How to Hide the Emperor's Child - 23. Bölüm (Türkçe Novel)
‘Nasılsa zehirli değil.’
Hizmetçi
kılığına girmiş yaşlı şifacı basit düşündü. “İnsana zarar veren zehirli ya da
tehlikeli bitkiler yoktu.”
Birdenbire
imparatorun birliğindeki birisine ait ilaçlara bakılması emredilmişti bu yüzden
ne kadar büyük bir komplonun saklandığı konusunda endişeliydi. İmparatoru
zehirlemeye çalışan bir hain olup olmadığını merak etti ancak bu düşman, küçük
bir çocuğa bakan sakin görünümlü genç bir kadındı. Zarif ve çok asil bir
statüye sahip gibi görünüyordu. Nazik ve arkadaş canlısı gibiydi, üstüne üstlük
bir çocuğa bakıyordu. Her ne kadar bakarsa baksın, şüpheli uyuşturucular
gizliyor gibi değildi.
“İşimi
yaptım o yüzden şimdi geri döneceğim.” Yaşlı şifacı rapor vermeyi bitirdi ve
merdivenlerden indi.
***
Ahşap
küvetin içinden beyaz buhar yükseliyordu. Nemle dolu banyo sıcaktı. Ilık suda
hafif bir şifalı bitki kokusu vardı. Zihni rahatlatmak için kaynatılmış
olmalıydı.
Theor
havlusunu çıkarır çıkarmaz suya girdi ve oynamaya başladı.
“Sevdin
mi?”
“Evet,
sıcacık.”
Astelle,
küvette oynayan Theor’a yaklaştı. “İlacı damlatmanın zamanı geldi. Hadi önce
damlatalım ve sonra yıkanmaya devam edelim.”
Astelle
elini kaldırdı ve parmağını saç tokasının arasına geçirdi. Kelebek saç
tokasıyla sıkıca sabitlenmiş soluk platin sarsısı topuzunun içinden, mavi
sıvıyla parlayan küçük cam şişeyi çıkardı.
Astelle cam
şişeye dokunarak ‘Hemen fark etmeseydim şimdi yakalanmış olurdum.’ diye
düşündü.
Hizmetçi
çay fincanını uzatırken Astelle onun parmak uçlarını görebildiği için
şanslıydı. Kısacık bir andı ama Astelle hizmetçinin yaşlı kırışmış parmak
uçlarındaki mavi lekeleri fark etmişti. Astelle daha önce böyle bir şey gördüğü
için hemen anlamıştı. Ona yardım eden şifacı Gretel’in parmaklarında da aynı
lekeler vardı.
‘Her gün şifalı otları kazıyıp budadığım için bitkilerin suları
tırnaklarıma sızıyor ve yıkanınca çıkmıyor.’
Kalede
çalışan hiçbir hizmetçi, tehlikeli olup olmadığı belli olmayan çimlere
dokunamaz ya da ellerine bir şey süremezdi. Köylüler, işçi yetersizliğinden
geçici olarak işe alınmış olsalar bile toprakta çalışan ve sebzelere dokunan
bir çiftçi, imparatorun bulunduğu kaleye hizmetçi olarak getirilemezdi.
‘Başka bir
ip ucu daha var.’
Gümüş erik
çiçekleri.
Kurumuş
bahçedeki gümüş erik çiçeklerine baktığında bu köyde bir şeylerin döndüğü belli
oluyordu. Yine de köyde henüz bir hasta yoktu. Hastalık döneminde, böylesine
kırsal bir köyde hiç hasta olmamasının tek bir nedeni vardı.
‘Demek ki
bu kasabada bir şifacı var.’
Belki de o
kadın bu köyün şifacısıydı. Hizmetçi kılığında saraya girmesi ve Astelle’in
eşyalarını kontrol etmesi söylenmişti. Aynı nedenle, kendisine banyosu olmayan
bir oda verilmişti ve tek bir yaşlı hizmetçi gönderilmişti. Odada özel bir
banyo olsaydı, hizmetçiye istediği zaman yıkanacağını söyleyip gönderebilirdi
ya da önce çocuğu yıkayıp kendisi daha sonra yıkanacağını söyleyebilirdi.
Daha önce
kaldıkları kalelerde de hep önce Theor’u yıkıyordu. Ancak hizmetçi, hamam suyu
olduğu ve tekrar tekrar ısıtmanın zor olacağını söylemişti. Yani Theor ile
birlikte yıkanmaktan başka çaresi kalmamıştı. Yaşlı hizmetçiden iki kez su
hazırlamasını isteyemezdi.
Astelle
dilini şaklattı.
‘Elinden
geleni yaptı.’
Banyoya ikisi
birlikte girerse eşyalarını kontrol etmek daha kolay olurdu çünkü bütün
giysilerini çıkarması gerekiyordu.
‘Genç bir
leydi olmasından daha iyi. Tabi bunun da rahatsız edici bir tarafı var ama...’
Astelle’in
kaşları kendiliğinden çatılmıştı. Kim olduğu hakkında düşünmesine bile gerek
yoktu. Daha önce Astelle’in eşyalarını karıştıran Marianne, hala Maern
Kalesi’nde hapisteydi. Şimdi, imparatorun birliğinde böyle bir şeyi emredecek
tek kişi, imparatorun sekreteri, Vellian’dı.
‘Böyle
bariz bir şey yapmak...’
Eh, bu kişi
onunla tanıştığından beri böyleydi. Astelle’i, Güney’de bir isyan olabileceğini
söyleyerek bariz bir yalanla kandırmaya çalışmıştı.
Ne kadar ahmakça.
‘Her neyse.
Ondan hoşlanmıyorum.’
Neden böyle
bir şey yaptığı anlaşılabilirdi. Astelle’i yağmurlu bir günde av köşküne
koşarken görünce şüpheli bir şeyler olabileceğini fark etmiş olmalıydı. Bu
yüzden Astelle, her şeyi çabuk fark eden ve her şeyden çok fazla şüphelenen
insanlardan rahatsızlık duyuyordu.
Hizmetçinin
gerçek kimliğini önceden fark etti ve kasıtlı olarak oyuncak ayıyı dışarı
çıkarttı. Kabarık pamuklu bir oyuncağın içine bir şeyler gizlemek kolaydır. Eğer
hizmetçi oyuncağı görürse dikkati ona çekilirdi. Beklendiği gibi hizmetçi
oyuncak ayıyla ilgilendi bu yüzden Astelle’in saçına dikkat etmedi.
‘Gelecekte
daha tedbirli olmam gerekiyor.’
Astelle’in
elindeki şişede mavi ilaç deniz dalgası gibi yavaşça salladı.
‘Eğer
şifacı bu ilacı yakalasaydı...’
Tam olarak
ne olduğunu anlamayabilirdi belki ama deneyimli bir şifacı renk değiştirmeye
yarayan bileşenlerin nasıl olduğunu ayırt edebilirdi. Bunu düşünmek Astelle’in
başını ağrıttı.
‘Bu sefer
şanslıydım.’
Ama bir
dahaki sefere bu kadar şanslı olacağına dair bir kural yoktu.
‘Artık
sadece birkaç gün kaldı. İtinalı olmalı ve geri kalan zamanı iyi geçirmeliyim.’
Kendine bu
sözü verdikten sonra Theor’a döndü. “Hadi damlatalım.”
Theor
yavaşça Astelle’e yaklaştı. Astelle, ilacı Theor’un gözlerine döktü. Sonra,
başını sessizce kaldıran Theor, Astelle’in elindeki ilaç şişesine yakından
bakarak sordu.
“Eğer ilacı
damlatmazsak gözlerim kırmızıya mı döner?”
“Evet, ama
kimseye söyleyemezsin, biliyorsun değil mi?”
Sessizce
dinledikten sonra Theor tekrar sordu. “Neden kimseye söyleyemiyorum? Kırmızı
gözlerim olması kötü bir şey mi?”
“…Ne?” Astelle
şaşkınlıkla Theor’a baktı.
Theor
küvetin yanından sarkarak sessizce Astelle’e bakıyordu. Mücevher gibi mavi
gözleri masumca parlıyordu. O masum bakışların altında Astelle cevap vermeyi
unuttu.
Theor yine
saf bir sesle sessizce duran Astelle’e sordu.
“Majestelerinin
de gözleri kırmızı. Benim gözlerim neden kırmızı olamıyor?”
“…”
Astelle
susup kalmıştı. Kalbi bir anda donmuş gibiydi.
Theor
detaylar bilmiyordu ama gözlerinin rengini başka insanların önünde değiştirmesi
gerektiğini anlamıştı. Başından beri bunu hep yapıyordu o yüzden doğal olduğunu
düşündüğü için devam etmişti. Ama sebebini ilk kez soruyordu.
‘Artık
büyüdü...’
Çocuklar
büyüdükçe doğal olarak çevreleri hakkında şüpheler hissederlerdi. Astelle onun
sonsuza dek sessizce söz dinlemeyeceğini biliyordu. Büyüdüğü ve neden göz
rengini gizlemek zorunda olduğunu soracağı günün gelmesini bekliyordu.
‘Böyle bir
günün geleceğini biliyordum.’
Astelle böyle
bir duruma hazırlanmak için ona söyleyeceği şeyleri defalarca kafasında
hazırlamıştı ama yine de gerçekle yüz yüze gelince acısını ve darmadağın ruh
halini gizleyemedi.
Çünkü henüz
dürüstçe cevap veremezdi.
Astelle
cevap vermeden ona bakınca Theor başını eğdi ve küvetteki suyu karıştırdı.
“Bilmemem
mi gerekiyor?”
Bunu
söylediğini duymak daha da yürek yıkıcıydı.
“Theor.”
Astelle
dağınık ruh halini gizledi ve tatlı bir şekilde gülümsedi. Theor kusursuz mavi
gözlerle ona baktı. Astelle şefkatle Theor’un yumuşak yanaklarını elleriyle
sardı.
“Hiç içinde
sihirli boncukların olduğu peri masalını okumuş muydun? Çiftçi boncukları aldı
ama o kadar değerlilerdi ki onları saklamak zorundaydı. Hatırlıyor musun?”
Büyükbabasının
kalesinde okudukları eski bir masaldı. Bir prens, bir prenses ve bir cadının
yer aldığı sıradan bir masal kitabıydı. Bir çiftçinin sihirli boncuklar
bulmasıyla ve boncukların ardındaki sırrın ardından ortaya çıkan bir macerayı
anlatıyordu. Theor kitabı çok sevmişti.
Beklendiği
gibi masaldan bahsedince Theor sevinçle cevapladı.
“Evet!
Başkaları öğrendiğinde boncuklar ortadan kayboldu!”
“Evet. Çok
özel ve çok değerliydiler bu yüzden onları gizlice saklaması gerekiyordu.
Kırmızı gözlerin de böyle.”
Ona bakan
mavi gözlerde saf bir merak vardı. Astelle, Theor’un sevimli yüzüne şefkatle
baktı ve konuştu.
“Kırmızı
gözler de çok özel. Yani başkalarına gösteremez ya da anlatamazsın.”
“Peki o
zaman Majesteleri iyi olacak mı?”
“Evet çünkü
Majesteleri bir kral. Ama biz gizlemek zorundayız.”
Theor
sevdiği peri masalıyla örnek verilince bir nebze ikna olmuş gibi görünüyordu. Enerjisini
yeniden kazandı ve başını salladı.
“Bu yüzden
bu bir sır.”
Astelle bu fırsatı kullandı. Av köşkünde olduğu gibi yanında olamadığı bir olay tekrar yaşanabilirdi. Bu noktada ona açıkça söylemek daha iyi olacak gibi görünüyordu.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder