A Barbaric Proposal - 75. Bölüm (Türkçe Novel)
Kapı çerçevesinin hemen ötesindeki yüz Black'e aitti ama her zamanki soğukkanlı ifadesi şu anda özellikle sert görünüyordu.
(Black) "Ne-"
(Rienne) "Lord Tiwakan!"
Black'in odaya girdiğini gören Rienne ona doğru koştu,
kollarını açarak ona şiddetle sarıldı. Rienne onun kucağına atlar atlamaz Black
onu yakaladı ve kucaklayarak yukarı çekti.
(Rienne) "Neden bu kadar geç kaldın?"
(Black) "Halletmem gereken sıkıntılı bir işim
vardı. Ama sen neden buradasın?"
Rienne boynundan sarkarken eğilip kulağına fısıldayan
Black'in yüzünde bir gülümseme vardı.
Rienne ile birlikteyken her zamanki gibiydi. Normalde
herkesten daha sakin ve ifadesiz biriydi ama ne zaman duygularını ifade etse,
neredeyse utanmazca arsızlaşırdı.
(Rienne) "Endişelendim, bu yüzden gidip seni
bulmak istedim."
(Black) "Phermos'un yatak odasında mı?"
(Rienne) "Oh, bu..."
Rienne'in arkasından Phermos geri çekildi.
(Phermos) "Hayır, bu bir yanlış anlaşılma!
Korkunç, korkunç bir yanlış anlama!"
Gözlerini Rienne'den ayıran adamın bir zamanlar yumuşak ve
nazik olan bakışları hızla sert ve acımasız bir hal aldı.
(Black) "Gömleğin nerede?"
(Phermos) "Affedersiniz? Ben de yatmak
üzereydim."
(Black) "Prensesin önünde tamamen giyinik
olmalısın. Ne yapmayı düşünüyordun?"
(Phermos) "Üzerimi değiştirecektim ama Prenses
beni durdurdu."
(Black)"...?"
Ardından Black'in gözleri büyüdü.
(Phermos) "Prenses?"
(Rienne) "Odadan çıkmam için bir bahane
uydurduğunu sanmıştım. Onu bulmaya gitmemi engellemek istiyor gibiydin."
(Black) "...Yani ona öylece bakıp duruyordun?"
(Rienne) "Beni rahatsız etmedi."
(Black) "..."
Black bir şey söyleyecekmiş gibi görünüyordu ama sonra
sertçe yutkundu ve dudağını ısırdı.
(Black) "Artık burada kalmamız için bir sebep
yok, değil mi?"
(Rienne) "Elbette yok. Sağ salim döndünüz Lord
Tiwakan."
(Black) "O zaman gidelim."
Black eğildi ve Rienne'i kaldırıp kollarına aldı. Ama
gitmeden hemen önce başını tekrar Phermos'a çevirdi ve ona tek bir cümle
söylerken ters ters bakmayı da ihmal etmedi.
Yarın görüşürüz.
Phermos olduğu yerde donup kalmıştı ama Rienne tekrar
taşındığı için çok şaşırmıştı. Avucunun içiyle Black'in omzuna dokundu.
(Rienne) "İ-indir beni! Yürüyebilirim."
(Black) "Yalınayak olduğunu fark ettim."
(Rienne) "Bu... sadece terlik giymeyi unuttum..."
Sanki çok endişeleniyormuş gibi konuşuyordu, bu kadar açık
bir şey aklından çıkmıştı. Şimdi Rienne onun sağ salim dönmüş olmasının
heyecanını üzerinden atmaya başlamıştı ki birden çok utandığını hissetti.
(Rienne) "Ah, bunu neden yaptım...? Bugün çok tuhaf
davranıyor olmalıyım."
(Black) "Sorun değil. Anlıyorum."
(Rienne) "Öyle mi?"
(Black) "Söz konusu sen olunca ben de
tuhaflaşıyorum Prenses."
Tıpkı şimdi yaptığı gibi.
Kafası bunu gayet iyi anlıyordu. Belli ki Phermos ve Rienne birbirleriyle
bu şekilde anlaşamıyorlardı. Çoğunlukla, halledilmesi gereken bir iş olmadığı
sürece nadiren konuşurlardı.
Ama boş bir yatak odasına döndükten ve Rienne'in yalınayak
Phermos'un odasına kaçtığını duyduktan sonra, duygularını daha fazla kontrol
edemediğini hissetti. Sanki içinde fokur fokur kaynıyor, taşmakla tehdit
ediyorlardı.
Kapıyı açtığı anda bile buna hala inanamıyordu.
Bu piç neden hiç kıyafet giymemiş, diye düşündü. Ona
ne yapmayı düşünüyordu acaba?
Ve bu düşünceler aklına hücum etmeye devam ederken, dürüst
olmak gerekirse bundan sonra ne yapacağından emin değildi. Rienne odaya girer
girmez ona sarılmasaydı işler çok kötü gidebilirdi.
(Rienne)"Ama artık bunu yapmamalıyım."
Merdivenlerden aşağı inerlerken Rienne doğal olarak kendini
desteklemek için ona tutundu. Bir kolunu onun boynuna dolayarak başını göğsüne
yasladığında hiç de gergin hissetmiyordu.
(Rienne) "Dadım beni görseydi azarlardı."
(Black) "Ben de..."
(Rienne) "Pardon?"
Black başını Rienne'den yana çevirdi, yüz ifadesindeki kaslar
Rienne'in göremeyeceği bir şekilde seğiriyordu.
(Black) "...Sana çıplak ayakla dolaşmamanı
söylemek istedim."
(Rienne) "Biliyorum. Genelde bunu yapmam."
(Black) "Ve etrafta üzerinde gecelik varken de
dolaşma."
(Rienne) "Üzerimdeki şalın altından hiçbir şey
görünmüyor."
(Black) "Öyle bile olsa, altında sadece bir
gecelik olduğu belli oluyor."
Bunu söylediğinde Rienne biraz rahatsız görünüyordu.
(Rienne) "...Lord Phermos da aynısını
söyledi."
(Black) "Şimdi mi söyledi?"
Black'in gözleri sertleşti.
Rienne ona bakarken bile nasıl bir ifade takındığını
anlayamıyordu ama ne kadar ince olsa da, ses tonundaki değişimi fark
edebiliyordu.
Mutsuz görünüyordu ama aceleyle döneceklerini söyleyen
kimdi? Ne kadar endişelendiğim hakkında bir fikri var mı?
(Rienne) "Geç kaldın."
Rienne uzanıp Black'in yakasından tuttu ve onu aşağı doğru çekti.
(Rienne) "Ciddiyim. Gerçekten endişelendim. Bir
şey olmuş olabileceğini düşünüp duruyordum."
Onun yakasını çekiştirdiğini hisseden Black merdivenlerin
ortasında durdu.
(Black) "Eğer beni tekrar yakalayacaksan, bunu
başka bir yerde yapman daha iyi olur."
(Rienne) "Hm? Ne demek istiyorsun?"
(Black) "Beni kıyafetlerimden yakalama."
Rienne onun sözleri üzerine elini hızla geri çekti. Bunu
yapmak istememişti ama belki de yakasından tutup boynunu çekerek yanlışlıkla
onu incitmişti.
(Rienne) "Özür dilerim. Bunu bir daha
yapmayacağım."
(Black) "Yapma demiyorum."
(Rienne) "...?"
(Black) "Beni başka bir yerden yakala."
Anlamamıştı. Şu anda ne ima ediyordu? Ve ondan ne
yapmasını... istiyordu?
(Rienne) "Aklında neresi vardı?"
(Black) "Nereyi istersen, Prenses."
Kızın onu kıyafetlerinden tutmasından hoşlanmıyor ama başka
bir yerden tutmasını mı istiyor? Ama neresi iyi olurdu?
(Rienne) "Umarım bu seni incitmez."
Rienne, Black'in yakasını bıraktığında vücudunun garip bir
şekilde kaydığını hissetti, bu yüzden uzandı ve tutabildiği her şeyi yakaladı.
Alaycı bir el hareketiyle parmaklarını Black'in burnunun ucuna şaka olsun diye
sıkıştırdı.
(Black) "Bu beklenmedik bir şeydi."
Burnu kısmen tıkalı olan Black'in burnunun sesi her
zamankinden farklı geliyordu. Bu adam gerçekten de çok tuhaftı ama ondan bu tür
bir ses duymak şaşırtıcı derecede eğlenceliydi.
(Rienne) "Başka bir yere ulaşabileceğimi
sanmıyorum."
(Black) "Peki ya kulaklarım?"
(Rienne) "Dokunursam kulakların acımaz mı?"
(Black) "Kulağım burnumdan daha iyidir."
(Rienne) "Öyle mi?"
Rienne onun izniyle dikkatlice burnunu bıraktı ve kulağına
dokunmak için uzandı. Ancak kulağını çekiştirip yanlışlıkla onu incitmek
istemiyordu, bu yüzden dokunurken çok dikkatliydi.
Ama sonunda o kadar dikkatli davrandı ki, sadece dokunmak
yerine neredeyse kulağıyla oynuyor gibiydi, parmakları kulağın üzerinde
geziniyordu.
(Rienne) "Kulakların da çok yakışıklı..."
Sonra, sadece düşünmek istediği bir şeyi fısıldadı.
(Black) "Az önce ne dedin sen?"
(Rienne) "...Hm? Oh, önemli bir şey değil."
(Black) "Önemsiz değildi."
(Rienne) "Öyleydi..."
Ama tam bunu söylediği sırada Black vücutlarını yana yatırarak
Rienne'in sırtını merdiven boşluğunu kaplayan soğuk taş duvara yasladı.
(Black) "Soğuk olsa bile, dayan."
Gerçi ona 'katlan' derken bile Black kolunu Rienne'in
sırtıyla duvar arasındaki boşluğa sokarak soğuğun ona zar zor dokunmasını bile
engelledi.
(Black) "Şimdi sana yakışıklı görünüyor
muyum?"
Black başını eğerek Rienne'in kulağına çok yaklaştı, sanki
ona dokunuyormuş gibi usulca fısıldadı ve Rienne onun sesini teninde
hissedebildi.
(Rienne) "...Bunu zaten biliyorsun."
(Black) "Buna hâlâ inanamıyorum."
(Rienne) "Aynada kendini görüyorsun... ah."
Adam dudaklarını kulağı boyunca gezdirirken Rienne bir nefes
verdi ve içgüdüsel olarak gözlerini sıkıca kapattı.
(Black) "Ben de aynı şeyi hissediyorum.
Kulaklarının bu kadar güzel olduğunu fark etmemiştim Prenses."
(Rienne) "Sadece..."
Gözleri hâlâ sımsıkı kapalı olan Rienne'in sesi bir iç çekiş
gibi çıktı.
(Black) "Evet?"
(Rienne) "Bunu söylemek zorunda değilsin. Onun
yerine beni öpmeni tercih ederim."
Bu o kadar cesurca bir sözdü ki... bunu söylediğine
inanmakta güçlük çekiyordu.
Ama Rienne utanç içinde kıvranırken, Black onun kulağına
doğru uzun bir iç çekti.
(Black) "Neden sürekli önünde konuşmak zorunda
olduğumu anlamıyor gibisin Prenses."
(Rienne) "Artık buna gerek olduğunu sanmıyorum..."
(Black) "Öpmezsem ne olacağını
düşünüyorsun?"
(Rienne) "Sen... beni öperdin."
Black dudaklarını ona doğru iterek fısıldadı.
(Black) "Öperdim. Ama biliyorsun, öpüşmekten
başka yapabileceğimiz çok şey var."
Kısa bir süre bunun ne anlama gelebileceğini düşündü ama
düşünmeye çalışmanın bile bir anlamı yoktu. Dilinin üzerinde aynı tatlılığı
hissettiği an, tutarlı bir düşünceye yönelik her türlü girişim rüzgârla uçup
gitti.
*****
Kuleden yatak odasına dönüş süreci biraz tuhaftı.
Uzun öpüşmelerinden zorla kendini çektikten sonra Black
temizlenmek istediğini söyleyerek banyoya gitti. Ancak beş dakika geçmeden
saçlarını bile doğru dürüst yıkamadan, sırılsıklam bir halde geri döndü.
Bunu gören Rienne'in onu banyoya geri çekmekten başka çaresi
yoktu.
(Rienne) "Aklıma gelmişken, 'sıkıntılı bir şey
oldu' derken ne demek istedin?"
Onun için saçlarını havluyla kurulamak şaşırtıcı derecede keyifliydi.
Daha doğrusu 'eğlenceli' demek daha doğru olur. Bunu yaparken Rienne ellerini
onun saçlarında gezdirerek fark etmediği bir yarası olup olmadığını kontrol
etti.
Onun yaralarını görmezden gelme gibi korkunç bir alışkanlığı
olduğunu biliyordu, bu yüzden üzerinde herhangi bir küçük yara varsa,
kesinlikle onun tarafından fark edilmeyecekti.
(Black) "Oh, Kleinfelderların bir şövalyesi
birdenbire ortaya çıktı..."
(Rienne) "Ne? Kavga mı ettiniz?"
Rienne'in elleri hemen kaskatı kesildi, saçlarında gezinen
parmaklarının rahat hareketleri durdu ve gözlerinde hararetli bir endişeyle ona
baktı.
Black uzanıp Rienne'in bileğini tuttu ve öne doğru çekerek
elinin arkasını öptü.
(Black) "Öyle bir şey değil."
Sadece bir şövalye vardı ve onun istediği de sürgündekilere
eşlik etmekti.
Nedenlerini anlamak biraz zordu ama uzun lafın kısası,
Linden Kleinfelder'a son derece sadık ve ölene kadar ona hizmet etmeye yemin
etmiş bir şövalye olmasıydı.
Belki de emri uygulayan Tiwakan değil de sıradan bir barışı
koruma grubu olsaydı, ona bu izni verirlerdi. Başka hiçbir şey bilmeseler bile,
bir şövalyenin efendisine olan sadakatinin varlığının nedeni olduğunu
anlarlardı.
Ama Tiwakan'da işler farklıydı.
Tiwakanlar sadakatin değerini anlamıyor değillerdi. Ancak
savaş meydanında geçirdikleri onca yıldan sonra, pek çoğu sadakat idealinin
başkaları tarafından kullanıldığını ve suiistimal edildiğini, hızla parçalara
ayrıldığını görmüştü.
(Rienne)"Peki onu reddettin mi?"
Rienne işine devam ederken havluyu Black'in ıslak saçlarına
dikkatlice sürterek sordu. Bu his Black'in gözlerini gevşekçe kapatmasına neden
oldu ve yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
(Black) "Hayır ama ona gitmekte ısrar ederse
köle kıyafetleri giyerek gitmek zorunda kalacağını ve sürgünde onlara
katılacağını söyledim."
(Rienne) "Oh. Ama o bir şövalye..."
(Black) "Zırhını geride bırakmak zorunda kaldı
ama kılıcını almasına izin verdim. Dediğin gibi; o bir şövalye."
(Rienne) "Haha."
Rienne kıkırdadı.
(Rienne) "Bir şekilde hem taş kalpli hem de
merhametlisin."
(Black) "Bana daha önce hiç merhametli
denmemişti. Sen olsaydın ne yapardın Prenses?"
(Rienne) "Ben olsaydım... hmm... sanırım
zırhının onda kalmasına izin verirdim ama önce tüm vücudunun aranmasını
isterdim. Kleinfelderlara hizmet ediyorsa, üzerinde bir şey saklamış olma
ihtimali var."
Banyodaki sandalyeye oturan Black arkasına yaslandı,
vücudunun üst kısmını uzattı ve Rienne'i çenesinden öptü.
(Black) "Bu yüzden ona zırhını geride
bıraktırdım."
(Rienne) "Oh, anlıyorum."
Phermos ikisinin birbirine benzediğini boşuna söylememişti.
Rienne'in yöntemleri Black'inkilere kıyasla daha bağışlayıcı
olsa da, bu onun sınırı nasıl çizeceğini ve onu nasıl koruyacağını bilmediği
anlamına gelmiyordu.
O sadece iş birliği uğruna vazgeçilmesi gereken şeylerle,
vazgeçilemeyecek şeyleri ayırt etmekte iyiydi. Belki de altı aile ile çatışma
içinde yaşarken kraliyet hanesini korumayı bu şekilde başarmıştı.
Bu şekilde Rienne aynı anda hem zayıf hem de güçlüydü.
(Rienne) "Bir şey saklamayı başardı mı?"
(Black) "Birkaç şey. Sharka Krallığı'ndan bir
miktar para, birkaç değerli mücevher, bunun gibi şeyler."
(Rienne) "Beklendiği gibi."
Böyle bir şey deneyebileceklerini düşünmüştü.
(Black) "Bir fikrim var."
(Rienne) "Aklında ne var?"
(Black) "Kleinfelderların kalıntılarını kontrol
eden birinin kalmış olabileceğini düşünüyorum. Şövalyeler ne kadar sadık olursa
olsun, kendi paralarını teklif etmeleri mantıklı değil."
(Rienne) "Bu… öyle mi? O zaman belki de onun
değildi? Aile kâhyasının emrettiği bir şey olabilir mi?"
(Black) "Bir kâhyanın böyle bir yetkisi olamaz.
Hazineye erişimi olan bir aile üyesi olmalı."
(Rienne) "Anlıyorum..."
Rienne onun saçlarını kabartmaya devam ederken yüzünde ciddi
bir ifade vardı.
(Rienne) "Bu da geriye elinde hala bu tür bir
güç olan birinin kalması ihtimalini bırakıyor..."
(Black) "Varsaymak, varsaymamaktan daha güvenli.
Henüz ortaya çıkmadılar ama er ya da geç ortaya çıkacaklar. Belki yarın bile
olabilir."
(Rienne) "Neden yarın?"
(Black) "Beş aile yarın yeni bir temsilci
atayacak. Kleinfelderların koltuklarını sessizce bırakmaları pek olası
değil."
(Rienne) "Evet, katılıyorum."
Rienne ayağını yere vurdu.
(Rienne) "Toplantıya kendim katılamamam ya da
bugün olduğu gibi yerime Lord Arland'ı gönderememem biraz sinir bozucu.
Başrahip seçimi kraliyet ailesinin değil konseyin karar verdiği bir
konudur."
(Black) "Toplantıya katılmak ister misin?"
Black arkasını dönerek Rienne'i sözsüz bir şekilde aşağı
çekti ve kucağına oturttu. Rienne sessizce kendisine yol gösterilmesine izin
verdi ve başını onun göğsüne yaslarken hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermedi.
(Rienne) "Emin değilim."
(Black) "Bundan sonra böyle olacak."
(Rienne) "Ne?"
(Black) "Belki yarın değil ama gelecekte.
İleride."
Rienne nazik bir gülümsemeyle Black'in kulak memesini
parmaklarının arasına aldı.
(Rienne) "Ne yapmayı planlıyorsun?"
(Black) "Sanırım birilerinin Risebury Antlaşması
hakkında bir şeyler yapmasının tam zamanı. Yarın size bazı sonuçlar
getireceğim."
Cevap verirken Black gülümsedi ama bu gülümsemenin içinde
garip bir yüz buruşturma vardı.
(Rienne) "Özür dilerim, acıyor mu?"
(Black) "Hayır, acıtmıyor. Hoşuma gidiyor."
(Rienne) "Ama acı çekiyormuş gibi görünüyorsun..."
(Black) "Biraz garip hissettiriyor ama hoşuma gidiyor."
Black hala Rienne'e tutunarak sandalyesinden kalktı. Rienne
artık bu şekilde tutulma hissine alışmıştı; ayakları yerden yüksekte
sallanıyordu.
(Black) "Artık yatağa gidelim mi?"
(Rienne) "...Evet."
Vücudunun aniden ısınması hissine de alışmaya başlamıştı.
Black Rienne'i kollarının arasında tutarken başını öne doğru
itti, yüzünü Rienne'in boynunun kıvrımlarına gömdü ve ona karşı usulca
mırıldandı.
(Black) "Sabah uyandığım andan itibaren tek
yaptığım birlikte yatağa dönebileceğimiz zamanı iple çekmek."
(Rienne) "Ah..."
Her nasılsa bu adam her zaman kalbini sızlatan en tatlı
şeyleri söylemeyi başarıyordu.
Tıpkı bir gece önce olduğu gibi, ikisi de aynı yatakta,
birbirlerinin kollarına sarılarak uykuya daldılar.
(Y/N; Ayyyyy arkadaşlar sanırım aralarındaki iletişimin
en güzel olduğu bölümlerden biriydi... çevirirken çook keyif aldım ve ne hale
uğradığımı şaşırdım sonunda samimiyetleri ilerledi. Umarım siz de okurken keyif
alırsınız <33)
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »