Finding Camellia - 115. Bölüm (Türkçe Novel)


"Lord’um." diye kekeledi Edith, reverans yapmak için aceleyle ayağa kalkarak. Bu kadar çabuk döneceğini düşünmemişti. Panik içinde beynini zorladı, söyleyeceği her şeyi gözden geçirdi ve ağzından bir şey kaçırmamayı umdu.

"Benden bir şey mi saklıyorsun?”

"Bir doktorun iyileştiremeyeceği hastalıklar vardır Lord’um. Eminim üç hafta içinde normal haline döner."

"Bunu nereden biliyorsun? Sen doktor değilsin."

"Değilim." Diye onayladı. "Ben sadece daha uzun bir hayat yaşamış bir kadınım. Çoğu kadın annesinden bir şeyler öğrenir ama Leydi Camellia'nın öğreneceği bir anne figürü yoktu. Leydi Ihar onunla ilgileniyor, bu yüzden endişelenmenize gerek yok."

Claude, Edith ona öğüt verirken ters ters baktı ve başka bir söz söylemeden kapıyı işaret etti. Reverans yaptı ve odadan çıktı. O gün, Lia'nın yanında kaldı. Lia uykusundan uyandı ve her zamanki saatte uyumadan önce bahçede sersemlemiş bir şekilde gezindi. Birkaç kaşık çorba dışında akşam yemeğine neredeyse hiç dokunmadı.

Ne olabilir ki?

Claude bu garip hastalık yüzünden aklını kaybediyordu. Herkes ona bunun önemli bir şey olmadığını, geçip gideceğini söyledi ama Lia'nın bu şekilde acı çekmesini öylece izleyemezdi. Belirli bir sebep olmadan kusuyorsa ve günün yarısını uyuyarak geçiriyorsa, bu kesinlikle vücudunda bir sorun olduğu anlamına geliyordu. O gece yatakta onun yanına uzandı, çökük yanaklarını tekrar tekrar okşadı. Hastalığının görebileceği bir şey olmasını, pansuman edebileceği bir yara ya da yarık olmasını diledi. O zaman onun iyileştiğine gözle görülür bir şekilde tanık olabilirdi. Ama nerede başlayıp bittiğini anlayamadığı böyle bir hastalık, kendisini tamamen güçsüz hissetmesine neden oluyordu.

Eminim kendini en güvensiz ve endişeli hisseden Camellia'dır. Neler yaşadığını hayal bile edemiyorum. Yarın aile doktorunu buraya getirmem gerekiyor.

Lia'ya döndü ve Edith'i ve onun son birkaç gündeki tuhaf hareketlerini düşünürken gözlerini kapattı. O da herkes kadar Camellia için endişeleniyordu ama endişesi ezici bir neşeyle doluydu. Onun kafasını karıştıran şey buydu. Kısa bir süre için art niyet düşüncesini aklından geçirmişti, ama Edith, Jasmine'in güvenilir hizmetçisiydi. Ondan şüphe etmek, kendi annesinden şüphe etmek anlamına geliyordu.

Neden? Camellia hasta olduğu için neden bu kadar mutlu?

Claude, net bir cevaba varmadan kendi kendine defalarca sordu. Bunun yerine, aklına daha ciddi bir düşünce geldi.

Ya töreni planladığımız gibi gerçekleştiremezsek?

Uyuyan sevgilisine bakarak dudağını ısırdı. Öne doğru eğilip burnunu onun yanağına sürttü. Jasmine ve Edith onu durdurmaya çalışsa bile sabah ilk iş doktoru arayacaktı. Daha fazla durup bu tuhaf durumun ortaya çıkmasını izleyemezdi. Claude kendi kendine başını sallayarak yorganın altına girdi ve Lia'yı kendisine doğru çekti. Sabunlu kokusunu her zaman o kadar çok seviyordu ki uyurken bile burnunu onun göğsüne gömer ve derin bir nefes alırdı.

Ben yokken bile beni düşünebilsin diye penceresinin yanına lavanta diktirmeliyim.


*****


Del Casa faytonlar, arabalar ve ziyaretçilerle dolup taşıyordu. Ihar Malikanesi'nin görevlileri kendilerini düğün için son hazırlıklara verdiler, şapeli süslediler ve bahçenin her tarafına saçaklar kurdular.

Mutfaklar gece gündüz demeden çalışıyor, imparatorluk ve kıtanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler için çeşitli yemekler hazırlıyorlardı. Baş aşçı Julie, mutfak kapısının yanında Camellia'yı gördüğünde görevlilere görevler devrederek koşuşturuyordu. Şok olup ona doğru koştu.

"Hanımefendi burada olamazsınız! Burası hizmetlilerin çalıştığı yer. Sizin seviyenizdeki biri için uygun değil."

Lia, malzemelerle dolu masayı işaret ederek dudağını büzdü. Özellikle kırmızı elmalarla dolu sepeti işaret etti.

"Bana bir bardak elma suyu yapar mısın?" diye sordu solgun yanaklarla. "Açım ama şu anda bir şey yiyemiyorum. Hizmetçim çok meşgul olduğu için ben bir uğrayayım dedim."

"Tabii Leydi’m. Lütfen odanıza dönün, hemen göndereceğim. Bütün bu kokular size iyi gelmeyecek. Melissa'yla benim için de cehennem gibiydi. O zamanlar bu işi bırakmak istemiştim." dedi Julie sıcak bir gülümsemeyle.

Lia kafası karışmış bir şekilde başını yana eğdi. Lia'nın neden bahsettiğini anlamadığını fark eden Julie dilini ısırdı ve mutfaktaki hizmetçilere olabildiğince çok elma suyu yapmaları için emirler yağdırdı. Hizmetçilerden biri hemen elmaları soymaya başladı ve onları bir havanın içine atarak parçalara ayırdı. Daha sonra bunları bir beze döktü ve konsantreyi bir bardağa sıktı. Lia boş bardağı dolduran tatlı ve ekşi sıvıya büyülenmiş bir şekilde baktı. Diğer yiyecekleri düşünmek bile midesini bulandırıyordu ama elmalar farklıydı. Midesindeki dalgaları sakinleştiriyorlardı.

Hizmetçi bardağa bir küp değerli buz atıp Lia'ya verdi, o da bir yudumda içti. Julie onun meyve suyunu yutmasını izlerken, etli yemekler yerine elma dolgulu tatlılar ve buğulanmış elmalı yemekler yapmayı aklına not etti.

"Bir bardak daha göndereceğim, o yüzden lütfen odanıza dönün leydim."

Lia başını salladı ve arkasını döndü, elma sepetine bir kez daha uzun uzun baktı. Nihayet bir şeyler tükettiği için enerjinin kendisine geri döndüğünü hissetti. Hizmetçilerin dar koridorunda yürürken, kendine bu gecenin çok önemli bir gece olduğunu hatırlattı; imparator ve başkentten soylular geliyordu ve hata yapmayı göze alamazdı. Edith, dinlenmesini şiddetle tavsiye etmişti ve Lia onun önerisini ciddiye almayı planlıyordu. Mide bulantısını hafifletmek için temiz hava ve derin bir uykudan daha iyi bir şey yoktu.

"Nasıl hissediyorsun?"

Lia, körü körüne ahıra gittiğini fark ederek hayallerinden sıyrıldı. Parlak renkli bir elbiseyle ona doğru gelen Jasmine'e bakmak için döndü.

"Günaydın Leydi Ihar."

"Gerçekten günaydın. Bugün ne kadar güzel bir havamız var."

Lia doğal olarak yönünü ahırlar yerine arka bahçelere çevirdiğinden iki kadın yan yana yürüdü. Jasmine'nin dudakları onun düşünceli hali karşısında bir gülümsemeyle kıvrıldı.

"İşte." dedi Lia'ya küçük bir tütsü kesesi uzatarak. "Miden bulandığında koklarsan yardımcı olur. Biraz malzemem vardı ve senin için bir tane yapayım dedim."

Kesenin içinde kurutulmuş limon, tarçın ve taze otlar vardı. Lia minnetle kabul etti ama ifadesi kasvetli bir hal aldı. "Dürüst olmak gerekirse bunun hafif bir hastalık olup olmadığından emin değilim leydim. Sürekli kilo kaybediyorum, çoğu yemeğin kokusuna dayanamıyorum... Açıkçası, bunun düşündüğümden daha ciddi olabileceğinden korkuyorum. İyi olacağımı düşünüyor musunuz?"

Jasmine, Lia'nın korkmuş ifadesi karşısında kalbinde bir suçluluk sancısı hissetti.

"Ben de kendi düğünümden önce böyleydim." diye yalan söyledi. "Stresliydim tabii, ama o zamanlar senden daha zayıf olduğum için fiziksel olarak da zayıftım. Ama düğünden sonra turp gibi oldum."

"Gerçekten mi?"

"Vücudunu sev ve kendini sıcak tut. Vücudun şu anda sana bir işaret gönderiyor, onu beslemen ve değer vermen için yalvarıyor."

"Vücudum mu?"

"Bir parçası sanırım." Ne bir yalan ne de tam bir gerçekti. Lia, dolambaçlı cevaptan kafası karışmış olsa da başını salladı. Keseyi burnuna götürdü ve taze bitki kokusuna gülümseyerek derin bir nefes aldı.

Bu elinin altındayken akşam yemeği kolay geçebilirdi.

Edith'in tahmin ettiği gibi, akşam imparatorluk arabaları geldi. Malikane görevlileri misafirlerini karşılamaya hazır şekilde girişte sıraya girdiler. Çeşitli yerlerden muhabirler, kameralarını imparatorun arabasından inerken fotoğraflarını çekmeye hazırladılar.

Lia, mide bulantısını unutmuş bir şekilde Claude'un yanında durdu, arabanın katıksız lüksü karşısında büyülendi. Bir imparatorluk görevlisi ileri fırladı ve imparatorun kapısını açtı. Dışarı çıktığında herkes diz çöktü.

Sırayla Jasmine, Claude ve Camellia'ya bakarken yorgunlukla kaplı bir gülümsemeyle "Çok uzun zaman oldu." dedi. "Beni Del Casa'ya davet ettiğin için teşekkür ederim Jasmine. Burası her zamanki gibi çok güzel."

Wade, Rosina ve Kieran da arabalarından indiler. Lia’nın koşarak arkadaşlarına sarılmamak için vücudundaki her zerreye hakim olması gerekti. Ancak faytonların arkasından malikaneye yanaşan arabalar, yüzüne bir kova soğuk su çarpmış gibi hissetmesine neden oldu. Gilliard Bale kolunda Anastasia ile arabasından inerken sessizce izledi. Lordlarının valizlerini tutan bir avuç görevli arasında Betty de vardı.

Diğer soylular arabalarından ve faytonlarından inip saygılarını sundular ama Lia'nın gözleri Baleler’e sabitlenmişti. Claude onun eline uzandı ve nazikçe sıktı. Anastasia, Lia ve Claude ile göz temasından kaçınmaya çalışırken Gilliard'a fısıldadı.

Gilliard onlara yaklaşarak, "Lia, büyümüş ve güzel bir kadın olmuşsun." dedi.

Konuşamayacak kadar şaşkın olan Lia’ya baktıktan sonra Claude'u selamladı. "Lord Ihar. Tebrikler."

Claude alaycı bir şekilde, "Uzun yolculuk yaptığınız için teşekkür ederim. Lütfen gidip dinlenin. Eminim Leydi Bale ev hapsinde çok acı çekmiştir." diye yanıtladı.

Lia, Leydi Bale'in bakışlarından kaçmadı. Bunun yerine, önce Anastasia başını çevirene kadar ona baktı. 

"Hadi gidelim Betty."

Anastasia, Lia veya Claude'u selamlamadan eve girerek Betty'ye seslendi. Betty merdivenlerden yukarı çıktı ama aniden Lia'nın önünde donup kaldı. Tek kelime etmeden uzun süre gözlerini birbirlerine kilitlediler. Betty dudağını kanayacak kadar ısırdı, sonra hanımının peşinden koştu. Yien de, yaşlı gözlerle Lia'ya bakmaya devam etti.

Lia keder, içerleme, rahatsızlık, mutluluk ve özlem duygularını aynı anda hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Son birkaç gündür onu zorlayan hastalıktan daha çok kalbini yormuştu.

"İsterseniz odanızda dinlenebilirsiniz, Leydi’m." dedi Pipi, Lia kadar yorgun gibiydi.

Liya başını salladı. "Ben iyiyim. Betty'yi gördün mü?"

"Gördüm Leydi’m. Ben de şok oldum. Leydi Bale'in ev hapsinin şimdiden sona erdiğini düşünmemiştim..."

“Betty'yi daha sonra odama çağırabilir misin?"

Pipi cevap vermek yerine dudağını endişeyle ısırdı, ancak Lia ona iyi olduğuna dair güvence verdikten sonra başını salladı. Claude diğer soylulardan aldığı selamlama akışını keserek iki kadına doğru döndü.

"Ivan." diye seslendi bir el hareketiyle. "Lia'yı izle ve iyi olduğundan emin ol. Leydi Bale ona yaklaşırsa, hemen bana haber ver. Anlaşıldı mı? Kimsenin ya da hiçbir şeyin ona yapışmasına izin verme."

Yorumlar

  1. Teşekkürler cevirmenim ellerine sağlık
    Bunlarda pek saflar, hamilelik hakkında en ufak bilgileri yok,kaçıncı yüzyılda yaşıyorlar böyle 😂😂

    YanıtlaSil
  2. Elinize, emeğinize sağlık. UTOT u beklerken okumaktan zevk aldığım seri oldu. Heyecanla yeni bölümleri bekliyorum. Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder