Finding Camellia - 127. Bölüm (Türkçe Novel)


Claude manastırdan Camellia'sız ayrılırken köpürdü.

Neden herkes ve her şey grandüşesin ilgisini gerektiriyor? Bu noktada, sistemde bir sorun olması gerekir.

Caruso ana merdivenden çıkarken Claude'a katıldı, "Lord Sergio şu anda Leydi Jessica'nın yanında, lordum." dedi.

"Ne? nerede?" 

"Onun odasında."

"Ve sen buna müsaade mi ediyorsun?"

"Leydi Jessica sorun olmadığını söyledi lordum."

"Bir çocuğun sözüne neden güvenesiniz ki?!"

"Çünkü... bu Leydi Jessica, lordum." diye yanıtladı Caruso, grandükün paltosunu alırken.

Claude saçını geriye atarken ana koridorda uzun adımlarla ilerledi. Genç aptalın, onu beklerken arabadan çıkıp manastırda Lia'ya doğru koştuğunu fark etmişti. Eğer onu tanımasaydı, Claude onu hemen oracıkta yumruklardı.

Hizmetçi, Claude'un Jessica'nın kapısına yaklaştığını fark etti ve şaşkınlıkla geri çekildi. Claude, Ian'ın hafif aralık kapıdan gelen yumuşak sesini duyabiliyordu.

"Gaior en kaliteli eğitimi veriyor. İstediğin her şeyi yapabilirsin, soylu ya da sıradan olman fark etmez. Kadınlar da isterlerse üniversiteye gidebilir ve unvan alabilirler."

Onu cezbetmeye mi çalışıyor?

Claude içeri fırlarken neredeyse kapıyı kırıyordu. Jessica oturduğu yerden başını kaldırdı - Ian'a alınları değecek kadar yakındı - ve gözleri parlayarak babasına doğru koştu. "Baba!"

Eğilerek onu kaldırdı. "O adam sana ne dedi?"

"Vaftiz babam mı?"

Claude mırıldandı. "Tabii. Sözde vaftiz baban seni cezbetmek için ne söyledi?

"Şey... Beni Gaior'a davet etmek istiyor."

"Bu doğru mu?" Claude'un gözleri tehlikeli bir parıltıyla parladı. "Annen eve gelmeden önce git biraz tatlı ye tatlım." Claude onu yere bıraktı ve Ian'ın yanına giderek iri vücudunu çocuk boyundaki kanepeye bastırdı.

Hizmetçiler, Jessica'yı dışarı çıkarırken küçük koltuklarda oturan iki yetişkin adamın tuhaf görüntüsünü kararlılıkla görmezden geldiler. "Leydim, bugün sizin için yaptığımız çikolatalı pudingimiz hazır."

Jessica'nın gözleri büyüdü ve hızla odadan çıktı. Claude, Ian'a dik dik bakarak çenesini kaldırdı. "Çocuk kaçırıcı."

"Hey, hey. Dikkat et."

"Jessica'yı Gaior'a kaçırmaya mı cüret ediyorsun?"

"Bir kez olsun dürüst ol. Gaior'daki eğitim her açıdan Cayen'den fersah fersah ileride. Bu bir gerçek. Jessica orada okursa Leydi Ihar kadar olağanüstü zeki olacak."

"Camellia eğitimini burada tamamladı."

"Evet, evet," dedi Ian gözlerini devirerek. "Hey, aşırı korumacı bir babasın." 

Evet, öyle. Jessica, Camellia değil, o yüzden kes şunu."

"Sanki sen aşırı korumacı değilsin. Daha dün Cahrem'in büyüsüne kapılmış gibiydin. Bu ani değişiklik neden?" 

"Sana söyledim. Cahrem'le çok fazla rekabet var."

"O zaman Camellia'ya bu yüzden mi takıntılısın?"

"Kavga çıkarmaya mı çalışıyorsun?" Ian kaşlarını çatarak arkasına yaslandı.

Claude içini çekerek ayaklandı.

Ian gülümseyerek başını salladı. "Anlıyorum. Stresini benden alıyorsun."

Claude teleskopu alarak homurdandı. Birlikte operaya ilk gittiklerinde Jessica'ya almıştı bunu. Gözüne tuttu ve uzaktaki Plaza Oteli'ne odaklandı. Hiçbir şekilde net değildi, ama bir an için dağınık sarı saçlar gördüğünü sandı.

"Plaza Otel'de kalıyoruz lordum. Sizi birkaç gün içinde arayabilir miyiz?'

Alexander Dunhill'in gözleri Claude'la konuşurken bile Lia'ya dikilmişti. Claude teleskopu bıraktı ve hüsranla kendi saçını çekti.

"Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak."

"Neler oluyor?

"Lia'nın yüzünün her yerine kül mü sürsem?"

"Anlıyorum. Başka bir sıkıntı var mı?" Ian omuz silkti. "Sonuçta Camellia'nın güzelliği değişmez."

Claude çenesini sıktı ama kabul etmek zorunda kaldı. O güzeldi ve her zaman güzel olacaktı. Odaya koşarak gelen bir görevliye bağırdı. "Plazadaki Sör Dunhill'e bir mesaj gönderin. Bu akşamki yemeğe davetli." 

"Evet efendim." Görevli eğildi ve merdivenlerden aşağı hızla indi.

Claude, Ian'ın gülmemek için dudağını ısırdığını fark edince homurdandı. "Onu gördüğünde bunu sürdürebilecek misin görelim."


*****


Camellia, onu yıkamak ve elbisesini değiştirmek için koşan Pipi tarafından banyoya sürüklendi. Saçını Pipi'nin ısrar ettiği kabarıklık yerine uzun bir örgü halinde tutmayı zar zor başardı.

"Ne demek misafir geliyor?" diye sordu Lia, akşam için aksesuarlarını seçerken.

"Lord Ihar'ın konuğu." Pipi omuz silkti. "Bu her şeyden çok bir iş toplantısı ama katılmanızı istedi."

"Cahrem'le yürüyüşe çıkacaktım."

"Ben onunla gideceğim. Zümrüdü seçmelisiniz leydim. Gözünüze çok yakışıyor."

"Utanç verici, Pipi."

"Bunun gerçek olan hayalim olduğunu biliyorsunuz, leydim." dedi Pipi, gözleri her zamanki gibi yaşlarla parlıyordu. "Sizi çocukluğunuzdan beri böyle giydirmek istiyordum. Dürüst olmak gerekirse, hâlâ rüya görüyormuşum gibi geliyor."

Camellia, Pipi'nin yanağını şefkatle hafifçe gülümseyerek okşadı ve ardından üzerine biraz parfüm sıktı. Bu etkinliklere çağrıldığında, kocasının itibarını kurtarmak için rolüne ve vesilesine göre giyinmesi gerektiğini öğrenmişti. Sabahları manastırda çalışan hanımdan tamamen farklı birine benziyordu. Ondan yayılan zarif aura kıyaslanamazdı. Görevliler, Claude ile göz göze geldiği ve ona gülümsediği ziyafet salonuna kadar ona eşlik ettiler.

Misafirler yanlarından süzülerek geçip Claude'a giden Leydi Ihar'ı selamlamak için ayağa kalktılar.

"Hoş geldin aşkım. Her zamanki gibi çok güzelsin." Claude onu yanağından öptü ve sandalyesini çekti. Ancak o zaman masada tanıdık bir yüz fark etti.

"Bugün sizinle tanışmamış mıydık? Rahibe manastırının önünde?"

Sorusuyla irkilen Alexander, öpmek için elini uzatmaya başladı. Ama Claude kendi elini kaldırarak etkili bir şekilde onun sözünü kesti.

"Yalnızca imparatorluk ailesinin üyelerinin ellerini öpersiniz, Sör Dunhill."

"Ah. Özür dilerim. Ben Alfred Dunhill'in oğlu Alexander."

"Memnun oldum." diye yanıtladı Camellia, Claude'un sertleşmiş ifadesine bakmamaya çalışırken kahkahasını yutarak. "Ben Camellia Alexei Ihar. Bağışladığınız kürk manto iyi bir amaç için kullanıldı, bu yüzden endişelenmeyin."

Alfred'in yüzü onun bu sözü üzerine buz gibi oldu ama ayağa kalkarken hemen gülümsedi.

"Ben Alfred Dunhill. Sizinle tanışmak benim için bir onur."

Dördü de yerlerini aldıktan sonra görevliler yemekleri sunmaya başladı. Dunhill'ler, bir soylunun malikanesine ilk ziyaretleri karşısında şaşkına dönmüştü; devasalığı, savurganlığı ve aurası taklit edilemeyecek kadar büyüktü. Bir savaş kahramanı ve Ihar Hanesi'nin yaşayan varisi Grandük Claude del Ihar ile yemek yediklerine inanamadılar.

"Bu sabah karıma yardım etme nezaketinize teşekkür etmek için sizi buraya kısa bir süre önce davet ettim. Ayrıca size Tarafsız Bölge'de tütün toplama izni vermek istiyorum."

Alfred ve Alexander şaşırarak öksürmeye başladılar.

"Gerçekten mi?" diye sordu Alfred, gözleri kocaman açık. "İş planımıza bakmadınız bile."

"Girişiminiz hakkında yeterince bilgi topladım, sör."

"Öyleyse..."

"Sör Dunhill, size karşı dürüst olmama izin verin. Tarafsız Bölge gümrük vergisinden muaf bir bölgedir, bu da rekabetin çetin olduğu anlamına gelir. Ama neyse ki, Gaior'un devlet girişimlerinden biri tütündür, bu da Lord Sergio'nun iznine ihtiyacınız olduğu anlamına gelir. Lord Sergio şu anda misafirim olarak burada. İzin almanıza yardımcı olacağım ama iş ortağı olduğumuzu unutmasanız iyi olur. İş ortakları birbirini hayal kırıklığına uğratmamalı, değil mi?"

Claude'un gülümsemesi zarif ama ürkütücüydü. Alfred içgüdüsel olarak oğluna baktığında Alexander'ın buzlu şarabını yudumlarken ağzı açık bir şekilde Camellia'ya baktığını gördü.

Bu... sandığım kadar tatlı bir anlaşma değil...

Alfred bunu iliklerinde hissetti. Hissettiği katıksız baskıyla ağzı kurudu ama vazgeçemedi. Lord Ihar onu savaş çığırtkanı Lord Sergio'dan koruyabilirse, bu reddedemeyeceği bir teklifti.

"Alexander. Leydi Ihar'a bir daha bakarsan gözlerini oyarım. Anladın mı?" Alfred'in sesi alçak ama soğuktu.

Alexander irkilerek tabağına baktı.

Aniden, kapı açılmadan önce odadan bir vuruş sesi geldi. Onu kişisel muhafızıymış gibi takip eden Lord Sergio ile birlikte sekiz yaşında bir kız içeri daldı.

Camellia, Jessica'ya sarılmak için kollarını açarak gülümsedi. "Bugün eğlendin mi?" 

"Evet anne. Ama seninle gerçekten yemek yiyebilir miyim?"

"Elbette, baban da aynı fikirde. Lord Sergio, lütfen oturun. Acıkmış olmalısınız."

Ian, küçük bir gülümsemeyle Camellia'ya yaklaştı ve elinin arkasını öptü. Claude'un şakağında bir damar zonkladı ama tek kelime etmedi. Ian doğruldu, buz gibi bakışları doğrudan şimdi ağzı açık Jessica'ya bakan Alexander'a çevrildi.

"Misafirlerinizden hiçbiri aslında sizi ziyaret etmek için burada değilmiş gibi görünüyor." diye yorumda bulundu Ian. "Tartışacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyorum."

Jessica'nın sandalyesini çekti, sonra gidip Claude'un karşısına oturdu. İki grandük tarafından etkili bir şekilde çevrelendiklerinden Dunhill'lerin kalpleri hızla çarpıyordu - Alfred'inki başarılı bir iş ortaklığı olasılığından, Alexander'ınki ise hayatına yönelik tehditten.

Görevliler Jessica ve Ian'ın tabaklarını servis ettikten sonra Claude kadehini kaldırdı.

"Kadeh kaldırıyoruz. İş ortaklığımıza.."


Ç.N: Sekiz yaşındaki bir çocuğa ilgi duyulduğu iması sadece benim sinirimi bozmuyordur umarım...


Yorumlar

  1. Lia ya böyle ilginin olduğu bir novelde birden Lia ya aşırı benzeyen yedi yaşında bir kızın ortaya çıkması ve bütün bu adamların aşırı ilgisini çekmesi beni de çok rahatsız etti

    YanıtlaSil

Yorum Gönder