How to Get My Husband on My Side - 73.Bölüm (Türkçe Novel)

how to get my husband on my side novel - chapter 73

Ses tonundan dolayı Camu biraz öksürdü ve kelimelerini dikkatle seçti.

(Camu) “Yani, eğer eşin bir hata yaparsa… Kahretsin, gerçekçi düşün! Benim de kafam karışırdı. Bir gün masada kızarmış bir domuzun seninle konuştuğunu hayal et! Eşin bütün çığlıklarını anlasaydı ve domuzla kavga eden sen olsaydın, o bundan rahatsız olmaz mıydı? Bu sorun olmaz mıydı? Ya topluluk içinde başkaları eşine bakarsa ve o garip davranışlar sergilerse?”

Izgara domuz metaforu biraz mantıksızdı ama Galar da aynı fikirde olduğunu ifade etti.

(Galar) "Ben de en çok bununla ilgileniyorum Izek. Düşes bununla başa çıkmakta iyi olsa bile, çılgın canavarların ne yapacağını bilemezsin. Topluluk arasına dalmaya çalışman imkansız olur veya sinyal göndermeye çalışırsan...”

(I) "Sinyal derken neyi kastediyorsun?"

(Camu) "Şey, bilmiyorum, vücut dili ya da onun gibi bir şey."

Galar'ın, Izek'in sağduyu sahibi olup olmadığı konusundaki münakaşasıyla gizemli bir sessizlik oldu.

Yüzünde bıkkın bir ifade olan Izek, sonunda içini çekercesine mırıldandı: “Bunun farkında olmayan var mı? Bu yüzden katılıyorum."

(I) "Ne?"

Izek, ona boş gözlerle bakan meslektaşlarına karşı başını çevirdi ve kıpkırmızı gün batımını izledi.

Gladyatör karşılaşmasında canavarları evcilleştirmek için kullanılan vahşi numaralar aylar içinde çılgınca büyümüştü. Böylece bu canavarlar, açlık, işkence, uyarım ve ilaç enjeksiyonu yoluyla mükemmel bir canavar olarak yeniden doğdular. Şu anda, bu tür canavarlar Rudbeckia'yı tespit ederse ne olacağını kimse bilemezdi. Bu nedenle Kardinal Valentino, komitenin başına geçmek için geldiğinde tribünlerden uzak tutulmadı.

Yani…

(I) "Kendilerini aptal yerine koymadan önce onları acı çekmeden olabildiğince çabuk öldürebilecek tek kişi benim!"

Bu ciddi, talihsiz bir tartışmaydı ama ağır ağır akan sesinde gurur ya da kibir yoktu.

Camu ve Galar'ın içinden bir kez olsun reddetmek gelmiyordu, çünkü ağzından çıkan sözler düz ve kuru değildi, çok doğal anlaşılır bir gerçekti.

(Galar) "Yani bu yüzden... Ama ya ortasında kaybedersen?"

(I) “Kaybetmek yok. Bu turnuvanın son galibi benim!”

(Camu) "Ciddi misin?"

(I) "Kuzey'in ruhunu kurtarmak ve amcamı gururlandırmak için elimden gelenin en iyisini yapacağım. Geç öğrenmiş olsaydım bile bu kendi yolumda ilerlemem için yeterli bir sebep olmaz mıydı? Evet karımın bazı tuhaflıkları var. Yani benim gibi bir kocaya sahip olduktan sonra onu sorgulayacak daha az insan olacak!”

Camu arkasını döndü. Sigara bulmak için cebini karıştırdı.

Bu sırada Galar sigarasını attı ve konuştu, "Öyleyse katılmamız gerekecek."

(Camu) "Katılmamız derken neyi kastediyorsun?"

(Galar) "Ben ve sen Camu. Ve belki Ivan ve...”

(Camu) "Delirdin mi?! Birdenbire beni neden arkanızdan sürüklüyorsun? Ve kurallara aykırı oyunların yasak olduğunu bilmiyor musun?!”

(Galar) "Bunun kurallara aykırı olduğunu kim söyledi? Yeni bir maceraya atılacağız.”

(Camu) "Bu konuda o kadar rahat konuşuyorsun ki! Gladyatör karşılaşmasının ne olduğunu sanıyorsun sen?!”

(Galar) "Kendine hiç mi güvenmiyorsun Camu? Beni hayal kırıklığına uğrattın."

(Camu) "Bu adam, gerçekten...!"

O sırada aşağıdan hızla yaklaşan toynak sesleri geldi.

Utanan Camu, hayal kırıklığıyla başını sallayan Galar'dan gözlerini kaçırdı.

Izek, ağır ağır gün batımına bakmaya devam etti..

(Camu) “Ah, siktir et. Bu da ne??!!”

(Camu) “…Ne, Ivan, sen misin? Nerelerdeydin? Her şey bittikten sonra mı ortaya çıkıyorsun, seni samimiyetsiz p*ç!!!”

(Ivan) “Bok ye, seni pislik!! Ağzının ortasına yumruk yemek mi istiyorsun?!!!”

Ivan, her zaman ağzı bozuk biri  olmasına rağmen, nadiren bu şekilde konuşurdu. Bu yüzden Camu beklenmedik sözlü tacizine öfkelenmek yerine susmayı tercih etti.

Ivan eyerden atladı ve Izek'e yaklaştı. 

Camu ve Galar ona uzaktan bakıyorlardı.

(Ivan) "Hey Iz, konuşmamız lazım."

(I) "Neredeydin de bu kadar geç kaldın?"

(Ivan) “...Senin evindeydim. Leah yüzünden.”

Kendisine yöneltilen soruya oldukça farklı bir cevap veren Ivan, suratsız görünüyordu.

Gergin ve bir şeyler için endişeliydi. Tek kelimeyle darmadağındı.

Izek'in neşeli ifadesi de ciddileşti.

(I) "Kardeşin kaza mı geçirdi?"

(Ivan) "Hayır, öyle değil. Sadece oyun oynuyordu.”

(I) "O zaman neden endişeli gibi davranıyorsun? Ah, çay partisini mi gördün?”

(Ivan) “...Evet, gittiğimde neredeyse bitiyordu.”

(I) “Ruby ile karşılaşmışsındır. Eğleniyor muydu?”

Ivan hemen cevap vermedi.

Bir anlık sessizlik oldu.

(I) “Ivan?”

(Ivan) "Ha?"

(I) "Sorun nedir? Neden cevap vermiyorsun? Karım nasıldı?”

Izek'in sorusu üzerine Ivan sustu.

-Lanet olsun, bunu nasıl açıklayabilirim?-

Ivan aniden, bir gün Rudbeckia'nın istediği gibi, kılıcında bir ruh olmasının iyi olacağını düşündü.

O zaman kılıç onun yerine ona söyleyebilirdi.


***


(R) "Gerçekten ben yapmadım..."

'Sakin ol. Sence bunu tartışmak için mi buradayım?'

Yanağıma dostça dokunuşu neredeyse yatıştırıcıydı.

Sevilen bir hazineyi okşamak gibi şefkatli bir dokunuştu.

Öte yandan saçlarımı tutan el o kadar acımasız ve barbardı ki, vücudumda olduğuna inanamadım.

-’Atmosferin bozulduğunu duydum. Keşke bu kadar yaygara koparmayıp boş verseydin. Eğer bana gelseydin… sonrasını senin için halledebilirdim... Bana karşı hiç mi güvenin yok?'-

(R) "Bu..."

-‘Bu konu hakkında ne kadar çok düşünürsem, o kadar tuhaf bir hal alıyor. Bugünlerde neden bu kadar enerjiksin?'-

O derin mavi gözler tehlikeli bir ışıkla parlıyordu.

Kafamda bir uyarı sinyali çınladı.

Vücudum korkmuş bir köpek gibi titriyordu.

-‘…Ah, onun yüzünden mi son zamanlarda oldukça iyi görünüyorsun? Yoksa sana sözler mi verdi?'-

Donmuş dilimi kullanmak yerine başımı sallamaya çalıştım.

Ancak, başımı güçlü bir şekilde tutması beni sıkıştırdı.

Çok geçmeden korkunç bir fısıltı tüylerimi diken diken etti.

-‘Sanırım o evde kimin için kaldığını unuttun!’-

(R) “...AHHH!”

Rüyamdaki konuşmasıyla irkilerek uyandım.

Nerede olduğumu ve ne yaptığımı net bir şekilde hatırlamam biraz zaman aldı.

Dizlerimin üzerine düştüm.

Farkında olmadan koltukta uyuyakalmış olmalıydım.

Ağırlaşan başımı sallayarak kendime gelmeye çalıştım.

Şimdi saat kaçtı?

(Ronja) "Leydim, iyi misiniz?"

Bir anda karşımda Ronja belirdi. Nadir görülen ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı.

Ben boş boş bakarken o elinin tersiyle gözlerini sildi ve tepsi arabasını içeri sürükledi.

(Ronja) "Size yemek getirdim, Leydim. Prenses dedi ki...” Burnunu çekti. “Üzgünüm.”

(R) "Ronja, neden ağlıyorsun?"

(Ronja) "Üzgünüm Leydim... Çay partiniz...”

Görünüşe göre bugünkü çay partisinde olanlar hizmetkarlar arasında duyulmuştu.

Hizmetçim Ronja'nın bunu nasıl duyduğunu bilmiyordum ama oldukça üzgün görünüyordu.

(R) “Tek neden benim çay partim değil gibi.  Ağlama, önemli değil."

(Ronja) “Evet, ama... Uhnnn...!”

Saf Ronja, gözyaşlarını durduracağına dair hiçbir işaret göstermedi.

Sakince konuşmaya çalıştım ama benim içimden de ağlamak geliyordu.

Hayır, kelimenin tam anlamıyla yere yatıp feryat figan ağlamak istedim.

Ben deliyim, deliyim! Ben ne yaptım?

Kahretsin, hiçbir şey söylememeliydim!

Çenemi kapatmış olsaydım, durum şimdikinden daha az ciddi olurdu.

Büyük bir emekle inşaa ettiğim kale böyle mi yıkılacaktı?

Bu olay geçen gün at binme toplantısında yaşananlardan farklıydı.

Biraz daha yakınlaştığımızı sanıyordum ama artık ne Ellenia ne de Sör Ivan benim hakkımda bir daha aynı şekilde düşünmeyecekti.

Ve Izek...

Arkasından gelen Lucille yüzünü bir önlüğe gömdü ve burnunu çeken Ronja'ya bir bez fırlattı.

(Lucille) "Sızlanmayı kesemez misin? Leydinin önünde ne yapıyorsun?”

(Ronja) “A-Ama Lord...”

(Lucille) "İşte bu yüzden çocuklar çok yorucu!"

Lucille dilini şaklatarak yemeğimi hazırlaya başladı.

Kollarını sıvayıp özenle hareket ettiğinde çok profesyonel görünüyordu.

Sanırım biraz heyecanlıydı.

Lucille zekiydi. Ona tekrar rüşvet vereceğimi düşünüyordu.

Ronja henüz bu şato hakkında pek bir şey bilmiyordu. Bu yüzden herkes eskisi kadar katı yürekli olmaya başlarsa, onun varlığına ihtiyacım olacaktı.

Ne de olsa herkes hep aynıydı.

(Lucille) "Haydi leydim."

Yoğun soğan çorbası, dilimlenmiş somon ile krem peynir ve et salatası kokusu çok tahrik ediciydi. Ama hiç iştahımı açmadı.

Görünüşe göre en önemli insanlarım bir kurşunla gitti. Bu durumda iştahım olsaydı komik olurdu.

Ellenia anoreksiyamı biliyordu.

Akşam yemeğini atlayarak odama kapandığım halde, bana neden yemek getirmelerini emrettiğini bilmiyordum ama şimdilik yemem gerekiyordu.

Ve sonrasında yakalanmamak için dikkatlice kusardım.

Bu o kadar iç karartıcıydı ki, Freya'yı suçlamayı düşünmedim bile.

Onu kalbimden lanetlemenin ne yararı vardı?

Dediği gibi, burada o ve ben kıyaslanabilir bile değildik. Herhangi bir şey olursa onu seçeceklerini ikimiz de biliyorduk.

Çocukluk arkadaşının itibarının her yerde olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak, tüm fantastik kurgu dünyasında bile Freya'yı yenebileceğime dair sıfır olasılığın olduğu anlamına geliyordu.

Ama ağzım neden bu kadar acıydı?

Belki de bilinçsizce yanılmıştım…

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  2. Eline emeğine sağlık çevirmenim çok teşekkürler 😍

    YanıtlaSil
  3. Ahhh bu kızın yüzü gülecek mi acaba 😶‍🌫️😶‍🌫️😶‍🌫️

    YanıtlaSil
  4. Ahh Ruby umarım içtenlikle mutlu olduğun bölümleri okuruz...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder