How to Get My Husband on My Side - 82.Bölüm (Türkçe Novel)


Yan yana asılı duran rengarenk elbiseler festival bayraklarını andırıyordu. 

Kırmızı, yeşil, mor, krem, gök mavisi, pembe ve sarı renkler. Organze, dantel, şifon ve  her türlü kaliteli kumaş üzerine işlenmiş narin nakışlar ve mücevherler.

 Göz kamaştırıcı ve renkli bir manzaraydı.

(Ronja) " İçlerinde hoşunuza giden var mı Leydim?"

(R) "Mm peki sen ne düşünüyorsun Ronja?"

(Ronja) "Hangisinin güzel olduğunu seçmeye cesaret edemiyorum."

Şaşırtıcı derecede Ronja ve Lucille gördükleri karşısında büyülendi.

Parlak kırmızı güller ve sarı Rudbeckias ile süslenmiş mücevher kutusundaki parlak süsleri gördüğümde neredeyse ağzımın suları akıyordu.

Aslında ben de onlar gibiydim. Demek istediğim bu gördüklerimize kim şaşırmazdı ki?

Açgözlü Lucille gözlerini elmaslardan alamayarak duygularını dile getirdi.

(Lucille) "Sanırım Dük eşini gerçekten çok seviyor."

Aman tanrım, hepsi çok pahalı! 

Ama azda etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Pisliğin bana böyle lüks hediyeler göndereceğini bilmiyordum.

Gladyatör Maçı sezonu başlamak üzereydi. Cesare'nin Romagna’nın gururu olarak Elmos Limanı'na varmasına sayılı günler kaldı.

Benim için kasvetli bir gerçeklik olsa da kendimi eskisinden daha umutlu hissediyordum.

Neşelenmeli ve hata yapmamalıydım. Buna katlanmam birkaç günümü alacaktı. 

Tüm kararlılık hissimle saçımda rengârenk pırlantalar olan bir Chaplet ile adımları hızlandırdım. 

(Ç.N. Chaplet süslü haç şeklinde saça takılan süs gibi bir şey 😬)

Her ne kadar hediyeleri istemiyor olsamda teşekkür etmek zorundaydım.

(Dük) "Böyle koşarsan yaralanırsın!"

Dolambaçlı merdivenlerden aşağı inerken, aniden gelen sert bir ses tonu karşısında neredeyse tökezleyecektim.

Kayınpederim ve bir hizmetçi koridorun yanında yan yana duruyorlardı.

Olduğum yerde kaldım.

(R) "Ah, kaba bir davranış sergilediysem özür dilerim..."

(Dük) “Ne kadar güzel bir Chaplet öyle. Kime göstermek için bu kadar acele ediyorsun?”

Benimle alay mı ediyorsun? Nasıl olurda baba oğul bu kadar birbirine benzeyebilirdi? 

Hizmetçi tereddütle bana baktı.

(Hizmetçi) "Lord şu anda çalışma odasındadır. Bu arada Leydim Elmas takınızla çok iyi görünüyorsunuz.”

(R) "Gerçekten mi?  Bana gerçekten yakışmış mı?”

Genişçe gülümseyen gözleri parıldıyordu. Deneyimli hizmetçi ve kayınpederim bir süre bakıştılar ve aynı anda öksürdüler.

Noldu?  Ne?

(Hizmetçi) “Avusturyalı Robesque'den gelen elmaslar parlak renklere sahip olmasıyla ünlüdür. Acaba bunları bizim Leydimiz kadar iyi taşıyabilen başka biri var mıdır? Öyle değil mi, efendim?”

(Dük) “Mücevherlere ne zamandan beri ilgi duymaya başladım? Her neyse, acele et ama koşma!”

Acaba beni yolda kim durdurdu?!

Her neyse… Ailedeki bipolar bozukluk baba tarafından geliyor olmalıydı.

Takıların bana yakıştığını söylemek hiçbir anlam ifade etmiyor olsa da, bir şeyler doğru gelmiyordu.

"......Burası şehir muhafızlarının yetkisi altında. Dikkate almamızı gerektirecek bir durum yok."

(I) "Zaman buldukça tekrar kontrol etmesini söyle."

"Yine de yok olmanı istiyorlar. Rüyayla ilgili bir şey...”

(I) "Bu krallık neden batıl inançlılarla dolu?"

(I) “Ama onlardan iyilik istemek dadının yaptığı iş kadar basit mi? Cidden?"

"Ardından, heyetin geri kalanı Yuvarlak Masa üyeleri tarafından paylaşılacak..."

Misafir olduğunu söylemeyi neden unuttular?

Mümkün olduğunca yavaş hareketlerle kocamın çalışma odasının önüne geldim. Garip görünen sahne karşısında dondum kaldım.

Oldukça ciddi bir atmosfer vardı. Bu yüzden daha sonra tekrar gelmeye karar verdim.

(I) "Her halükarda Romagna'dan bir maiyet.... Ruby?"

Aniden başımı çevirdim. Beni görünce olduğu yerde hareket eden Izek ile göz göze geldim.

Çalışma odasındaki herkes bir anda bu tarafa döndü. Ne yapacağımı bilemedim.

(R) "Rahatsız ettiğim için üzgünüm. Yalnız olduğunu düşünüyordum."

(Ivan) "Tam zamanında geldiniz! Onu dinlemekten sıkılmıştım. Ne kadar güzel bir aksesuar. Onugöstermek için mi buraya kadar geldiniz?”

Masanın başında oldukça yorgun bir şekilde oturan Ivan'ın bana verdiği bir selamlamaydı bu.

Izek, utançla onlarla yüzleşmeye çalıştığımı anladığı anda homurdandı ve beceriksizliğimi her zamankinden farklı olmayan eğlenceli selamlamasında sakladı.

(I) "Yemek zamanı. Gidin yiyin, serseriler!”

(Ivan) “Bu kaltak yıldız-”

Sevimli sarı kanepeyi ezerek oturan Sör Galar sayesinde hepimizin kulakları kirletmekten kurtuldu.

Sör Galar büyük kavrayışıyla Sör Ivan’ın ağzı kapattı. Beraber odadan ayrıldılar.

Sör Camu hafifçe eğilerek selam verdi ve diğerlerini takip etti.

Yavaşça çalışma odasına girdim ve kapıyı kapattım. Bana bakan kocam sırıtarak dudaklarını hareket ettirdi.

(I) "Neden bu kadar heyecanlısın?"

(R) "Senin bana gönderdiğin hediyeler yüzünden.”

(I) "Beğenmene sevindim."

(R) “Hepsi o kadar güzeldi ki! Ne giyeceğime karar veremiyorum! Sana olan borcumu nasıl ödeyeceğimi bile bilmiyorum.”

(I) "Eğer içlerinden birini giyersen, bu benim geri ödemem olacak."

Gerçekten mi? Gülümsedim ve saçımdaki takıya hafifçe vurdum.

(R) “Gerçekten iyi taşıyor muyum? Bunu taktıktan sonra kendimi gerçek bir prenses gibi hissettim.”

Izek kollarını kavuşturarak yanıma geldi. Belimden çekerek bana sarıldı. Beni kucağına alarak havada döndürdü ve masanın üzerine oturtturdu.

(I) "Sen gerçek bir prensessin! Bu yüzden o obez kertenkele seni kaçırdı!”

Bu nasıl bir mantıktı? 

Burnumun ucunun yandığını sandım. Ama Izek o anda küçük bir öpücük kondurdu.

Burnumdan başladı göz kapaklarıma, yanaklarıma ve oradan dudaklarıma…

Bir rüyadan daha tatlı bir şeyle uğraşmak.

(R) "Iz."

(I) "Efendim Kalpsiz Prenses.”

(R) "Neden kalpsizim?"

(I) "O kadar soğukkanlısın ki kalbimi kırıyorsun."

(R) "Ben bir şey yapmadım!”

Haksızlık diye itiraz ettiğimde yanağımı cimcikleyerek sonuna kadar çekti.

Daha önce hiç böyle kin besleyen birini gördünüz mü?

(I) "Yakında ailenle görüşeceksin. Onları gördüğünde çok mutlu olacaksın."

(R) "Doğru...Onlarla Elmos Limanı'na geldiğinde sende orada olacak mısın?"

(I) “Kayınbiraderim de orada olacaktı. Tabii ki bizzat orada bulunmam gerekir. Sen de gelmek ister misin? Onunla görüşmek ister misin?”

Tabii ki, hiçbir zaman böyle olmadı…

Geride kalmam ve Izek'in Cesare liderliğindeki birliği selamlamak için orada olmak istemesi garip geldi.

Çünkü orijinalinde durum tam tersiydi.

Ayrıca Izek'in gönüllü olarak karşılama görevini üstlenmesi şaşırtıcıydı.

Kafasında ne gibi düşünceler vardı? Abime karşı nezaket göstermek için miydi?

(I) "Onu sağ salim getireceğim. O yüzden merak etme ve burada bekle. Ziyafet salonunda onu selamlaya bilirsin. Sen geldiğinde biz de orada olacağız.”

Endişelendiğim şey bu değildi. Yine de sakince başımı salladım.

O ikisinin ilk tanıştığı zamanı özleyecek olmam biraz hayal kırıklığı yarattı. Orijinalde, nadiren birbirleriyle karşılaşırlardı. Biraraya geldiklerinde çokta ılımlı bir atmosfer olmazdı.

(R) "Iz, biliyorsun…"

Yavaşça sırtımı okşayarak kaşlarını kaldırdı ve doğrudan gözlerimin içine baktı.

Ne zaman rengarenk değişen, neden diye soran gözlerle, endişelerle, hasretlerle ve bilmediğim tüm o duygularla karşılaşsam içim garip bir şekilde buz kesiyordu.

(R) "... Hayır şey… Tamam…Giyinip bekleyeceğim.”

Keşke dünyadaki her şey göründüğü gibi olsaydı.

Aslında ona her şeyi anlatmak istiyordum.

Ben başkalarının düşündüğü gibi Prenses değilim. Senden ve değişmenden korkuyorum. Ve maça katılman yerine benimle kalmanı istiyorum.

Ama olmadı…

Kontrolü kaybetmemeliydim!

O gladyatör maçında dövüşürken ben kendi oyunumu oynamak zorundaydım!

Büyük bir kararlılıkla kolumu boynuna doladım ve onu ensesinden öptüm.

Sırtımı okşayan el, vakit kaybetmeden elbisemin eteğini yukarı kaldırdı.

* * *

 "Leydim, gözlerinizi kapalı tutun.  Fırçayı verin.  Kına yağını nereye koydunuz?”

 "Maşayı ısıtmanız bitti mi?"

 "Acele et!"

Of! Etkinlik hazırlıkları yüzünden herkes çok yoğundu! 

Festivalin ilk günü başlayan hazırlıklar beni adeta bunalttı.  Bugün tek kelimeyle berbat bir gündü!

"Şap ve sürme tozu ne olacak?"

"Bana biraz daha inci tozu getir."

"Leydin, ellerinizi bu şekilde bırakın. Hala bitirmedik mi?"

“Dikkat edin! Ellerinize toz bulaşmasın!”

Çok fazla gürültü vardı.

Romagna'nın dekorasyona bu kadar önem vereceğini tahmin etmiyordum.

Düşes Omerta rolünü oynamak kolay değildi.

Yoğun ve telaşlı atmosferde zaman hızla akıp geçti.

Güneş göğün ortasında yükselene kadar nihayet aynanın önünde durup nefesimi tuttum.

"Ne düşünüyorsunuz Leydim?"

Gurur ve memnuniyet bakan o ışıltılı gözlere ne demeliydim?

Buna değdiğini düşünerek bir kez gözlerimi kırpıştırdım.

Belki de dikkatle yapılan makyajım sayesinde her zamankinden çok daha canlı ve tazelenmiş görünüyordum.

Dudaklarım ve tırnaklarım parlıyordu. Göğsümde kürk ve mücevherlerle süslenmiş pembe bir elbise, boynumda kurdeleler ve renkli elmaslar asılıydı. Kulaklarımda ki mücevherler avizeler gibi parlıyordu.

Saçlarım, yakut ve safire benzeyen minik taşlardan yapılmış renkli bir taçla süslenmiş altın bir şal gibiydi.

Yorumlar

  1. Eline emeğine sağlık çevirmenim teşekkürler 🤩

    YanıtlaSil
  2. Ruby azıcık izek i sevmeyi denesen

    YanıtlaSil
  3. geliyor şeytannnn

    YanıtlaSil
  4. Çeviri için teşekkür ederim 🥰

    YanıtlaSil
  5. Offf tam dedik güzel gidiyor geliyor casare midir nedir.... Pislik adam

    YanıtlaSil

Yorum Gönder