How to Get My Husband on My Side - 79.Bölüm (Türkçe Novel)


Daha önce güçlü olan bakışları yavaş yavaş yoğunluğunu azalttı.

Benimle dalga mı geçiyorsun?

Gülümsedim ve kocamın elini yanağıma götürdüm.

Başını yavaşça aşağı indirdi ve alnını alnıma dayadı.

(R) "Ya alışkanlığım kötüye giderse?"

(I) "Bir sürü garip endişen var.  Bir prenses için kötü bir alışkanlığa sahip olmak bu kadar önemli mi?”

(R) "Ama ben gerçek bir prenses bile değilim."

(I)  "Sen gerçek bir prensessin."

(R) "Bu sadece Romagna'da geçerli. Ben sadece..."

Ne kadar iyi muamele görürsem göreyim, ben sadece Papa'nın gayri meşru çocuğuydum.

Bu durun Enzo ve Cesare için de aynıydı.

Üçümüz de biliyorduk ki, nereye gidersek gidelim hayatımızın geri kalanında kaçamayacağımız bir kadere sahiptik.

Ayrıca Papa'nın biyolojik kızı olmadığıma dair şüpheler vardı.

 (I) “ ‘Kaçak Prenses’ senin gibi bir kızın obez bir kertenkeleyle kaçtığı bir romanın adı değil miydi?”

(R)“ Doğrusu 'Kaçırılan Prenses' konusu bir prensesi kaçıran ejderha. ”

(I) “Yani? Bahsettiğimiz romanı okumadım.”

Bu bir peri masalı gibi olan kitabı okumuş olsaydı eğlenceli olurdu.

Ejderha olayını asla unutmayacağını biliyordum.

Ah düşündüklerim yüzümden onu kızdırdığım için söyleyecek bir şeyim yoktu.

Beni asıl endişelendiren şey, Izek'in itiraf ettiğim şeyle ilgili artık hikayenin tamamını sormamasıydı. Bu yüzden kafam karışmadı desem yalan olurdu.

Anlatıklarım yeterli miydi?

Eski dostunun başına gelenlerden önceki ve sonraki durumunu, sadık hizmetkarının nasıl ortaya çıkıp bu kadar kargaşaya neden olduğunu hiç merak etmiyor muydu?

Sonra bunun benim için en iyisi olduğunu düşündüm.

Şu an bununla ilgilenmek istemiyordum.

Bir süre önce bana söylediklerine ve bana olan bakışlarına odaklanmak istedim.

Bana olan takıntısı sayesinde bir mucize olabileceği umuduyla beni neredeyse büyüledi. 

Kısacık bir rüya olsa bile.

Uzun parmaklarını saçlarıma geçirdi.

Kafa derimin üzerinde gezinen parmakların keskin hissi ile yutkundum.

(R) “Iz, yıkanalım mı?  Saçımı yıkar mısın?”

Gözleri titredi ve bakmaya devam etti. Gülüyor mu kaşlarını mı çatıyordu? Anlayamadığım bir ifadesi vardı.

(I) "Daha önce benim yüzümden kilo almaya vaktin olmadığını söylemiştin."

(R) "Hey, neden böyle konuşuyorsun?!"

Kocam beni sözleriyle yüceltmeye çalışırken yüzüm solgunlaştı.

Aman Tanrım, alıngan bir münzevinin böyle bir insana dönüşeceğini kim tahmin edebilirdi?

 Nasıl bu derece kararlı bir adama dönüştüğü sorgulanabilirdi.

Ayrıca, bu değişiminin tek sebebi ilk aşkından mı dolayı olup olmadığını merak ediyordum.

Yani benden başkası olsa bile...

(I) "Bir daha böyle şeyler dilersen seni yıkamayacağım."

Hala bu derece hayalperest olur muydu?

Juliet ile tanışan Romeo gibi, Saba kraliçesine aşık olan Süleyman gibi… İlk kez aşık olan bir çocuk hiç değişmez miydi?

Vücudumu doğrulttum, topuklarımı kaldırdım ve dudaklarına bir öpücük kondurdum.

Bana baktı, çok geçmeden yanağımı tuttu ve diliyle bana eşlik etti.

* * *

Güneşli günler devam etti. Ancak sabahın erken saatleri olmasına rağmen hava hala soğuk ve kuruydu.

Şaka vakti Ellenia omuzlarında yeşil bir şalla serin balkona oturdu ve avluya baktı.

Bir buz parçası gibi soğuk, ifadesiz bir yüz ve gözlerinde nadir bulunan karmaşık bir ışık.

Belki de iyi uyuyamadığı için, başı zonkluyordu ve ağrıyordu. Buna pekte dikkat etmeye değmezdi.

Son yıllarda şafakta uyanıyor olması çok nadir olan bir durumdu. Bu yüzden sabahın erken saatlerinin sessizliğine yabancıydı.

Neden iyi uyuyamadı?  

Hepsi dünkü çay partisinde yaşanan kargaşa yüzündendi.

Davanın taraflarından biri olan Freya'ya göre, Rudbeckia'ya çocukken bu şatoda olanları anlatırken bir yanlış anlaşılma olmuştu.

Hangi bölümde hangi yanlış anlaşılma olduğunu sadece Tanrı biliyordu.

Ve Rudbeckia söylediği tek şey hiçbir şey yapmadığıydı. Bunu herhangi bir ek açıklama yapmadan söyledi.

Yaşananları tekrar hatırladığında tatsız ve kafası karışmış hissetti.

Ellenia’nın bu tür kafa karışıklığı hissi hoşuna gitmedi. Çünkü ne yapacağını bilemediği bu halleri onda çocukluğuna dönüyormuş hissini uyandırdı.

Freya, küçüklüğünden beri her şeyini paylaştığı arkadaşıydı. Çamurdan bebeklerle dolu bir oyuncak bebek eviyle oynamışlardı.

Böyle bir dostunun açıklamasına inanmak en doğrusuydu.

Yine de, neden bu kadar rahatsız hissediyordu?

Korkmuş bir çocuk gibi olan Rudbeckia'nın görüntüsünün neden zihninde pusuya yattığını bilmiyordu.

Neden bu kadar kızgın görünüyordu?  Neden bu kadar korkuyordu?

Bir kavga çıksa bile, bunu telafi etmek ve çözmek daha doğru olmaz mıydı?

Freya bunun için kin tutacak bir tip değildi.

Yeniden baş ağrısı hisseden Ellenia parmağıyla şakağını ovuşturdu.

Arabuluculuk yapsa da yapmasa da iyi hissetmeyecekti.

Bir şeyler ters gidiyordu. Bozuk saat ibresinin geriye doğru zorlayan bir uyumsuzluk duygusu içinde yükseldi. Israrla midesine saplandı ama nedenini bilmenin hiçbir yoktu. Bu duygu içinde boğulduğunu hissetti.

Annesini düşündü.

Ellania'nın annesi ve Rudbeckia, yemek konusundaki alışkanlıkları dışında farklı olsalar da.

Birçok yönden birbirlerine benziyor olsalardı, ikisini anlamak daha kolay olmaz mıydı?

Annesi hiç ağlamayan biriydi. Ama Rudbeckia sıklıkla ağlıyordu.

Annesi asla bahçede vakit geçirmezdi, buket yapmazdı ya da rastgele sözcüklerle tekerleme yapıp küçük çocuklarla ortalıkta koşmazdı.

İkiside çok farklıydı.

Annesinden farklıydı, halkın bildiği söylentilerden farklıydı ve Ellenia'nın gördüğü ve deneyimlediği herkesten farklıydı.

Yine de kalbini sıkıca mühürlemek çok zordu.

Bu evlilik olmasaydı, yani Izek ve Rudbeckia evlenmemiş olsalardı, Papa'nın oğluyla evlenecek ve tanımadığı yabancı topraklarda kayınvalidesinin yanında kalmanın acısını çekecekti. Bu yüzden içinde biraz rahatlama ve merhamet hissetti. 

Onun yakında gideceğini düşündü. Ellenia’da babası gibi bu evliliğin uzun sürmeyeceğini biliyordu.

Her iki tarafın da istemediği bir evlilikti. Bu yüzden er ya da geç bitecekti.

Her şey açıkça ortadaydı.

Olacaklardan kimlerin haberi olup olmadığını merak etti. Aynı zamanda abisi ve Ruby'nin sonlarının bu şekilde olacağı düşüncesini bir kez daha sorguladı. böyle olacağı konusbilip bilmediğini de sorguladı.

Anlam veremediği durumlar vardı.

Izek veya Ruby'ye ne olduğunu anlayamıyordu.

Ama anlaşılması en zor kişi abisiydi.

Ellenia, ölen annesi kadar abisini de anlamakta güçlük çekiyordu.

Belki de hepsinin karakterinin aynı olmasından kaynaklanıyordu.

Ellenia hafifçe kaşlarını çattı ve gümüş rengi saçlarını kulaklarının arkasına koydu.

Sessizlik devam ediyordu.

Eskiden normal gelen ağır sessizlik artık alışılmadık ve rahatsız ediciydi.

Birden kendi kendine güldü.

Kırmızı gözler, cam seranın bulunduğu avluya baktı.

Su bahçesi.

Güneyin parlak ve sıcak manzarasının bir kısmının göründüğü bir yerdi.

Ayrıca bahçe sahibinin küçük arkadaşları için büyük bir oyuncak bebek evi vardı.

Geçmişte olsaydı komik olurdu.

Onlarla ilgilenmeyen kuzeni burayı düzenli olarak ziyaret edip yetişkin bir kadınla bahçede oynar, gevezelik ederdi. Kıkırdayan kahkahalar, bitmeyen konuşmalar, şatoları titreyen adımlar doldururdu...

Bu manzara geçmişte hayal bile edilemezdi.

Ya eski hallerine geri dönebilselerdi?  Tüm bunları özleyecek miydi?

Ellenia muhtemelen öyle olacağını düşündü.

Sadece o değil, herkes…

Hiç tatmadıkları Güney Güneşini özleyeceklerdi.

(Hizmetçi) "Leydim."

Aniden gelen sesle Ellenia düşüncelerinden uyandı ve başını kaldırdı. Sakinleşen ifadesiyle,yüzü sıkıntılı olan hizmetçiye baktı.

(Ellen) “Letler? Neler oluyor?"

(Hizmetçi) "Üzgünüm Leydim, ama Lord şu anda..."

Letler, soğukkanlılığını korumaya çalışan sakin bir yüzle sözünü kesti.

Gözlerinde büyüyen heyecandan garip bir duygu yükseldi.

Letler'ın bu kadar soğukkanlılığını kaybettiğini görmek tuhaftı.

Bu ifadesini en son Izek'in dört günlük bir aramadan sonra bilincini kaydene Rudbeckia'ya sarıldığı gece gördü.

Ellenia doğruca ayağa kalktı ve avlu boyunca yürüdü.

Herkes o kadar aptaldı ki! Çiftler arasında yaşanan sorunun diğerlerinin beklediği gibi kolayca çözülüp çözülemeyeceğini ve üçüncü kişilerin bu duruma ortak olup olmayacaklarını gösterebileceklerini düşündüler.....

(Ellen) "Abi?"

Izek aşağıda, koridordaydı.  Sanki hiç uyumamış gibi onu giyinik görmek alışılmadık bir durum değildi.

Şafaktan itibaren başı eğik, titreyen bir hizmetçi görmek son derece nadirdi.

(Ellen) "Martha?"

Martha, heybetli bir kadındı.

Uzun zaman önce Ellenia'nın dadısı olarak görevlendirildiği günden ve hizmetçi olduğu günümüze kadar, sadece hizmetlileri değil cimri gardiyanları da dize getirecek kadar heybet bir kadındı.

Bu yüzden yeri geldiğinde bir Düke bile meydan okuması doğaldı.

Ve Dük Omerta'nın ona Baş Hizmetçi rolünü vermesinin tek sebebi Ellenia'ydı.

 * * *


Yorumlar

  1. Ellenia ile Ruby hizmetçi yüzünden bozuşmaz umarım ya. Yeni bölümü heyecanla bekliyorum. 😢 Teşekkürler Çağla 💗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ellenia zaten Freya'ya güvenmeyi seçti her türlü araları bozulacak ahh Rubyim

      Sil
  2. Eline emeğine sağlık çevirmenim teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Gule gule heybetli dadı.
    izek helal be,gönder şu herkese meydan okuyan dadicigi :)))

    YanıtlaSil
  4. Bölüm için teşekkür ederim. Kız kardeşinin biricik hizmetlisini eşi için postalayacak mi bakalım.
    -Robin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder