How to Get My Husband on My Side - 87.Bölüm (Türkçe Novel)


Söyledikleri her ne kadar şok etkisi yaratmış olsada soğukkanlılığını kaybetmemeliydi. Bu 
duygulardan etkilenip mantıksız davranmak onun tarzı değildi.

Odaklanmalıydı. Ne de olsa, dans eden bir bebeğe aşık oluyordu. Bir süreliğine ona büyülenmiş olabilirdi. Yatağını ısıtmakta usta olan bir oyuncak bebekle eğlenmesi uzun sürmeyecekti.

Zihnini güçlendirirken, Freya hızla geri döndü.

(Freya) “Evet yanılmış olmalıyım. Düşes'e karşı böyle bir kabalık yaptığım için çok utanıyorum."

Durduğu yerde sallanan Freya'ya bakan Izek birden altı yıl öncesinden bir günü hatırladı.

17 yaşında Gladyatör Maçı’na herhangi bir nedeni olmadan katılmıştı. Şampiyonluk çelengini aldığında kız kardeşine vermişti. Ve Freya o gün ona bir dahaki seferde kazanırsa aldığı çelengi kendisine verip vermeyeceğini sorduğunda sormuştu. Izek ise onaylarcasına başını sallamıştı.


Kıtanın en prestijli yarışmasını kazandıktan sonra bir şeylerin değişebileceğini düşünmüştü. En genç şampiyon unvanını kazandıktan sonra bile yaşamış olduğu sıkıntısı değişmedi.


Seyircinin gürleyen bağırışları,babasının ve kız kardeşinin yüzlerindeki gurur…


Tekrar şampiyon olursa…


(Cesare) "Demek buradaydınız."


Izek, elini hiç tereddüt etmeden omzuna koyan Kardinale baktı.


Onu ne kadar bakarsa baksın, Rudbeckia'dan o kadar farklı görünüyordu.


Kardeşlerin birbirine benzemesi gerektiğini belirten bir yasa yoktu. Aynı türden gelen farklı çiçeklere benziyorlardı. Bunun Güneye özgü olup olmadığından emin değildi…


(I) "Ruby..."


(Cesare) "Temiz hava almaya gitti. Tekrar yanımıza gelecek. Kayınbiraderim bu tür olaylar sizi pek hoşnut etmiyor gibi.”


(I) "Nefret etmiyorum ama zevk de alamıyorum."


(Cesare) "İşte bu çok kötü. Bir gün sizi Güneydeki ziyafetlerimizden birine davet etmeyi düşünüyordum.”


(I) "Güneye özgü ziyafetlerinizi merak ediyorum."


(Cesare) "Sizce bu davet fikri kız kardeşimin hoşuna gidecek mi? Lütfen bir gün bize katılın.


Anlayışlı bir şekilde gülümseyen Cesare, Izek’in omzuna hafifçe vurdu ve yemek masasına doğru yol aldı.


Yemek masası oldukça yakındı. Bu yüzden Izek sessizce onu takip etti.


Sonra beklenmedik bir şey dikkatini çekti.


Çeşit çeşit et çeşitlerinin yanı sıra Kuzey usulü deniz ürünleri yemekleriyle dolu bir masa ve kaplumbağa eti yemeklerinin yer aldığı dev kaplumbağa yemekleri görkemli görünümleri sergileniyordu.


Gözlerini kıstı ve yakındaki bir hizmetçiye işaret etti.


"Evet, Efendim?"


(I) "Hepsini bir kenara koyun ve başka bir masaya servis yapın."


"Nasıl? Ama…"


(I) “Defalarca tekrarlamalı mıyım?”


Hizmetçi onun soğuk sesini duyunca hemen başını eğdi.


Kraliyet Ziyafeti olmasına rağmen rakipleri Dük Omerta idi. Kralın gözde yeğeni olduğu için huysuzca şikayetleri olsada bu herhangi bir sorun teşkil etmeyecekti.


İlgili bir şekilde etrafı izleyen Cesare, bir kadeh şarap alarak konuşmaya başladı.


(Cesare) "Kayınbiraderime teşekkür etmeliyim."


(I) "Hangi konuda?"


(Cesare) "Kız kardeşime tüm kalbinle iyi baktığını düşünüyorum. Bunu özellikle söylüyorum çünkü hala fark etmişsin gibi görünüyor."


Sessiz ses tonu oldukça anlamlıydı.


Gizemli bir konuşma tarzıydı.


Izek bilinçsizce geri sordu.


(I) "Ne demek istiyorsunuz?"


(Cesare) "Şey bunu nasıl söyleyebilirim bilmiyorum. Onun hasta bir çocuk olduğunu biliyor muydunuz?”


Porselen gibi yüzünde acı bir duygu parladı.


Izek sertçe bakarken, Cesare tereddütlü bir bakışla bardağı çevirerek ağır ağır konuşmaya devam etti.


(Cesare) "Genç kızdan bir süre babam tarafından görmezden gelindiğini biliyor muydunuz?"


Izek, Romagna'da Rudbeckia'nın asıl kökenleri konusunda kaotik olduğunu kabaca biliyordu. Ancak Papa'nın kızının varlığını inkar etmesi tatsız bir haberdi.


Izek'in delici kırmızı gözlerine bakan masmavi gözlerde karanlık bir bakış belirdi.


(Cesare) “Şaşırmış görünüyorsun. Anlayabiliyorum. Şu anda güzel ve güçlü görünüyor olabilir ama eskiden böyle değildi. Kız kardeşim 4 yaşına basana kadar aile kütüğümüzde yoktu. Bu süre içerisinde askerle muameleyi gördü.”


(I) "…Hiç bir fikrim yoktu."


(Cesare) "Tabii ki haberinin olmaması çok doğal. Bu sadece benim ailemin bildiği bir şey. O zamanlar çocuktum ve fazla gücüm yoktu…”


(I) "Ne oldu?"


(Cesare) "13 yaşındayken ne yaptın?"


Annesinin cesedini arka bahçede asılı görünce delirdiğini söylemeli miydi?


Izek cevap vermedi.


Cesare sorduğu soruyu cevap alma ümidiyle sormuşa benzemiyordu.


(Cesare) “O zamanlar babam hırslı bir Kardinaldi. Ben, en büyük oğlu olarak onu takip etmek ve küçük yaşta her şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Kız kardeşimse Borgian Manastırı'nda bir yetim gibi büyüdü."


(I) “…….”


(Cesare) "Günün birinde ansızın onu ziyarete gittim. Ne yaptığını tahmin edebilir misiniz?"


Başını eğdiğinde, Cesare'nin gözleri çılgınca parladı.


Günün ıstırabına benzeyen figürü hâlâ canlıydı ve Izek'in gözlerini yavaşça kırpıştırmasına neden oldu.


Sıska bir bedene kazınmış bir yara izi zihninde oyalandı.


(I) "... Hayal gücümün de ötesinde görünüyor."


(Cesare) "Hayal etmemek daha iyi. Rahipler acımasızdı.”


(I) "…… ..."


(Cesare) "Bana onlarla nasıl başa çıktığımı sormayın. Her neyse, o gün Ruby'yi annemin evine götürdüm. Ve babamı onun eğitimini devralması için ikna ettim. Başkasının gözlerine bakarken gülümsemeyi öğrenmesi uzun zamanını aldı.”


Kırmızı gözlerinde hafif bir dalgalanma vardı. Bir kargaşa.


Izek tedirgindi. Öyle olmaktan başka çaresi yoktu.


Çünkü gerçek buydu. Gerçeğin sadece bir kısmı olsa bile, acı vericiydi.


Cesare sert şarabı tek yudumda kafasına dikti ve donmuş adama sertçe gülümsedi.


(Cesare) “Bir süredir onun iyi durumda olduğunu düşündüm. Geçmişte olanları tamamen unutmuş olabilir. Ama bu sadece bir yanılsamaydı.”


(I) "Yanılsama?"


(Cesare) “Üç yıl önce ciddi bir şekilde hastalanmıştı. 15 gün boyunca acı çekti ama uyanır uyanmaz yaptığı şey dolaba saklanmak oldu.”


(I) “…….”


(Cesare) “Hastayken aklına hangi hatırasının geldiğini yalnızca Tanrı bilir. Bu çok acımasızca değil mi? Şimdi çok daha iyi görünüyor. Hastalığının bazı yan etkilerin kalmasından dolayı endişelerim var. Kayınbiraderim siz iyi birisiniz. Ve aranızda gerçek bir ilişki kurmuş olmanız iyi bir şey. Kutsal babamız her ne kadar bu durumdan memnun olmasada ben memnunum.”


* * *


Banyo bahanesiyle yerimden kalkıp en yakın balkona yöneldim.


Biraz hava alıp sakinleşmeliydim.


Belki de dans ederken çok gergin olduğum için midem bulandı.


Kahretsin, gözlerimi kapatıp sakinleşmeliydim!


"Ah…"


"Ah..."


Yine birine çarptım.


Sessiz balkonda dostça sohbet eden kişiler Alfonso ve kumral saçlı Kardinalden başkası değildi.


İki adam tereddüt ederek bana hafifçe gülümsediler.


