How to Get My Husband on My Side - 83.Bölüm (Türkçe Novel)


"Ah, gerçekten bir peri gibi görünüyorsunuz Leydim."

"Sizi ilk kimin görmesini istersiniz?"

İltifat almaktan nefret etmediğimi düşündüm. 

Şu anki halime kendi gözlerimle bile bakmak inanılmazdı. Aynadaki utangaç gülümseyen kadın, sanki sihir altındaymış gibi kör ediciydi. Bunun nedeni makyaj, lüks elbiseler veya renkli mücevherler değildi.

(Lucille) "Bileklik sizin için uygun mu?"

Mücevher kutusunu kapatan Lucille gizlice sordu. Tüm takılarım parlarken sadece bileziğinin eskimiş olması onu hayal kırıklığına uğratmışa benziyordu.

(R) “Evet, bu yeterli. Teşekkür ederim. Hepiniz çok çalıştınız.”

Bir elimi kaldırdım ve hızla atan göğsüme bastırdım.

Diğer aksesuarlar sayesinde bu bileklik göze çarpmazdı. Neden bunu takmakta ısrar ettiğimi bilmiyordum. Belki de bana verdiği ilk hediye olduğu içindi. Bu yüzden bunu taktığımda güçlendiğimi hissettim.

Ve bugünden itibariyle çok güçlü olmam gerekiyordu.

(Ellen) “Ruby.”

Eleania, at arabalarının park edildiği yerde bekliyordu.

Onu açık limon ve krema renginde zarif dantel bir elbise ve örgülü saçında bir mücevher tokası ile görmek harikaydı.

Ama…… Ah, garip bir şey…  

Çok garip…

Sadece ben değil, onun da çevresinde garip bir hava vardı.

Eskisi gibi görünmediğini söylememe gerek yoktu.

Çay partisi olayından bu yana ilk kez yalnız görüştük.

Ah şu Freya!

(R) "Çok güzel görünüyorsun Ellen."

Gergingliğimi bastırmaya çalışarak dikkatlice konuştum.

Ellenia hemen bana baktı.

İlk bakışta, soğuk kırmızı gözlerinde bir utanç belirtisi vardı.

(Ellen) "Ruby, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar harika görünüyorsun."

Kısa bir sessizlik sırasında sohbete bir süre devam edip etmeyeceğimiz konusunda tereddüt ettik. Çok geçmeden bizi beklemekte olan arabaya bindik.

Garip bir sessizlikle çevrili olan at arabası, Kraliyet Sarayı’na doğru yola çıktı.

 * * *

Elmos Limanı'na iki bayrak asıldı.

Solgun güneş ışığı ve onu kaplayan sis.

Omerta'yı simgeleyen taçlı bayrak ve üzerinde Longinus sembolü bulunan bayrak.

Bayrakların altından Elendale Tapınağı'nın bazı rahipleri ve Mavi Pelerinli Şövalyeler konukları selamlamak için dizilmişlerdi.

Sonunda, Romagna halkı kızıl bir dalga gibi geldi.

Kardinal kıpkırmızı giyinmiş insanlar arasındaydı.

Kardinal Valentino, kuyruklu pelerin giyen tek kişiydi. Köpekleri ön saflarında yer alıyordu. Ancak kıyafeti dışında görünüşü daha da dikkat çekiciydi.

O genç Kardinal Cesare de Borgia mıydı?

Papa'nın en büyük oğlu Kardinal Valentino, Savoy Dükü ve Romagna valisi.

Karşılama grupları arasında sessiz bir rahatsızlık yayıldı.

Bir anda diğer dikkat çekici olan figürü görüntüsü arandı. Ama hiçbir köşede Omerta Düşesi'ne benzeyen bir figür yoktu.

(Baş Psikopos) "Evet."

Attan inen Elendale Tapınağı Başpiskoposu genç Kardinale yaklaştı ve tek dizinin üzerine çöktü.

Cesiare, babasının yaşındaki Baş Psikopos’a bir süre tepeden baktı ve tek kelime etmeden elini uzattı.

Baş Psikopos elindeki yüzüğü öptü ve bir işaret çizdi.

(Baş Psikopos) “Uzun bir yolculuk sonrası buralara kadar geldiğiniz için teşekkür ederim.  Kutsal Ruh'a, Kutsal Baba'ya teşekkür ederim.”

Baş Psikopos geri adım atar atmaz nal sesleri çınladı.

Cesare diğer taraftan bir ata bindi ve yaklaşan gümüş şövalyeye sessizce baktı.

Yüzükteki masmavi safir ile aynı gözler soğuk ışıkla dalgalanıyordu.

Karşılıklı birbirine bakan duyarsız gözler yakıcı bir yakut rengindeydi.

İki adamın arasına ince bir güneş ışığı düştü.

Rıhtımda toplanan insanların bilinmeyen bir endişeye kapıldı.

"Hoş geldiniz Lordum."

"Teşekkür ederim."

Rahat bir nefes dalga gibi yayıldı.

Festivalin başlangıcıydı.

 * * *

"Dorias'ın heyeti geliyor!"

"Prens Visconti giriyor!"

"Pavia Krallığının heyeti geliyor!"

Fresk resimleriyle kaplı ziyafet salonu, pırıl pırıl parlayan insanlarla ve egzotik giyinmiş yabancılarla doluydu.

VIP'ler ve delegeler, kahkahaları eşliğinde içkilerini yudumlayarak sohbet ettiler.

Britanya ile iyi bir ilişkilerinin olup olmaması çok önemli bir mesele gibi görünmüyordu.

Bana önceki hayatımdaki bir spor maçını hatırlattı.

Romagna'da yabancı VIP'lerin katıldığı birkaç ziyafet deneyimlemiştim. Ama bu etkinlik farklıydı.

Gladyatör Maçı denen uluslararası olayı çok hafife aldım. Her neyse, şu anda dikkatim oldukça dağılsada ve kafamda hiçbir düşünce yoktu. Omerta'nın Düşesi olarak özenle dolaştım, VIP'leri selamladım ve sonu gelmeyen sohbet alışverişinde bulundum. Aralarında daha önce birkaç kez Romagna'da tanıdık yüzler vardı. Örneğin…

"Sizi burada görmek ne kadar farklı bir duygu, Leydi Rudbeckia."

İster eski ortağım olsun, ister başkası.

Ah, bunun olacağını biliyordum ama onunla yeniden karşılaşmak utanç vericiydi.

Orijinal hikayede Rudbeckia’dan ayrılan eski nişanlılarından biriydi.

Rudbeckia'da kaçmakla meşgul olduklarını hatırlıyordum.

(R) "Ben de sizi gördüğüme sevindim, Prens Osorel."

(Prens Osorel) " Yalnız olduğunaza göre Kardinal henüz davete gelmemiş gibi görünüyor."

Bu pislik... Kışkırtıcı bir şekilde gülümseyen adama gülümsedim.

(R) "Evet, bu yüzden beni bir daha ensemden itemeyeceksin."

Osorel acı bir şey çiğnemiş gibi görünsede sakince karşılık verdi.

(Prens Osorel) “Neyse ki bu kez Leydimin boynunu tutacak adam ben olmayacağım. Eşinizle iyi bir ilişkiniz olduğunu duydum. Çok eğlenceli bir festival olacağını düşünüyorum.”

(R) "Kocamın asılsız dedikodular karşısında öfkesini karısından çıkaran çirkin bir adam olmadığı için çok şanslıyım.”

Asılsız söylentiler karşısında şüphe duyarsanız bunu benimle değil Cesare'ye ile konuşun!

Ancak hiçbiri bunu yapmadı.

Bu sadece bir blöftü.

Cesare, Izek'i kışkırtmakta kararlıysa…….

Aman Tanrım!

Kendine hakim ol, kendine hakim ol!  Düzgün davranmalısın.

Bana ne yaparsan yap, ben asla…….

"Çirkinim?…"

Ağzından bir şeyler gevelemekte olan Osorel bir anda sustu. Sonra fısıldıyormuş gibi mırıldandı.

(Prens Osorel) "Evet, kaba davrandığımı kabul ediyorum.  Bu yüzden abine karşı çok bedel ödedim.”

(R) "Üzgünüm."

(Prens Osorel) "Aslında Leydim, bugün ben..."

(R) "Affedersiniz, susadım".

Bana başka bir şey söylemek istiyor gibiydi. Buna izin vermeden arkamı döndüm ve oradan ayrıldım.

Rahatlamak için dolaşırken tesadüfen o kişiyle karşılaştım.

(Andymion) "İyi misiniz Leydim?"

(R) “Ah, Sör Andymion.”

(Andymion) “Tadına bakın lütfen. Gerçekten çok ferahlatıcı.”

Vay canına! Zamanlama harikaydı. Çok susamıştım. Bu yüzden Andymion'un sarı içkisini nazikçe kabul ettim.

Geçen seferde olduğu gibi etrafımda dolaşıyormuşsun gibi hissetmen sadece bir yanılsama mıydı? Patronun bana göz kulak olmanı mı söyledi.

(Andymion) "Bu arada Leydim güzelliğiniz gözlerimi kamaştırdı."

(R) "Teşekkür ederim.  Aynısı senin içinde geçerli. Geçen seferkinden daha uzun görünüyorsun...”

(Andymion) "Gerçekten mi?  Ciddi misiniz?"

Tabii ki düşündüğü şeyi kastettim. Sanırım onu ​​son gördüğümden bu yana boyu birkaç santim daha uzundu.

Ah doğru! Hızla geliştiği bir yaştaydı.

Ya abi gibi olursa?

(Andymion) “Vay canına! Gerçekten çok fazla insan var.  Sanırım bu yıl daha fazla yabancı VIP geldi.”

(R) "Gerçekten mi?"

(Andymion) "Evet, o zamanlar çocuktum... Ah, bakın! Rembrandt'tan gelmiş olmalılar."

Gözlerimi istemsizce çevirirken elimdeki bardağı neredeyse düşürüyordum.

Ah, kocama beni alması için yalvarmalıydım!

"Leydim?"

Gözlerime inanamadım.

Neden bugün buradaydı?

Orijinal hikayede onun Elendale'e gelmediğini hatırlıyordum!

Andymion şaşırmış görünse de hemen elbisenin eteğini tuttum ve öne doğru birkaç adım attım.

Bu insanlarla karşılaşmaktan kaçınmalıydım!

Üstelik Rembrandt'an Dük Vishelier…

Eski taliplerimin hiçbiriyle kıyaslanamazdı.

Hâlâ onun bir hadım olarak alay ediliyordu ve Prens Osorel gibi bana kin besliyorsa…

Ah umursayacak çok şey var….

***

(Ç.N. Ruby 7 Kocalı Hürmüz gibi eski talipleriyle karşılaşıp duruyor 😹)

***

Tuvalete gidip zihnimi toparlamam gerektiğini düşündüğüm anda biri önüme fırladı.

(Leah) "Leydim, leydim!"

Sevimli pembe elbisesiyle tıplı oyuncak bebeği andıran Leah'dı.

Ah, Leah...

(Leah) "Bugün neden bu kadar güzel görünüyorsunuz?"

(R) "Ahahaha, teşekkür ederim. Sen daha güzelsin."

(Leah) "Yalan! Benimle Prenses Arien'i görmeye gelmek ister misiniz? Eminim Prenses de sizin tacınızı görmek isteyecektir."

(R) “Bu bir taç değil, bir corona. Önce tuvalete gitmem gerekiyor …….”

Yüzünde tuhaf bir ifadeyle geri koşmaya çalışırken Leah gözlerini kocaman açtı.

Durdum çünkü bu onun için sıra dışıydı.

(R) "Genç Leydi Leah?"

(Leah) "Leydim, benden nefret mi ediyorsunuz?"

(R) "Ne?"

(Leah) "Hepsi aptal abim yüzünden, değil mi? Onun yüzünden benden nefret mi ediyorsunuz?”

Ah hayır!!

Leah, çay partisindeki olay yüzünden Ivan'la aramın kötü olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden çocukların önünde kavga etmek istemiyordum.

Yorumlar

  1. Geldi Cesare kötü günler geçti artık daha kötü günler bizi bekliyor gibi hissediyorum ahh Rubyim sen çocukların yanında saklan

    YanıtlaSil
  2. Kaç bölüm olduğuna bakmadan başlamıştım. Soluksuz tek seferde bitirmişim. Sonraki bölüm yazısını göremeyince üzüldüm. Çevirmenlerimize çok teşekkür ediyorum. Sonraki bölümü sabırsızlıkla bekliyorum :))

    YanıtlaSil
  3. sezar boyu posu devrilesice

    YanıtlaSil

Yorum Gönder