Finding Camellia - 77. Bölüm (Türkçe Novel)


Anastasia'nın eli, şehir muhafız şefinin telefonda konuşmasını dinlerken titriyordu. Ahizeyi o kadar sert fırlattı ki ahşap süs düştü.

'Sharon adında bir anarşist, Grandük tarafından vurularak öldürüldü. Elmaslar da onun dükkanında bulundu. Grandük, Sör Camellius'un tanığı olarak öne çıktığına göre, bence davayı burada bitirmemiz en iyisi olur. Yalancı şahitlik yaptığınızı öğrenirlerse, siz ve aileniz utanç verici duruma düşecek.'

Anastasia gözlerini sımsıkı kapattı ve bir koltuğa doğru geriledi.

Utanç mı? Ailemi utandıracağımı ima etmeye cüret mi ediyorsun?

Kafasında şefin aramasını gözden geçirerek dişlerini gıcırdattı.

Ve Grandük tanık olarak öne mi çıkıyor? Bir erkek için mi?

Claude del Ihar, bir aristokrat olarak onurunu lekeledi ve Camellius'un tanıklığı için gönüllü olarak Ihar Hanesi'nin itibarını yerle bir etti. Claude'un geceyi reşit olan Camellius'la geçirdiğini duyarlarsa, diğer soyluların ne düşünecekleri apaçık ortadaydı. Anastasia, belki de utanması gerekenin kendisi değil, Claude olacağını düşündü.

Uyuşuk, memnun bir gülümsemeyle arkasına yaslandı. Markiz, Kieran'ın prensesle evlendikten sonra Grandük unvanını almasını bekliyordu. Bu şekilde, Bale Hanesi, en soylu aile olarak selamlanan Ihar Hanesi de dahil olmak üzere diğer soylu hanelerin üzerinde yükselecekti.

Ancak barbarlarla olan savaş, Ihar Hanesi'nin onurunu ve itibarını yükseltmişti. Anastasia endişeyle önünde asılı duran Bale armasına ters ters bakarken içinde bulunduğu endişe dalgasını bastırdı. Soylu olma arzularını yerine getirmek için, onu Bale Hanesi ile evlendiren anne babasını düşündü. Gilliard'ın şimdi olduğu marki olmasına yardım etmek için tüm servetlerini harcamışlardı. 'Bale Hanesi'nin sahip olduğu şu anki itibarın yarısı ben, Anastasia Bale tarafından yaratıldı. Bale Hanesi senin olduğu kadar benim de, Gilliard.'

"Donnan."

Donnan onun çağırmasıyla gölgelerin arasından çıktı. "Evet, Leydi'm."

"Elmasları" Durdu. "... bir anarşistin öldürüldüğü yerde bulmuşlar."

"Emirlerinizi bekliyorum Leydi'm."

Anastasia, yanındaki masanın üzerinde duran bir karta parmaklarıyla vurdu. Ian Sergio'nun resmi akartvizitiydi. Bu özel kart, savaşın bitiminden bu yana Bale Hanesi'nin aldığı üçüncü karttı.

Lewin öldükten ve yeni bir kral tahta çıktıktan sonra, Ian da yeni unvanlar almıştı. Anastasia kartı açtı ve Grandük Sergio'nun kırmızı mührü parmaklarının arasında ufalandı.

"Son kargaşadan dolayı özür dilemek için büyük ve görkemli bir ziyafet hazırlayın."


*****


Söylentiler başkenti kasıp kavurana kadar sadece birkaç saat geçmişti. Bunlardan biri, terzi Sharon'un anarşist olduğu için Grandük tarafından vurularak öldürülmesiydi. Diğeri ise Camellius Bale ve GrandükClaude del Ihar'ın doğal olmayan bir ilişki içinde olmasıydı. Claude, onlara 'oğlancı' diyen tabloid gazetenin adını ezberledi, ardından gazeteleri ateşe attı.

Elması ahşap zemindeki küçük bir oyuğa sıkışmış bulan hizmetçi af diledi.

'Açgözlü olmasaydım, bunlar olmayacaktı. Lütfen beni bağışlayın Leydi'm.'

Camellia, üç gün hapiste kalmasını emretti. Pipi, evin dışına adım atmadığından emin olarak hizmetçiye göz kulak oldu. Lia'ya özgü bir cezaydı. Son zamanlarda sadece kendi çıkarlarını düşünüyormuş gibi davranarak daha güçlü bir aura oluşturdu, ancak yine de yumuşak bir kalbe sahipti ve başkalarının talihsizlikleriyle kolayca empati kuruyordu.

Elbette bu, bugün müfettişe davranış biçiminden çok farklıydı.

Claude, Camellia onu yerin dibine soktuğunda müfettişin ne kadar dehşete düştüğünü hatırlayınca gülmesini tuttu.

"Yakında dönmelisiniz Lord'um." dedi Owen, efendisinin önüne bir şişe şarap koyarak. "Del Casa çok uzun süredir düksüz."

"Sanırım haklısın."

"On gün sonra yola çıkmak için hazırlıklara başlayayım mı?"

"On gün..." Claude başını salladı ve Owen'ı geçiştirdi. On gün uzun bir süre gibi görünse de Claude için çok kısaydı. Şarabı aldı ve çalışma odasını geçerek bağlantılı süite girdi.

Camellia bir sandalyeye oturmuş ciddi bir ifadeyle Pollan'ı inceliyordu ve Pollan da, Lia'nın ona bakmasından rahatsız olmadan tüneğinde uyukluyordu. Claude'un içeri girdiğini fark edince başını yana eğdi.

"Bu kuşları efendilerine geri dönmeleri için nasıl eğitiyorsunuz? Kişi yerine belli bir yere mi dönüyorlar?"

Claude, "İçgüdülerini kullanırlar. Kuşların kendi koordinat sistemleri vardır." diye açıkladı. "Koordinat kümelerini ezberleyebilen birkaç kuş türü var, ancak Pollan gibi şahinler, savaş gibi tehlikeli durumlarda kullanılabilecek yegane kuş türleridir."

"Güvercinlerin haberci kuşlar olarak kullanılabileceğini duymuştum." dedi Lia başını sallayarak. "Ama Pollan nasıl saldırılacağını biliyor ve... oldukça kibirli."

"O yüksek standartlarda bir kuş."

Bu, onun evini ilk ziyaretiydi. Dük her zaman yalnızdı ve annesi sosyal çevrelerden çekindiği için büyük malikane her zaman boştu. Ama şimdi Camellia banyodan yeni çıkmış, en özel odasında oturuyor ve etrafa tatlı bir koku yayıyordu.

Claude, Pollan'ın gagasını sevgiyle okşadı ve Lia'yı kollarının arasına çekti. Lia karşı koymadan onun kucağına yerleşti ve alnına bir öpücük kondurmasına izin verdi. Daha sonra onu mors fildişinden yapılmış taşlarla tamamlanmış satranç masasına götürdü. Görünce gözleri parladı.

"Nasıl oynandığını biliyor musun?"

"Kuralları biliyorum."

"Oynamak ister misin?"

"Evet." Camellia beyaz taşların önüne oturunca, Claude hafif bir sırıtışla karşısındaki koltuğa geçti.

"Senin sıran." dedi başını sallayarak. Lia dikkatlice bir piyonu hareket ettirdi. Claude onun için bir kadeh şarap doldurdu, sonra bir piyonu onunkine bakacak şekilde hareket ettirdi. "Bana planını anlat."

Camellia, oyunu daha önce nadiren oynayan biri için oldukça iyi bir performans sergiledi. Şarabından bir yudum aldı ve acı tadıyla gözlerini kırıştırdı. "Özellikle yaptığım bir plan yok."

"Yani?"

"Kendimi karmaşık, aptalca manevralarla ayıracağım. Louver, Louver'dir. Annem de Louver'ın bir parçası."

"Anarşistler neden seni tuzağa düşürmeye çalışıyorlar?"

Hareketleri dürüst ve açıktı. Rakibinin kafasını karıştırmaya çalışmadı. Bunun yerine, ortaya koyduğu plana göre hareket etti. Eli amatör değil, inançlıydı. Claude, ona zafere giden kolay bir yol açmak için bir şövalyeyi hareket ettirdi.

Fark edecek mi?

Lia onun yüzünü inceledi ve içini çekerek başka bir piyonu hareket ettirdi. "Çünkü ben Louver doğumlu bir aristokratım. Cayen tarihinde hiçbir Louver'li yüksek rütbeli bir konuma yükselmedi. Eddie Kirkham bile sadece dekan olabildi. Ama ben Bale Hanesi'nin, annesi Louver'li olan ikinci oğluyum. Çok az kişi benim yapabileceğimden daha iyi bir piyon olabilir."

Camellia ona karşı yalnızca piyonlarını -şövalyesine karşı en zayıf askerlerini- kullanıyordu.

Claude, sözlerinin önemini anlayarak alçak sesle konuştu. "Bir soylu statüsünden yararlanmak için pek çok neden vardır. Bu siyasi veya mali çıkarlar için olabilir... veya bir suçu örtbas etmek için olabilir."

"...Elmasları istiyorlar. Hepsini."

Claude, gözlerinde bir parıltıyla bakışlarını kaldırdı. Fili uzun parmaklarıyla hareket ettirdi. Devam ederken Camellia'nın gözleri parçanın yolunu takip etti. "Leydi Bale bir gün bana yaklaşacaklarını tahmin etmiş olmalı."

Taşlarının şahı korumaya niyeti yoktu. Sonuna gelene kadar Lia'nın şahının dibine gidiler.

"Şah...?" dedi Camellia, inanamayarak başını kaldırdı. Claude istese gidişatı değiştirebileceğini biliyordu ama yapmadı. Onurlu bir savaşında inatçılığa yer yoktu.

"Mat." diye mırıldandı, onun konuşmasını tamamlayıp şahını devirerek. Şarap kadehi boştu. Claude onun yanağını kavradı ve başparmağıyla hafifçe okşadı. Boğazını temizledi, kendini beğenmiş sırıtışını gizlemeyi zar zor başardı. "Sarhoş musun?"