"Harika bir danstı Leydim."


“Leydi Rudbeckia. Sizi tekrar görmek benim için bir onur.”


(R) “Tanıştığıma memnun oldum, uh……”


"Ben Kardinal Rocroa."


Kendini gülümseyerek tanıtan Kardinal Rocroa oldukça genç görünüyordu.


Elbette 26 yaşındaki Cesare kadar genç değildi ama en iyi ihtimalle 30'larındaydı. Ayrıca Alfonso'ya benziyor gibiydi. Akrabalar mıydı?


(Alfonso) "Temiz hava almaya mı geldiniz?"


(R) "Sanırım konuşmanızı böldüm."


(Alfonso) "Hayır, sadece amcama merhaba diyordum."


Beklendiği gibi, akrabaydılar. Bu doğru, aksi takdirde Alfonso bir Romagna Kardinaline sevgiyle bağlı olmazdı.


Aniden bir fikir geldi ve geçti.


Orijinal eserde Alfonso, Müttefik Kuvvetlerin bir üyesiydi ve o sırada Vatikan'daki birkaç hain, Kutsal Kâse'yi çalıp Müttefik Kuvvetlere veriyordu. Bu çok önemli bir detaydı. Çünkü Kutsal Kâse çalındıktan sonra ailemiz çaresizce çöküş yaşıyordu.


Kardinal Rocroa hainlerden biri miydi?


Muhbirin tam olarak kim olduğunu bilmek ne iyi olurdu. Belirli bir kimliğide yok gibi görünüyordu.


Yoksa sadece ben mi hatırlamıyordum?


(R) "Aman Tanrım, amcanız mı?"


(Rocroa) “Evet, ne yazık ki, tembel fakir bir yeğenim var.”


O anda alay edip etmediğini görünce biraz şaşırdım. Kardinal parlak bir şekilde gülümsedi ve içini çeken Alfonso da neşeliymiş gibi göründü.


(Alfonso) “Çıldırıyorum! Bunu daha ne kadar sürdüreceksin?!”


(Rocroa) "Neden? Utandın mı? Böyle bir meleği kaçırmak Vishelier ailesinin ayıbıydı.”


(Alfonso) "Söyleyecek hiçbir şeyim yok."


Beni buna zorlayan babam ve abimdi. Yine de umursamıyormuş gibi sakince şakalaşan ikilinin tavrına minnettardım.


(Rocroa) "Öyleyse Leydi Rudbeckia, kocanızın şampiyonluğu kazanması için dua edeceğim."


(Alfonso) “İnanma. Amcamın duaları bile günahtır. Şimdiye kadar aldatılmamış olması şaşırtıcı."


(Rocroa) "Hey sen…"


İkisinin gülümseyerek ziyafet salonuna döndüğünü gördükten sonra güzelce dekore edilmiş bir çiçek tarhının yanına oturdum. Nefesimi tuttum.


Buraya geldiğim ilk gün katıldığım ziyafetihatırladım. 


O zamana kıyasla, bu farklıydı.


Cesare burada olmasaydı anın tadını çıkarabilirdim. 


Her neyse, düzgün davranmam gerekiyordu.


Onu olabildiğince memnun etmeye çalışarak neyin peşinde olduğunu öğrenmem gerekiyordu.


O kadar öngörülemezdi ki, en ufak bir hata yapsam bile bugüne kadar inşa ettiğim kule bir anda yıkılabilirdi.


Hayatta kalmak çok zordu.


"…Leydim!"

Yorumlar

  1. Yavrum yaa nasıl da korkuyor diğer pislikte çevreye yalanlar atmakla meşgul

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İftiradan besleniyorlar 😏 ~Çağla

      Sil
  2. Çeviri için teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Sevgili çevirmenim, üzümlü kekim, bol soslu profitrolüm Allah zihin açıklığı versin, tuttuğunu altın etsin 🤲 sana 3 oda 1 salon kocaman bir ev nasip etsin ki bize bol bol çeviri yap 🫢🤗😉💖💫💕🤗🙋🏻‍♀️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaaaaaaaa bu nasıl bir tatlı yorumdurrr 😻😻😻 Ayy teşekkür ederimmmm güzel güzel dileklerin için nasılda sevdim bilemezsinnn 😻😻 yeni bölüm hazır 😻 çok teşekkür ettim 😻😻🩷🩷~Çağla

      Sil
  4. Çeviri için teşekkür ederim 🥰

    YanıtlaSil
  5. Bölüm için teşekkür ederim. Cesare öyle bir olay anlatıyor ki, sanki kendisi melek, kurtarıcı adeta!
    -Robin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder