Finding Camellia - 89. Bölüm (Türkçe Novel)
Bölüm 10. Son Veda
Büyüyen ormanın ötesindeki buzlu duvara bakan adamın ağzından dumanlar çıktı.
Cayen'den döndüğünden beri, Ian sık sık uzaklara bakarken bulunuyordu. Düşüncelere o kadar dalmış görünüyordu ki, özel görevlisi bile sözünü kesmekten kaçındı.
Görevli, boğazını temizleyerek ihtiyatla ona yaklaştı. "Cayen'den, Lord’um." dedi, gümüş bir tepsi içinde iki mektup uzatırken. "Biri konuğunuz için yazılmış sanırım."
Ian iki zarfı ters çevirdi. Birine imparatorluk ailesinin mührü, diğerine Bale Hanesi'nin mührü basılmıştı. İkincisi Camellia'nın adını taşıyordu.
"Camellia'nın gönderdiği tek şey bu mu?"
"Evet efendim."
"Bana gönderilen bir şey var mı?”
Görevli hiçbir şey söylemeden Wade'in adını taşıyan mektubu gösterdi. Ian sinirli sinirli saçlarını geriye atarak sigarasını söndürdü. Gaior'a tek başına döneli iki hafta olmuştu.
Duygularının karşılıksız olduğunu biliyordu, bu yüzden ucuz bir numara olduğunu kabul ettiği halde, annesini koz olarak kullanmaya başvurmuş ama ne yine de başarısız olmuştu.
Claude yüzünden. Aksi takdirde Camellia anında benimle gelirdi.
Ian, Laura'yı dışarı çıkarmak için gizlice Louver'a girdiğinde, direncini yatıştıran kelime "Camellia" olmuştu. Laura, kızının da Gaior'da olduğu yalanıyla tereddüt etmeden elini tutmuştu. Lia'nın annesine benzerliği dikkat çekiciydi. Elbette çektiği acılar gizlenemezdi ama güzelliği eşsizdi. Ian, Lord ve Leydi Bale'in neden akıllarını yitirdiğini anlamıştı.
"Okudun mu?"
"Evet Lord’um. Sağlığınızı soran basit bir mektup."
"Benden bahseden var mı?
"Şey, evet..."
Yani, neredeyse hiç yok.
Ian görevliyi gönderdi ve hafif bir sırıtışla parmağını Camellia'nın adının üzerinde gezdirdi.
El yazısı bile Camellia Bale diye haykırıyordu.
Elinde mektupla odadan çıktı. Gaior, yeniden inşa projelerinden geçiyordu ve Ian'ın malikanesi de bir istisna değildi. Genişletme çalışmaları devam ederken bahçe inşaat malzemeleri karmaşası içindeydi. Ian bahçeden konuk evine yürüdü ve çocukların kahkahalarıyla karşılandı.
Görüyorum ki onları tekrar çağırmış.
Laura kahkahalar içinde gençlerle çardağın altında oturuyordu. Onlar, ebeveynleri çalışırken malikanenin bir köşesinde oturmak zorunda kalan inşaat işçilerinin çocuklarıydı. Doğal olarak hepsi, kendilerine karşı tatlı ve nazik olan Laura'yı seviyordu.
Ian çardağın yanındaki kemere yaslanmış küçük grubu izledi. Laura, hâlâ gülümseyerek çocuklarla konuşurken başını kaldırdı ve Ian'ı görüne aceleyle ayağa kalkıp, korkuyla titredi. Ian dişlerini sıktı. Bu bile ona Camellia'yı hatırlatıyordu.
"Oturabilirsiniz, sorun değil."
Laura tereddütle yerine otururken, eteği hafifçe açılarak ayak bileğini yerinde tutan bir ateli ortaya çıkardı. Ian'ın Gaior'a vardığında yaptığı ilk şey Laura için tedaviye başlamak olmuştu. Hiçbir zaman tamamen iyileşmese de en azından yürüyebilecekti.
‘Kasıtlı yapılmış.’ demişti doktor dilini şaklatarak. 'Artık yürüyemeyeceğinden emin olmak için biri onun aşil topuğunu kesmiş. Kim böyle korkunç bir şey yapar ki?'
Ne yazık ki, Ian için cevabı çok açıktı.
Leydi Bale ya da onun sadık köpeği Donnan.
Çocuklar, yüzlerinde korkmuş bir ifadeyle dışarıyı gözetleyerek Laura'nın arkasına geçtiler. Ian, çok olumlu bir üne sahip olmadığını biliyordu ama yine de çocukların ondan bir canavarmış gibi çekindiklerini görmek gururuna bir darbe indirmişti.
"Cayen'den bir mektup geldi."
"Bir mektup mu?"
"Camellia'dan."
Laura sandalyesinden fırladı, titreyen esmer bukleleri heyecanını belli ediyordu. Gözleri kızının ismine sabitlenmiş halde, neredeyse mektubu adamın elinden çekip koparacaktı. Ian, yakınlarda duran görevlilere çocukları atıştırmalıklarla uzaklaştırmaları için başıyla işaret etti. Onlar götürüldükten sonra çevreyi mutlu bir sessizlik kapladı. Ian, mektubu titreyen elleriyle açan Laura'nın karşısına oturdu.
[Sevgili Anne, seni çok özledim...]
Laura ilk satırda gözyaşlarına boğuldu. Ian ona bir mendil verdi ve okumayı bitirene kadar sessizce oturdu. Mektubu uzun süre inceleyerek ağladı, güldü ve titredi. "O... beni bulmaya çalıştı."
"Yaptı. Birçok kez."
"Öyle miydi... Bana Lia'nın burada olduğunu söylediğinizde yalan mı söylediniz?"
"Yollarımız biraz kesişti. Camellia gelecek."
"Ama Grandük Ihar ile Del Casa'da olduğunu söyledi." diye yanıtladı Laura, yüzünde korkmuş bir ifade vardı. Solgun elleri titriyordu. Ian, Laura'nın neden bu kadar korktuğunu biliyordu.
"Terk edileceğini mi düşünüyorsunuz?" Laura sarsılarak Ian'a baktı. "Sizin Marki Bale tarafından terk edildiğiniz gibi, Lia'nın da Grandük Ihar tarafından terk edileceğinden mi korkuyorsunuz?" diye tekrar sordu, bacak bacak üstüne atarak.
"Soylular... nihayetinde en faydalı olanı seçerler. Gilliard da öyleydi. Sanki bu dünyadaki en doğal şeymiş gibi, beni metresi yapacağını söyledi. 'Benim metresim ol' dedi. Teklifini bir aptal gibi kabul ettim. O kadar saftım ki... bedeni Anastasia ile olsa bile kalbi benimleydi diye düşündüm. Tam bir aptal gibi..."
Soylular için metresler belli bir tür ödüldü. Alenen kabul edilmedi, ancak soylular metresleri bir çocuk doğurana kadar, onları mallarının bir parçası olarak görürlerdi.
"Bütün insanların arasında Grandük Ihar! Kızımı seçtiğine inanamıyorum. Onun adına hiçbir şeyi yok! Hiçbir şey! Terk edilecek. Bundan eminim." diye mırıldandı Laura, titreyen ellerini birbirine kenetleyerek.
"Ya ben?" Ian düşünmeden sordu. "Camellia'yı terk edeceğimi mi sanıyorsunuz?”
Laura'nın gözleri onun soğuk sesi karşısında titredi. Gaior'lu bir Grandük’ün kendisine neden isteyerek yardım ettiğini merak ettiğini inkar edemezdi. Ayrıca kafasının arkasındaki küçük sesin yanlış olmasını umuyordu.
"Camellia'ya evlenme teklif ettim ama kabul etmedi. Kabul etseydi onu kraliçe yapardım. İşte onu bu kadar seviyorum."
Laura dudağını ısırarak bakışlarını ondan kaçırdı. Ian sessizce onu izleyerek başını yana eğdi. Claude'un Lia'yı reddetmesini diledi. Claude onu sadece metresi yapmak için istiyorsa, Ian kaba kuvvet kullanmak zorunda kalsa bile, onu Gaior'a getirmeye fazlasıyla hazırdı.
Ne yazık ki, bunun olma şansının sıfır olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Ian oturduğu yerden kalktı ve Laura'ya sırıttı. "O yüzden merak etmeyin. Terk edilen Claude del Ihar olacak. Camellia'yı asla bırakmayacak. Üzücü gerçek bu."
Wade'in mektubunu başının üzerinde sallamak için duraklamadan önce arkasını döndü. "Ayrıca, Cayen'e dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Bu mektup, aranıyor ilanının tüm imparatorluğa yayıldığının bir duyurusu. O yüzden Gaior'la tanıyın; eminim hoşunuza gidecektir."
*****
Claude yatak başlığına yaslanarak oturmuş, Camellia'nın heyecanla elbisesini çıkarıp pantolonunu giymesini izliyordu. Annesinden aldığı bastonla övündükten sonra küçük bir zıplamayla köye ineceğini söylemişti. Artık hüzünlü olmamasını takdir etse de, bu keşif gezisinin olası tüm olumsuz sonuçları hakkında endişelenmekten kendini alamıyordu.
"Lia, eğer gidersen, o kontun kızıyla tek başıma yüzleşmek zorunda kalacağım. Bu senin için uygun mu?"
"Düşes sizden istedi. Ayrıca, Del Casa'nın sahibi sizsiniz Lord’um. Sahibin misafirlerini karşılaması gerektiği temel bir gerçektir."
"Demek istediğim bu değildi. Hâlâ anlamadın mı? Neden 'sebepsiz yere' beni buraya çağırmak için elinden geleni yaptığını düşünüyorsun?” Parmaklarıyla havada alıntı işareti yaparak sordu. Yatağın kenarına indi.
Camellia bastonla alıştırma yapmak için önünde durduğu aynadan ona baktı.
"Sevginizin sınırı bu mu?"
"Ne?"
"Bana olan sevginiz, güzel bir hanımın ziyaretiyle sarsılacak kadar sığ mı? Sonrasında benden nefret mi edeceksiniz?"
Claude sorusuna inanamayarak güldü, bu Lia’yı daha çok rahatsız ediyor gibiydi. Kararlı bir şekilde ona doğru yürüdü. Lia eskisi gibi pantolon, gömlek ve ceket giymişti ama bal sarısı saçlarını yarım topuz yaptığı için erkeğe hiç benzemiyordu.
"Neden güldünüz?"
"Çünkü daha cesurlaştın." diye yanıtladı, gömleğini düzeltmek için uzanarak. Parmak uçları tenine dokunduğunda yanaklarının pembeleşmesinin tadını çıkarırken, parmakları gömleğinin düğmelerinden ince boynuna gitti. "Leydi Ihar hakkında ne düşünüyorsun?"
"Sanırım onun neden olağanüstü olduğunu söylediğinizi anlıyorum."
"O çok sorumluluk sahibi bir insan, bu yüzden kuzeyi onun ellerine bırakıp savaşa odaklanabildim."
"Onun gibi kendi işimi aramak istiyorum." dedi Lia, gözleri parlayarak. "Faydalı biri olmak istiyorum."
Claude, o bu kadar heyecanlıyken onu yatağa götürmek istediği için, şimdi tanıdık gelen küçük bir suçluluk dalgasının kalbine çarptığını hissetti. Belki de bir kıskançlık unsuru da vardı. Onu soymak ve adını haykırarak sınıra ulaşana kadar onunla sevişmek istemesine neden oldu. Yutkundu, ağzı aniden kurudu.
“Cevabım tuhaf mıydı?" diye sordu, onun cevap vermemesine biraz utanarak.
"Hayır." Claude kalçalarını kavrayıp onu kendine çekti ve yüzünü koynuna gömdü. Burnunu göğüslerinin arasına sürtecek kadar gömleğinin düğmelerini açmak için dişlerini kullandı. İpeksi teninin tadına bakmak için dilini dışarı çıkarıp ona baktı. Lia'nın yüzü patlayacakmış gibi görünüyordu. "Yeterince zamanın var."
Telaşa kapılan Camellia, Leydi Ihar'ın görevlilerinin bekleyeceği kapıya bakmaya devam ederken başını şiddetle salladı. "Hayır hayır."
"Unuttun mu? Burada zaman benim hızımda geçiyor."
"Öyle değil. Leydi Ihar'a söz verdim! Geç kalırsam bensiz gidecek." İtirazlarını duymazdan geldi ve geri kalan düğmelerini çözmeye başladı. "O zamana kadar bitiririm."
Claude onu kucaklayarak kaldırdı ve şaşkınlıkla bağırmasına neden oldu. Bal sarısı buklelerinin çarşafların üzerine dağılmasına izin vererek, onun üzerine çıktı. Parmakları saçlarının arasından geçti. Lia, tanıdık dokunuşla içini çekti, içindeki güç aktı gitti. Onu öpmek için eğilirken dudakları memnun bir gülümsemeyle kıvrıldı.
Camellia otuz dakika sonra oturma odasına indi. Lia başını kaşıyıp bir bahane mırıldandığında Leydi Ihar durumu hemen anladı ve kolunu gelişigüzel bir şekilde Camellia'nın omuzlarına dolamış oğluna dik dik baktı.
"Senin sığ numaralarından biri Claude. Rahibe manastırına bana çok hoş bir hanımın eşlik edeceğini çoktan bildirdim."
"Bacağının iyi olmadığını biliyorsun."
"Karar Leydi Camellia'ya ait, sana değil."
"Ivan'ı da göndereceğim."
"Yapman gerekeni yap." diye yanıtladı Leydi Ihar gülümseyerek arabaya binerken. Lia, omzundan çıkarmak için Claude'un kolunu tuttu ve peşinden koştu. Claude inanamayan bir kahkaha attı, arabaya doğru yürüdü ve kapanmadan önce kapıyı tuttu.
"Kendini incitme. Yabancıları hiçbir yerde takip etme. Kendini iyi hissetmezsen, hemen Ivan’ı ara."
Camellia isteksizce başını salladı ve Leydi Ihar'a baktı. Claude, daha kesin bir yanıt talep ederek ona baktı.
Jasmine, oğlunun tavrı karşısında şaşırdı. Onun daha önce böyle davrandığını hiç görmemişti ve dürüst olmak gerekirse oldukça eğlenceliydi.
Aklını kaçırmışsın oğlum.
Claude'un tercihlerinin yanı sıra Camellia'yı da çok merak ediyordu. Oğlunun yanında olmak isteyen bayanların sayısını sayamazdı ancak hiçbiri ondan ikinci bir bakış bile alamamıştı. Onun tarafından cesareti kırılmayan tek kişi Marilyn Selby’di. O kadar uzun süre peşinden koşmuştu ki, insanların bir sonraki düşes olacaksa onun kendisi olacağını varsaymasına neden olmuştu.
Ama şimdi, durumun tamamen tersine döndüğü açıktı. Claude, Camellia'nın peşinde koşan kişiydi. Jasmine, Claude'a kolayca baş belasıymış gibi davranan bu bayan hakkında daha çok şey öğrenmek istiyordu.
"Hadi gidelim…"
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Jasmine'ni çok tatlı bir kadın yea
YanıtlaSil