"Hayır."

Kazandığı için gerçekten çok mutluydu ve çok güzeldi.

"Yüzün kızarmış."

"Sadece burası biraz sıcak, hepsi bu."

Boynuna kadar inen kızarıklığa kapılarak ona baktı. "Öyleyse neden sarhoş olmuyoruz?"

Claude masanın üzerine eğildi, tüm kısıtlamalar ortadan kalktı. Lia, üzerinde beliren büyük gölgenin anında dudaklarıyla buluşmasına şaşırarak yukarı baktı. Claude onu açgözlülükle öptü, ağzında tuttuğu şarap onun ağzına döküldü. Kısa süre sonra dili onunkini istekle takip etti. Satranç taşları yere dağılıp, kanepenin ve yatağın altında yuvarlandılar.

Lia nefes almak için başını çevirdiğinde, Claude başparmağıyla şarap rengi alt dudağını ovuşturdu.

"Del Casa'nın öğretmenlere ihtiyacı var." diye fısıldadı, dudaklarını yeniden onunkilere bastırarak. "Düşes onların öğretmeni olsaydı, çocukların daha büyük kutsamaya ihtiyacı olur muydu?"


*****


Kalabalık kulaklarını kapattı ve Sharon'ın dükkânı havaya uçarken çıkan patlama sesinden başlarını çevirdi. Zemin çöktü ve enkaz, Louver'a giden tüneli kapattı. Askerler ve şehir nöbetçileri, burunlarını ve ağızlarını bez maskelerle kapatarak kalın tozun içinden çıktılar.

Camellia pencereden olayı kayıtsızca izledi. Anghar yatağında doğruldu ve bir elini göğsüne götürerek ağır ağır öksürdü, bu küçük hareket açıkça hâlâ yaralı olan vücudunu tüketiyordu.

"Gerçekten anarşistlerin işiydi. Çok utanıyorum. Lütfen beni bağışlayın Lord'um. Leydime aksini söyledim ama..." Sustu, suçluluk yüreğine ve sözlerine ağır bir yük bindiriyordu.

Lia yumuşak bir gülümsemeyle ona bakmak için döndü. "Sorun sende değil Anghar. Annem ifadesini vermeyi seçti ve olan da bu. Nasılsın?"

"Çok daha iyiyim, teşekkür ederim. Kurşun ciğerlerimi sıyırdı, çok şükür."

"Bunu duyduğuma sevindim." Anghar başka bir öksürük krizine girerken Lia, Anghar'a bir bardak su doldurdu ve yatağının yanına bir sandalye çekti.

İçerken onu gözlemledi. Bugün farklı bir insan gibi görünüyordu, eskisinden daha olgun ve sakindi. Onu şimdi gören hiç kimse onun zor bir durumda olduğunu, Markiz tarafından haksız yere suçlandığını düşünmezdi.

"Sana saldıranları gördüğünü mü söylemiştin?" Anghar, su bardağını iki eliyle kavrayarak beklenmedik soruya başını salladı. "Liderin neye benzediğini hatırlıyor musun?"

"Yüzünü neredeyse tamamen kapatmıştı, bu yüzden kesin olarak söyleyemem. Ama yollarımızın birkaç kez kesiştiğinden eminim. Hatta benden daha yakın olabilir..."

"Frank Ashe."

İsim, tanıdık silueti oluşturmak için tüm parçaları bir araya getiren bir katalizör gibiydi. Anghar ona baktı. Camellia onun yanıtına başını salladı ve gözlerini kıstı.

"Nasıl bildiniz?" diye sordu, kafası karışmış bir şekilde gözlerini kırpıştırarak. Frank Ashe. O bir imparatorluk terzisiydi ve orta sınıfın imparatordan unvan almış ender bir üyesiydi. Ancak Anghar onu sarayın dışında hiç görmemişti, bu yüzden olası bir şüpheli olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti.

"Lord'um! Nasıl bildiniz?" Anghar umutsuzca bağırdı, bir an sonra acıyla göğsünü tuttu. Lia hemşireyi yüksek sesle çağırdı ve uzanmasına yardım etti.

"Zaferin gölgesini işgal edenlerin lideri o. Çabuk iyileşmene ve şahidim olmana ihtiyacım var, Anghar."

Yorumlar

  1. Galiba bağımlı olduk. Teşekkürler sevgili Özge. Teşekkürler ☺️

    YanıtlaSil
  2. Kızım açıkla artık kız olduğunu bak adınız oğlancı diye gazetelere çıkmış. Bu arada bu dönemde telefon varsa daha niye mektup göndermeyle uğraşıyor bunlar tabi bide araba varken fayton kullanıyorlar değişikler

    YanıtlaSil
  3. Bu leydi bale de ne kinciymiş,okadar sevmiyorsan salla gitsin,bi sal şu kızı.
    Liacım benden de sana tavsiye, cloudun koluna gir git del case ya, çocuklarla ilgilen keyfine bak be kuzum. Uğraşılmaz bunlarla,kafanı agrittiklarina değmez

    YanıtlaSil

Yorum Gönder