How to Hide the Emperor's Child - 17. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel - chapter 17

Neyse ki, çocuk ağlamaya başlamadan kurtarıcı yetişmişti. İki adamı izleyen Lyndon, utanç verici bu durumu kurtarmak için devreye girdi.

“Majesteleri, bu villanın bazı av köpekleri var.”

Kaizen anladı ve çabucak çocuğa önerdi. “Tamam. Sana av köpeklerini göstereyim mi?”

“Köpek yavrusu ...? Burada bir köpek yavrusu da var mı?” Şanslılar ki bu dikkatini çekmişti.

Kaizen, onu ayıdan uzaklaştırmak için çocuğu hızla kütüphaneye götürdü ve hizmetlilere bir av köpeği getirmelerini emretti. Hizmetli, yumuşak, açık kahverengi tüylü, nazik görünümlü bir köpek ile geri döndü.

“Bu en uslu adamımız.”

Nazik görünse de bu bir av köpeğiydi ve evcil köpeklere kıyasla çok büyüktü ama çocuk hiç korkmadan ona yaklaştı. Theor, köpeğe elini uzattığında köpek ona yakınlaştı ve burnunu avcuna koydu. Daha sonra parmaklarını yaladı ve yumuşak kuyruğunu salladı.

Theor, kaçınmadan köpeği okşadı ve kahkahalara boğuldu. “Oh… Gıdıklıyor!”  Köpek ile arkadaş olmuştu bile.

“Çocuklar için güvenli midir?” Kaizen sordu.

“Elbette, Majesteleri. Bu av köpeği oldukça iyi eğitimlidir.”

Theor köpeğin kafasını okşadı ve bir elini uzattı. Köpek, patisini Theor’un avcuna koydu. Neredeyse kendi eliyle aynı büyüklükte olan kabarık patisini tuttu ve diğer eliyle köpeğin ensesini kaşıdı.

“Bu köpekçik çok kibar.”

Daha küçük bir çocuk olmasına rağmen köpeklerle iyi anlaşıyor gibi görünüyordu.

“Daha önce hiçbir köpeğin oldu mu?”

“Hayır, hiç olmadı.” Theor hafif üzüntüyle başını salladı. Daha sonra Kaizen’e baktı.

“Kont büyükbabam evimize bir köpek yavrusu getirmişti. Büyük, gri bir yavruydu. Uh… Astelle Halam onunla nasıl oynayacağımı göstermişti.” 

Galiba Kaizen’in tanımadığı bir akrabaları bu çocuğa daha önce bir köpek getirmişti. 

‘Ben de küçükken babamın av köpekleriyle oynamayı severdim.’

Kendisi de köpekleri ve kedileri çok severdi. Babasının av köpeklerinin peşinden koşar ve büyükannesinin kedisi ile oynardı.

Kaizen kendi çocukluğunu hatırladı ve Theor’a bir teklifte bulundu.

“Hediye olarak bu köpeği sahiplenmek ister misin?”

“Gerçekten mi, onu evime götürebilir miyim?”

“Elbette.”

Bu fikirden çok hoşlanan çocuk köpeğe sarıldı.

Olup biteni izleyen Lyndon, Astelle'den izin alması gerekip gerekmediğini merak etti ancak küçük çocuğun ve İmparator Majestelerinin bu durumdan hoşlandığını fark etti bu yüzden sessiz kaldı. 

Theor, bastıramadığı sevinciyle kibarca Kaizen’in önünde eğildi.

“Teşekkürler Majesteleri.”

Kaizen, çocuğun önünde ciddi bir şekilde başını eğdiğini görünce gülmekten kendini alamadı.

Theor köpek ile birlikte odanın içinde koşturmaya başlayınca hizmetlilerden biri “Genç Efendi, etrafta koşturmamalısınız.” diye onu uyardı. Theor şaşırdı ve hemen durdu. 

Kaizen, asık suratıyla oturan çocuğu izledi. Astelle belli ki bu çocuğu sert bir şekilde eğitmişti. Söz dinlemeyi iyi biliyordu. Sonuçta ailenin varisiydi, her ne kadar dağılmış bir aile olsa da.

“Oynamak istiyorsan büyük salona çıkıp oynayabilirsin.”

Kaizen izin verince Theor köpek ile birlikte dışarı çıktı. Kaizen koşan çocuğun arkasına baktı ve hizmetliye emir verdi.

“Çocuk ne yapmak istiyorsa izin verin.”


***


Av köşkü küçük bir köşktü ama imparator sarayı kadar muhteşemdi. Özellikle arka taraftaki ana bina ve ek bina, her iki ucunda uzun koridorlarla birbirine bağlanmıştı ve bu koridorlar arasında açık tavanlı bir bahçe bulunmaktaydı.

Theor, koridorun etrafında koştu ve küçük bir top attı. Altın köpek, Theor'un yanından koştu, topu ısırıp yakaladı ve geri döndü.

Ayıyı görünce biraz korkmuştu ama Majesteleri ona bir köpekçik vermişti. Altın kürklü, büyük ve sevimli bir köpek yavrusuydu. Biraz yorgundu ama dinlenmek istemiyordu çünkü köpekle oynamaktan çok keyif almıştı. 

Şövalyeler ve görevliler koridorun her iki ucundan gelip gidiyorlardı ancak kimse Theor'a dikkat etmedi veya oynamasını engellemedi. Köpeğin kafasını okşarken Theor boş boş gökyüzüne baktı ve Astelle’in dediklerini düşündü.

“Atelle Halam yemek saatinden önce dönmem gerektiğini söylemişti…”

Yani burada kalması sorun olmayacak mıydı? Öte yandan, Majesteleri İmparator çok üstün bir adamdı. Annesi, Majesteleri ona ne söylerse yapması gerektiğini söylemişti.

Theor başını eğip düşünceye dalmışken, önündeki top rüzgarla birlikte uçtu ve bahçeye doğru yuvarlandı. Köpek de topu takip etti ve bahçeye koştu. 

“Oh… Beni de bekle!” Theor köpeğe yetişmek için peşinden koştu. Birkaç adım attıktan sonra yağmur yüzünden sırılsıklam olmuştu.

“Çok soğuk…” Islak giysilerini tutarken mırıldandı.

Onu izleyen hizmetli ıslandığını görüp yanına gelince hizmetliyle villaya geri döndü.


*****


Çocuk dışarı çıkar çıkmaz kütüphane sessizleşmişti. Yağmur yağdığı için avlanmaya gidemezdi bu yüzden Kaizen’in yapacak hiçbir şeyi yoktu. Cam kenarında oturdu ve boş zamanın keyfini çıkarmaya başladı.

Dışarından halen net bir yağmur sesi geliyordu. Pencereden yağmur damlaları süzülürken orman sessiz bir karanlığa gömülmüştü. Nemli sisin bastırdığı ormanda beyaz huş ağaçları titremeden öylece duruyordu. 

Bu sessiz ve sakin manzarada Kaizen’in aklına benzer şekilde sessiz bir insan geldi. Astelle de eskiden aynı bu şekilde sessizce bir köşede oturur ve iradesini hiç bozmazdı.

‘Geçmişte bu kadar inatçı olduğunu bilmiyordum.’

Yine de o Astelle’den nefret etmemişti. Yağmurla ıslanan ormandaki ferahlatıcı manzara gibi dürüst ve sade Astelle de zihni sakinleştiren bir çekiciliğe sahipti.

Tekrar karşılaştıklarından beri Astelle’e bakmaktan ve kalbinin burkulmasından kendini alamıyordu. Bu onu rahatsız etse bile sürekli onu düşünüyordu.

O bir süre dışarıyı izleyip düşündükten sonra, Theor köpekle birlikte enerjisiz bir şekilde içeri geldi. Onun gelişini izlerken saçlarının ve giysilerinin ıslak olduğunu fark etti.

“Nasıl ıslandın böyle?”

Theor başını iyice eğerek cevapladı. “Köpekçik ile bahçeye… çıktım.”

“Olamaz, burada üzerini değiştirecek kıyafetin var mı?”

“Özür dilerim Majesteleri. Burada genç efendinin hiç kıyafeti yok.” Hizmetli utanarak cevapladı.

Köşkte de bulunması olası değildi. Önceki imparatorların hiçbiri buraya çocuklarını getirmezlerdi.

“Galiba giysilerimi kurutmaktan başka çarem yok.” Theor gidip şöminenin önüne oturdu. Aynı şekilde ıslak köpek de onu takip etti. Hizmetli bir havlu ile onu üzerini kurulamaya başladığı sırada Theor da ellerini ateşe doğru uzatmıştı.

Kaizen, uzattığı küçük ellerini görünce gülümsedi. Hayatı boyunca çocukları hiç sevmemişti, yine de bu küçük çocuk oldukça tatlıydı. Erkeksi değildi, sessizdi ve iyi dinliyordu ama sadece bu yüzden değildi. Çocuğun konuşma ve gülme şekli Kaizen’e tanıdık geliyordu.

‘Astelle’e benziyor…’

Sonuçta akrabasıydı, benzemesi normaldi. Astelle’in kuzeni Sigmund da böyle sessiz ve kibardı. Ayrıyeten, çocuk Astelle tarafından büyütülmüştü. Görünüşe göre Astelle'in alışkanlıklarını ve davranışlarını almıştı.

Astelle de annesine benziyor muydu? Kaizen daha önce hiç böyle bir şeyi düşünmemişti. Astelle’i bu çocukta, nişanlısı olarak geçirdiği 10 yıldan daha fazla görüyordu. Kalbini acı bir düşünce doldurdu.

‘Geri dönüşü olmayan hiçbir şeyden pişman olmadım ama...’

“Genç Efendi, size odanıza kadar eşlik edeyim…” Görevli çocuğu almak için Kaizen’e baktı.

“Burada kalsın.”

Theor başının üzerine bir havlu koydu ve alevler içinde yanan odunları izlemek için şöminenin önüne oturdu. Köpek de hemen yanına uzandı. Theor, köpeğin ıslak kafasını havluyla sildi. “Soğuk mu? Senin için sileceğim.”

Yorumlar