Finding Camellia - 84. Bölüm (Türkçe Novel)


"Size büyük saygı duydum Marki. Ama şimdi sizin adınıza utanıyorum." Claude'un ayak sesleri serada yankılandı.

Hizmetçiler etrafı toplamak için koşuştururken Gilliard gözleri kapalı bir şekilde masada tek başına oturuyordu. "Kızımı seviyorum Lord'um."

Claude, Markinin beyanının cüretkarlığına homurdandı. "Bu yüzden mi bu pisliği yaptınız?"

Gilliard titreyen ellerini kavuşturarak, "Yapmasaydım, karım Camellia'yı incitme girişimlerinde ısrar ederdi." Claude'a makul bir bahane gibi göründü, bu da onun sadece Marki'ye küçümseyici bir şekilde bakmasına neden oldu.

"Camellia'yı Gaior'a sevginiz değil korkunuz yüzünden gönderiyorsunuz."

Gilliard gözlerini yavaşça açarak, "Bu onun iyiliği için. Başka seçenek yok." diye yanıtladı. "Bugünkü ziyafete bakın. Bitirmeseydim, geri dönüşü olmayan bir şey olabilirdi."

Claude, "Kendinizden utanmalısınız, Marki." diye karşılık verdi. Gilliard sessizce başını eğdi.

Ian'ı davet ettikleri zaman anlamalıydı.

Claude, Ian'ın Camellia'ya evlenme teklif ettiğini öğrendiğinden beri böyle bir günün geleceğini tahmin etmişti — belki de Leydi Bale, Lia'dan kurtulmak için son çaresinin Ian Sergio olacağını düşünmüştü. Yine de Leydi Bale'in bu kadar kolay geri adım atması canını sıkmıştı. İtibarına hayatından daha çok değer veriyordu ve bir soylular kalabalığının önünde herkesin önünde küçük düşürülmüştü.

Öyleyse neden aniden sessizleşti? Neden?

"Lord Claude!" Rosina'nın seslenişi adımlarını durdurdu. Kieran kül rengi bir yüzle arkasında belirdi ve hemen seraya girmek için hizmetkârların geçidinin kapısını açtı.

"Sorun ne?"

"Marilyn Selby burada."

"Ne demek Marilyn burada?"

Rosina, "Onu ikinci katın penceresinden gördüm. Camellia'nın şoförüne bir fincan çay verdi." diye anlattı. Dakikalar sonra, Kieran'ın bir an için arkasında kaybolduğu kapının açılmasıyla yüksek bir çığlık duyuldu.

"Bırakın beni Lord Kieran!"

Koridora sürüklenen kadın Marilyn Selby'den başkası değildi. Claude'u Rosina'nın yanında şaşkın şaşkın durduğunu görünce çığlık atmayı bıraktı. Yüzü mahcubiyetle kızardı.

"Ne oldu?" diye sordu Claude, onun yüzünü inceleyerek.

"Şoföre başka bir şey eklemeden bir fincan sıcak çay verdiğini söylüyor. O zaman neden buradasın? Seni buraya kim getirdi?!" diye bağırdı.

Marilyn kolunu ondan uzaklaştırdı. "Az önce de söyledim! Ben hiçbir şey yapmadım. Bir soylunun evinde hizmetçi olmam sorun mu? Geçimimi sağlamak için mücadele ettim ve Leydi Bale beni yanına aldı. Asıl merak ettiğim, siz neden bir art niyet olduğu inancıyla bu kadar kör oldunuz!"

"Belki de babanı ölüme mahkûm etmemle aynı nedene dayanmaktadır."

Marilyn, Claude'un acımasız sözlerine sinirle baktı. Tüm insanlar arasında, bu durumda kendini göstermek isteyeceği son kişi oydu. Üç yıl önce, Selby Hanesi'nde kurulan ihanet planından gerçekten haberi yoktu.

O sadece Claude'u sevmişti ve ailesinin masum olduğuna inanmıştı. Ancak, Claude onu dibe doğru itmişti. Hâlâ ona inanmamış, babasını da affetmemişti.

Yine de, o hâlâ o kadar parlıyordu ki, ondan nefret etmeye kendini ikna edemiyordu.

"Lütfen bana inanın. Babam merhum Dük Ihar'ı zehirlemek suçundan idam cezasına çarptırıldı. Siz... gerçekten benim de aynı şeyi yapacağımı düşünüyor musunuz?" Marilyn yalvardı, gözlerinde yaşlar parlıyordu. İnanılmaz bir şekilde, doğruyu söylüyormuş gibi geliyordu.

Claude, Kieran'ın karşılık olarak bağırmasını engelledi. "O zaman neden ona çay getirdin?"

"Leydi'm bana emretti. Ben... O bana karşı çok nazikti, bu yüzden iyiliğine karşılık vermek zorunda kaldım. Gerçekten hiçbir şey yapmadım." dedi, gözyaşları yüzünden aşağı akıyordu. Claude'a göstermek için cebinden küçük bir şişe çıkardı.

Mührü sağlamdı. "Zehir değil, dengeleyici. Leydim çaya birkaç damla koymamı söyledi ama yapamadım. Katil olma riskini alacak kadar alçalmam."

Marilyn eskisi gibiydi. Alaycı, kibirli ve inatçıydı ama asil bir hanımefendi olarak gururu, asla ödün vermeyeceği bir şeydi. Başkalarının isteklerine boyun eğmektense kırılmayı tercih ederdi.

Claude şişeye baktı, sonra aniden topuklarının üzerinde döndü. Rosina ve Kieran arkasından seslendiler ama o evden koşarak arabasının sürücü koltuğuna atladı. Uzakta, Ian'ın arabası da hızla Bale konağından çıktı. Gaior'lu grandük, tüm ziyafet boyunca alışılmadık bir şekilde sessizdi. Claude, onu bu kadar sakin tutan şeyin ne olduğunu artık bildiğini düşündü.

Ian, Lia'nın onu kabul edeceğinden emindi, bu yüzden zamanını olayı hayvani içgüdüleriyle gözlemleyerek geçirmişti. Claude, Lia'ya odaklandığında, Ian bir şey keşfetmişti.

"Kahretsin!"

Camellia, en iyi dantelden yapılmış eldivenlerle kaplı, kenetlenmiş ellerine kaşlarını çattı. Alaycı bir şekilde homurdandı. Ne kadar güzel ve görkemli süslemeler taktığı önemli değildi. O hâlâ Marki'nin Louver'lı piç çocuğu Camellia'ydı.

Tüm bu zaman boyunca dev bir satranç tahtasında sadece bir piyon olduğunu fark etti. Gerçek satranç oyununda, Claude'u nkasıtlı olarak kaybettiği maçların aksine, önce piyonlar acımasız bir şekilde feda edilmişti.

Bir piyon, sonuna kadar bir piyondur. Asla bir kraliçe olamaz.

"Mutlu olabileceğini, zaman geçtikçe bunun doğallaşacağını düşünmüştüm. İleriyi göremeyen biri olduğumu görüyorum.'

Lia da yaşı geldiğinde mutluluğu ellerinde tutabileceğini de düşünmüştü. Doğal olarak kendisine geleceğini düşünmüştü.

En ucuz, en aşağılık ve en acımasız hamleleri kullanarak onu oyundan atmaya çalışacakları hiç aklına gelmemişti. Şimdi hissettiği şey, Akademiye giriş sınavının olduğu gün içini kaplayan hayal kırıklığından farklı değildi.

Ne kadar aptal varlıklar, hepsi.


*****

"Cayen'de bir kadının kendi soyadı olabilir mi?" Mathis, Lia sanki ona soruyu soruyormuş dikiz aynasından baktı. Lia onaylayarak başını salladı.

"Seçtiğiniz isim her ne olursa olsun öyle çağrılabilirsiniz, ancak bunu yasal olarak resmileştiremezsiniz."

"Ya evlenilirse?"

"Doğal olarak kocanızın soyadını alırsınız."

"Öyleyse bu mümkün değil."

Mathis kafası karışmış görünerek dikkatini yeniden yola verdi. Lia pencereden dışarı bakarak içini çekti. Louver, Lyon'un ötesinden görülebiliyordu; imparatorluk muhafızlarının bayraklarını ve bölgeye yerleştirilmiş şehir gözetleme arabalarını fark etti.

Ne oluyor? Bir suç mu işlendi? Anneme bir şey mi oldu?

Annesinin düşüncesiyle aniden gelen ağlama dürtüsünü bastırdı.

‘Fırsatım varken o kaltağın bacağını kesmeliydim... Hayır, boğazını kesmeliydim. Bana senin tohumunu taşıdığını söylemeye geldiğinde, onun midesini paramparça etmeliydim!'

Tüm soruları ironik bir şekilde Leydi Bale tarafından yanıtlanmıştı. Annesinin bacağını yaralayan oydu. Lia, Mathis'ten onu hemen Louver'a götürmesini istemek istedi. Doktor Carl'ın saklandığı yerde gördüğü gülümsemesinin aynısını kendisine yöneltmesini istiyordu. Sadece bir kez, sadece kendisi için olan bir kucaklama istedi.

Annesini çok özledi.

Lia yüzünü ellerinin arasına aldı ve kontrolsüz bir şekilde ağlamaya başladı. Mathis arka koltuktan gelen ağlama sesiyle paniğe kapılırken araba yavaşladı.

"Leydi'm, iyi misiniz? Hasta mısınız? Ben-"

"Hayır, sorun yok." diye sözünü kesti Lia, başını kaldırmadan salladı. Onu bir şekilde rahatlatabilmek için park edecek bir yer bulmaya çalışarak dikiz aynasına ve yakın çevresine bakıp durdu. Dışarıda büyük tenteli bir kafe gören Mathis, onlara doğru hızla gelen başka bir araba fark ettiğinde arabayı o yöne sürüyordu.

Aceleyle geri çekilirken yoldan geçenler dehşetle bağırdı. Araba yavaşlamadı, bunun yerine doğruca onlarınkine doğru ilerledi.

Ne olacağını anlayan Mathis kornaya bastı ve direksiyonu çevirdi. "Leydi'm!"

Camellia'nın vücudu yana doğru eğildi, sonra havaya doğru süzüldü. Bir an sonra büyük bir şok onları bir gelgit dalgası gibi alt etti.

Alevler her yerdeydi. Birisi anlaşılmaz bir şekilde bağırarak kolunu çekerken Lia gözlerini açmayı başardı. Kırmızı görüyordu ama bunun yüzünden aşağı akan kan olup olmadığından emin değildi.

Siyah dumanın arasından, sanki ondan çok uzaktaymış gibi, birinin bağırışları donuk bir şekilde çınladı.

"Camellia!"

Lia gözlerini kırpıştırdı ve elini sese doğru uzattı. Claude sıkıca tuttu ve adını haykırdı.

O da yaralıydı.

Ne? Neden yaralısın? Tek yaralanan ben olmalıyım.

Olduğu yerden çıkarılıp sedyeye yatırıldığında vücudundaki sıkışma hissi kayboldu. Lia şaşkın şaşkın itfaiyecilere, ağlayan görgü tanıklarına ve farklı derecelerde hasar görmüş dört arabaya baktı.

Dört araba.

Başka biri de başka bir arabadan sedyeye götürülüyordu. Kırmızı üniforma ve gri saç. Adam başını çevirdiğinde nefes nefese kaldı.

Ian, onun gözleriyle buluştuğunda hafifçe gülümsedi

Ah anlıyorum.

İdrak ederek yüzünden bir damla yaş düştü.

Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. Birinci araba Camellia'nın arabası. İkinci araba kaza süsü verilecek olan öldürmek amaçlı yollanan araba. Büyük ihtimalle üvey annesi markiz planladı. Üç ve dördüncü arabalar da kazayı anlayıp peşinden giden Claude ve Ian'ın arabalarıdır. Kaza yapacak arabayı durdurmak için o arabaya çarptılar büyük ihtimalle ve 4 araba birbirine girdi.

      Sil

Yorum Gönder