How to Hide the Emperor's Child - 22. Bölüm (Türkçe Novel)
Astelle bavulunu indirirken, Theor karşı duvardaki ok ucu şeklindeki pencereye koştu.
“Astelle Hala, şuraya bak! Köyü görebiliyorum.”
Theor pencereyi tuttu ve bağırdı.
“Theor, dikkat et. Düşersin.”
Pencereden dışarıya bakıldığında küçük
bir köy kasabası görünüyordu. Ortada bulunan meyve sebze bahçesinin etrafına
evler yerleştirilmişti. Huzurlu bir manzaraydı. Ufukta beyaz bulutların
arasında gri dağlar görünüyordu. Gün batımı, yamaçlardaki sisin ortasında
sessizce oturuyordu.
Astelle pencereden dışarıyı izlerken
alışılmadık bir manzara gördü.
‘Bu?...’
Kurumuş dalların üzerinde yine kurumuş
ve siyaha dönmüş yaprakları görebiliyordu. Bu gümüş bir erik çiçeğiydi.
Güvercin kanatları gibi bembeyaz açan bir çiçekti ama bir şekilde yapraklarının
hepsi solmuştu
‘Hasta olmuş...’
Ağacı izleyen Astelle kendi kendine
düşündü. O çiçeğin ölümü bir hastalığın habercisiydi. Gümüş erik çiçeği ne
zaman sebepsiz yere solsa korkunç bir bulaşıcı hastalık meydana gelirdi.
‘Innes ateşi.’
Kıtanın kuzeydoğusunda yaygın olan
endemik bir hastalıktı. Astelle, doğuda yaşadığı son altı yılda bu çiçeğin
solduğuna birkaç kez şahit olmuştu. Ve o zamanlar, birçok insan kaybı
yaşanmıştı. Innes ateşi, anlaşılır anlaşılmaz ilaçla kolayca tedavi edilebilen
bir hastalıktı ancak yoksul çiftçiler ilaç bulamadıkları için genellikle bu
hastalığın kurbanı oluyorlardı. Bunun nedeni etraflarında otların bol bol
bulunmasına rağmen onları ilaca dönüştürecek şifacıların olmadığı kırsal
kesimde yaşıyor olmalarıydı.
‘Neyse ki henüz büyük bir meseleye
dönüşmüş gibi görünmüyor.’
Köyde bulaşıcı bir hastalık dolanıyor
olsaydı imparatorun yolculuğunda bir konaklama yeri olarak karar verilmesine
imkân olmazdı.
Biraz sonra biri kapıyı tıklattı.
“Hanımefendi, ikramları getirdim.”
Yaşlı hizmetçi tepside çay ve kurabiye getirmişti. Pencereden sarkan Theor
koşarak ona gitti. Tatlı kakao kokulu sıcak çikolata da vardı.
“Yiyebilir miyim?”
“Tabi ki, Genç Efendi.” Hizmetçi,
Theor’a sıcak çikolatayı uzattı.
“Teşekkür ederim.”
Sonra hizmetçi Astelle’e çay fincanını
uzattı. “Vücudunuzu ısıtır.”
Bahar kokulu bir bitki çayıydı.
“Teşekkürler.”
Fincanı hizmetçiden alırken çay
fincanını kavrayan buruşuk parmaklar hafifçe Astelle’in eline dokundu. Anlıktı
ama Astelle kadının parmağına yakından baktı.
Hizmetçi tepsiyi indirdi ve “Şey,
Leydim, bugün kaledeki işgücü yetersizliği yüzünden size ben hizmet edeceğim.”
dedi.
“Evet, lütfen. Çocukla kendim
ilgileneceğim o yüzden çok bir şey yapmanıza gerek yok.”
İmparatorun birliği epey kalabalıktı
ve bunun için bu küçük köydeki çalışan sayısı yetersizdi.
“Bu kattaki her odanın banyosu yok.
Alt kattaki banyoları kullanmanız gerekecek.”
“Anladım.”
Bugünlerdeki modern konakların
odalarının her birinde banyo vardı ancak bu eski kalede çok fazla özel banyo
yoktu. Büyük ihtimalle sadece aile ve konuklar için ayırılan banyolu yatak
odaları vardı ve diğerleri sadece ortak hamamı kullanıyordu.
“Müdür sizi rahatsız ettiği için üzgün
olduğunu söylememi iletti.” Hizmetçi başını eğdi.
“Sorun değil, biz iyiyiz.”
“Anlayışınız için teşekkür ederiz
Leydim. Bu bölümde kalan sadece siz ve genç efendi olduğundan banyoyu
istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.”
“Öyle mi? O halde su soğumadan banyoya
gitmeliyiz.”
Astelle bavulunu açtı temiz kıyafetler
çıkardı.
“Theor, bugün halanla birlikte banyo
yapmalısın.”
“Tamam.”
Astelle alttaki kıyafetlere ulaşmak
için bavulu ters çevirdiğinde oyuncak ayı yere düştü.
“Levin!”
Theor hızla düşen ayıyı yerden aldı ve
sarıldı. Astelle kıyafetlerini aldıktan sonra Theor ile, hizmetçinin onları
yönlendirdiği banyoya gitti.
“Burada bornozlar var. Elbisenizi
şuraya bırakırsanız güzelce temizleyip geri getireceğiz.”
Hizmetçinin işaret ettiği yer içinde
havlu sepeti olan küçük bir odaydı.
‘Banyoya bağlı bir giyinme odası mı?’
Bu onun için yabancıydı. Daha önce hiç
böyle herkese açık bir hamam kullanmamıştı.
Astelle’in büyüdüğü başkentteki Dük’ün
malikanesinde çalışanların bile kendilerine ait banyoları vardı. Şimdi
büyükbabasının eski kalesinde yaşıyordu ama orada da banyosuz bir oda yoktu.
“Şimdi kıyafetlerimizi çıkaralım ve
temizlenelim.” Astelle önce Theor’un kıyafetlerini çıkardı ve ona küçük bir
bornoz giydirdi. Kendisi de elbiselerini çıkardı ve ince pamuktan yapılmış,
dizlerine kadar örten bir bornoz giydi.
Daha sonra dizlerini büküp oturdu ve
Theor’a sordu.
“Theor, bir süreliğine Levin’i bana
ödünç verir misin?”
“Ha? Neden?”
Astelle doğrudan Theor’un meraklı gözlerine
bakarak gülümsedi. “Yeni bir oyun oynayacağım.”
***
Astelle bütün kıyafetleri bir sepete
koyup dışarı çıktı. Çıktığında, hizmetçi sanki bunu bekliyormuş gibi çabucak
sepeti ondan aldı. Sepeti aldığında hizmetçinin bakışları hızla Astelle’in
vücudunu taradı. Sadece ince bir elbise giyen Astelle’in vücudu açıkça belli
oluyordu. Elbisenin altında saklayabileceği bir şey yoktu.
Sepet ile birlikte oradan ayrılmak
üzere olan hizmetçi, Theor’un elindeki oyuncak ayıyı fark etti. Theor
hizmetçinin oyuncağına baktığını görünce ona daha sıkı sarıldı.
“Ben Levin’le banyo yapmak istiyorum.”
“Theor, ayıcığı bırakman gerekiyor.”
“Hayır!” Theor oyuncağı kollarının
arasına saklamaya çalıştı ve bir adım geri çekildi.
Hizmetçi Theor’un elindeki oyuncağa
baktı. Kahverengi kumaştan yapılmış eski bir oyuncak ayıydı. Ayıcığın vücudunda
parça bezlerden dikilmiş süslemeleri ve boynunun arka kısmında bir kurdelesi takılıydı.
Sadece pamuklu kumaştan yapılmış bir oyuncaktı. Bir şeyi saklayacak yeri yok
gibiydi ama… Bakışları ayıcığın pamukla doldurulmuş bedenine döndü.
Hizmetçi gülümseyerek nazik bir sesle
konuştu. “Ayıcığı banyoya götürürseniz ıslanır. Bildiğiniz gibi burası halka
açık bir yer olduğundan… Rahatsız ettiğimiz için özür dileriz.”
“Hayır.”
Astelle gülümsedi ve Theor’a döndü.
“Levin daha önce banyosunu yaptığı için bir daha suya girmek istemez. Blin
bizimle girsin ve Levin’i burada bırakalım. Olur mu?”
Theor kollarındaki oyuncakla sıkıntılı
bir şekilde kıvranarak öne çıktı. “O zaman bana kurabiye verir misin?”
“Tamam, banyo yaptıktan sonra
vereceğim.”
Astelle yavaşça Theor’un teslim ettiği
oyuncağı banyodaki küçük bir masaya bıraktı. Hizmetçi fazla ilgi göstermedi ve
sadece giysilerin olduğu sepeti aldı.
“Leydim banyo yaparken giysilerinizi
temizleyeceğim.”
Astelle bir gülümsemeyle cevapladı.
“Evet, lütfen.”
“Blin, buraya gel.” Theor, Blin’in
kafasını okşadı.
Bornozunu giyen Astelle Theır’un
elinden tutup onu banyoya çekti. Blin kuyruğunu sallayarak banyo kapısının
önüne oturdu. Bir süre sonra banyodan su sesi gelmeye başladı.
Hizmetçi su sesini duyar duymaz sepeti
yere bıraktı ve yan masadaki oyuncak ayıyı eline aldı. Oyuncağın her yerine
eliyle bastırdı ve dolgun uzuvlarını kontrol etti. Ancak yalnızca kabarık
pamuktan başka bir şey yoktu. Oyuncağı yerine bıraktı ve Astelle’in
elbiselerini karıştırmaya başladı. Elbiseler, iç çamaşırları hatta çocuğun
elbiselerini bile inceledi ama hiçbir şey yoktu.
Hizmetçi sepeti yere bıraktı ve
Astelle’in kaldığı odaya gitti. Odaya girdiğinde yatağın yanına konan valizi
açtı ve içindeki kutuları tek tek çıkardı. Talimat verildiği gibi önce ilaç
kutusunu kontrol etti. Kutudaki bitkilere dikkatlice dokundu ve koklayıp tatmak
için bütün şişeleri açtı.
Sonrasında odanın içinde dolandı ve
çeşitli yerlere bakmaya başladı. Küçük ve az miktardaki mobilyaların hiçbir
yerinde saklayacak bir şey yoktu. Elini yatağın altında ve tuvalet masasının
arkasında gezdirdi ama bir şey gelmedi. Hizmetçi en sonunda valizi tekrar
düzenledi ve sepeti alıp odadan çıktı.
Koridorda kapıyı koruyan bir şövalye
vardı. Hizmetçi yanına gitti ve sessizce konuştu. “Emredildiği gibi her yere
baktım ama özel bir ilaç yoktu. Tehlikeli veya kronik bir hastalık için hiçbir
ilaç yok, hepsi soğuk algınlığı ya da baş ağrısı için. Bazı otlar var ama…”
Hizmetçi bir an duraksayıp kaşlarını çattı. Şişedeki ilaçların özel olmadığını ancak bitkilerin biraz tuhaf olduğunu söyledi. Sıradan ilaçlarda kullanılan bitkiler değillerdi ve bulunması zor olan şifalı bitkilerden gibi görünüyordu. Ama sadece bitkilere bakarak Astelle’in ne kullanmaya çalıştığını anlayamamıştı.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder