Finding Camellia - 85. Bölüm (Türkçe Novel)
Ana yolda güpegündüz meydana gelen kaza Eteare'de ortalığı karıştırdı. Suçlu, Bale Hanesi'nin özel koruması Donnan'dı. Canını zor kurtardı ve hemen şehir muhafızlarının soruşturmasına alındı. Donnan, kazanın Mathis'in direksiyon başında uyuyakalmasından kaynaklandığını iddia etti, ancak çok sayıda tanık ifadesi onun ifadesini yalanladı. Kavşağın yakınındaki kafenin sahibi, Mathis'in kazadan hemen önce çok yavaş sürdüğünü ve park edecek bir yer bulmaya çalıştığını ifade etti. Donnan daha sonra tüm ifadesini değiştirdi.
"Her şey tarafımdan planlandı."
Kazanın ve diğer her şeyin suçunu üstlendi - anarşistlerin Bale konağına girmesi, elmas değiş tokuşu, Camellius Bale'e tuzak kurma. Suçunun ortaya çıkmasından korktuğu için kazaya neden olduğunu iddia etti.
Bu bir yalandı.
Donnan'ın ifadelerinde apaçık bir mantık veya amaç eksikliği vardı, ancak bir avukat kiralayarak sessizliğini korudu.
"Demek bir çıkış yolu buldu." Claude, Donnan'ın dürüst bir itirafta bulunma ihtimalinin düşük olduğu raporunu duyunca sigarasını söndürdü. Owen, sanki ince buz üzerinde yürüyormuş gibi hissederek efendisinin yüzüne baktı. Sıcak güneş ışığı bile Grandük'ün misafir odasında soğumuştu.
On gün önceki araba kazasından sonra Camellia yaralanmış ve iki ciddi nöbet geçirmişti. O her fenalaştığında, Claude doktorun yakasına yapışıyordu. Hayati belirtiler stabil olduğunda, onun Ihar konağına taşınmasını emretti.
Claude'un hala o günden kalma yara izleri vardı. Kırık parmaklarına lanet okuyarak arabasından fırlamış ve Camellia'yı enkazdan çıkarmıştı. Birkaç saniye sonra da, alevler yolu sararken arabası patlamıştı. Owen ağrı kesicileri dükün yanına yerleştirdi ve elindeki sargıları keskin bir gözle inceledi.
"Lütfen önce kendinize iyi bakın Lor'dum. Ayrıca... Grandük Ian Sergio birazdan arayacak."
Claude'un yüzü sertleşti. "Yaşıyor mu?"
"Evet Lord'um. Dün hastaneden taburcu oldu."
"Ziyaretinin nedeni?"
"Leydi Camellia."
Claude, Owen'ın cevabına homurdandı ve destek almak için kolçağa tutunarak kendini yukarı itti. Ağrı kesicileri yuttu ve güneş odasına geçti. Oda, adına sadık bir şekilde, parlak güneş ışığıyla doluydu. Camellia beyaz kanepeye uzanmış, mışıl mışıl uyuyordu. Uykuya dalmadan hemen önce okumuş olması gereken kitap kanepenin yanındaki yerde duruyordu ve battaniyesi ayaklarına kadar çekilmişti. Derin bir nefes alırken göğsüne bir yastık bastırdı.
Işıkla yıkandığında, yumuşak bir şeker parçasına benziyordu.
Kazadan sonra Camellia gününün büyük bölümünü burada geçirdi. Birinin onu öldürmeye razı olması onun için büyük bir şok olmuşa benziyordu. Karanlıktan korkmaya başladı ve yüksek seslerden kolayca irkildi.
Claude sessizce ona doğru yürüdü, güzel yüzünün ne kadar bitkin hale geldiğine kaşlarını çattı. Kanepenin önünde yere oturdu, dudaklarını göz kapaklarına bastırmak için öne eğildi. Kuru çiçek kokuyordu. Burnuna ve dudaklarına doğru hareket etti, alt dudağını hafifçe ısırdı ve daha da kızardı. Lia gözlerini kırpıştırdı ve sersemlemiş bir şekilde baktı. Claude onun uykulu gözlerindeki yansımasını izledi ve hafifçe kıkırdadı. Saçlarını geriye doğru taradı. "Camellia."
"Claude..."
"Yine burada uyuya kalmışsın."
"Öyle mi? Güneş ışığı çok sıcaktı." diye yanıtladı usulca, gözlerini tekrar kapatarak. Alnını hafifçe onunkine bastırarak kulak memesiyle oynadı. Uykulu hali bir şekilde bulaşıcı gibiydi, çünkü kalbi uyuşmuş ve yumuşamıştı.
Ama birazdan misafirleri gelecekti.
"Hadi kalk." diye mırıldandı Claude, uyandırma bahanesiyle tekrar öperek. Lia gözlerini açtı, yumuşak kirpikleri yanaklarını gıdıklıyordu. Sıcaklık hızla şiddetli bir sıcaklığa dönüştü.
Claude onu tek koluyla yaklaştırarak öpücüğü derinleştirdi. Sonra kanepeye ve onun üstüne tırmandı. Lia şaşkın bir nefes aldı, ama hemen açıldı ve ona izin verdi.
Güneş ışığı tüm vücudunu sıcaklıkla ve belli bir derecede ısıyla kapladı.
Şüphesiz burası cennetti. Camellia'nın olduğu her yer sıcak ve hoş karşılandığı bir yer olacaktır.
*****
"İyi misiniz Leydi'm?"
"Ben iyiyim. Teşekkürler, Pipi." Lia, konuğunun beklediği misafir odasına giderken eliyle kızarmış yanaklarını ovuşturdu. Pipi onun hızına ayak uydurdu.
Kazadan sonra, Lia'nın bacakları onu taşımamaya meyilliydi. Doktor bunun muhtemelen kas dokusu hasarından kaynaklandığını ve kısa sürede iyileşeceğini söyledi. Elbette bu doktorun standardıydı, onun değil. Bir dakika gayet iyi yürüyor, sonra ani bir krampla yere yığılıyordu. Lia, tamamen şans eseri bir avuç kazadan kaçındı. Pes etmemelerini umarak bacaklarına baktı.
Oturma odasına girdiğinde, Claude'un karşısında oturan adam başını kapıya çevirdi. Lia, Ian'ın kendisine doğru yürüdüğünü görünce iki eliyle ağzını kapattı.
"İyi misin? Yaralanmadın mı?" Sesi rahatlamayla titredi.
Ian geniş bir sırıtışla ağzının yanındaki yara izini işaret etti. "Bunun haricinde sapasağlamım."
"Bu harika. Tanrıya şükürler olsun." dedi, eliyle yaşlı gözlerini ovuşturarak.
Kaza günü Ian'ın sedyeyle götürüldüğünü gördüğünde Camellia iki şeyin farkına varmıştı: Birincisi, kendi varlığının etrafındakilere olası bir zarar kaynağı olduğu; ikincisi, Leydi Bale'in sonunda ona fiziksel olarak zarar vermeye tenezzül etmesiydi.
Ancak, Ian şimdi tamamen iyi bir şekilde önünde duruyordu. Suçlulukla dolu kalbi yumuşuyor gibiydi. Beklenmedik bir şekilde gözyaşlarına boğuldu. Ian telaşla kekeledi. Claude, hoşnutsuzluğu giderek artarken sessizce izledi.
"Gel buraya Camellia." Ian'ı kenara itti ve kanepeye oturmasına yardım etti.
Onun topalladığını fark edince Ian'ın yüzü sertleşti. "Hala yaralısın."
"Bizim aksimize, o bir canavar değil."
"Doğru tespit."
"Nihayetinde, iyi olduğunuza sevindim, Lord Ian."
Camellia iri, ıslak gözlerini kırpıştırarak iki adama baktı. Hastaneye kaldırıldığında, onu rahatsız eden bacak ağrısı değildi. Claude ve Ian'ın yüzleriydi, ikisi de onun yüzünden yaralanmıştı.
Hala o günle ilgili kabuslar görüyordu. Aniden Claude'dan uzaklaşmasaydı ya da gözyaşlarına boğulup Mathis'i telaşlandırmasaydı, belki de tüm kaza önlenebilirdi. Bu düşüncelere daldığında, suçluluk duygusu bütün gün göğsüne ağır bir kaya gibi çöktü.Farkında olmadan, ifadesi endişelerden dolayı acı çeker hale büründü.
Ian, gözleri Lia'ya dikilmiş, "Camellia ile yalnız konuşmak istiyorum, Lord Ihar." dedi.
Başka bir gün olsaydı, Claude kesinlikle reddederdi. Ama Ian'ın bu gece Gaior'a gitmesi gerekiyordu.
"On dakika yeterli olur mu?" diye sordu Claude cebinden bir paket sigara çıkararak. Camellia'nın başını şefkatle okşadıktan sonra oturduğu yerden kalktı. "Sekiz dakikaya döneceğim."
Ian, onun iki dakikayı saniyeler içinde iç eden küstah tavrına kıkırdadı.
Claude bir an onunla göz göze geldi ve bir kez bile arkasına bakmadan oturma odasından çıktı. Camellia'ya olan inancının sözsüz bir kanıtıydı.
"Ian, gerçekten iyi misin?" diye sordu Lia, oturma odası kapısının kapanmasını izlerken. Ian başını salladı ve elini dizine koymak için uzandı. "Sana sormam gerekirdi. Bacakların hâlâ uyuşuyor mu?"
"Ben iyiyim. Doktor bana zamanla iyileşeceğine dair güvence verdi."
"İlginç..."
"Nedir o?"
"Aslında annenin de o bacağı sakat."
Lia'nın gözleri annesinden söz edildiğinde titredi. Ian onun kimsesiz gözleriyle buluşmak için bakışlarını kaldırmadan önce nazikçe dizini okşadı.
"Camellia, benimle gelir misin?" Ian onun tepkisini fark ederek pat diye söyledi.
"Ne?"
"Annen şu anda Gaior'da."
Lia az önce duyduklarını anlayamayarak Ian'a baktı.
Gaior'da mı? Annem neden Gaior'da?
"Cayen imparatorunun birçok kez Louver'ı ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyor musun? Ona göre onlar kendi halkı değil. Baban da şimdiye kadar bu girişimlere yardım etmede etkili oldu. Eğer anarşistler yakalanırsa, annen onlarla aktif olarak iletişimde olduğu için idamdan kaçmasının mümkün olmayacağını düşündü. Bu yüzden baban bir istekle bana geldi. Anneni normal bir vatandaş olarak yaşayabileceği Gaior'a götürmemi istedi. "
Göz bebekleri güneş ışığıyla doldu ve hızla yüzünden aşağı yuvarlanan değerli, mücevher benzeri gözyaşları oluşturdu.
"Camellia."
"O... O iyi mi? Güvende mi? Şimdi nerede? Gitmeyi kabul etti mi?"
Ian yavaşça ellerini yüzünden çekti. Başıyla onaylarken yanaklarını avuçladı.
"Ona senin orada olduğunu söyledim. Yalan söyledim ama tek yol buydu."
"Annem Louver'da mutlu görünüyordu. Ama neden..."
Ian ayağa kalkmadan önce başparmağıyla yanağını okşayarak, "Onun için, Louver'da sahip olduğu herhangi bir mutluluktan çok daha önemliydin." diye yanıtladı. Claude kapıya yaslanmış, Ian'ın görüş açısının ucunda duruyordu.
"Bunu söylemek zorunda değildin, Lord Sergio."
"Ah, ama söyledim. Louver'ı yakmayı planladığına göre, Ihar."
"Louver'ı yakmayı planlamıyorum. Suçluların izini sürmeyi düşünüyorum."
Ian, Claude'un onlara yaklaşmasını izlerken kolunu Lia'nın omuzlarına doladı.
"Yine de, güvende ve iyi olmana sevindim. Seni bekliyor olacağım, istediğin zaman bana gelebilirsin. Bu arada annenle ben ilgileneceğim."
Lia duygularla boğularak gözlerini sımsıkı kapattı. Ian onun yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu, ardından ona karşı hoşnutsuzluğunu saklamayan Claude'un yanından geçti.
Oda gergin bir sessizliğe büründü. Çift birbirlerine baktı, yansımaları birbirlerinin gözlerini doldurdu. Claude yumruğunu sıktı ve öne doğru bir adım atarak saçlarını geriye attı.
"Gerçekten Louver'ı yakacak mıydın?" Lia'nın sesi titremeye başladı.
"Hayır."
"Öyleyse?"
"Sadece seni zayıflatan şeylerden, zayıf yönlerin olan şeylerden kurtulacaktım."
"Neden bana söylemedin?"
"Çünkü tam olarak bu surat ifadesini yapardın." İçini çekerek onun önünde tek dizinin üzerine çöktü.
Lia elini onun elinden çekti. "Annemi görmek istiyorum."
"Yapamazsın." dedi sakince, en ufak bir suçluluk duygusu olmadan.
"Lord Claude!"
"Hayır, Camellia." Claude, Lia'nın kül rengi yüzünü inceleyerek tekrar elini tuttu. Alnını onun eline dayadı ve onun neredeyse duyamayacağı kadar alçak bir sesle mırıldandı.
"Seni Ian'a göndermeyeceğim.."
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Anastasia belasını bulsa da hepimiz rahatlasak.
YanıtlaSilAhh Ian üzümlü kekim hikayenin üzüleni sadece sensin...
YanıtlaSilEline emeğine sağlık çevirmenim teşekkürler
bu hikayede asıl yanan Camellia’nın annesi değil mi… ana kız çileleri bi bitemedi
SilIan da az değil, lia için tüm kartları oynuyor, şimdide tam damardan annesinden kanına giriyor. Ah saftirik Liam, anneni görmeye gidersen,ian seni geri bırakır mı sanıyorsun.
YanıtlaSilCloud ne yapsın ne etsin nerelere gitsin