How to Hide the Emperor's Child - 18. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel - chapter 18

Ayrılmalarından itibaren, ince ince yağarak dik çimenleri ıslatan yağmur birkaç dakika içinde bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı.

Astelle, ödünç atının üzerine, yağmur altında gidiyordu. Durmadan yağan yağmur yüzünden neredeyse bir metre ötesi bile görünmüyordu. Yerler çamur gölcüklerine dönüşmüştü.

Astelle’in geçtiği küçük yolun her iki tarafında da karanlık orman uzanıyordu. Yağmurun neden olduğu soğuk sis hiçliğin ortasını aydınlatıyordu. 

“Leydi Astelle? Çok fazla yağmur yağmıyor mu?” Vellian, onu takip ederken arkasından bağırdı.

Astelle söylediklerini duymazlıktan geldi. Yağmurun sesi yüzünden tek kelime bile duyamıyormuş gibi ilerlemeye devam etti. 

Uzun süre ilerledi ama bırakın köşkü bir bina bile görmedi. Çamurlu yol bir bataklık gibi atın ayaklarını içine çekiyordu. Bu nedenle ne kadar hızlı giderse gitsin yine de yavaştı. Zaten boşalan yağmurdan önünü de göremiyordu. Sahi ne kadar süre geçmişti? Sanki gölde yüzmüş gibi sırılsıklam olmuştu. 

Astelle farkında olmadan dizginleri çekti. Sürekli yağan yağmurla koyu mavi gökyüzü siyaha boyanmıştı. Yağmurla ıslanmış huş ağaçlarının üzerine yavaş yavaş karanlık çökmüştü. Astelle soğuk yağmurun altında durdu ve gökyüzüne baktı. Yağmur damlalarından daha soğuk bir gerçek vurdu yüzüne.

‘Zaman çoktan geçti.’

İlacın etkisi geçmişti. Şimdiye kadar Theor’un göz rengi orijinaline dönmüş olmalıydı. 

Astelle boş halde yolun ortasında durdu. Vellian, atını onun yanına sürdü.

“Leydi Astelle? Neden durdunuz?”

Astelle zar zor kendine gelebilidi. “Bir anlığında başım döndü…”

“İyi misiniz? Şu ağacın altında dinlenmek ister misiniz?” Vellian yapraklı ağacı işaret etti ancak Astelle başını salladı.

“Hayır, av köşküne gidip dinlenmek daha iyi olur.” 

Yol boyunca birkaç dakika daha koştuktan sonra ormanın ortasında bulunan küçük köşk ortaya çıktı. İkisi, yüksek bir taş duvarlı bir kapıdan geçtikten sonra içeri girdiler. Kapıyı koruyan şövalyeler onları şaşırmış yüzlerle içeri aldılar.

Astelle atından inip binaya girdi. Attığı her adımda yere sular damlıyordu. Şaşkın hizmetlilerden biri hemen onlara havlu getirdi. Astelle kabaca havluya silindi ve titreyen bedenini dizginlemeye çalışarak içeri yürüdü. Darağacına yürüyormuş gibi hissediyordu. Hatta darağacına yürüse daha iyi olur diye bile düşünüyordu.

Zamanı yalnızca otuz dakika geri alabilseydi...

Astelle, Vellian'ı takip etti ve çalışma odasına benzeyen bir odaya girdi. Şömineden yanan alev sayesinde odada sıcacıktı. 

Bir koltukta oturarak kitap okuyan Kaizen başını kaldırdı. 

“Majesteleri.”

“Vellian? Neler oluyor?”

Vellian ona eğilerek selam verdi ancak Astelle bunu unuttu ve şömineye bakakaldı. 

Daha doğrusu, şöminenin önünde, kucağında büyük bir köpekle uyuyan Theor’a bakıyordu. 


*****


Astelle kapıda dikildi ve Theor’a baktı. Gözleri kapalı bir şekilde uyuyordu. Kabarık yastıkların üzerinde kalın bir battaniyeye sarınmıştı. Hemen yanı başında daha önce hiç görmediği büyük bir köpek sanki onu koruyormuş gibi yatıyordu.

Kaizen, Astelle’in bakışlarını takip etti ve yerde uyuyan Theor’a baktı.

“Bu av köpeğiyle oynarken yağmurda ıslandı. Şöminenin önünde kendini kuruturken uyuya kalmış gibi görünüyor.”

Astelle bunu duyar duymaz müthiş bir şekilde rahatladı ve Theor’a yaklaştı. Çocuğun vücudunu battaniyeyle sardı ve uyandırmadan dikkatlice kucağına aldı.

“Majesteleri, çocuğu odaya götürebilir miyim?”

Kaizen şaşkın gözlerle onu izlerken izin verdi. “...Pekala.” 

Ona yardım etmeye çalıştı ama Astelle hızlıca arkasını dönüp çıktı. En yakındaki odaya girdi. Köşkün geri kalanına göre küçük bir odaydı. İçeri girer girmez kapıyı kapattı ve çocuğu yatağa yatırdı. Tuttuğu nefesini gürültülü bir şekilde dışarı verdi. Vücudu rahatladığında tüm gücü tükenmiş gibi hissetti. Yakalandıklarını düşünüyordu.

Astelle, Theor’un göz kapaklarını hafifçe kaldırdı. Kirpiklerinin arasından kan kırmızısı gözleri belirdi.

‘Eğer uykuya dalmamış olsaydı yakalanmış olurduk...’

Gerçekten büyük bir şanstı.

Astelle, koynuna sakladığı ilaç şişesini çabucak çıkardı ve çocuğun uyuyan gözlerine damlattı. Sessice uyuyan Theor, kaşlarını çatarak gözlerini araladı.

Açık mavi gözler Astelle’e bakarken mırıldandı. “Oh... Anne...”

“Evet... Evet... Her şey yolunda...” Astelle oğluna sarılıp onu sakinleştirdi. Neyse ki bu hengameyi aşacak kadar şanslıydı. Yani en azından öyle düşündü.

Tam o anda kapı çalındı ve Theor’u emanet ettiği hizmetçi içeri girdi. Hizmetçi başını eğerek “Özür dilerim, Leydim.” dedi. Ardından buraya kralın emriyle gelmek zorunda kaldıklarını açıkladı.

Astelle içini çekti. “Tamam, senin bir suçun yok.” Kralın sözlerine kimse karşı çıkamazdı sonuçta.

Neden Kaizen çocuğu buraya getirmeye karar vermişti? Elbette çocuk buraya gelmek isterdi ama Kaizen'in davranışı mantıklı değildi. Başından beri çocukları sevmezdi. Onlara nasıl davranılacağını bile bilmezdi. Hiç küçük kardeşi ya da akrabası yoktu.

‘Olamaz... Bir şey fark etmemiştir değil mi?’

Astelle, yatakta uyuyan Theor’a baktı. Theor gözleri kapalı bir şekilde mırıldandı. “Ayı… öldü… köpekçik... iyi...” Muhtemelen yolculuktan ve köpekle oynamaktan yorgun düşmüştü. 

Neyse ki şimdi ilacı damlattığına göre yarın şafak batana kadar endişelenmesine gerek yoktu.

“Bırakalım da uyusun.”

“Tabii Leydim.” Hizmetçi, Astelle sinirli görünmediği için rahatlamıştı. Başını eğdi ve kibarca “Banyo ve kıyafetleri hazırlayacağım.” dedi. 


*****


“Bu kadar yolu çocuğu görmeye mi geldi?” Kaizen anlamsız bir yüz ifadesiyle sordu.

Yağmur, Vellian ve Astelle köşke girdikten sonra dinmişti. Zamanlaması bir hayli kötüydü. Bu yüzden Vellian yıkanıp ona komik bir şekilde büyük gelen kıyafetlerle üzerini değiştirmek zorunda kalmıştı.

Ağabeyinin kıyafetlerini giyen aptal bir erkek kardeş gibi hissetti.

"Evet, Leydi Astelle çocuğa ilaç vermesi gerektiğini söyledi. Zayıfmış ve besin takviyeleri ile beslenmesi gerekiyormuş.”

Cevap verdikten sonra Vellian da Astelle’in bir şeyler sakladığından şüphelenmişti. Kaizen onun ne düşündüğünü bilmiyordu ama o da garip bir şeyler hissetti.

“Ne olmuş da çocuk bu kadar hastalanmış?”

“Ben de bilmiyorum.”

Çocuğun gerçekten ciddi bir hastalığı mı vardı? Astelle’in söyleyemediği kronik bir hastalığı olup olmadığını merak etti. Yoksa, sırf besin takviyelerini vermek için yağmurda bu kadar yol tepilir miydi?

Vellian, Astelle’in nasıl hızlıca yetişmeye çalıştığını açıkça görmüştü. İlacı zamanında alınmazsa kötüye falan mı gidiyordu? Çocuk dışarıdan gayet sağlıklı görünüyordu oysa.

Ancak bazı insanlar çok hasta oldukları halde dıştan bunu belli etmeyebilirlerdi. Ama yine de, nasıl bir hastalık saklıyordu? Vellian bir nedenden sinirlendiğini hissetti.

Yorumlar